YAZARLAR

Aynalı Pasaj... Kabiniçi gazeteciler ve uçan hayranlar

Ta Demirel döneminden beri uzun uzun bakarım bu kabin içi fotoğraflara, yüz ifadelerini, beden dillerini incelerim uçan gazetecilerin. O ışığı muhatabından menkul gülümsemelerini, mütereddit samimiyet gösterilerini. Yolculuk dönüşü o seçilmiş gazetecilerin gazete koridorlarında hâlâ ayakları yerden bir karış da olsa kesik gerine gerine dolaşmalarını çok gördüm.

Kabiniçi gazeteciler ve uçan hayranlar

Geçen haftanın gündem maddelerinden biri de İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Karadeniz yolculuğuna çıkarken özel jetine atadığı medya mürettebatının, muharrir taifesinin formasyonu, daha doğrusu İmamoğlu’nun atamayı yaparkenki tercihi, tercihleriydi. Tercihlerine ilişkin bir yorum yapmayacağım, çünkü İmamoğlu’nun kendi bileceği iş bu- ki ben de onun davranış kodlarını ya kodsuzluğunu epeydir çözmüşümdür, hiç şaşırmadım yani.

Ben gazetecilerdeki ‘siyasetçi ile özel jet ya da uçak yolculuğu ideolojisi’ne takığım. Gözlemlerim, düşünürüm ve arada da yazarım bu konuda.

Almanca gazetecilik jargonunda ‘Wir reisen mit Politikern – Trip (Politikacılarla Seyahat Ediyoruz-Tripi)' diye tabir edilir bu özgül gazeteci-siyasetçi ilişkisi. Bu deyim, siyasetçi ile gazeteci arasında uçakta kurulan göstermelik bir samimiyetin tezahürlerini bütün mimik, jest ve söylemlerde yansıtan bir gazeteci tavrını ironiyi de bolca katarak tarif etmektedir.

Bu arada şunu da belirteyim ki, Almanya’da bu resmi yolculuklar çoğunca tarifeli uçakla yapılır, katılacak gazeteciler, gazete yönetimleri tarafından belirlenir ve masraflarını yine gazeteler öder.

2005 yılının temmuz ayında dönemin başbakanı ile gazetecilerin resmi bir uçak yolculuğu sırasında kabinde çekilmiş bir fotoğrafına bakarken, Türkçe’de bu yolculuklar için henüz bir kavram üretilmediğini fark ettim.

O yılın haziran ayının son haftasında, kendi cebimden ödeyerek Bruce Springsteen’in Berlin’deki konserini izlemeye gitmiştim.

Başbakanla gazetecilerin o kabin içi fotoğrafına bakarken, rock jargonundaki ‘Traveling Fans (Seyahat Eden Hayranlar)’ kavramını hatırladım.

Rock müzisyenlerinin turnelerini, kendi cebinden aldığı tren ya da uçak biletleriyle şehir şehir dolaşıp çok sayıda konserini art arda izleyen sıkı ve kıdemli hayranların, yani ‘stalker (takipçi)’ların toplu adıdır ‘traveling fans’. Bu şahıslara bazen müzisyenin uçağına alınıp bir ya da iki şehire beleşe gitme imkânı da bahşedilir.

Türkiye anaakım gazeteciliğinin siyasi iktidara da, ekonomik güce de bariz zaafı gözönünde bulundurulduğunda siyasetçinin uçağındaki gazeteciler fenomenine iyi oturuyordu sanki bu İngilizce rock jargonu.

Bir kere bu kavrama ısınınca, o dönem çalıştığım Akşam gazetesine bir de yazı yazmıştım siyasetçi ve gazetecinin aeorodinamik ilişkisi üzerine.

Ta Demirel döneminden beri uzun uzun bakarım bu kabin içi fotoğraflara, yüz ifadelerini, beden dillerini incelerim uçan gazetecilerin. O ışığı muhatabından menkul gülümsemelerini, mütereddit samimiyet gösterilerini. Yolculuk dönüşü o seçilmiş gazetecilerin gazete koridorlarında hâlâ ayakları yerden bir karış da olsa kesik gerine gerine dolaşmalarını çok gördüm.

Yazı işleri masasının dibindeki son birkaç günün gazetelerini karıştırır seyahat yorgunu gazeteci ve yerden binlerce metre yüksekte siyasetçi tarafından sadece kendilerine fısıldanan bir vaatten birinci sayfaya çekilmiş manşeti bulur, altında da kendisinin kendinden memnun fotoğrafını kabindeki.

Oysa çoktan yere inilmiş ve genellikle de o havada kendilerine bahşedilmiş vaatin manşeti kadük olmuştur. Siyasetçinin ayakları yere bastığında.

Sahi, Ekrem İmamoğlu bir vaatte bulunmuş muydu o uçakta?

Yoksa modern sanatlardaki değil belki ama modern siyasetteki bir açık yapıt mıdır genç Başkan?      

Umberto Eco

Eco, Açık Yapıt ve Siyasetçi

Umberto Eco, ‘Açık Yapıt’ adlı kitabında avangart ve enformel resim, müzik ve edebiyat alanlarında üretilen ‘açık yapıtı’ tanımlarken şöyle der bir yerde: “Enformel sanat açıktır, çünkü geniş bir yorum olasılıkları alanı önerir, her zaman değişken okumalara izin veren büyük miktarda belirsizlik içeren uyaranlar düzenlemesine sahiptir ve farklı biçimlerde karşılıklı ilişkilere açık bir öğeler takımı oluşturur. Bu anlamda resimdeki enformel, Webern sonrası müziğin açık yapılarıyla ve temsilcilerinin kendilerini enformel kabul ettikleri ‘novissima (yepyeni)’ şiiriyle bağlantılı olur.”

