Nergis Öztürk: Sinema çok güçlü bir sanat

Antalya Film Festivali'nde konuştuğumuz oyuncu Nergis Öztürk, sinemanın gücüne vurgu yaparak, "Salondaki on kişiden bir tanesini bile etkileyebilseniz onun hayatında bir şeyi değiştirmiş ve dönüştürmüş oluyorsunuz. Umarım insanlık biraz iyiyi, doğruyu, güzeli arama noktasında ilerleyebilir," diyor.

Google Haberlere Abone ol

ANTALYA - Yasin Çetin ve Barış Gördağ imzası taşıyan “Koku”, Altın Portakal Film Festivali’nde izleyici karşısına çıktı. İlkeli bir akademisyen adayı ile anne olmak isteyen bir profesörün hikayesini merkezine alan film, yer yer dağılan odağıyla eleştirilirken “İlhan” karakterine hayat veren Nergis Öztürk’ün performansıyla da izleyicilerin ilgisini çekti. 

Nergis Öztürk ile “Koku”daki taşra anlatısını, annelik meselesini ve Altın Portakal Film Festivali’ni konuştuk. 

İlhan karakterine nasıl hazırlandınız? 

Aslında biz filmi geçen sene çekecektik fakat aksaklıklar oldu ve film çekilemedi. Geçen sene filmi çekemiyoruz dendiği anda İlhan defterini kapattım, sonra tekrar açtım. Süreç böyle gelişti. İlhan, benim çevremde bildiğim bir kadın, tanıdığım birçok kadından parçalar var İlhan'ın içinde. Kendim öyle biri olmasam da onun dünyasından çok uzak değilim. Üniversite yıllarımda 1-2 tane böyle hocam vardı. İlhan'a çalışırken aklıma hep onlar geldi. 

'GİDEREK YALNIZLAŞMAYA BAŞLADIK' 

İlhan karakteri aslında bugün kentli orta sınıfın yaşadığı bir buhran ve bir kadınlık meselesi üzerine kuruluyor. Annelik mefhumu aslında hikayenin en temel noktalarından birisi ve biz karakterin iç çelişkilerinizi görüyoruz filmde. Bu iç çelişkilerin gerçek dünyayla olan paralelliğini nasıl yorumluyorsunuz?

Burada hikayemiz İlhan'ın hayatı değil. Bir kadından bahsediyoruz ve bu kadının bir kimliği, bir yaşantısı var. Ama zaman geçtikçe, ben de geriye dönüp baktığımda çok fazla yalnızlaştığımızı görüyorum. Eskiden daha kalabalık yaşarken, giderek daha fazla yalnızlaşmaya başladık. 

Yalnızlaştıkça da insanın kendiyle hesaplaşması daha fazla artıyor ve daha buhranlı, daha depresif bir hayata sürükleniyor. En azından İlhan'ın hayatı böyle. Genel olarak insanlık için de bir yalnızlaşma durumu söz konusu. Bu arttıkça insan gerçekten daha fazla kendine dönmeye başlıyor. Bizim filmimizdeki kadın karakter kendi hayatını kendi kurmuş. İlhan'ın asıl mücadelesi, hep o hikayede anlattığı kız çocuğunu araması… İlhan o kız çocuğunun peşinden gidiyor ve bu hikayedeki annelik meselesi de aslında oraya dayanıyor.

Film, İlhan ve anne olmaya çalıştığı erkekten çıkıp köye gidişte başka bir sekansa geçiyor ve biz aslında küçük bir kız çocuğuyla orta üst sınıftan bir kadının hikayesini görüyoruz. Özellikle Cumhuriyet sonrası dönemde sanat disiplinlerinde bir köy anlatısı vardı. Bugün baktığımızda 2010'lu yıllardan sonra yeniden bir taşraya dönme meselesiyle karşı karşıyayız. Bugün aslında Antalya Film Festivali'nde izlediğimiz dört filmin üçünde de bunun odak noktası olduğunu görüyoruz. Siz bunun nasıl yorumluyorsunuz? Bugün taşraya dönme meselesi sinemamızın neresinde duruyor?

Ben Orduluyum ve köyden geliyorum. Bizim için okul biter, köye gidersin, okul açıldığında geri dönersin. Çocukluğumdan hatırladığım, o dönemlerde şöyle bir durum vardı: Herkes İstanbul'a, büyük şehirlere gidiyordu. Son yıllarda ise bir geri dönüş başladı. Herkes gelip ev yapıyor ve geri dönüyor. Ben İstanbul'a lise sonrasında taşındım. İstanbul güzel bir şehir ama sadece gezerken…  Yaşarken her zaman “bir gün buradan gideceğim” duygusunu hissediyorum. Bu köye dönüş meselesi de yalnızlaşmayla ilgili bir durum. Galiba artık her şey fazla gelmeye başladı. Bunun eğitimle hiç alakası yok. Herkes dönmek istiyor. Gerçek bir arayış var. Çünkü dokunduğumuz hiçbir şey gerçek değil artık. Mesela bir gün gerçekten çiçekler olacak mı? Biz o çiçeklerin kokusunu alabilecek miyiz?

‘SİNEMA ÇOK GÜÇLÜ BİR SANAT…’ 

Filmde sınıf çelişkisini ve ‘kutsal aile’nin parçalanmasının yankılarını görüyoruz. İlhan'ın, bir erkek çocuğu olarak beklenirken kız çocuğu olarak doğması ve annesiyle ilişkisindeki o muazzam uçurum, gittiği köyde insanlarla yaşadığı sınıf çelişkisi, kültürel çelişki filmin odak noktalarını oluşturuyor. Bugünün sineması sizce sınıf çelişkisini, cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldıracak empati ve bilinci yaratabilir mi?

Sinema çok güçlü bir sanat. Salondaki on kişiden bir tanesini bile etkileyebilseniz onun hayatında bir şeyi değiştirmiş ve dönüştürmüş oluyorsunuz. Umarım insanlık biraz iyiyi, doğruyu, güzeli arama noktasında ilerleyebilir. 

İlhan, öyle bir ailede büyüyor ki annesine hamile olduğunu söylediği an “Bu yaşta?” sorusuyla karşılaşıyor. İlhan'ın sertleşmesinin sebebi, içindeki canı hala acıyan, hala yanan o küçük kız çocuğu… İlhan bunu artık reddediyor, kesiyor ve kendine yeni bir hayat kuruyor. 

Antalya Film Festivali, uzun yıllardır devam ediyor. Bu yılki festivali nasıl buldunuz?

Festivalin şu dönemde yapılıyor olması bile çok güzel, çok umut verici. Bu kadar filmin katılıyor olması da aynı şekilde... Çok mutlu oldum, tekrar enerjim yerine geldi.