YAZARLAR

Aynalı Pasaj... Atık insan reklamı, türlerin ölümü ve ırkçılığa inat Habermas 93'ünde de yazıyor

Kapitalizm, kendini sömürteceği pazarı, linç edileceği ortamı insanın kendisine finanse ettiriyor. Kapitalist üretimin doğaya verdiği zarar öyle bir hızla ivme kazanıyor ki, birkaç on yıl, belki de on yıldan az bir sürede dünya üzerindeki 1 milyon tür canlının soyu tükenecek. Ve Haziran'da 93 yaşına basacak olan Jürgen Habermas, hâlâ yazıyor; yeni kitabında kamuoyunda dijitalleşme ve demokrasinin krizinin sebep olduğu yapı değişimini ele alıyor.

Kapitalizm, matematiğin istismarı, Bağdat’tan dönmeyen, dönemeyen, insana dönecek mecal bırakmayan bir yanlış hesaptır.

İnsanı, kendi finanse ettiğinin borçlusu çıkarır, kendi borçlanmasının finansörü eder.

Kendini sömürteceği pazarı, linç edileceği ortamı insanın kendisine finanse ettirir.

Her adımında borçla harçla da olsa varoluşunun tazminatını ödettirir insana.

Aksi halde, yani bu varoluş tazminatını ödemezse, insan, Zygmunt Bauman’ın kavramıyla bir ‘atık insan’a dönüşür, dönüştürülür, yine Bauman’ın ifadesiyle ‘ıskarta hayatı’ atık deposunda son bulur.

İBB’nin yeni kampanyasının “İstanbulkart Kişiye Özeldir” sloganındaki ‘kişi’ olarak adlandırılan ‘kişi’ bildiğimiz türden, işine gücüne giden, gezen, arzu eden, hemşehri olan, yurttaş olan bir kişi değil; chip’teki bir miktar kontürü, henüz karşılığını almadan, alıp alamayacağı da mantıken belirsizken finanse ettiği kayıtlı, önborçlandırılmış, borcu tahsil edilmiş; yaşıyor olmanın tazminatı her adımında kendisinden talep edilen, tahsil edilen, ‘vergi’ adındaki bir matematik istismarı ile yine kendisinin finanse ettiği kurum, araç ve servislerden yararlanabilmek için daha yararlanmadan, yararlandırılmadan yine (de) ödeme yapan, yaptırılan, her dem, her an borçlu, atık deposu tehdidi altında, kayıttan her an düşürülebilecek bir numaradır.

Malum reklam filminde ise o, başkasının, bir kadın yakınının istanbulkartını kullandığı için hemşehrileri tarafından küçük düşürülen, alay edilen, kriminalize edilen, hedef gösterilen, linç edilmesine ramak kalmış, ilk fırsatta atık deposuna gönderilecek bir yurttaştır. Vergi mükellefi yani.

Kontür sahibi olmayan yurttaşı işine ya da evine değil, atık deposuna götürmeyi, en azından otobüsten sokağa atmayı görevinin bir parçası sayan İBB’nin, bizim çöp vergilerimizle faturasını ödediği o reklam ajansına çektirdiği film, yazdırdığı metin bir halk düşmanlığı belgesidir.

Ama biz de fazla bir şey beklemiyor muyuz bir belediyeden?

Benim bildiğim Türkiye’de belediye dediğin, bir müteahhitlik şirketi, siyasi parti bağış kasası, muhasebe veznesi, şarkıcının türkücünün menajerlik ajansıdır.

Türlerin ölümü yerine çeşitlilik

Almanya ve Fransa Arte televizyonunda geçen salı akşamı yayınlanan ‘Türlerin ölümü yerine çeşitlilik’ adlı belgesel Avrupa medyasında büyük ses getirdi. Belgesel yönetmeni Lourdes Picareta’nın çektiği filmin adından da anlaşılacağı gibi, dünyanın farklı ülkelerinde, canlı türlerinin sayısındaki dramatik düşüşe karşı önemli ama tehlikenin büyüklüğü ile karşılaştırıldığında küçük, münferit önlem ve çabalar.

