Arap basınında geçen hafta: 'Amerikalılar sürgünü nihai çözüm olarak görüyor'
Arap basınında geçen hafta gündemin ilk maddesinde ABD Başkanı Donald Trump'ın Filistinliler’in Gazze’den tehcir edilmesi ve Mısır ile Ürdün’e yerleştirilmesi ile ilgili açıklamaları vardı.
DUVAR- Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump’ın Filistinliler’in Gazze’den tehcir edilmesi ve Mısır ile Ürdün’e yerleştirilmesi ile ilgili açıklamaları, Arap medyasında büyük tepkiye neden oldu. Kimi yazarlar, Trump’ın açıklamalarını “başarısız olmuş bir plana geri dönmek” olarak nitelendirirken, kimisi de bunun “bir çözümden ziyade daha fazla kaos getireceğine" dikkat çekti.
Donald Trump, Filistinli mültecilerin Arap ülkelerine yerleştirilmesinin ‘‘geçici ya da uzun vadeli olabileceğini’’ söyledi ve bunun için Ürdün Kralı Abdullah ile görüştüğünü ve teklifini sunduğunu açıkladı. Ayrıca, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi ile de konuyu görüşeceğini belirtti. Filistin tarafı ise bunu, ‘’kırmızı çizgilerin aşılması’’ olarak nitelendirdi.
Arap basınında, Donald Trump’ın seçilmesinden sonra, Filistin konusunda tamamen İsrail yanlısı ve Netanyahu’yu destekleyen bir politika izleyeceğine dair beklenti hakimdi. Hatta, Trump’ın İsrail’in Batı Şeria’yı ilhakına onay vereceğine dair birçok yazı çıkmıştı. Bu yüzden ABD seçimlerini ‘Netanyahu’nun kazandığı’ şeklinde yorumlar da çıkmıştı.
Bazı yazarların ‘Yüzyılın Anlaşması 2’ olarak nitelendirdiği Trump’ın açıklamalarına dair gazetelerde çıkan yorumlar şu şekilde:

'Biden'dan Trump'a Filistinliler'in tehciri'
Filistinlileri evlerinden ve vatanlarından sürmek yeni bir proje değil. Yaşı 1948 Filistin Nakbası'yla aynı. Özellikle Ürdün, bu proje ve onun en önemli yansımaları (özellikle 1948, 1967'de) sonucunda coğrafi ve demografik olarak yeniden şekillendi. Ve 20 yıldan fazla bir süre önce başlayan barış sürecinde yaşanan her tıkanıklıkta, 'yerinden edilme' fikri çirkin yüzünü gösterdi. Ürdün iç siyasetinde de başka kabuslar beliriyordu: Yerleşimcilik, alternatif vatan, federasyon, konfederasyon...
Tel Aviv'in, 7 Ekim'deki Aksa Tufanı Operasyonundan sonra Gazze Şeridi'ne yönelik başlattığı temizlik, kuşatma ve imha savaşıyla birlikte, Demokrat Biden yönetimi, aşırı sağcı İsrail projesine yaklaşmaya başladı. Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, Gazzelilerin geçici de olsa yerlerinden edilmesi fikrini yaymaya başladı. Ve bunu insani durumlarla gerekçelendirmeye başladı. Savaştan sonra bölgeye yaptığı ilk gezide, bu etnik temizlik felsefesinin, üslup ve içerik olarak faşist nitelikli bu projenin pazarlanması ve meşrulaştırılmaya çalışılmasında İsrail'in elçisi oldu.
Demokrat Biden yönetiminde insani gerekçelerle ve geçici olduğu iddiasıyla ortaya konan şey, Cumhuriyetçi Trump yönetiminde stratejik ve kalıcı hale gelecektir. (Oraib El Rintavi / aljazeera.net)
'Amerikalılar sürgünü nihai çözüm olarak görüyor'
Amerikalıların bizi hangi ülkeye gönderecekleri konusunda kafalarının karışık olduğu çok açık. Belli ki, bizi Endonezya'ya sınır dışı etmekten vazgeçmişler. Belki de yerinden edilme sürecinin başarılı olması için bundan vazgeçmişler. Ayrıca Endonezya'nın uzak bir ülke olması ve ikliminin, yemeklerinin ve dilinin bizim iklimimize, yemeklerimize ve dilimize benzememesi de etkili olmuştur. Mekânın yabancılığı ve zamanın yalnızlığıyla karşılaşmamak için çevremize ve ortamımıza göç etmemiz daha iyidir.
