YAZARLAR

Aşkla toprağa kendini adayan bir kadın nasıl yemekle uğraşır?

“Toprakla uğraşan, özellikle toprak altı kültür ve tarih zenginlikleriyle uğraşan, yarım yüzyılı aşkın bir zaman dilimini aşkla toprağa adayan bir kadın nasıl yemekle uğraşır?”

Bintepeler’de ‘piramitleri’ gördüğümde, gözlerim şaşkınlıktan büyümüştü. Meğer Mısır piramitlerine benzeten sadece ben değilmişim. Anadolu’nun Piramitleri olarak adlandırılmış. Bir, beş, on değil… yüzü aşkın küçüklü büyüklü piramit, sözünü ettiğim Gediz Ovası'nı süsleyen ve UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınan Bintepeler Lidya tümülüsleri.

Herodot’a kulak verilirse, en görkemlisi Alyattes anıtının, Mısır ve Babil’deki anıtlar bir yana, bilinenleri aştığını söyler. Bintepeler, adını hak eden bir yer ama, başınızı her çevirdiğinizde Alyattes tümülüsü başta, tümünün talan edildiği ya da onlarcasının pulluklarla sürülüp tarım alanına katıldığını görüyorsunuz. Ve işte ‘keşke rastlamasaydım!’ diyeceğim haberlerden biri: “2 bin 700 yıllık tümülüsler iş makineleri ile talan edildi …” (10 Şubat 2021)

Bilim dünyasının ilgisiyle arkeolojik kazılar sürse de, öyle görünüyor ki ülkemizin birçok yerinde olduğu gibi Bintepeler’de de giden gitmiş.

Alyattes Tümülüsü

BİR FİLMDE İNGİLİZ ARKEOLOJİ TARİHİNİN EN ÖNEMLİ KEŞFİ

Bir 'gitmeyen' hikayesini The Dig/Kazı filmi anlatmıştı, belki izlediniz.

1939’da gerçekleşen Sutton Hoo kazı ekibindeki genç arkeolog Peggy Piggott’un yeğeni John Preston’ın 2007’de yayımlanan aynı adlı biyografik romanından uyarlandı.

Suffolk'taki özel mülkündeki höyükleri kazması için Edith Pretty, civar köyde yaşayan ‘usta kazıcı’ Basil Brown’ı çağıracaktır. Babasının engeliyle eğitime başlayamayan Edith Pretty’nin içinde arkeoloji tutkusu bir kor gibi kalmıştır. Geç evlenmiş, eşini erken kaybedince oğlu küçük Robert ve bir de peşini bırakmayan hastalığıyla malikanesinde yalnız yaşamaktadır.

Basil Brown’ın başladığı kazı onları şok edici bir sonuca götürür: Anglo-Sakson döneminden kalma  MS 6. Yüzyıl Doğu Anlia Kralı Rædwald’a atfedilen bir mezara, bir yakıştırmayla “epik ölçekte muhteşem bir cenaze anıtı”na ulaşılır.

“Tüm zamanların en önemli arkeolojik keşiflerinden biri" diye göklere çıkartılan Sutton Hoo kazısının filminde, ‘bilge adam’ kompozisyonuyla belleğimizde özel bir yer edinen Basil Brown* ile Edith Pretty arasında geçen şu konuşma çok ders vericiydi.

EP: Hizmetçiler Latinceden jeolojiye kadar her şeyi okuduğunuzu söyledi.

BB: Az eğitim tehlikelidir.

 EP: Bir kitap yazmışsınız.

 BB: Astronomi haritaları ve astronomik çizelgeler üzerine bir rehber. Sıradan insanların erişebilmesi için.

Filmin hikayesi, kazı alanı sorumluluğunun British Museum’a geçmesi, Brown’ın keyfinin kaçması ve anlatıya birkaç yeni karakter eklenmesiyle sonuçlanır.

The Dig-Carey Mulligan, Archies Barnes ve Ralp Fiennes

MUHİBBE DARGA ARKEOLOJİ DÜNYASINDA

 1939, Sutton Hoo kazısının yapıldığı yıl…

Türkiye savaşa İngiltere kadar yakın olmasa da aynı yıl, gelecekte arkeoloji tarihimizin en önemli adlarından biri olacak Muhibbe Darga, Cumhuriyetin düşlerinden biri olan “eski çağ tarihine yeni ufuklar açma” görevine adaydır, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nün kapısından içeri girer..

