
Dolar alışverişte lira evinde!
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Ev arayan Suriyeliler soruyor: Nereye gidelim?
Emlak piyasasında Suriyelilerin kiraları arttırdığı söyleniliyor. Suriyeliler de yüksek ev kiralarından ve mahallelinin kendilerini istemediğinden şikayetçiler. Prof. Dr. Murat Erdoğan ise evlerin sahiplerinin Suriyeliler değil, Türkler olduğunu, bu yüzden Suriyelilerin suçlanamayacağını ifade ediyor.
Feminizm nafakaya neden karşı olsun!
Avukat Rozerin Seda Kip, sistem tarafından kadınların muhtaç kılındığını bu yüzden nafakanın bir hak olduğunu söylüyor. Feminist yazar Gülfer Akkaya ise, nafakayla ilgili konuşmaların hakim ideolojiyle bağlantılı olduğuna dikkat çekiyor.
'Devletleşen' babalar ve ensest
Devletten sonra aile, kutsallık atfedilmiş ikinci kapalı alan. Öyle bir kutsallık ki bu; kalın bir perde vazifesini de görüyor. Arkada mutsuz insanlar var. Daha da kötüsü duyulmaları neredeyse imkansız çocuklar var. Çocuklar üzerindeki mülkiyet ilişkisini kaldırmak gerekiyor ki babalar devletleşmesin.
Ayşe Çavdar: Erdoğan tarikatlarla mücadeleye mecbur
Ayşe Çavdar, yakın tarihte tanıklık edilenlerin, adına 'İslam' denilen ve birbirine benzemeyen onca geleneğin gücünü kimin kullanacağı, ekmeğini kimin yiyeceği meselesi olduğunu söylüyor. Devletin tarikat ve cemaatleri bir şeye gücü yetmediği takdirde 'yama' olarak kullandığını ifade ediyor. Çavdar'a göre bugün gelinen noktada Erdoğan tarikatlarla mücadele edecek çünkü kendi öyküsünün bir benzerinin doğmaması için kaynağı kurutmak zorunda.
'Ortamlarda vicdani retçiyim dersin kimse bilmez bedelli yaptığını'
Artvin'deki tek vicdani retçi Şendoğan Yazıcı haftada birkaç kez jandarma tarafından çağrıldığını söylüyor. Avukat Gökhan Soysal, yurt dışına çıkmak zorunda kalan vicdani retçiler için, “Bu topraklardaki hakim militarist kültürün baskısıyla yurt dışına çıktılar. Bıktırıcı bir süreci var” diyor. Avukat Davut Erkan ise, Avrupa Konseyi’nin 47 ülkesinin 46’sında vicdani ret hakkı olduğunu sadece Türkiye’de olmadığını vurguluyor.
Kadıköy'den Bağcılar'a: İstanbul'un 'bekâr' kadınları
Ceren Lordoğlu'nun kaleme aldığı 'İstanbul’da Bekar Kadın Olmak' İletişim Yayınları'ndan çıktı. Lordoğlu, İstanbul'un çeşitli bölgelerinde yaşayan kadınların sistemle, 'mahalleyle', devlet yaptırımlarıyla olan mücadelelerini irdeliyor.
'Tekstilde çalışan Kürt kız' item'leri anlatıyor
Bahar Başkurt, "Kimsenin hayali burada çalışmak olamaz" diyor. Reyhan Kaya, “İki evimiz vardı. İkisi de yıkıldı. Bomba attılar ya o zaman yandı evimiz, kül oldu gitti” diyor. “Tekstilde çalışan Kürt kız itemleri” başlıklı görseli ikisi de sevmemiş. "Eğer bizleri anlasalardı, böyle aşağılayamazlardı" diyorlar.
