Askerî ücret tespit komutanlığı
“Ben yaptım oldu” zihniyetiyle asgarî ücret belirleyen hükümet, emekçilere reva gördüğü sadakanın tartışılmasını bile istemiyor. Fakirler hem sağlıklı kalacaklar hem cennete girecekler hem de asgarî ücret artarsa enflasyon artacak, ülke batacak: Devletin ideolojik aygıtları soluksuz devrede.
Asgarî Ücret Tespit Komisyonu toplandı ve kararını verdi.(1) Karar dediysek de bu karar öyle danışarak, konuşarak, müzakere, istişare edilerek alınmış, çerçevesini bilim insanlarının çizdikleri bir karar değil, The Reis’in emri, burjuvazinin kavliyle alınıp Asgarî Ücret Tespit Komisyonu’nca ilan edilen bir karar. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın da dediği gibi; açtırmayın rical-i devletin bayramlık ağzını, tatava yapmayın, “Bundan daha fazla verenin elini kimse tutmuyor.”
Nenize yetmiyor 22.104 lira 67 kuruş. Susun, susun da ayıbınızla oturun! Bakın ne diyor Ord. Prof. Dr. Deneysel Tıp Uzmanı Youtube Fenomeni Oytun Erbaş: “Bakın asgari ücret elli de olsa elli verin yine elli harcar insanlar. Yüz verin yüz harcarlar. Bunun sonu yok ki. Ben her zaman söylerim. Fakir hayat en sağlıklı hayat.” Fakir hayat sadece sağlıklı değil aynı zamanda cennet garantili. Ne diyor Zübbeli Ahmet Hocaefendi Hazretleri “Fakirler zenginlerden 500 sene evvel cennete girecek.”
İktidar hem sizin sağlıklı yaşamanız hem de cennete girmeniz için canhıraş didinsin siz de nankörlük edip burun kıvırın Devlet-i Âliye’nin sizlere inâyetine; “Tevfik bizden takdir the Reis’tendir.” deyip kırıp dizinizi oturacağınıza bir de Tandoğan’larda cehape zihniyetinin peşinden koşuyorsunuz. Cumhuriyet Şeyhülislamı Ali Efendi’nin yaşamını da mı örnek almazsınız be mübarekler! Örnek alın da bir lokma bir hırka yaşamanın faziletine vakıf olun be zındıklar!
“Ben yaptım oldu” zihniyetiyle asgarî ücret belirleyen hükümet, emekçilere reva gördüğü sadakanın tartışılmasını bile istemiyor. Fakirler hem sağlıklı kalacaklar hem cennete girecekler hem de asgarî ücret artarsa enflasyon artacak, ülke batacak: Devletin ideolojik aygıtları soluksuz devrede. Bu bir asgarî ücret, bu bir insanca yaşam ücreti değil, bu bir askerî ücret; ben verdim oldu ücreti; krizin faturasını, yükünü emekçilerin sırtına yükleme ücreti.
ASKERÎ ÜCRET DEĞİL İNSANCA YAŞAM ÜCRETİ OLARAK ASGARÎ ÜCRET
Önce bir sosyal bilim hatırlatması. Asgarî ücret denilen şey, “Çalışana ödenecek minimum yasal para.” denilip geçilecek bir şey değildir. Asgarî ücret denilince elbette bir ücret/para konuşuluyor ama bu, 12 Eylül sonrasının Millî Güvenlik Konseyi Kararları gibi emir-demir ilişkisi bağlamında karar verilip ilan edilen bir paraya, ücrete indirgenemez. Eğer bir sosyal devletten -ya da boş verin sosyali de bir devletten- bahsediyorsak bu devletin ilan ettiği asgarî ücretin, emekçilerin insanca yaşamaları için iş dünyasının ödemek zorunda olduğu minimum ücret olduğunu da aklımıza kazımamız gerekiyor. Yüzlerce yıllık sınıf mücadelesinde gelinen noktada ulus-devletler, hiç değilse, çalışanların elde edebilecekleri yasal en düşük tutarın belirlenmesini, ücretlerin sadece piyasa koşullarında belirlenmesinin yanlış olduğunu kabul etmişlerdir. Bu nedenledir ki asgarî ücret kavramı sadece “yasal en az ücret” değil bir çalışanın, kendisini ve ailesini geçindirebileceği, insanca yaşayabileceği, yasal en az ücret olarak kabul edilir: Bu nedenle de öyle pazarlıkla belirlenen değil, öyle “biz bunu belirledik daha fazla verenin de elini tutmuyoruz ya” denilerek ilan edilen değil; bilimsel usullerle, insanî kriterlerle belirlenen bir ücrettir. Bir insanî yaşam standardı olarak asgarî ücret, enflasyonu düşük göstererek, burjuvazinin çıkarlarını gözeterek, olası seçim takvimini akılda tutarak, emekçilerin seslerini kısarak belirlenen bir ücret hiç değildir.
