YAZARLAR

Aslında bütün memleketler başkadır!

Ülkemizde bir gayri resmi milli marş düzeyinde popülerleşmiş bir şarkının bestesinin “yerli ve milli” olmaması ilk bakışta büyük bir çelişki gibi görülebilir. Kimilerine çok şaşırtıcı gelebilecek bu soykütük aslında benim için eşyanın tabiatına oldukça uygundur. Çünkü aslında sahiden tamamen bambaşka olan bir memleket yoktur. Her memleket ona ait hissedenler için bambaşkadır o kadar.

Başlığa bakarak yazıyı okumaya başlayanlar sanırım hayal kırıklığına uğrayacaklar. Bu yazı “Bir Başkadır” dizisi hakkında değil. Türkiye’de en azından benim kuşağım için neredeyse ikinci bir milli marş haline gelmiş o malum şarkı hakkında. Ama bu yazıyı yazma fikri söz konusu dizinin ilk bölümünü seyrettikten sonra ortaya çıktı. Dizinin adı zaten bu şarkıya bir gönderme içeriyor. Bu nedenle diziye elbette borçluyum. “Bir Başkadır”ı henüz seyretmeye devam ediyorum. Bitirince becerebilirsem onun hakkında da bir şeyler yazmak isterim elbette.

Başlıkta uzun adına gönderme yaptım ama aslında şarkının adı Memleketim. İlk kez 1972 yılında Ayten Alpman tarafından seslendirilmişti. Şarkının sözleri ise Fikret Şeneş’e ait. O dönemde pop müzikte ya da o zamanki adıyla “Türkçe sözlü hafif müzik”te çok yaygın olan aranjman türünde bir şarkı Memleketim. Yani daha önce başka bir yerde, yaygın olarak da Batı’da bestelenmiş şarkının üzerine Türkçe sözler yazarak meydana gelmiş. Zaten Fikret Şeneş bu açıdan kuşağının en önemli şarkı sözü yazarlarından biri.

Şarkının müziğinin Mireille Mathieu'nün Fransızca L'aveugle şarkısından alınmış olması kuvvetle muhtemel. Ama aslında Mathieu’nün şarkısı da bir aranjman. Memleketim’in orijinal bestesi ise aslen Klezmer tarzında söylenen Rabbi Elimelekh adlı geleneksel bir Yahudi halk şarkısına aittir. Başka bir deyişle Memleketim aslında bir Yahudi türküsüdür.

Orijinali Yidiş dilinde, yani Doğu Avrupa Yahudilerinin dilinde seslendirilen şarkının özgün sözleri ve düzenlemesi Moyshe Nadir takma adını kullanan Yitzchak Rayz (1885-1943) adlı Amerikalı bir yazara aittir ve başta Alan Scheer olmak üzere birçok şarkıcı tarafından defalarca seslendirilmiştir. 1905 Rusya’sındaki Yahudi toplumunun yaşadığı zorlukları anlatan 1964 tarihli ünlü Damdaki Kemancı müzikalinde yer alan parçalardan biridir Rabbi Elimelekh. Şarkının dünya çapında tanınmasını sağlayanlardan biri de daha önce belirttiğim gibi Fransız Mireille Mathieu’dür. Şarkıyı L'aveugle adıyla Fransızca olarak seslendirmiştir.

Ayten Alpman’ın 1972 tarihli Memleketim’i ilk başta pek fazla bir ilgi görmemişti. Ancak 1974 yılında gerçekleştirilen Kıbrıs Harekâtı esnasında TRT'de "Memleketim" şarkısı çok sık çalındığı için olsa gerek büyük bir ilgiye mazhar oldu. Sanırım özellikle şarkının Türkçe sözleri toplumun milli duygularıyla çok fazla örtüşüyordu. Bu arada şarkının Türkçe sözleriyle orijinal sözleri arasında hiçbir bağlantı olmadığını hatırlatmak lazım. Bu arada bu tarihsel malumat için Vikipedia’dan yararlandım. Hakkını teslim edeyim.

Ülkenin pop müzik tarihinin en çok çalınmış şarkılarından biri, belki de birincisidir Memleketim. Şarkının sözleri milli duyguları alevlendiren, hatta yer yer göz yaşartan özelliklere sahiptir. Ancak şarkının yazıda daha önce aktardığım soykütüğüne baktığımızda Memleketim’in moda deyimle hiç de “yerli ve milli” olmadığını görmek işten bile değildir. Bir Yahudi türküsü önce bir müzikal sayesinde yaygınlaşmış, sonra Fransızca aranjman versiyonuyla dünya çapında popüler olmuştur. Bu sayede Türkiye’deki aranjman sektörü tarafından fark edilmiş ve Türkçe sözlerle yeniden üretilmiştir. Ardından şarkı daha önce belirttiğim gibi ülkenin gayri resmi milli marşı denebilecek bir popülerliğe erişmiştir.