“Tehlike büyük” dedim çünkü insanın, kapitalist üretimin doğaya verdiği zarar öyle bir hızla ivme kazanıyor ki, birkaç on yıl, belki de on yıldan az bir sürede dünya üzerindeki 1 milyon tür canlının soyu tükenecek. Belgeselde konuşan evrim biyoloğu Matthias Glaubrecht yapıyor bu saptamayı.

Matthias Glaubrecht

Glaubrecht’e göre, bu olgu, ‘iklim değişikliği’nden daha büyük bir tehlike. Çünkü kimi acil önlemlerle belli bir sürede iklimde birkaç derecelik bir ısı azalması hedefine ulaşılabilir. Ancak bir canlı türünün soyu tükendiğinde, bunun geri dönüşü olmuyor, tür doğada yeniden hayat bulamıyor.

1 milyon türün soyunun tükenmesi gibi bir olgu ilk başta zor anlaşılabilir. İnsan beyninin böyle ölçülerle başı derttedir. Gözü karizmatik canlılara, kaplan, fil, ayı gibi memeli hayvanlara takılır. Şöyle düşünün, dünyada şu anda 2 milyon tür kadar böcek yaşıyor ve bu böcekler ekosistemin çekirdek parçasını oluşturuyor. Dünyadaki canlı türlerinin sayısı ve nüfusu ölçeğinde sadece çok küçük bir tür, maymunlar ve haliyle modern insandır.

Art Televizyonu, Türlerin Ölümü Yerine Çeşitliliği Belgeseli

Bir türün soyunun tükenmesi evrimde milyonlarca yıllık bir gelişmenin sonucunun ortadan kalkması demektir ve bu canlılık sisteminde büyük bir gediğe yol açıyor.

65 milyon yıl önce Meksika’ya düşen ve dinozorların soyunun tükenmesine yol açan meteorun ekosistemde sebep olduğu değişim kadar büyük bir etki bu.

Ve bunun en önemli sebebi doğanın insan tarafından ölçüsüzce sömürülüyor olması. Kapitalist üretim ve tarımın yol açtığı bir tahribat.

Ama bu defaki felaket, dönemin dünyasının efendisi dinozorları değil modern insan türünü yok edecek.

Belki böyle söylersek, geçmişi hatırlamayan, geleceğe yönelik de bir sorumluluk taşımayan, ‘senkronik egoizm’ içinde, kâr maksimizasyonu peşinde koşarken canlılığı katleden kapitalistleri biraz olsun korkutmuş oluruz.

Irkçılığa karşı bilim

Irkçılık ve türcülük hastalığının iyileşmesi vicdana ya da empati duygusuna bırakılacak, enternasyonalist siyasetten beklenebilecek bir şey değildir. Bu hastalık dünyanın ve kültürümüzün kurtuluşu için acilen ortadan kaldırılmalıdır. Bunun da çaresi bilimdedir. Evrim biyolojisi ve haliyle fizik ve kimya, ırk iddiasının bir safsatadan ibaret olduğunu, türcülüğün de insanın kendi oturduğu dalı kesmesi anlamına geldiğini kanıtlamıştır. Bilimden feyz almayan bir siyaset, karşı da olsa salt ideolojik söylemler kullanarak ırkçılık ve türcülük hastalığıyla mücadele edemez.

Habermas 93 yaşına yeni kitapla giriyor 

Jürgen Habermas, Haziran’da 93 yaşına basıyor, Eylül ayında da yeni kitabı yayımlanıyor.

