Avukat Arif Cangı: İktidarın tanımadığı AYM kararını, OHAL Komisyonu da tanımadı

​Avukat Arif Cangı davalarda beraat etmelerine rağmen barış akademisyenlerinin göreve döndürülmemesi için "Komisyon kendisini anayasa ile bağlı görmemiş, sadece siyasi iktidarın sesini dinlemiş" dedi.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - 2016 yılında “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisine imza atan barış akademisyenleri Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde görev aldıkları üniversitelerden ihraç edildi. Barış akademisyenleri ile ilgili dört yıl sonra ret kararları vermeye başlayan OHAL Komisyonu, ilk olarak Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden ihraç edilen Nail Dertli’nin başvurusunu reddetti. Bildiriye imza atan akademisyenler hakkındaki bu kararın ardından akademisyenlerin Komisyon’a yaptıkları başvurulara ‘ret’ kararları gelmeye devam ediyor.

Barış akademisyenlerinin itirazlarını reddeden Komisyon’un Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı ihlal ettiğini söyleyen Avukat Arif Ali Cangı, Gazete Duvar’a değerlendirmelerde bulundu. Ret kararlarının hukuki değil siyasi olduğunu vurgulayan Cangı, “Kimi KESK üyelerinin itirazlarının kabul edilmesinin farklı farklı gerekçeleri var. Ama görüldüğü kadarıyla barış akademisyenlerine karşı toptancı bir yaklaşım var. Siyasi iktidarın nefret söylemine paralel olarak, Komisyon da uzun süre beklettikten sonra ret kararı verdi. Buna açıkça yargısız infaz denir” dedi.

‘ANAYASA, YASA, HUKUK BİR KENARA ATILDI’

Arif Ali Cangı

15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe girişiminin siyasi iktidar tarafından “Allah'ın lütfu” olarak kabul edildiğini söyleyen Cangı, 20 Temmuz 2016 tarihinde OHAL ilan edildiğini hatırlatarak, “Ardından çıkartılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle, Anayasanın ve AİHS’in savaş, sıkıyönetim, olağanüstü hallerinde dahi güvence altına aldığı haklar yok sayıldı, anayasa, yasa, hukuk bir kenara atıldı. KHK’lerin yarattığı en önemli hak ihlali, sorgu sual olmadan, hiçbir soruşturma yapılmadan gece yarısı yayımlanan KHK’ler ile kamu görevlilerinin bir daha geri alınmamak üzere ihraç edilmeleri oldu. KHK’lerle sadece darbeyle iltisaklı olduğu iddia edilen kamu görevlileri değil, darbe girişimi ile yan yana getirilemeyecek ancak hükümetin baş belası olan muhalif kamu görevlileri de ihraç edildiler. Bundan 11 Ocak 2016 tarihinde kamuoyuna duyurulan "Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı bildiriye imza atan ve artık barış akademisyenleri olarak tanınan, her koşulda demokrasiden, hak ve özgürlükleri savunan, barıştan yana Türkiye’nin yüz akı akademisyenler de nasibini aldı. Daha sonra “arananlar listesi”nde yer alacak Rektörlerin bildirimleri esas alınarak pek çoğu kamu görevinden ihraç edildi” diye konuştu.

‘AKADEMİSYENLERİN ÖZEL EŞYALARINA EL KONULDU’

Bununla da kalınmayıp siyasi iktidarın temsilcileri ve onların yandaşlarının nefret söylemleriyle barış akademisyenlerinin hedef gösterildiklerini söyleyen Cangı, yaşanan süreci şöyle özetledi:

“Cumhuriyet Savcıları harekete geçti, soruşturmalar başlatıldı, terörle mücadele ekipleri tarafından üniversitelerdeki çalışma odalarında aramalar yapıldı, bilgisayarlarına, kitaplarına, çalışma evrakına ve özel eşyalarına el konuldu. Soruşturmalar sonunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca terör örgütü propagandası yapmaktan haklarında davalar açıldı. Ceza yargılamasının temel ilkelerinin yok sayıldığı yargılamalar yapıldı. Bu davaların bir kısmı sonuçlandı, mahkûmiyet kararları kesinleşen imzacı akademisyenler Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yaptılar. Bu başvurular birleştirilerek Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu'na sevk edildi. Genel Kurul, 26.07.2019 tarihli 2018/17635 başvuru numaralı kararında “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisi ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirildi. İmzacı akademisyenlere yönelik müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığına karar verildi.”

‘KOMİSYON KENDİSİNİ ANAYASA İLE BAĞLI GÖRMEMİŞ’

Bu kararın "iktidar partisi ile onun küçük ortağı tarafından nefretle karşılandığını" ve kararın tanınmadığı açıklamalar yapıldığını anımsatan Cangı, pek çok tartışma sonunda mahkemelerin gönülsüz de olsalar Anayasa Mahkemesi kararı nedeniyle beraat kararı verdiklerini kaydetti. Cangı şöyle devam etti:

"Ceza davaları beraatla sonuçlandı ancak kamu görevine döndürülmediler. 20 Temmuz 2018 tarihinde OHAL kaldırıldı ama OHAL’in kurum ve kuralları işlemeye devam etti. OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu, sözüm ona incelemelerini sürdürdü. Adeta ayak sürüyen komisyon, 4-5 yıl önce ihraç edilen Barış Akademisyenlerinin itirazlarını 40 ay sonra sonuçlandırdı. İfade özgürlüğü, Anayasa Mahkemesi kararı umursanmadan peş peşe itirazların reddine karar verildi. Böylece, iktidarın tanımadığı Anayasa Mahkemesi kararını, OHAL komisyonu da tanımadı. Komisyon, anlaşılan kendisini anayasa ile bağlı görmemiş, sadece siyasi iktidarın sesini dinlemiş. Kaldı ki Anayasanın 153/son maddesine göre; "Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar." Bu da OHAL’in halen devam ettiğinin bir başka göstergesi."

‘BUNA AÇIKÇA YARGISIZ İNFAZ DENİR’

Barış akademisyenlerinin doğrudan doğruya hükümetin Kürt meselesine bakışına karşı muhalif bir duruş sergilediklerini ve zaten kazan kaldırmalarının da bundan kaynaklandığının altını çizen Cangı son olarak şunları söyledi:

“Kimi KESK üyelerinin itirazlarının kabul edilmesinin farklı farklı gerekçeleri var. Ama görüldüğü kadarıyla Barış Akademisyenlerine karşı toptancı bir yaklaşım var. Siyasi iktidarın nefret söylemine paralel olarak, Komisyon da uzun süre beklettikten sonra ret kararı verdi. Buna açıkça yargısız infaz denir. Elbet Barış akademisyenleri yılmayacaklar, şimdiye kadar olduğu gibi ısrarlı dik duruşlarını, adalet arayışlarını sürdürecekler. Bu süreçte hata yapanlar gerçeği görmeliler artık, Komisyon’u etkili iç hukuk yolu olarak gören AİHM'in hatasından dönmesini bekliyoruz.”