Ülkemizde bir gayri resmi milli marş düzeyinde popülerleşmiş bir şarkının bestesinin “yerli ve milli” olmaması ilk bakışta büyük bir çelişki gibi görülebilir. Hatta bunun faturası Türkiye’nin modernleşme projesine bile kesilebilir. Bu basit gerçeğin üzerinden büyük komplo teorileri inşa edilebilir.

Kimilerine çok şaşırtıcı gelebilecek bu soykütük aslında benim için eşyanın tabiatına oldukça uygundur. Çünkü aslında sahiden tamamen bambaşka olan bir memleket yoktur. Her memleket ona ait hissedenler için bambaşkadır o kadar. “Bu topraklar”, “memleket”, “vatan”, “yurt”, “ulus”, ulus-devlet” gibi kavramlar büyük ölçüde tarihin modern aşamasında gündeme gelmiştir. Onun ötesi “icat edilmiş gelenek”, inşa edilmiş tarihtir.

Ulus, modern zamanların beşerî topluluk formudur. Ulus-devlet ise onun siyasi birimi, ünitesi. Bir bakıma ulus-devletin, ağırlık ölçüsü kilogramdan, uzunluk ölçüsü metreden bir farkı yoktur. Pascale Casanova mealen, ulus-devletin dünyadaki en uluslararası şey olduğunu söylerken haklıdır. Yani bütün uluslar, bütün ulus-devletler Memleketim şarkısı kadar aranjmandır. Yani orijinal değildir. Hatta modern tarihin üretim kayışı üzerinde gerçekleşmiş seri üretim ürünlerdir. Siyaseten sahicileştirilmişlerdir, fiction’dırlar. Duygularla, hissiyatlarla, maneviyatlarla, aidiyetlerle vardırlar. Aşık Veysel’den esinlenerek belki şöyle bile diyebiliriz: Hiçbir memleketin güzelliği on para etmez eğer ona aidiyet duyanların aşkı olmasa!

Dolayısıyla bambaşka memleket yoktur. Bütün memleketler en azından kavramsal olarak birbirlerine benzerler. Çirkin memleket yoktur. En azından her memleketin sevenleri vardır. Memleket gibi manevi dozu yüksek kavramların arkasında özellikle ulus-devlet gibi maddi dozu yüksek kavramlar olduğunu kabul etmek hiç de kolay değildir. Ama işin acı gerçeği de budur. Kavramlar bazen onların sırtlarına yüklediğimiz manaları taşımakta zorlanırlar. Memleketini bambaşka görmek, onu diğerlerinden ayırt etmek de elbette bir sakınca yoktur. Ancak en azından konuya entelektüel, akademik olarak belli bir hâkimiyeti olanların meseleye biraz daha soğukkanlı bakmalarını beklemek de büyük bir lüks olmasa gerek.

Yazıyı bitirirken ilk paragrafa dönüp, ele almaya çalıştığım konunu “Bir Başkadır” dizisiyle hiçbir bağlantısı olmadığını tekrar vurgulamak isterim. Hiçbir şeyi ima etmiyorum. Sadece Ayten Alpman’ın her dinlediğimde tüylerimi diken diken eden o meşhur şarkısı hakkında biraz soğukkanlı bir değerlendirme yapmak istedim hepsi o kadar.


Besim F. Dellaloğlu Kimdir?

1965’de İstanbul’da doğdu. 1984’de Galatasaray Lisesi’ni, 1990’da Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. Yüksek Lisans ve Doktorasını Mimar Sinan Üniversitesi’nde Sosyoloji alanında hocası felsefeci Ömer Naci Soykan danışmanlığında yaptı. Lisans ve lisansüstü eğitimi esnasında uzun süre Fransızca turist rehberliği yaptı. Memleketin büyük bir bölümünü gezdi. Frankfurt Goethe Üniversitesi’nde (1998), Paris VIII Üniversitesi’nde (2002), Lizbon Üniversitesi’nde (2014), Strasbourg Üniversitesi’nde (2017-2018), Mainz Gutenberg Üniversitesi’nde (2018-2019) doktora sonrası araştırmalarda bulundu ve dersler verdi. Bu vesileler sayesinde dönem dönem Frankfurt, Paris, Lizbon, Strasbourg ve Mainz’da yaşadı. Türkiye’de Mimar Sinan, Marmara, İstanbul Bilgi, Yıldız Teknik, Galatasaray, Kırklareli, İstanbul ve Sakarya Üniversitelerinde dersler verdi. 2019’da üniversiteden emekli oldu. Okuryazarlığa devam ediyor. Mevcudu bulunan kitapları şöyledir: Frankfurt Okulu’nda Sanat ve Toplum (Say), Romantik Muamma (Timaş), Benjamin (Derleme-Say), Benjaminia: Dil, Tarih ve Coğrafya (Ayrıntı), Modernleşmenin Zihniyet Dünyası: Bir Tanpınar Fetişizmi (Timaş), Zamanın İçinden Zamanın Dışından (Heretik), Poetik ve Politik: Bir Kültürel Çalışmalar Ansiklopedisi (Timaş).