Arap basınında geçen hafta: 'Sunak, Hindistan’ın değil, Margaret Thatcher’ın oğlu'

Sunak Margaret Thatcher’ın oğlundan başka biri değil. Diwali’yi kutlasa ve inek eti yemese de O'nun solmuş bir versiyonu. Hikayesinde İngiltere’deki azınlıkların çocuklarına ilham verecek bir şey yok

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - İngiltere’de Liz Truss’ın istifasının ardından Rishi Sunak’ın başbakan olması Arap Dünyasında geniş yankı uyandırdı. Bu yankı geçtiğimiz hafta kendini gazetelerde çok yoğun bir biçimde kendini gösterdi. Rishi Sunak'ın özellikle de Hindistan kökenli olması ön plana çıktı. Bazı gazeteler ve yazarlar, İngiltere’nin daha önce sömürgesi altında olan Hindistan kökenli birinin İngiliz krallığının başbakanlığına gelmesini “tarihin bir cilvesi” olarak yorumladı.

Birleşik Arap Emirlikleri’nde yayınlanan El Haliç gazetesi geçtiğimiz haftaki “İngiltere’yi kurtarmak için bir Hintli” başlıklı başyazısında, bu durum için şöyle dedi: “Tarihin laneti mi yoksa tarihin aldatmacası mı? Ya da bu, tekerrür etmeyen ama buna benzer şekilde kendini gösteren tarih mi?”

Ancak bazı yazarlar Rishi Sunak’ın İngiltere’nin sayılı zenginlerinden biri olmasına ve İngiltere burjuvazisinin önemli bir temsilcisi olduğuna dikkat çekmeyi ve Sunak’ın kökenini ön plana çıkaranlara eski ABD savunma bakanı Colin Powel’ı örnek göstermeyi tercih etti.

Geçtiğimiz hafta Arap basınının en önemli gündem başlıkları arasında, görev süresi Pazartesi günü bitecek olan Mişle Avn’ın ardından ülkede oluşacak yönetim boşluğu haberi öne çıktı. Bu süreçte anayasaya göre cumhurbaşkanının görevleri geçici hükümet tarafından yürütülecek.

Mişel Avn dönemi Lübnan’da büyük çalkantıların yaşandığı bir dönem oldu. Zira 2019’da ekonominin giderek çökmesiyle başlayan ve ülke genelinde aylarca süren eylemler hükümetin istifasıyla sonuçlandı. Yine daha sonra Beyrut Limanı’nda yaşanan patlama da ülkeyi derinden sarstı.

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin bir televizyon kanalıyla bağlantısında ülkedeki kötü ekonomik gidişatı kabul etmesi ve vatandaşlardan hükümetin yanında durmasını istemesi, 2011’de Mübarek’in devrilmesiyle sonuçlanan halk ayaklanmasının bir benzeriyle karşı karşıya olduğuna dair yorumların daha fazla artmasını beraberinde getirdi.

Kimi yorumlara göre, Mısır’ın yeni bir halk ayaklanmasına gebe olduğuna dair en güçlü kanıt, Sisi’nin söz konusu televizyon bağlantısında Mısır’da 2011 ve 2013’tekine benzer bir senaryodan endişelendiğini dile getirmesi oldu.

Rishi Sunak hastane ziyaretinde. 

'HİNDİSTAN’IN DEĞİL, MARGARET THATCHER’IN OĞLU'

"Hintli Rishi Sunak’ın Shakespeare tiyatrosuna yakışır bir biçimde politik manevralardan sonra kazandığının ilan edilmesiyle beraber Arap sosyal medyasında İngiltere’nin ulaştığı medeniyeti ve bu toplumun (İngilizler’in) kökeni ne olursa olsun vatandaşlarını nasıl kabul ettiğini öven paylaşımlar dolaşmaya başladı.

Arap dünyasında Sunak’ın başbakan olmasına yönelik etkili ve beğeni dolu tweetler, ABD eski başkanı George Bush’un – Irak Savaşı’nın kahramanı- Afro Amerikalı bir siyahi olan Colin Powell’ı savunma bakanı olarak atamasından sonra Arap gazetelerindeki yorumları hatırlattı. O dönemlerde birçokları, ırkçılığı ve köle ticareti sömürüsüyle utanç verici bir tarihe sahip olan bu siyasal sistemin, imparatorluğun savaş anahtarlarını bu kara kıtadan gelen talihsiz kesime mensup birine teslim etmesinden beğeniyle söz etmişti.