Diyanet İşleri Yüksek Kurulu’nun her yıl belirleyip ilan ettiği fitre miktarı bile Asgarî Ücret Tespit Komisyonu’nun asgarî ücretinden daha bilimsel(!) yollarla belirleniyor. 2023’de fitre miktarını açıklayan “Kurul konu ile ilgili hadis-i şerifler, mevcut sosyo-ekonomik hayat şartları ve bir kişinin günlük gıda ihtiyacı[nı] göz önünde bulundur[arak] ülkemizde 2023 yılı için fitre miktarı[nı], 70 TL olarak belirl[emiştir.]” Sahi, Asgarî Ücret Tespit Komisyonu asgarî ücreti neye göre belirliyor, kriterleri ne; daha doğrusu bir kriteri var mı? Bari asgarî ücret de Cumhuriyet tarihi boyunca korunup, kollanıp, emzikle beslenen burjuvazinin çıkarlarına göre değil de hadislere göre belirleneydi, bari asgarî ücreti de Diyanet İşleri belirleyeydi -ki yakındır, zaten bir bu işe el atmadığı kaldı.
ASGARÎ ÜCRET TESPİT TİYATORASI GURURLA SUNAR
Asgarî ücretin belirlenmesinde bir tek o ücreti alan emekçilerin ve işçi örgütlerinin sözü geçmiyor. Tabir-i caizse asgarî ücreti burjuvazi belirliyor, devlet onaylıyor; masaya figüran olarak oturtulan Türk-İş ise “hani bana, hani bana!” diyor. Ekmek mushaf çarpsın bu benim düşüncem değil, bakın aynısını Türk-İş Başkanı Ergün Atalay da söylüyor: "Biz, 50 senedir Asgari Ücret Tespit Komisyonu'ndayız. Ben, 10 yıldır, bu komisyondan çekilmekten yanayım. Çünkü komisyonda biz 5 kişiyiz. Bu adil bir komisyon değil. Burada yaptırım gücümüz yok. Konu mankeni gibi duruyoruz. Hep 'Katılmasak olmaz' diyorlardı. Bu sene arkadaşları ikna ettim. Yapısı düzeltilene kadar bu komisyonda bir daha olmayız… 1970'li yılların mevzuatıyla Türkiye'nin böyle bir komisyonla işi yürütmesi söz konusu değil. Teşbihte hata olmasın ama bir tiyatroda rol almış kimseler gibi aralık ayında hep asgari ücreti tartıştık. Sonunda bir akşam asgari ücret ilan ediliyor."
Hak-İş Başkanı Mahmut Aslan da aynı yaraya parmak basmış. Toplumsal Yaşamda ve Çalışma Hayatında Engelli Olmak Söyleşi Programı’nın açılışında konuşan Aslan, “Bugünkü Asgari Ücret Tespit Komisyonunda bizim beklediğimiz bir asgari ücretin çıkmayacağı açık. Peki, niye bir ay bu konuyu tartışıyoruz? Maalesef bir ay bir tiyatro eserini seyreder gibi seyrediyoruz. Sonunda, ocak ayının başına gelince her zaman bizim başımıza gelen Türkiye'nin de başına geliyor. Hükümetle işveren anlaşıyor ve bir asgari ücret belirleniyor. O nedenle içeriğinin de modelin kendisinin de komisyonun yapısının da tartışıldığı yeni bir çalışmaya ihtiyacımız var. Asgari Ücret Tespit Komisyonunun yapısında daha kapsayıcı, daha katılımcı, uzlaşmaya dayalı bir anlayışı hakim kılmazsak asgari ücreti her yıl bir ay tartışırız, sonunda da dağ fare doğurur.” diyor.
İktidara yakın Hak-İş Konfedarasyonu bile, oldum olası idare-i maslahatçı Türk-İş bile, asgarî ücret bir yana, bunun belirlenme usulüne bile ateş püskürüyorlarsa bize de galiba “ört ki ölem” demek düşüyor.
Aziz (Çelik) Hoca, DİSK-Ar uzmanları Deniz Beyazbulut ve Zeynep Kandaz’la birlikte Devrimci İşçi Sendikaları adına, Asgari Ücret Araştırması 2025 başlıklı bir çalışma yaptılar; sağ olsunlar bana da gönderdiler. Yakın zamanda yayınlandı çalışma (Aralık 2024). Çalışmaya online da erişmek mümkün; mutlaka göz atmanızı istirham edeceğim.
