Atıf Yılmaz sinemasında kadın temsili: Onun sineması kadın gerçeğini anlatır

Atıf Yılmaz sinemasında Türkiye’nin yaşayan insanlarını resmetmektedir. Onun filmlerinde Türkiye bazen Vasfiye, bazen Havva, bazen Nilgün bazen Anjelik’tir...

Düş Gezginleri (Atıf Yılmaz, 1992)
Google Haberlere Abone ol

Canan Aydın Demir

Sinema, sadece görsel bir algı dışında insanı anlatan, ülke tarihine tanıklık eden en önemli araçtır. Bu sebeple sinema, iktidarların ideolojisini yayma aracı olduğu kadar muhalif olanların da düşünce dünyasını topluma aktarabilmesinde güçlü bir yoldur. Yönetmen Atıf Yılmaz da, başta kadınlar olmak üzere, erkekleri, zenginleri, yoksulları, köylüleri, ağaları, işçileri, memurları merkezine koyarak, onların hikâyeleriyle kendisini ve sinemasının dilini büyütmüştür.

70’lerin sonu ve sonrası, kamerasını gerçeğe çeviren Atıf Yılmaz, zamanın ruhunu sinemasına yansıtmıştır. Yılmaz Güney, Yaşar Kemal, Vedat Türkali, Barış Pirhasan, Murathan Mungan, Yıldırım Türker gibi isimlerle çalışan yönetmenin dünya görüşü sinemasına da yansımıştır. "Kibar Feyzo", "Talihli Amele", "Zübük" gibi filmler de çeken yönetmen, sinemasını her dönem film çekerek ayakta tutmaya çalışmıştır.

ADI VASFİYE: EVRENSEL BİR HİKÂYE (1985)

Yönetmen Atıf Yılmaz’ın kendine özgü düşsel sinema örneklerinden olan ve başrolünde Müjde Ar’ın olduğu "Adı Vasfiye", Necati Cumalı’nın beş öyküsünden Barış Pirhasan’ın senaryosunu kaleme aldığı filmidir.

Sinemada kadın ve cinselliğine farklı bir bakış getiren "Adı Vasfiye"nin evrenselliği günümüz Türkiye’sinin kadına bakışındadır. Gerçek mi hayal mi bilmediğimiz bu karmaşık yapı, kimliğini bulması engellenen Vasfiye’nin bugün ülkedeki kadın meseleleri üzerine konuşulan gerçekle de örtüşmektedir. Film boyunca neredeyse hiç konuşmayan Vasfiye ile ilgili tüm erkekler konuşmaktadır. Filmin evrenselliği de burada saklıdır. Yönetmen Yılmaz, dört erkeğin tek bir ‘Vasfiye’si olduğunu tasvir ederken, merkezinde erkek dünyası vardır aslında. ‘Vasfiye’ yaşamına giren erkekler tarafından tanımlanırken erkek dünyasındaki ortak temsili cinsel bir obje olmasıdır. Filmde genç bir yönetmenin hikâye ararken kendi ‘Vasfiye’sini nasıl yarattığını anlatır. Filme dair zıtlıklardan da söz eden yönetmen Atıf Yılmaz filmini “Kasaba çevresindeki kadının kimlik anlayışının, çift ahlaklılığın işlendiği soyut bir film” şeklinde yorumlamaktadır.

Adı Vasfiye (Atıf Yılmaz, 1985).

DÜŞ GEZGİNLERİ: KADIN MERKEZLİ BİR SINIF ANLATISI (1992)

Lale Mansur ve Meral Oğuz’un rol aldığı film, Atıf Yılmaz’ın kasaba merkezli ancak şehir şehvetiyle bezenmiş filmidir. "Düş Gezginleri", her ne kadar lezbiyen bir ilişki odaklı görünse de kadın-erkek hikâyesinden çok bir sınıfsal bir bakıştır. Entelektüel (okuduğu kitaplardan ve şehirdeki partilerden biliyoruz) doktor Nilgün’ün (Meral Oğuz) çocukluk arkadaşı Anjelik’le (Lale Mansur) genelevde karşılaşmasıyla başlar her şey. Filmin başında pek de anlayamadığımız sonrasında ‘bıçkın bir delikanlıya’ dönüşen Nilgün, sonradan adının Havva olduğunu öğreneceğimiz Anjelik’i çekip alır o hayattan. Fahişe olan çocukluk arkadaşı Anjelik’i kötü yoldan kurtaran, evinin kadını yapan Nilgün sonrasında ise aşağılayarak onu yok sayar. Bu iki unsur, insan doğasının ikiyüzlülüğünün yaşamın her alanına nasıl sirayet ettiği ve filmin nereye gideceği konusunda bize ipuçları vermektedir.

Sinsiliğin hâkim olduğu kasabadan şehre taşınan ikili bu kez şehrin o ezici dünyasında da tutunamazlar ve bu ilişkiyi sürdüremezler. Hemen hemen tüm ilişkilerde erkek iktidarının devamlılığı filmin ana unsurudur. Atıf Yılmaz ‘kadın kadına ilişki olduğu zaman eşit bir ilişki kurulabilir mi?’ sorusunun cevabını aramaktadır. Yani eğitimli olan, daha zengin olan hemen iktidar olmanın peşindedir. Toplumda ezen ve ezilenler için hazır bir zemin yaratılmıştır. Yani mesele kadın ya da erkek olmakta değil, sistemin zihinleri ne kadar kuşatıp kuşatmadığında saklıdır.

Yönetmen Atıf Yılmaz’ın senaryosunu Yıldırım Türker ile birlikte kaleme aldığı film, Osman Çallı’nın eserinden bir uyarlama. Film, 1994 yılında Torino Lovers Film Festivali’ne katılmış ve LGBTİQ+ festivaline katılmış ilk Türk filmi olma özelliğine de sahiptir.