Amerikalılar bir kez daha yetmiş yıl önce ortaya atılan ve bugün de başarısızlığa uğrayan bozuk plağı çalmaya başladılar. Sanki sadece kiracıymışız, göçebeymişiz gibi. Yerimizden yurdumuzdan sürülmemizle ilgili fikirler ve girişimler, bize akademisyenlerin sakinliği ve psikologların tavsiyesi biçiminde sunuluyor. Bu fikirler, Filistinliler'in sürgününü Filistin-İsrail çatışmasının nihai çözümü olarak gören kinci insanlar tarafından da dile getiriliyor. Tabii bununla beraber aslında işgal artık sebep değil, kader, kaçınılmaz olan şeklinde sunuluyor. Biz ise asıl sorunu teşkil ediyoruz bunlara göre. Yenilginin, küreselleşmenin dinci aşırıcılığın bedelini bizim ödememiz gerekiyor. (Ahmet Refik Avad / Filistin El Kuds Gazetesi)
Trump'ın Gazze talebine şaşırmamak lazım'
Donald Trump'ın Filistinliler‘in Gazze'den sürülmesi ve buranın Siyonist İsrail'e ilhakı planı çerçevesinde Mısır ve Ürdün'e yaptığı ve Gazze Şeridi'ndeki Filistinlileri kabul etme çağrısına şaşırmamak gerekiyor. Öncelikle bu planın hayata geçirilebilmesi için hem Mısır'ın hem de Ürdün'ün bu talebi kabul etmesi gerektiğini varsayalım. Yani çoğunluğu 1948/1949'daki Filistin Nakbası'ndan dolayı yerlerinden edilen yaklaşık iki buçuk milyon Filistinliyi kendi topraklarına kabul etmek.
Böylece Trump, Kanada'nın ABD'ye ilhakını, Meksika Körfezi'nin Amerikan Körfezi, Panama Kanalı'nın Amerikan kanalı olduğunu ve Grönland Adası'nın ABD'ye ilhak edilmesini de öngören talep listesini tamamlıyor. Ve elbette, istekleri bunlarla sınırlı değil. İkinci döneminde bunları Amerikan stratejisinin bir parçası haline getirmek istiyor. (Münir Şefik / Lübnan El Akhbar Gazetesi)

'Arap ülkeleri Ebu Ubeyde'ye neden kızgın?'
İslami Direniş Hareketi Hamas ve bazı yetkilileri, özellikle Halil El Hayya ve askeri sözcü Ebu Ubeyde, bu günlerde doğrudan Arap hükümetlerinden veya dolaylı olarak sosyal medya platformlarında yoğun eleştirilere maruz kalıyor. Bu iki şahsın işlediği suç ise, Gazze Şeridi'ndeki İsrail imha savaşı sırasında bu Arap ülkelerinin direnişe yönelik 'destekleyici' tutumunu ve onu övmemeleri ve büyük zaferdeki rolünü kabul etmemeleriydi.
Gerçek şu ki, Arap hükümetleri Halil El Hayya ve Ebu Ubeyde'ye teşekkür etmeliler. Çünkü her ikisi de büyük bir nezaket göstererek, yaptıkları açıklamalarda bu Arap ülkelerinin tutumunu ve direnişe karşı işgalci devletin yanında yer almalarını ifşa etmediler. Zira olan tam aksi bir durumdu. Bunlar hem İsrail hem de onu destekleyen ABD'den mümkün olan en kısa sürede direnişi ortadan kaldırmalarını talep ediyorlardı.
