Arap basınında geçen hafta: Suriye’de 'Kral öldü, yaşasın yeni kral' mı?

Arap basınının gündeminde Suriye'deki yeni yönetimin yurtdışı temasları ve Colani'ye tanınan yetkiler gündem konusuydu.

Fotoğraf: AA
Google Haberlere Abone ol

DUVAR- Suriye’de ‘devrimin zaferi’nin ilanı ve daha önce Muhammed El Colani olarak bilinen Ahmet El Şara’nın tam yetkili cumhurbaşkanı olarak ilan edilmesi geçen hafta Arap gazetelerinin en önemli konularından biriydi. Birçok yazar, Suriye’de dönüşümün sağlanması için bu adımları gerekli bulurken, bazı yazarlar tarafından da eleştirildi.

Colani’nin ilk yurtdışı ziyaretini Suudi Arabistan’a yapması da geçen haftanın önemli gündem başlıkları arasındaydı. Yurtdışı ziyaretlerinde ilk durağın Suudi Arabistan olması da herkesin malumu.

ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazzeliler’in Mısır ve Ürdün’e tehciri konusundaki ısrarı, Arap dünyasındaki tepkileri de giderek arttırıyor. Trump son olarak, Mısır ve Ürdün’ün bu konudaki teklifini en sonunda kabul edecekleri şeklindeki açıklamasıyla bu konudaki ısrarını gözler önüne serdi.

Peki Trump, Mısır ve Ürdün’e tehcir projesini nasıl kabul ettirecek? Elindeki en güçlü silah ne? Bu konudaki ısrar bölgede ters teperse ne olacak? Bu konu Ortadoğu’da milliyetçi akımların yükselişine neden olur mu?

Geçen Hafta Arap gazetelerinde yer alan yorumlardan bazıları şu şekilde:

'Esad öldü, yaşasın Colani'

Suriyeliler geçen gün, Beşşar Esad'ın halefi olan yeni liderleri Ebu Muhammed el-Colani'ye yarı resmi bir biçimde biat etti. Bu biat, son elli yıldır yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde çıkan sonuçlara benzer bir çoğunlukla oldu. Küçük bir farkla, bu kez bunun ilanı resmi yollarla yapılmadı, daha 'modern' bir yöntemle, yani medya aracılığıyla duyuruldu.

Esad'ın siyasi ve manevi ölümü duyurulurken, El Colani geçici cumhurbaşkanı ilan edildi. Bu, cumhurbaşkanlığı yetkilerine sahip olduğu ve yeni bir duyuruya kadar cumhurbaşkanı olarak hareket edeceği anlamına geliyor. Bu beklenen bir şeydi elbette. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nin yeni cumhurbaşkanı için çıkardığı 'genel af'tan sonra, uluslararası ve bölgesel düzeyde ve Arap dünyasında yüzüne kapatılan kapıları açabilmesi için yol hazırlanmış ve hayatında yeni bir sayfa açılmıştır.

Bugün, Lübnan da dahil olmak üzere bütün dünya, Suriye'nin en üst düzey yetkilisi olarak E Colani'yi görüyor ve onunla ilişkilerde çok şeyin değişeceğini hesaba katmaları gerekiyor. El Colani kesinlikle Batı'nın gündemini uyguluyor ve bu da şu an herkesi mutlu ediyor. Eğer Rusya bu hatta bir gedik açmayı başarırsa, Amerikan, İsrail, Türkiye ve Avrupa varlığının (daha az ölçüde) da etkisiyle, Suriye'yi büyük güçlerin nüfuz merkezlerine dönüştürmeyi başarmış olacak. Bu güçlerin Suriye'den çekilmesinin istenmesinin söz konusu olması kesinlikle beklenmiyor. Bu da, Suriye'nin ikinci bir duyuruya kadar doğrudan ve dolaylı dış nüfuz altında kalacağı anlamına geliyor. (Toni Khouri / Lübnan El Nashra Gazetesi)

'Suriye için Irak dersleri'

2012 Anayasası'nın yürürlükten kaldırılması, devlette yetki ve sorumlulukların doğasını tanımlayan bir 'metin' olmadığı anlamına geliyor. Devlet otoriteleri arasındaki ilişkinin niteliğini belirleyen ve devletin bütünü için bir 'düzenleyici çerçeve' olmadığını göstermektedir. Bu tamamen absürd bir durum. Anayasa geçici olarak tutulabilir, bazı maddelerinin askıya alınması söz konusu olabilirdi. Bunun da, duyurulan geçiş aşaması için geçici yasama konseyi aracılığıyla yapılması gerekirdi. Ta ki, kalıcı bir anayasa kabul edilene kadar.