‘Asıl yenilmişlik, seçim sonrasında gelen sinizm dalgası’
Psikiyatrist İlker Küçükparlak, Türkiye'deki toplumun çocuklaşmak zorunda olduğunu söylüyor. Özellikle kırsalda, sosyo-ekonomik durumu düşük olan kesimde, görünmeden büyüyen çocukların “Bütün Avrupa sizden korkuyor, sizi kıskanıyor” söylemlerinden büyülendiklerini ve bunun üstüne yeni monte edilmeye çalışılan bir "baba" figürünün olduğunu anlatıyor.
Çocuğa cinsel istismar nasıl anlatılır?
Türk Psikologlar Derneği’nin yönetim kurulunda yer alan Araştırma Görevlisi Özge Şahin, okul öncesi dönemden itibaren, çocuğun yaşına uygun cinsel eğitimin verilmesi gerektiğini söylüyor. Çocuk hakları editörü gazeteci Yüce Yöney de, “Kullanılan görsellerde çocuğun arkadaşlarını, kardeşlerini, yakınlarını düşünmek gerekir” diyor.
Kürtçe savunma: Habeas corpus mu hokus pokus mu?
Marmara Üniversitesi öğrencilerinin yargılandığı bir duruşmayı anlatıyor Boğatekin: “Nitelikli bir tercüman olsun diye Mehdi Tanrıkulu’nu çağırmıştık. Sanıklardan biri Hukuk Fakültesi ikincisi sınıftaydı. Kürtçe savunmasında şöyle demişti: ‘Sekiz aydır ilk defa hakim karşısına çıkarılıyoruz. Habeas Corpus (Y.N: kişinin suçunu bilmesi, kendini savunabilme hakkı) hakkımızı elimizden aldılar.’ Bunlar saniyelik yaşandı. Müdahale etme şansım olmadı. Mehdi Abi de dedi ki: ‘Hakim Bey, sanık diyor ki tüm haklarımız hokus pokus yapıldı ve elimizden alındı.”
Ergin Günçe soruyor: Her coğrafyanın faşizmi bir mi?
Şair Ergin Günçe’nin Edebiyat ve Siyaset, İktisat yazıları olmak üzere iki başlık altında toplanan yazıları Pi Sayısı ve Özgürlük adıyla Edebi Şeyler etiketiyle derlendi. Günçe, kaleme aldığı metinlerde Tanrı kavramını, toplumbilimin eksiklerini ve 'ortalama birey'i tartışıyor.
Mülteci kampları niçin şehrin uzaklarına kurulur?
Zygmunt Bauman, Kapımızdaki Yabancılar’da 'Göçmenlik meselesini' anlatıyor. Medya şarjörüne trajedileri dolduruyor, havaya doğru bir bir boşaltıyor. Televizyon ekranlarına, gazete manşetlerine, grafitilere, politikacı kelamlarına, dergilerin kapaklarına bir kaç temsil hikaye yerleştiriliyor.
Çare Sovyet rejimi tarım sistemi
Doç. Dr. Utku Balaban, AK Parti iktidarı döneminde toprağın ekilmesinde ciddi bir geriye gidiş olduğunu, uzun yıllardır çiftçileri teşvik eden bir planlamanın yapılamadığını söylüyor. ÇİFTÇİ-SEN Başkanı Abdullah Aysu ise kanunen çiftçiye ayrılan desteğin bir kısmının verilmediğini ve 2 milyondan fazla çiftçinin ödeyemediği krediler yüzünden icraya verildiğini anlatıyor.
Sohbetlerin yakıtı: Dedikodu!
Kolektif Kitap’tan, Ezgi Kardelen’in çevirdiği, Robert Fulford tarafından yazılan, Anlatının Gücü “Kitle Kültürü Çağında Hikayecilik” kitabı insan hasletinin vazgeçilmezlerinden anlatıyı, geçmişten bugüne yavaş adımlarla takip ediyor. Anlıyoruz ki; dedikodu biçiminde başlayan medeniyet tarihinin yazımından gazeteciliğe dönüşmesine, dünya edebiyatının aristokrasisine şık bir şekilde yerleşmesine ve son olarak iletişim çağında elektronik anlatının sahnelerde yerini almasına kadar bütün insanlık tarihi anlatmalara doyamamak üzerine kurulu.
