Avrupa Süper Ligi: Devlerin gönüllü karantinası başlamadan bitti

Kıta dışı sermayedarlardan feyz ve güç alan Avrupa Süper Ligi, futbol dünyasının yoğun tepkisi karşısında 48 saat içinde başlamadan bitti. En azından şimdilik…

Google Haberlere Abone ol

Suat Başar Çağlan @caglan_suat

18 Nisan 2021 akşamı Avrupa futboluna bir bomba düştü. Kıta dışından sermayedarların iştahından feyz ve güç alan “Meşum Düzine” – İngiltere’den Arsenal, Chelsea, Liverpool, Manchester City, Manchester United, Tottenham; İspanya’da Atletico Madrid, Barcelona, Real Madrid; İtalya’dan AC Milan, Inter, Juventus – UEFA’dan kopuşunu duyurarak Avrupa Süper Ligi’ni (ASL) kurduklarını açıkladı. City, Chelsea, hatta iktidar kavramıyla tarihsel ilişkisi bakımından Juve ve Real, nispeten “olağan şüphelilerdi”; Liverpool, United ve Barça ise yıllara dayanan politik kimliklerine ihanetle suçlandı.

Ama futbol dünyasının büyük tepkisi sonucu girişim 48 saat içinde askıya alındı. Sanki karanlık Avrupa futboluna bomba düşmemiş, sadece bir şimşek çakmıştı. Ortalık bir anlığına aydınlandı, herkesin gerçek kimliği bir an görüldü ve etraf yeniden karardı. Şimdi olayın tarafları gördüklerimizi unutmamızı bekleyecekler, ama bu o kadar kolay olmayacak. Görülenler hem anlatmaya hem hatırlanmaya değer…

BU FİLMDE HERKES KÖTÜ

ASL kurucuları yerel rekabetin mahvolacağını, çok-merkezli Avrupa’da tek biçimli Amerikan modelinin yürümeyeceğini, devler arasındaki mükerrer maçların zamanla oyundaki heyecanı öldüreceğini, para arttıkça borçların da azalmayıp artacağını biliyor ama umursamıyorlar. Pandeminin etkisiyle milyar doları bulan borçlar için acil para lazım. Hazır taraftar da yokken kendilerini karantinaya alma isteklerinin sebebi buydu. Nitekim mevcut Şampiyonlar Ligi şampiyonu UEFA’dan yaklaşık 100 milyon dolar alırken, ASL kulüpleri sırf katılım ücreti olarak her yıl 400 milyon dolar kazanacaktı.

ASL’yi kurmaya niyetlenen ağababaların kibri ve açgözlülüğü açıkça ortaya serildi. Öte yandan yaşananlar sahte mağduriyetler çağında UEFA, FIFA ve ülke federasyonlarına Hızır gibi yetişti. Avrupa futbolunun bekası için sorumluluk alan (veya ASL kulüplerine verilen FFP cezalarını kaldıran) UEFA, dünya çocuklarının “güzel oyundan” keyif almasından başka bir şey düşünmeyen (veya rüşvet karşılığı Dünya Kupası organizasyonunu istediği ülkeye veren) FIFA ve haksızlığa en küçük bir tahammülü bile olmayan (veya mesaisini büyük kulüplerin vergi borçlarını silmeye ayıran) ulusal federasyonlar bir anda sütten çıkma ak kaşığa döndüler. Bugüne dek ırkçılık ve eşitsizlik gibi konularda zorbela harekete geçen idari kurullar, kendi paraları ve iktidarları tehlikeye düşünce bir anda aslan kesildiler.

ASL hikâyesinin başkarakterleri ise Avrupa futbolunun uzunca bir süredir bir spor organizasyonundan ziyade yozlaşmış bir şebekeye dönüştüğünü gösteriyor. ASL kurucularını “yılan” olarak niteleyen ve Juventus Başkanı Agnelli için “hayatımda bu kadar düzenli yalan söyleyen birini görmedim” diyen UEFA Başkanı Ceferin, aynı Agnelli’nin kızının vaftiz babası. Ceferin’i kandıran Agnelli ise açıklamanın yapıldığı güne kadar UEFA İcra Kurulu Üyesi ve Avrupa Kulüpler Birliği Başkanıydı.

Kopuşta yer almayarak şaşkınlık yaratan PSG’nin Katarlı sahibi Nasır El-Halifi, tesadüf bu ya, şu anki Şampiyonlar Ligi’nin yayın haklarını elinde bulunduran ve ASL’nin gerçekleşmesi halinde ciddi gelir kaybedecek beIN Sports Grubunun CEO’su. ASL’ye başlangıç için 3.5 milyar Euro finansman sağlayan JP Morgan Şirketi, Manchester United Başkan Yardımcısı Ed Woodward’un eski işyeriydi. Projenin suya düşmesiyle Woodward’da United’daki görevinden oldu.

NEDEN OLMADI?