Ordu ve güvenlik güçlerinin dağıtılması, Irak ordusu ve güvenlik güçlerinin dağıtılması kararıyla aynı olmakla birlikte, Irak bu kararın olumsuz sonuçlarını 22 yıl sonra bile hala hissetmeye devam etmektedir. Silah eğitimi almış on binlerce subay ve erin, toplumun keskin bir şekilde bölünmüş olduğu bir ortamda ve bu askeri ve güvenlik güçlerinin oluşumunda mezhepsel boyutun da bulunduğunu göz önünde bulundurduğumuzda işsiz insanlara dönüştürülmesi, adeta karşıt bir cephe yaratılması anlamına gelmektedir.

Bir diğer konu da, Cumhurbaşkanı'na herhangi bir kısıtlama veya yükümlülük olmaksızın geçici bir yasama konseyi oluşturma "yetkisi" verilmesidir. Bu, pratikte Suriye 'temsilcilerini' belirleme konusunda ve bir devletin geleceğinin şekillenmesi hususunda bir adamın mutlak yetkiye sahip olması anlamına geliyor. Bu da bir başka saçmalıktır, çünkü mutlak güç eninde sonunda mutlaka yozlaştırır. (Yahya El Kebisi / Kuds El Arabi Gazetesi)

'Şara'nın ilk Durağı Neden Suud Oldu?'

Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara'nın yurt dışı seyahatlerindeki ilk durağının Suudi Arabistan olması, hem iç hem de dış siyasete açık bir mesajdır. Bu ziyaret, Suudi Arabistan'ın sadece Arap, İslam ve uluslararası arenada ekonomik ve siyasi ağırlığıyla alakalı değil. Bilakis, ilerleme mücadelesinde son birkaç yıldır öncü bir reforma tanıklık eden yeni Suudi Arabistan'dan da bahsediyoruz. Esad rejimini devirmeyi başardığı andan itibaren Şara, bölgedeki yeni güç dengelerini idrak eden, aynı zamanda şekillenmesini umduğu yeni Suriye'nin gerçek çıkarlarının da farkında olan biri olarak hareket etti. 

Şara, şu an istikrarın, yatırım ortaklıklarının ve refahın gücü olan Suudi Arabistan'ı iyi tanıyor. Ayrıca Suudi Arabistan'ın Batılı ülkeleri Suriye'ye yönelik yaptırımların azaltılması ve kapatılması konusunda ikna etmede oynadığı rolü de iyi biliyor. Donald Trump adında bir adamın yaşadığı dünyada Suudi Arabistan'ın ülkesine sağlayabileceği yardımın boyutunun farkında. (Gassan Şerbel / Suudi Şark'ül Evsat Gazetesi)

Karikatür: Trump ve Ortadoğu – Usame Haccac / Kaynak: Kuds El Arabi Gazetesi

'Ateşkes sürecinde bir sonraki aşamada ne olacak'

Gazze'deki savaş, aylar süren zorlu müzakerelerin ardından varılan ateşkes anlaşmasıyla durdu. Ancak bu ateşkes anlaşmasıyla ilgili pek çok soru işareti var. Örneğin, Filistin sorununun iki devletli çözüm çerçevesinde çözümünün önünü açarak kalıcı bir barışın yolunu açacak mı? Yoksa öngörülen sonraki aşamalarda ateşkesin uygulanmasında zorluklarla mı ortaya çıkacak? Bunun yanında, Hamas'ın statüsü ne olacak? İsrail savaştan elde edemediği diğer hedeflerinden vazgeçecek mi? Peki, Direniş Ekseni olarak anılan ittifakın lideri olan İran, seyirci kalmakla mı yetinecek, yoksa bir sonraki aşamada kendi rolünü yeniden mi formüle edecek? Ve hangi yöne doğru? Bunların hepsi kesin cevabı olmayan sorulardır. Bu anlaşmaya varılmasındaki rolüyle övünen ve bunun sorumluluğunu Ortadoğu temsilcisi Steve Witkoff'a bağlayan ABD Başkanı Trump bile, ateşkesin kalıcı olacağından 'emin olmadığını' söyledi. Trump ayrıca. 'Bu bizim savaşımız değil, onların savaşı' dedi. Bu da önemsiz bir açıklama değil. (Hala Mustafa / Mısır El Ahram Gazetesi)

Karikatür: (Gazzeliler’in Kuzey’e Dönüşü) Naser Jafari / Kaynak: Filistin El Kuds Gazetesi

'Bölge daha büyük bir patlamaya sürükleniyor'

ABD Başkanı Donald Trump'ın Mısır ve Ürdün'ün Gazzeliler'i kabul etmesi yönündeki ısrarı, hem de her iki ülkenin Filistinlileri topraklarından çıkarma planını açıkça reddetmesine rağmen, bölgenin kaçınılmaz olarak büyük bir patlamaya doğru sürüklendiğini, bunun yankılarının geçen yıl gerçekleşen Aksa Tufanı saldırısından sonra yaşananlardan daha şiddetli ve sert olabileceğini gösteriyor.