Colin Powell göreve geldikten sonra bizzat kendisi dünyanın bir başka yerindeki küçük bir ülkeye yönelik imparatorluğun savaşına komuta etti. Hem de hiçbir gerekçesi olmadan. Onun askerleri birçok sivili gelişmiş silahlarıyla katletti ve 20 yıl sonra bile bir harabe olan bir ülkeyi yıktı.

İngiltere’deki yönetici tabaka bu oyundan bağımsız değil. Ve Sunak sadece bunlardan biri. Aynı onun gibi olan Priti Patel de Boris Jhonson hükümetinde içişleri bakanlığını yürüttü. Göçmen kökenli olmasına rağmen göçmenlere karşı kötü politikalar izledi.

Sunak istediği gibi Hintli olabilir. Ancak İngiltere Başbakanı olarak görevi devralan Sunak, zengin olan Sunak'tır. İngiltere’de Oxford ve ABD’de Stanford üniversitelerinden mezun, dünyaca ünlü Goldman Sachs bankasında çalıştı.

Johnson hükümetinde maliye bakanı olarak görev yaptı ve hükümetin ikinci adamıydı. Hem de söz konusu hükümetin bütün skandalları ve zenginlerden yana bariz bir şekilde saf tutmasıyla.

Sunak kendi içinde Margaret Thatcher’ın oğlundan başka biri değil. Ve onun solmuş bir versiyonu. Her ne kadar Diwali’yi kutlasa ve inek eti yemese de. Onun hikâyesinde İngiltere’deki azınlıkların çocuklarına ilham verecek hiçbir şey yok. Yüzünün rengi de İngilizler için ülkedeki hegemonya sistemini kırmak için bir umut ışığı da taşımıyor.” (Nada Hatit / Kuds El Arabi Gazetesi)

Lübnan'da Mişel Avn'ın  görev süresi doldu. 

LÜBNAN’DA CUMHURBAŞKANLIĞI MAKAMI BOŞ

“Lübnan’ın görevi biten Cumhurbaşkanı Mişel Avn, göreve ilk geldiğinde Lübnanlılara, gereken reformları yapacak ve yolsuzluğu bitirecek ‘güçlü başkan’ olacağını vadetmişti. Ancak ekonomik bir çöküş, daha önce görülmemiş gösteriler ve korkunç bir patlamayla ağırlaşmış bir dönemi bitiriyor.  Ancak 88 yaşındaki general, siyasi hayatını, cumhurbaşkanlığı sarayını terk ettikten sonra da sürdürmeyi planlıyor.

Siyasi ve askeri hayatındaki on yıllar zarfında, ordunun başında bulundu daha sonra ise 80’lerin sonlarında geçici hükümetin başına geçti. İlerleyen dönemlerde en büyük Hristiyan partilerinin birinin başkanlığını yürüttü ve nihayetinde ülkedeki en büyük askeri yapıya sahip olan Hizbullah ile işbirliği yaptı. Bu da onu siyasi hayatında en çok istediği cumhurbaşkanlığı koltuğuna taşıdı.

Kendini “kurtarıcı cumhurbaşkanı” olarak sunan Avn, iktisadi kalkınma, sosyal istikrar ve yolsuzluğun sonlanması vaatlerinde bulundu. Ancak bunların hiçbiri gerçekleşmedi. Ve döneminin ikinci yarısında ülke, siyasi felç, hızlı bir ekonomik çöküş ve 2019’da başlayan ve aylarca süren gösterilere şahit oldu.

2020’deki Beyrut Patlaması ise onun döneminde ölümcül darbe niteliğindeydi. Zira Lübnanlılar bunun sorumluluğunu Mişel Avn ve siyasi tabakaya yükledi.” (beirutobserver.com / internet haber sitesi)

Abdulfettah El Burhan

'SUDAN’DA HÜKÜMET DARBESİNDEN BİR SENE SONRA'

Geçtiğimiz yıl 25 Ekim Sabahı, en karamsar kişiye ordunun başındaki Abdulfettah El Burhan’ın darbesinden sonra ülkenin nereye doğru gideceğini sorsanız, darbeden bir yıl sonra ülkenin şu an içinde bulunduğu durum kadar kötü olacağını bekleyemezdi.

