YAZARLAR

Anne olmak değil, anne 'kalmak'

Yönetmen Ali Asgari "Yarına Kadar"da etik değerleri tartışan, benzerlerini ender gördüğümüz bir 'thriller' sunuyor. Oldukça basit durabilecek bir hikâyeyi, sosyal açıdan hassas bir dönemdeki ülkesinde konumlandırarak ama asla şematik bir anlatıma düşmeyerek etkileyici, sürükleyici ve çok sağlam bir olay örgüsü barındıran bir filme dönüştürüyor.

41. İstanbul Film Festivali dahilinde gösterilen "Yarına Kadar", İranlı yönetmen Ali Asgari’nin ikinci uzun metrajlı sinema filmi. Yönetmen, göreceli olarak mütevazı sayılabilecek bir sinema kariyerine sahip olmasına rağmen konusuna hakim, senaryosunu sağlam bir omurgaya oturtmuş ve karakterlerini özenli bir şekilde oluşturmuş bir izlenim veriyor. Filmini pek örneğine rastlamadığımız bir 'thriller' türüne sokan Asgari, aynı zamanda ülkesindeki kısıtlamalarla (özellikle kadınlar için olan), sosyal engellerle ince bir şekilde 'oynayarak' senaryosuna inanılmaz bir hareketlilik, keskin hikâye virajları ve gerçek kokan bir dramatik atmosfer katıyor.

Kuşkusuz İran sineması uzun zamandır dünya sinemasında önemli bir yere sahip. Bizim jenerasyona 'denk gelen' isimlere bakarsak deneyimli yönetmen Abbas Kiarostami, Cafer Panahi ve Asghar Farhadi gibi isimleri sayabiliriz. Özellikle Farhadi, yurt dışında da tanınan ve (haklı olarak) büyük beğeni toplayan, kendi türünde çok başarılı, hatta başyapıt sayılabilecek filmler çıkarmış bir yönetmen. Hikâyelerinde bağışlama, ahlak, vicdan gibi çok derin temaları işleyen Farhadi, bunu yaparken de geldiği yeri (yani ülkesini) unutmadan, oranın sosyal koşullarını da senaryosuna 'yediren' ve böylece evrensel boyuttaki sorunlara yerel bir pencereden bakmamızı sağlayan bir isim.

Hem yaş olarak hem de kullandığı karakterler olarak Farhadi’den daha 'genç' olan Asgari, içerik açısından biraz geride kalsa da filmine yerleştirdiği ufak mizahi detaylar ve konuşmalarla değişik bir hava estiriyor. Örneğin zaten 'modern' bir anne olan Fereshteh’in en yakın arkadaşı Atefeh’in biraz punk stilinde olması, aynı şekilde hiçbir şekilde babalık görevini istemeyen ve kabul etmeyen Yaser ile beraber toplam 4 kişi olarak (Ali, Fereshteh ve bebeği, Atefeh ve elindeki balıklar(!)) bir motorun üzerinde yardım istemeye gittikleri sekanslar gerçekten gülümseten anlar… Dolayısıyla karşımızda olan birçok açıdan farklı ve modern sayılabilecek bir thriller.

"Yarına Kadar"ın hikâyesine bakacak olursak: Fereshteh, tek başına bebeğini büyüten, zamanını onun bakımına, kendisinin eğitimine ve işine ayıran bir genç kadındır. Fereshteh’in bebeğinden haberi olmayan annesi ve babası bir gün aniden kaza geçiren bir yakınlarını görmek ve ziyaret etmek için onun yanına gelmek isterler. Bu haberi alan Fereshteh, birkaç saat içinde hem bebeğini hem de onun eşyalarını bir gece saklayabileceği bir yer aramaya başlar. Bu süre içerisinde ona en büyük desteği üniversiteden arkadaşı Atefeh verecektir.

TAHRAN VE SINIRLARI

"Yarına Kadar" filminde gözümüze çarpan ilk nokta, yönetmenin başkarakterini normal hayatında çok muhtaç ve çaresiz gösterebilecekken bunu seçmemesi oluyor. Çok genç yaşta anne olmuş, üstelik bebeğinin bütün ihtiyaçlarını tek başına karşılamak zorunda olan, bunun yanında eğitimine devam eden ve bir işte çalışan bir genç kadın; çocuğunu bir 'yük' gibi görebilecekken Fereshteh hiç böyle bir durumda değil. Hem sorumluluklarını tamamen kabul etmiş hem de çok yoğun ve 'koşuşturmacalı' bir tempoya rağmen hayatını belli bir şeklide organize etmiş bir karakter.

Dolayısıyla bütün bu hassas düzeni bozacak sürpriz ziyaret, senaryonun asıl kalbi oluyor. Aslında yaşadığı yerin ve zamanın 'ilerisinde' olan bu genç kadın, sanki küçük dairesinden çıkıp kendini Tahran sokaklarında bulunca ne kadar aciz bir durumda kalabileceğini fark ediyor. Şehirde zaten fazla tanıdığı olmayan Fereshteh, ne kendisi gibi küçücük dairelerde 'sıkışıp' kalmış komşularından ne de acil 'b' planı olarak güvendiği kişilerden gerekli yardımı alabiliyor. Adeta yardım için 'aşındırdığı' bütün kapılar çeşitli sebeplerden dolayı onun yüzüne tek tek kapandıkça belki de derin bir sevgiyle bağlı olduğu bebeği ilk defa ona 'yük' gibi görünüyor.