Onlar da Asgarî Ücret Tespit Komisyonu’nun The Reis’in emri, burjuvazinin kavliyle karar alan bir Askerî Ücret Tespit Komutanlığı, bir tiyatro, bir göstermelik, bir tamâşâ olduğunun altını çizmişler: “Her ne kadar Asgari Ücret Tespit Komisyonu göstermelik hale gelse ve asgari ücret adeta siyasal iktidar tarafından tek taraflı olarak saptansa da 2025 yılı asgari ücret görüşmeleri 2024 Aralık ayı içinde başlayacak. Asgari ücret tespit sürecinin anti demokratik yapısı nedeniyle maalesef DİSK olarak müzakere masasında yer alamıyoruz.”
Aziz Hoca ve çalışma arkadaşları asgarî ücretin ne anlama geldiğini de bir iyice yazmışlar: “Bilindiği gibi enflasyon sadece parasal bir mesele değil, sosyal ve sınıfsal bir meseledir. Yüksek enflasyon doğrudan doğruya işçilerin, kamu çalışanlarının ve emeklilerinin gelirlerinin erimesi anlamına geliyor. Yüksek enflasyon, bölüşüm adaletsizliğini daha da derinleştiriyor. Araştırmada ayrıntılı olarak ele alındığı gibi yüksek enflasyon asgari ücretin Kişi Başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) içindeki payının düşmesine yol açıyor. Emeğin (işgücü ödemelerinin) GSYH içindeki payının gerilemesi bunun tipik örneklerinden biri. Öte yandan asgari ücret artışının resmi enflasyon esas alınarak yürütülmesi doğru değildir. Bir yandan resmi enflasyonun doğru hesaplanmaması öte yandan farklı toplumsal grupların hissettiği enflasyonun aynı olmaması bölüşüm adaletsizliğini derinleştiriyor. DİSK-AR raporlarında ortaya konduğu gibi işçilerin enflasyonu ile zenginlerin enflasyonu farklıdır. Enflasyon da sınıfsal bir meseledir.”
***
Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer. Gençler hatırlamazlar, zamanın behrinde Recep Erdoğan diye bir muhalefet liderimiz vardı. Uzun boyu, simsiyah saçları, bıyıkları ve kruvaze ceketiyle; çevik hareketleri ve kitleleri coşturan belagatiyle elinde mikrofon şunları haykırırdı: “[Bu ücretlerle] Evin kirasını kim ödeyecek, elektrik, su parasını kim ödeyecek, çoluk çocuğunun okul masrafını kim karşılayacak, soruyorum sizlere? Bu zalim yönetim, bu aziz millete bir bardak çayla simidi bile layık görmüyor. Bunların peşinden nasıl gideceksiniz? İşte ekonomik durum bu!"
Keşke rahmetli Recep Bey bugünleri görseydi de The Reis’e yine seslenseydi: 22 bin lira ile evin kirasını kim ödeyecek, elektrik, su parasını kim ödeyecek, çoluk çocuğunun okul masrafını kim karşılayacak? Sahi, size insanca yaşayabileceğiniz bir ücreti değil de 22 bin liralık fitreyi münasip gören- rahmetli Recep Bey’in de dediği gibi- “Bu iktidarın peşinden nasıl gideceksiniz?”
***
Türkiye’de siyasîler her daim yalan söylüyorlar; her daim iki yüzlüler. Muhalefetteyken yalanlarını demokrasi, insan hakları, asgarî ücret, ekonomik kriz gibi kavramlar örtüyorlar; iktidara geldiklerinde ise devletin bekası ile.
Keyifli günler…
NOTLAR:
(1) SolfasolTV’de yayınlanan Çarşamba Pazarı programında da bu konuyu gündeme taşıdık ama o gün ( 25 Aralık) Resmî Gazete’yi kurcaladığımda “sehven” (“yanlışlık”ın bürokrasicesi. Malum kadir-i mutlak bürokratlar -ve elbette biz “hocalar” da- reayadan farklı olarak asla “yanlışlık” yapmayız, “hata” etmeyiz! “Yanlışlık”larımıza “sehven” demek gibi güzel bir devlet geleneğimiz vardır. Nitekim ben de -asla hata ve yanlışlıkla değil!- “sehven” Asgari Ücret Tespit Komisyonu Kararı’nın yayınlandığı 27.12.2024 tarihli Resmî Gazete’nin (Sayı: 32765) henüz yayınlanmamış olduğunu ve programda verdiğim rakamların 2024 yılına ait olduğunu fark edemedim; elbette sehven, asla yanlışlıkla değil! Şaka bir yana, rakamlar hariç, o programda söylediğim her şeyin hâlâ arkasında olduğumu belirtir ve herkesten özür dilerim.
Mete Kaan Kaynar Kimdir?
1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.
Ama 'Silivri soğuktur' 03 Şubat 2025
Bu iktidar bloku Kürt Sorununu çözmek ister mi? 27 Ocak 2025
CHP’nin önündeki yol: Bir politik harekete dönüşmek 20 Ocak 2025
'Çözümsüz Barış' değil 'Demokratikleşme, Barış ve Kardeşlik' süreci 13 Ocak 2025 YAZARIN TÜM YAZILARI