Örneğin kimse ülkenin 12 ay hükümetsiz kalmasını beklemiyordu. Yetkilerin birbirine girmesini, alınan kararların birbiriyle çatışmasını ve devlet kurumlarının bu kadar zayıflamasını da.

Aradan geçen bir yıl içinde Sudan devletine olan aidiyet duygusu giderek zayıfladı. Ve devletin milli kimliğine olan güvensizlik duygusu da. Neden olmasın ki? Zira darbenin liderleri sadece aşiret ve bölgesel liderlerin teflerini çalıyor. Çünkü halk desteğini kaybettikten sonra onları savunacak başka kimse kalmadı. Bu yüzden bir aşiret reisinin çıkıp ‘falan oğlumuz egemenlik konseyinde ve darbeye katılan komutanlardan biri. Dolayısıyla ona dokunulmaması kırmızı çizgidir’ şeklinde kamuoyuna konuşması garip gelmemelidir.

Bu geçen bir sene zarfında yaşam koşulları ağırlaştı, gıdada fiyatlar oldukça arttı ve hizmetler darbe öncesine kadar oldukça azaldı. Ülkenin altın ve diğer kaynakları darbe yöneticilerinin bilgisi dâhilinde ülkeden daha fazla kaçırılmaya başlandı. Yönetimdeki maliye bakanı ise vatandaşın yükünü daha da arttıracağını bile bile gümrük vergilerini daha fazla arttırmada hiç tereddüt etmedi.

Bu bir senede, El Burhan darbesinin yönetimi, eski rejimin kalıntılarının devlet makamlarına tekrar gelmesini sağladı. Devrimden sonra el konulan ve kendilerinin yağmalamış oldukları mallarını ve mülklerini onlara iade etti ve eski rejimden birçok kişiyi serbest bıraktı. Dolayısıyla eski rejimin adamları da devrimi boşa çıkarma ve başarısız kılma kampanyalarına hız verdiler.” (Abdulhamid Avvad / El Arabi El Cedid Gazetesi)

Abdulfettah El Sisi
'MISIR YENİ BİR HALK PATLAMASINA GEBE'

“Abdulfettah El Sisi, telefonla bağlandığı bir televizyon programında ülkenin gerçek bir kriz yaşadığını ve zor ekonomik koşullardan geçtiğini itiraf etti. Ve ona göre bu krizden çıkmanın yolu, halkın sorumluluk alması ve hükümetle omuz omuza vermesinden geçiyor. Kendisi de Mısırlılar için elinden gelenin en iyisini yapmayı vadetti.

Yurtdışında bulunan muhalefet, Mısır’da 11 Kasım’da bir genel grev için çağrı yaptı. Mevcut yönetime karşı kampanyalarını da yoğunlaştırdı. Bu bağlamda İngiltere’de iki televizyon kanalı açıldı. Bu kanallar da daha önce İstanbul’da bulunan ve kapatılan tv kanallarını yöneten kadroların yönlendirmesiyle çalışıyor. 

Mısır, yaşam koşullarının ağırlaştığı, halkın öfkesinin arttığı, Körfez ülkelerinden gelen yardımların eksikliği ve para biriminin alım gücünün oldukça düştüğü bir mevcut durumu yaşıyor. Bunların hepsi de yönetimin kendini IMF’nin ve onun ağır şartlarının elinde bulmasına yol açacak faktörler. Hatta dayatılacak ağır koşullar bile ülkenin içinde bulunduğu krizden çıkmak için gereken kredileri almasına yetmeyecek.

Mısır şu an bir yol ayırımında ve muhtemel bir halk patlamasıyla karşı karşıya. Bunun ilk işaretini veren de, katıldığı televizyon programında, 2011 ve 2013’teki senaryoların tekrarlanmasından dolayı Mısır için endişelendiğini söyleyen Sisi’nin kendisi oldu. (Rai Al Youm gazetesi / Başyazı)