Avrupa Süper Ligi acele ve hadsiz bir saldırıydı ve cevapsız pratik sorunları vardı. Adı bile kötü bir fıkra gibiydi. 55 üyeli UEFA’nın karşısına üç ülkeli bir “Avrupa” ile çıkılmıştı. Bu sözde Avrupa’da kıtanın tarihsel olarak en Avrupalı ulusları Fransa ve Almanya’nın yanı sıra Hollanda, Portekiz, Balkanlar, Belçika, Polonya yoktu; sadece Brexit gazisi İngiltere ile iki Akdenizli vardı. Katılımcıların “süperliği” kendinden menkuldü; dördü hiçbir zaman Avrupa’nın zirvesine çıkmamıştı.

Aslında ortada bir “lig” de yoktu. Futbolda ligler küme düşüp çıkma veyahut başarı üzerinden kazanılan haklarla oluşan yapılar. Burada ise 20 takımdan 15’inin daimî ve dokunulmaz üye olduğu kapalı bir turnuva söz konusuydu. Küme düşmenin olmadığı bir lig, sporu bir pazarlama konusu olarak gören ABD’de güzel görünebilir; ancak orada maaş tavanı, eğitimle paralel ilerleyen draft sistemi gibi bazı eşitleyici güvenceler var. ASL ise kendisi dışındakileri sömürmeye ve zaten büyük pay aldığı pastayı tamamen tek başına yeme ihtirasına dayanıyordu. Kendi kulüplerini batırmış olan sahiplerin futbolu nasıl kurtaracağı ise meçhuldü.

Asıl konu ise futbolun paydaşlarını – taraftarı, futbolcuları ve hocaları – etkisiz eleman haline getirme iradesinin bu kadar pervasız bir şekilde ortaya konmasıydı. Oyundaki eşitsizliğin arttığını, yönetici kurumların içindeki çürümenin boyutunu herkes biliyordu. Ama kulüplerin onca insanın hayatında tuttuğu yeri silme ve yerellikle tanımını bulan Avrupa’da Amsterdam, Glasgow, İstanbul, Porto gibi kentlerdeki futbolseverlerin kıtanın zirvesine çıkma hayallerini çalma cüreti; üstelik bunu tribünler boşken yapma fırsatçılığı bardağı taşırdı. Florentino Perez gibi 74 yaşındaki bir başkanın çıkıp gençlerin ne istediğini en iyi kendisi biliyormuş gibi konuşması, kimseyi güldürmeyen bir şakaya benziyordu.

TEPKİLER

Kararın açıklanmasıyla birlikte muazzam bir reaksiyon dalgası tüm dünyaya yayıldı. Sky Sports canlı yayınında Gary Neville’ın kendi kulübü Manchester United’ı da hedef alarak ASL kurucuları için “Midemi bulandırıyorlar” demesi ilk dakikadan itibaren tepkinin tonunu belirledi. Taraftarlar sosyal medyadan milyonlarca olumsuz mesaj yolladı ve oyunun kendilerinden çalındığını iddia etti. Bazıları stadyumların önlerinde protestolar düzenledi, sloganlar attı ve pankartlar astı. Eylemleri geniş destek buldu.

Projenin 48 saat içinde zorunlu olarak askıya alınması genellikle taraftarın iradesine ve direncine yoruldu; öte yandan faal oyuncu ve antrenörlerin tepkileri de aynı derecede etkili olmuşa benziyor. Özellikle oyuncu menajerlerinin futbolda ne denli güçlendiği göz önüne alınınca, oyuncuların milli takımlarda oynayamama ihtimalinin ortaya çıkması, dahası, görünüşe göre ASL’nin bu menajerlere sorulmadan gündeme gelmesi, başarısızlıkta göze batmayan önemli unsurlardan biri olabilir.

BİTTİ Mİ?

ASL şimdilik gerçeğe dönüşmedi. Muhtemelen yaşananlar hem “asiler” hem de UEFA tarafından koz olarak kullanılacak ve “İsviçre modeli” Yeni Şampiyonlar Ligi 2024-25 sezonunda bazı revizyonlarla yürürlüğe girecek. Saldırı şimdilik püskürtülmüş görünüyor. ASL sosyal medya kuşağının yeni içerik iştahına güvenerek yola çıkmıştı, ancak aynı sosyal medyanın hızlı reaksiyonuyla başlamadan bitti.

Ama zaferin kalıcı olabilmesi ve benzer atakların önlenmesi için kulüp sahipliği başta olmak üzere Avrupa futbolunu düzenleyen kuralların gözden geçirilmesi gerekiyor. ASL’nin fikir babaları hayatları boyu kendilerini başarıyla tanımlamış ve başarısızlığı kolay hazmedemeyecek karakterler. Olayın tazeliğiyle şu anda herkesin ders almış ve akıllanmış gibi görünmesi normal. Ancak futbolun diğer paydaşları kendilerine çekidüzen vermezse, bir sabah uyanıp Avrupa Hiper Ligi ile karşılaşabiliriz.