Mesela müzik sanatından bir açık yapıtı şöyle örnekler Eco, yine aynı kitabında: “Karlheinz Stockhausen’in ‘Klavierstück XI’inde besteci, yorumcuya büyük bir kağıt üzerine yazılmış nota grupları sunar, yorumcu da hangi gruptan başlayacağına, sonra her bir aşamada önceki gruba bağlanacak hangi grup notayı çalacağına kendisi karar verir; bu işlem, icrada özgür olan yorumcunun müzik tümcelerini birbirlerine istediği gibi ‘monte ettiği’ eseri ‘kombinasyon kurallarına bağlı’ biçimde ortaya çıkarmasını sağlar.

Karlheinz Stockhausen

Türkiye siyasetçi formasyonlarını kavramak için siyaset bilimi yetmez. Modern sanatı bilmek gerekir bence.

Bir gün Deniz Gezmişleri, bir başka gün Muhsin Yazıcıoğlu’nu anan, bir başka gün ise yine solculuktan, laiklikten dem vurup daha başka bir gün tarikat liderlerine davet veren bir siyasetçi sizi hayal kırıklığına uğrattığında açın, Açık Yapıt’ı okuyun. Ya da bir müzik ‘açık yapıt’ı açın. Beğendiğiniz kombinasyonu çalın.

 Marx’tan…

Ve Karl Marx 204 yaşında. Geçen perşembe günü Karl Marx’ın doğum günüydü. Toplum bilimlerinde ve felsefede devrim yapan, burjuva iktisat ideolojisinin perdesini yırtan ve dünya toplumlarına yepyeni bir yaşam perspektifi açan bu büyük filozofun en sevdiğim sözlerinden birkaçını buraya bırakıyorum:

Ancak başkalarıyla bir topluluk içinde, her birey, her yöndeki yaratıcılık ve yapıcılığını geliştirir; yani ancak topluluk içinde kişisel özgürlük mümkün olur.”

 “Ezilen bir sınıf, sınıf çelişkisi üzerine kurulmuş bir toplumun hayati şartıdır. Bu yüzden ezilen sınıfın kurtuluşu zorunlu olarak yeni bir toplumun yaratılmasını kapsar.

 “Hayatı bilinç belirlemez, bilakis hayat bilinci belirler.”

Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi sınıf mücadelelerinin tarihidir.

Herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacı kadar…

Barış Murat Yağcı

Yine Survivor

Bu defa da Barış Murat Yağcı. Barış, henüz daha yarışmadan elenmeden önce, sunucunun sorularını cevaplıyor.

Sunucu Barış’a hayatta en çok yapmak istediği şeyi soruyor.

Barış, hayatta en çok Amerika’yı görmek istiyormuş, Amerika’ya gitmek yani.

Bunu söylerken de 4 aydır hiçbir başka yere kıpırdayamadığı Dominik Cumhuriyet’inde. Kuzey Amerika ile Güney Amerika’nın tam ortasında, yani Amerika’nın göbeğindeki bir ada cumhuriyette.

Tabii, bir coğrafya ideolojisi de vardır, fiziki, siyasi haritalar gibi bir de ideolojik harita.

Ve Barış da, kargadan başka kuş, ABD’den başka Amerika tanımıyor haliyle.

Haftanın müziği: Karlheinz Stockhausen’den Piyano Parçası XI

1927 doğumlu Karlheinz Stockhausen yeni müziğin öncülerindendir. Deneysel besteleri enformel müziğin açık yapıtlarının en önemli örneklerindendir. Yapıtlarıyla Joseph Beuys’ten Kraftwerk’e, oradan da tekno müzik dj’lerine kadar birçok sanatçı kuşağını etkilemiştir. Müziğin yeni açılımlarını anlamak için dinlemenizi öneririm. 

 


Ahmet Tulgar Kimdir?

Ahmet Tulgar, İstanbul'da 1959 yılında doğdu. 35 yıldır gazeteci ve edebiyatçı olarak yaşıyor. Çalıştığı yayınların bazıları sırasıyla Sabah, Güneş, Nokta, Milliyet, Akşam, Vatan, Birgün, Cumhuriyet oldu. Makale ve denemeleri Şehrin Surlarındalar (1992), Tam Yakalandığımız Yerden (2004), Ne Olmuş Yani? Korsan Yazılar (2005), Ben Onlardan Biriyim (2007), Diller Çehreler Barış (2010), Henüz Zaman Var (2013), Bakışın Ritmi (2020), söyleşileri Mahallede Herkes Kahramandır (2004) adlı kitaplarda toplandı. Evsiz Ülke Hikâyeleri (1989), Birbirimize (2009), Duygusal Anatomi (2015), Trajik Nüans (2016), Bakmadığınız Bir Yer Kalmıştı (2018), Arzunun Serbest Dolaşımı (2021) adlı altı öykü kitabı, Volkan'ın Romanı (2006), Çocuklar ve Canavarları (2012) adlı iki romanı yayımlandı.