Nurcan Baysal Sur'u anlattı: Hâlâ cenazesini arayanlar var
Nurcan Baysal'ın yeni kitabı O Sesler, Dipnot Yayınları tarafından yayımlandı. Sur'daki abluka sürecindeki yaşananları kaleme alan Baysal, gelen eleştirilere, "Yaşamın devam etmesi, sizin içinizin yanmadığı ya da çabalamadığınız, mücadele etmediğiniz anlamına gelmiyor. 100 gün süren bir bombardımandan bahsediyoruz. Nitekim Diyarbakır’da ölen insanlar listesine baktığınızda, yarısının Sur dışında öldüğünü görürsünüz. Yani protestolarda ölenler. İnsanlar her gün toplanıp, Sur’a girmeye çalıştı ama giremediler" diyerek yanıt verdi.
Ebru Günay, Diren Cevahir Şen, Şengül Hablemitoğlu, Elmas Grağos: İYİ Parti ve HDP'li kadın adaylar anlatıyor
“Türkiye solundan geliyorum” diyen Diren Cevahir Şen HDP, “Ben Türküm. Bütün soyum burada” diyen Elmas Grağos ise İYİ Parti milletvekili adayı. Diğer bir İYİ Parti adayı, Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu, partisi ile kurduğu payın iki temel nedene dayandığını söylüyor. HDP adayı, Ebru Günay ise 5 yıl tutuklu kaldığını anlattıktan sonra “Devlet bana kocaman bir ‘pardon’ dedi” diyor.
Oyuncuya galaksinin hiçbir yerinde hak yok!
10 yaşındaki bir çocuğun, TRT için çekilen “Bir Hadis Bir Film” dizi setinden yanarak yaralanması, dizi setlerindeki çalışma koşullarının nasıl olduğu sorusunu akla getirdi. Bunun yanı sıra dizi oyuncuları, işçi sayılmadıkları için yasal çoğu haktan faydalanamıyorlar. Son yaşanan hadiseyi sorduğumuz Şebnem Sönmez, “Orada bir ilk yardım ekibi yoktu, bırakın ekibi, yangın tüpü yoktu. Battaniyelerle yangının söndürülmeye çalışılması bir fecaattır” diyor.
Kadın haklarını Gülben Ergen de savunsun, Fatmagül Berktay da, Madonna da
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Başkanı Gülsüm Kav, Reçel Blog'un kurucularından müzisyen Rümeysa Çamdereli, Barış İçin Kadın Girişimi’nden Feride Eralp ve HDP Kadın Meclisi sözcüsü Besime Konca, 8 Mart için Türkiye'deki kadın örgütlerinin birbiriyle ilişkisini Gazete Duvar'a değerlendirdi. Kav, Çamdereli, Eralp ve Konca ortak bir kadın mücadelesinin kazanımları arttıracağında hemfikir.
'Bu memleket ne olacak?' sorusunu masada bırakmayanlar
Okullara kütüphane kuruyorlar, cezaevlerine kitap yolluyorlar, ihtiyaç sahipleri ile ihtiyacı karşılamak isteyenleri buluşturuyorlar. Onlar çok fazla öne çıkmak yerine umudun peşini bırakmıyorlar. Yıldırım, Öz, Fırat ve Sanay Gazete Duvar'a projelerini anlattı.
'Hasta mahpuslar ölmek üzereyken bırakılıyor'
İnfaz Yasası'nda 2013'te yapılan değişikliğe göre ağır hastalık nedeniyle hayatını yalnız sürdüremeyen mahpusların cezasının infazının ertelenmesi gerekiyor. Ancak düzenlemede bir koşul var: Toplum güvenliği için tehlike oluşturmamak. Bu hüküm hasta mahkumları nasıl etkiliyor? ÖHP, avukatlar ve hasta yakınları anlattı.