Ve tabii ki genç Darga’nın Edith Pretty’den haberi yoktur, onun ölümünden bir yıl sonra da (1943) üniversiteyi bitirecektir.

Muhibbe Darga’nın o yıldan başlayarak yaşamı, 1947-1951 yılları arasında Karatepe (Adana) kazılarında birlikte olduğu Halet Çambel’in 27 Mayıs 1960 askerî darbecilerince üniversiteden uzaklaştırılıp -147 öğretim üyesinden biridir-, binbir zorlukla döndüğünde vereceği ilk dersinin başlığına özdeş geçer: “Topluma yararlı olmak, taş üstüne taş koymak.”

İşte Darga’nın o bilim/bilgi taşlarından ikisi de “Eski Anadolu’da Kadın”, “İstanbul'dan Asya-yı Vusta'ya Seyahat” adlı kitapları olacaktır.

‘Arkeolojinin Delikanlısı’ Muhibbe Darga

 

ARKEOLOJİNİN DELİKANLISINDAN YEMEK TARİFLERİ

Bir kitabı daha var ki, sadeliği ve içteliğiyle örneğine az rastlanır:

Kazı Başkanının Karavanası-Arkeolojinin Delikanlısından Yemek Tarifleri.

Kitabın sunuşundaki “Toprakla uğraşan, özellikle toprak altı kültür ve tarih zenginlikleriyle uğraşan, yarım yüzyılı aşkın bir zaman dilimini aşkla toprağa adayan bir kadın nasıl yemekle uğraşır?” sorusunun yanıtı, yemekler, salata ve soslar, gurme kişiliği, genç arkeologlara iyi bir yemek sunma mutluluğu gibi konulardan söz edilerek verilir.

Gerektiğinde kazı evindeki yerel aşçıya baba evinden bildiği, yakın köylerden topladığı tariflerle  bazı yemekleri öğretir. Bazen kendi pişirir -aşçılar titizliğine ve hijyen saplantısına pes edip kaçtıkları zaman! Oysa özellikle o yıllarda Anadolu’nun koşullarında sağlıklı kalmanın ilk adımı yediğine içtiğine olabildiğince dikkat etmektir ve bazen ölümlere bile yol açan komşu kazılardaki hastalık vakaları acı göstergedir.

Kazı Başkanının Karavanası kitabı, Darga’nın 1980’li yıllardan başlayan ve dostlarına sofrasını açtığı, ünlenen yemek yapma tutkusunun -bir öneri ile- bildiklerini yazmasının sonucu ortaya çıkar. İlber Ortaylı’nın kendisi için hoşuna giden yazdıkları da elemli günlerinde de olsa bilgisayarın başına geçmesine neden olacaktır..

Eğer sayfalardaki tariflerin bazılarını yapma olanağı olursa -çoğu ucuz ve kolay bulunur malzemeler içeriyor- onun bir zamanlarki yaşam sevincine ve gönencine ortak olacağız belki. Ki içinde ilk kez öğrendiklerim var: Kuşkonmazlı Somon Füme-Ekşi Elmalı Mayonezli Sos; Pastırmalı, Sucuklu, Şaraplı Kuru Barbunya; Yumurtalı Taze Fasulye; Hamsili Omlet; Beyaz Salçalı Kefal; Limonlu Portakallı Pilav gibi…

Ayrıca iyi ki kitabın son sayfasına -Dağıstanlı büyük halalarının yaptığı benim de başarıyla denediğim- Çerkes tavuğunu koymayı unutmamış. Hani şu tavuk ve ceviz içi -istenirse ekmek içi de- , sarımsak, baharatlar karışımıyla yapılan enfes meze… Ayrıca yeri gelmişken, Ümit Ünal’ın keyifli kara komedi filmi Sofra Sırları’nda, Demet Evgar’ın yapılışını anlattığı Çerkes tavuğu sahnesinin de deneyeceklerin imdadına yetişeceğini hatırlatmak isterim.