İÇ VE DIŞ ENGELLER

İlk görüşte oldukça düz ve yalın akan, hatta normal şartlarda fazlaca 'tek yönde' giden bu hikâye, başkarakterin önüne çıkan dış ve iç engellerle başka bir boyut kazanıyor. Başka bir deyişle, Fereshteh’in 'bir gecelik' çözüm bulmasının önünü tıkayan hem dünyanın her yerinde rastlanabilecek aksilikler hem de yaşadığı ülkeye has ve başka bir ülkede olsa kolayca çözebileceği engeller söz konusu… Aslında Fereshteh’in çocuğunu acil durumlarda emanet etmeyi düşündüğü kadının tutuklanmış olması veya yine çocuğunu bir gecelik teslim etmeyi düşündüğü hastanedeki baş hekimin karşılığında onunla beraber olmayı istemesi gibi durumlar İran’a bağlı gözükmeyebilir ama bu yan olaylar ve karakterler de dolaylı bir şekilde ülkedeki olanakların kısıtlılığına ve ortamdaki gergin havaya bağlanıyor. Bunun dışında örneğin bir kadının eşi olmadan, tek başına bir otelde konaklayamaması gibi İran’a özel sert koşullar olayı daha da karışık hale dönüştürüyor.

Ancak bütün bunlara rağmen bu filmde de aynen Farhadi’nin filmlerinde olduğu gibi İran’da özellikle kadınlar için söz konusu zor, sorunlu koşulları 'dışarıdan' eleştiren (orientalist) bir bakışın yer almadığını hissediyoruz. Hikâyeyi İran şartlarında, İranlı karakterlerle ve onların değer yargılarına göre takip ediyoruz ve senaryo, kendi içinde tutarlı bir çerçeveye oturuyor. Bunun nedeni kuşkusuz değindiğimiz gibi yönetmenin başkarakterini başlangıçta koyduğu yerde ve 'kalınamayan otel' gibi engellerin gözümüze çok sokulmamasında yatıyor.

ANNE OLMANIN GERÇEK SORUMLULUĞU

"Yarına Kadar"da belki de işlenen her karakterin ve konunun önüne geçen bir tema var: 'Anne olmak'. Filmde Fereshteh’in bebeğiyle kurduğu sevgi bağı güçlü ve sarsılmaz temellere oturmuş gibi duruyor. Ancak ne zaman ki bu kusursuza yakın 'iç bağ', diğer insanlar tarafından yargılanmaya ve suiistimal edilmeye çalışılıyor başkarakterde de psikolojik 'çatırdamalar' başlıyor. Tabii ki İran gibi bir ülkede yalnız bir annenin bebeğini saklaması çevre baskısından kaynaklanabilir ama sanki Fereshteh’in anne olarak sosyal sorumluluğunu alma konusunda da tereddütleri var. Bir bebeği doğurmak ve ona bakmak, çocuk sahibi olmanın en zor geçen süresi gibi dursa da buna olumsuz bakan bir toplum karşısında durmak başka bir sorumluluk gerektiriyor.

Birçok önemli İran filminde rastladığımız gibi kamera başkarakterin peşinden ayrılmıyor, Tahran sokaklarında bir yerden başka bir yere savrulan bu iki genç kadını asla yalnız bırakmıyor. Özellikle Fereshteh’in yüzünü gözlemlediğimiz uzun sekanslar, karakterin bütün ikilemlerini, şüphelerini, tereddütlerini bize hissettiriyor.

Sonuç olarak yönetmen Ali Asgari, bize etik değerleri tartışan, benzerlerini ender gördüğümüz bir 'thriller' sunuyor. Oldukça basit durabilecek bir hikâyeyi, sosyal açıdan hassas bir dönemdeki ülkesinde konumlandırarak ama asla şematik bir anlatıma düşmeyerek etkileyici, sürükleyici ve çok sağlam bir olay örgüsü barındıran bir filme dönüştürüyor. Anlıyoruz ki 'yarına kadar' anne olarak kalmak gerçekten çok zor!


Kerem Bumin Kimdir?

1976 yılında Paris'te doğdu. 1994 yılında İzmir Özel Saint-Joseph Lisesinden mezun oldu. 1996-2000 yılları arasında Strasbourg Sosyal Bilimler Fakültesinde (USHS) Tarih ve Edebiyat bölümlerinde okudu. Ardından 2000 yılında İstanbul'a geri dönüp 2004 yılında Bilgi Üniversitesi Sinema/ Televizyon bölümünden mezun oldu. 2004 yılından itibaren çeşitli uzun ve kısa metrajlı sinema filmlerinde ve Belgesel filmlerde yardımcı yönetmen olarak görev aldı. Semih Kaplanoglu'nun 'Süt' adındaki sinema filminin ekibinde yer aldı. Son birkaç yıldır Yunan yönetmen Angelos Abazoğlu ile birlikte, Arte kanalı için Belgesel filmler üzerinde çalışmaya devam ediyor . Gazete Duvar'da sinema filmleri üzerine eleştiriler yazıyor .