Habermas, dünyanın yaşayan en önemli filozoflarından ve sosyologlarından biri. Marksist, belli açılardan NeoKantçı da, Frankfurt Ekolü’nün ikinci kuşak temsilcisi, Adorno’nun gayrı resmi halefi, demokrasi, kamuoyu, iletişim alanındaki yapısal değişikliklerin gözlem ve analizcisi, dünyevi âhlak felsefesi teorisyeni, transandantal pragmatizm önermecisi, ilgi ve çalışma alanları mütemadiyen çeşitlenen bir entelektüel… Almanya’da önemli ve kritik siyasi ve toplumsal meselelerde hâlâ bilgeliğine başvurulan, yazılı düşünsel müdahalesi beklenen bir söylem üretici, kamuoyu önderi… Disiplinlerarası çalışmalarıyla felsefeye 20’nci yüzyılın dördüncü çeyreğinde yeni bir işlev kazandırma çabasına girişen ve bunu başaran bir düşünür…

Jürgen Habermas

Jürgen Habermas’ın bu yıl Eylül’de Suhrkamp yayınevi tarafından yayımlanacak kitabının adı ‘Ein neuer Strukturwandel der Öffentlichkeit und die deliberative Politik’. Türkçe’ye çevirecek olursam, ‘Kamuoyunun Yeni Bir Yapı Değişikliği ve Müzakereci Politika’.

Habermas’ın, 1962 yılında yayımladığı ‘Kamuoyunun Yapı Değişikliği’ adlı kitabı büyük heyecan uyandırmıştı. 20’nci yüzyılın sosyoloji klasikleri arasında olan bu kitabından 60 yıl sonra Habermas, yeni kitabında bu defa da kamuoyunda dijitalleşme ve demokrasinin krizinin sebep olduğu yapı değişimini ele alıyor.

Ne güzel bir hayat, böyle olacaksa, yaşanır elbet 93’e kadar, daha da uzun…

HAFTANIN ŞARKISI... YÜZYILLARIN ŞARKISI

Henry Purcell’ın ‘Cold Song-Soğuk Şarkı’sını dinlemediyseniz, dinleyin derim.

Bir şarkı sözleri yazılıp bestelendikten yaklaşık 330 yıl sonra nasıl hâlâ bu kadar çağdaş kalabilir, şaşacaksınız.

Henry Purcell 

John Closterman'ın tablosu 1695

‘Cold Song’, Henry Purcell’ın ‘King Arthur’ semi-operasının 3’üncü perdesinde yer alıyor. Sözleri John Dryden yazmış, beste Purcell’ın.

Birçok dijital platformda bu aryanın çok sayıda cover’ını bulabilirsiniz. Punk versiyonu bile var. Ben Sting’in söylediği halini de sevdim mesela.

Evet, ‘Soğuk Şarkı’ soğuktur sahiden, soğuğu hissettirir insana ama şahanedir de. 

 


Ahmet Tulgar Kimdir?

Ahmet Tulgar, İstanbul'da 1959 yılında doğdu. 35 yıldır gazeteci ve edebiyatçı olarak yaşıyor. Çalıştığı yayınların bazıları sırasıyla Sabah, Güneş, Nokta, Milliyet, Akşam, Vatan, Birgün, Cumhuriyet oldu. Makale ve denemeleri Şehrin Surlarındalar (1992), Tam Yakalandığımız Yerden (2004), Ne Olmuş Yani? Korsan Yazılar (2005), Ben Onlardan Biriyim (2007), Diller Çehreler Barış (2010), Henüz Zaman Var (2013), Bakışın Ritmi (2020), söyleşileri Mahallede Herkes Kahramandır (2004) adlı kitaplarda toplandı. Evsiz Ülke Hikâyeleri (1989), Birbirimize (2009), Duygusal Anatomi (2015), Trajik Nüans (2016), Bakmadığınız Bir Yer Kalmıştı (2018), Arzunun Serbest Dolaşımı (2021) adlı altı öykü kitabı, Volkan'ın Romanı (2006), Çocuklar ve Canavarları (2012) adlı iki romanı yayımlandı.