Sutton Hoo bulguları savaş boyunca Londra’da bir metro istasyonunda saklanır, Edith’in ölümünden dokuz yıl sonra ilk kez halka açık ve Basil Brown adı geçmeden sergilenir. Neyse ki yıllar sonra haksızlık giderilir,  British Museum’daki sergide Edith'in adı yanına Basil Brown’ın adı da eklenir.

Kazı Başkanının Karavanası, Darga’nın “Birkaç Hitit yemeğini buraya aktarsak nasıl olurdu?” sorusuna, yine kendisinin verdiği “Yok artık.” yanıtıyla bitiyor.

Bu konuda Anadolu’nun En Eski Yemekleri - Hititler ve Çağdaşı Toplumlarda Mutfak Kültürü kitabının varlığından haberdar ediyor. Bir kitap da ben ekliyorum: Deneysel Bir Arkeoloji Çalışması Olarak Hitit Mutfağı.

Ve ne sevindiricidir ki şef/yazar Ömür Akkor, yedi yıl önce yürekten alkışlanır bir iş yapacaktır. Alacahöyük tabletleri ışığında, 4 bin yıl önceki bazı Hitit yemeklerini, kayısı ezmesi, salatalıklı ve nohutlu beruwa (o dönemde yenilen ezme), happena (güveçte pişirilmiş ballı zeytinyağlı et), kariya (ızgara ciğeri ve yürek), kistanziya (ev şarabında dinlendirilerek pişirilen et) gibi ve dönemin ekmeklerini o günkü koşullara göre pişirir.

The Dig/Kazı filmiyle Pretty hatırlanmaya devam edecek. 

Muhibbe Darga, Halet Çambel, Jale İnan büyük hayatlara sahipti, keşke film yapabilseydik…

 Edith Pretty’nin hüzünlü geçen yaşamında ‘yemek tutkusu’ yer almıyor.

 Ama hem Edith Pretty, hem Muhibe Darga, bu iki kadının ortak tutkusunun ne olduğunu biliyoruz…

 Doğru tutku dünyayı kurtarır!

 

* Brown karakterinin bendeki çağrışımını da belirtmeden geçemeyeceğim: 1940’lı yılların ‘yarım kalmış mucize’ diye adlandırılan özgün eğitim deneyimi Köy Ensitülerinin ünlü usta öğreticilerinden biri sanki karşımdaydı. Usta öğreticiler öğretmen değildi, işliklerde, tarım alanlarında bilgi ve deneyimlerinden yararlanılan ustalardı. Güzel halk denizinden Fehmi Reis (Savaşer) balıkçı, Macar asıllı Sili Layoş yapıcılık ustası, İzzet Usta dokumacı, Hesna Torlak dikiş öğretici, Aşık Veysel, Ali İzzet Özkan müzik, Hasan Çakı Efe halk oyunları öğreticisi, okuduğum kitaplardan not ettiklerim. Ve kuşkusuz: “Van'ın Gürpınar ilçesindeki Urartu dönemine ait Çavuştepe Kalesi'nde son 15 yılı gönüllü 58 yıldır bekçilik yapan ve dünyada Urartuca'yı bilen az sayıda insandan biri olan Mehmet Kuşman.”


Oğuz Makal Kimdir?

Sinema alanında ilk doktora yapan öğretim üyesi. 1997 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde profesör oldu. Yemek ile sinema arasındaki ilişki yeni ilgi odağı, bu alanın filmlerini ve toplumsal-kültürel tanıklıklarını kitaplaştırmak için araştırmaya devam ediyor. Sinema Tarihi, Film Kuramı, Türk Sineması, Sinema ve Diğer Sanatlar, Sinema ve Tarihi İlişkisi gibi dersler veren, tezler yöneten Makal, Uluslararası İzmir Film Festivalini kurdu, 2001 yılına dek on bir yıl yönetti… Kısa, uzun, belgesel filmler yaptı, son yıllardaki birkaç belgeseli: El Cezeri, Eğitmenler, İstanbul’da Bir Gizli Bahçe-Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi, Uzak ve Yakın, Suriye Mutfağı İstanbul’da, Merdiveni Arayan Adam. Bazı kitapları ise: Sinemada Yedinci Adam, 1895-1950/İzmir Sinemaları Tarihi, Fransız Sineması, Beyazperde ve Sahnede Nazım Hikmet, Sinemada Tarihin Görüntüsü, Yönetmenleri ve Filmleriyle Gülmenin Sineması.