Mevcut Arap hükümetlerinin çoğu, İsrail katliamlarına sessiz kalmanın utancıyla tarihe geçecek. Hatta bazıları kuşatma altındaki bölgede yaşayan iki milyondan fazla kardeşlerinin açlıktan ölmesine son vermek için ordularını veya keşif birliklerini harekete geçirmek yerine fiilen bu savaşa ortak oldular. (Abdulbari Atvan / Rai Al Youm Gazetesi)

'İsrail Gazze'deki ateşkes sürecini bozar mı?'
27 Kasım 2024'te imzalanan ateşkes anlaşmasına göre İsrail ordusunun Güney Lübnan'dan çekilmesi gereken sürenin dolmasına rağmen, Binyamin Netanyahu liderliğindeki İsrail hükümeti bu taahhüde uymadı. Son gün İsrail güçleri, güney Lübnan'daki bazı köylerde evlerine dönmeye çalışan Lübnanlı sivillere ateş açarak en az üç kişiyi öldürdü, onlarca kişiyi yaraladı.
Sorun sadece Lübnan dosyasıyla sınırlı değil. Nitekim İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki ateşkes anlaşmasının üç aşamasının tamamlanmasını önleyecek şekilde kasıtlı olarak engeller çıkarma ihtimali göz ardı edilemez. Ve tıpkı Lübnan'da yaptığı gibi, İsrail, Hamas'ı anlaşmanın şartlarını ihlal etmekle suçlamaya başlayarak, olası çöküşten onu sorumlu göstermeye çalışıyor.
Şüphesiz ki bu ihtimal büyük ölçüde bekleniyordu. Ateşkesin takvimi işledikçe, ister iktidardaki sağcı koalisyondan, ister İsrail sokakları tarafından İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu üzerindeki baskı da artacak. Zira Maarif gazetesinin 24 Ocak'ta gerçekleştirdiği kamuoyu yoklaması, Netanyahu'nun popülaritesinin ateşkesle beraber azaldığını ve iktidar koalisyonuna olan desteğin muhalefet lehine değiştiğini ortaya koydu. (Mısır El Ahram Gazetesi)

'Hamas gerçekten savaşı kazandı mı?'
Hamas, sahadaki tüm gerçeklerin işaret ettiği gibi, düşmanlarını yok etme ve katletme hayallerini gerçekleştiren İsrail'i kesinlikle yenemedi. Diğer yandan Hamas yenilmedi de. Arap medyasının, kurtarılan çok sayıda kadın tutukluyu öne çıkarması da bunun kanıtıydı. Bedelin 50 bin ölü, 100 bin yaralı ve enkaz altında kayıp 10 bin kişi ve yeniden inşası için de büyük paralar gerektiren yıkılmış bir şehir olduğunu unuttu.
Arap dünyasında yenilgiyi kabul etme kültüründe iki kişi ön plana çıkıyor. Ancak bu ikisinin tepkileri birbirinden oldukça farklı. Bir tarafta Cemal Abdülnasır, diğer tarafta ise Saddam Hüseyin duruyor. Mısır 1967'de yenilgiye uğradığında, Abdülnasır Mısırlılar ve Araplar'ın karşısına çıkıp yenilgideki sorumluluğunu kabul etti. Irak, 1991 yılında Kuveyt Savaşı'nda yenildiğinde, Saddam Hüseyin 'Tanrı'nın yardımıyla zafer ne kadar harikadır' şeklinde bir açıklama yaptı. Irak bu savaşı resmi olarak 'tüm savaşların anası' olarak adlandırdı. Hatta Iraklılar arasında "İkinci Körfez Savaşı" adının kullanılması bile yasaktı.
Gazze'de zafer kazanıldığına dair boş laflar, İsrail'in suçunu örtbas etme çabasıdır. İsrail, Gazze'de sistematik bir soykırım gerçekleştirmiştir, bu nedenle Gazze halkının zafer kazandığına dair bir atmosfer oluşturulmaya çalışılması kabul edilemez bir durumdur. (Faruk Yusuf / Londra Merkezli El Arab Gazetesi)
(DIŞ HABERLER SERVİSİ)