Siyonistlerin Gazze Şeridi’ne yönelik saldırganlığının ilk gününden itibaren, bölge haritalarını manipüle etme ve Filistin davasını komşu ülkeler aleyhine sona erdirme ve tasfiye etme girişimlerine karşı Mısır’ın tavrı çok netti. Ancak bu tutum, Gazze'ye yönelik saldırılar durduktan ve Trump devreye girdikten sonra daha da netleşti. Trump, Siyonist oluşumun Filistinliler'e karşı yürüttüğü imha ve etnik temizlik savaşında büyük çaplı askeri güçle elde edemediği başarıyı, ona geri vermeye çalışmaktadır. (Halid Seyydi Ahmed / Mısır El Şuruk Gazetesi)

'Trump'ın elindeki en güçlü silah'

ABD Başkanı Donald Trump'ın, Gazze Şeridi halkının Mısır ve Ürdün'e göç ettirilmesi projesine katılma talebini reddeden Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah el-Sisi ve Ürdün Kralı II. Abdullah'ın, sonunda kendi planına boyun eğeceklerini ve müzakerelere başlayacaklarını açıklaması iki farklı anlama gelmektedir: Birincisi, bu ülkelerin mevcut Amerikan yönetimiyle karşı karşıya kalması ve belki de ilan edilmemiş bir savaş; ikincisi ise bu baskılara boyun eğmeleri ve büyük bir ihanet suçu işlemek ki, bunun adı da ikinci bir Arap Nakba'sı (Büyük Felaket) olur. 

Trump'ın bu yerinden etme planından geri adım atmaması durumunda elindeki en güçlü silah, Gazze'de etnik temizlik planını reddetmeye devam edecek olan Mısır ve Ürdün'e verilen mali yardımı kesmek ve onları bu şekilde cezalandırmak. Ancak buna verilecek yanıt Ortadoğu'da büyük bir silahlı kaos ortamının oluşması ve bölgenin radikal ulusçuluğa doğru sürüklenmesi şeklinde olabilir. Bu da Amerikan misyonları ve askeri üslerinin en önemli hedef haline getirebilir. (Abdulbari Atvan / Rai Al Youm Gazetesi)

Karikatür: Gazze – Amcad Resmi / Kaynak: Suudi Şark’ül Evsat Gazetesi

 

'Mısır ve Ürdün'ün ABD'ye bağımlılığı'

Donald Trump Gazze konusunda iki seçenekle karşı karşıya ve kendisi bunu biliyor. Birinci seçenek, insani olmayan projesinden geri adım atmak. Gazze halkı yaşadığı sıkıntıları atabilmek için tehcir ve etnik temizliğe dayanan formüller aramıyor. Görünüşe göre Donald Trump, (son açıklamalarıyla) çok yüksek bir ağaca tırmanmış oldu. Siyonist ve aşırı dinci İsrail ise ona bu ağaçtan inebilmesi için merdiven uzatmayacak. Bu yüzden siyasette, halkların kendi kaderlerini tayin etme hakkı ve devletlerin egemenliklerini koruma hakkına saygı göstermek yerine zorbalığa daha yakın baskı araçlarını kullanmaya yönelecektir.

Ürdün büyük ölçüde ABD'nin yardımına bağımlıdır. 2022 yılında 10 yıllık süreç için 10 milyar dolarlık bir yardım anlaşması imzaladı. Bunun dışında Ürdün'ün ABD ile yıllık ticaret hacmi 3 milyar doları buluyor. Trump'ın geçen hafta Mısır ve İsrail hariç dünyanın dört bir yanındaki ülkelere verilen tüm dış yardımları dondurma kararının ardından, Ürdün'ü içinde bulunduğu ekonomik krizden kurtarmayı amaçlayan anlaşmanın akıbeti belirsizliğini koruyor. Ürdün'de genel bütçe açığı 2,2 milyar dolar civarında, işsizlik oranı ise yüzde 21'e ulaşmış durumda. Gazze Şeridi'nden 100 bin Filistinli mülteciye ev sahipliği yapan Mısır ise Sina'da ulusal güvenliğinin hala tehdit altında olduğunu düşünüyor. Mısır, Ürdün'den farklı olarak, Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı'nın (UNRWA) kendi topraklarında sembolik bir temsil dışında faaliyet göstermesine bile izin vermiyor. Ancak şu günlerde ekonomik olarak zor koşullar yaşayan Mısır, Camp David Anlaşmasından bu yana yılda 1,3 milyar dolar tutarında ABD'den güvenlik yardımı alıyor. Ayrıca bunun dışında aldığı ve yıldan yıla miktarı değişen ekonomik yardımın değeri, Mısır'ın uluslararası finans kuruluşlarından kredi alabilmesi için önemli. (Teysir Halit / Filistin El Kuds Gazetesi)

(DIŞ HABERLER SERVİSİ)