Ankara ile mafya arasında sıkışan Kıbrıslı Türkler

Ankara’nın Lefkoşa’nın kuzeyindeki yeni hamleleri Kıbrıs Türk toplumunun birçok kesiminin tepkisini çekti. Ankara’ya yakın Kıbrıslı Türk siyasetçiler bile ‘hazımsızlıklarını’ toplumdan gizleyemedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Kıbrıs Türk siyaseti bir yıl önce Ankara’nın perde arkasından gerçekleştirdiği hamleler ışığında kayda değer gelişmelerle yüz yüze geldi. 2020 ortalarından itibaren Ankara’daki Cumhurbaşkanlığı Sarayında Kıbrıslı Türklerle ilgili meselelerle yakından alakadar olan Cumhurbaşkanı Fuat Oktay’a yakın simaların Lefkoşa’nın kuzeyinde gerçekleştirdiği hamlelerle Kıbrıs Türk Sağı adanın ikinci toplumunun liderliğinin ve hükümetinin kontrolünü eline geçirdi.

Ankara’dan adaya ulaşan Cumhurbaşkanlığına ve istihbarat çevrelerine yakın simaların hamleleri ve desteği sonucunda iki kesimli, iki toplumlu federal çözüm vizyonu taraftarı Mustafa Akıncı Lefkoşa’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından geçtiğimiz dönemde 'gecekondu' olarak tabir edilen kolonyal dönemin önemli mimari eserlerinden olan Cumhurbaşkanlığı Sarayından uzaklaştırıldı. Söz konusu 'uzaklaştırma işlemi' için Ankara elindeki tüm olanakları seferber etti. Kapalı şehir Maraş’ta inşaat makinelerinin eşliğinde iletişim şovları devreye sokulurken adada kendilerini ‘Ankara’nın adamları’ olarak tanıtan şahıslar Kıbrıslı Türk siyasetçiler üzerindeki baskıyı ‘devletin bekası’ adına şiddetlendirdi.

Ankara’nın Lefkoşa’nın kuzeyindeki yeni hamleleri Kıbrıs Türk toplumunun birçok kesiminin tepkisini çekti. Geçtiğimiz dönemde Ankara’ya yakın duran Kıbrıslı Türk siyasetçiler bile yaşanan son gelişmeler karşısındaki ‘hazımsızlıklarını’ toplumdan gizleyemedi. Bu duruma rağmen, Kıbrıs’ın kuzeyini radikal bir şekilde ‘gözden geçirmeye’ kararlı gözüken kesimler Kıbrıs Türk siyasetine ve toplumsal yaşantısına yönelik hamlelerini 2020 Ekim’indeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra da aralıksız bir şekilde sürdürdü.

Kasım-Aralık 2020 döneminde söz konusu kesimler Kıbrıs Türklerinin en büyük partisi konumundaki Ulusal Birlik Partisi (UBP)’nin kurultay sürecine dahil oldu. Ersin Tatar’ın Cumhurbaşkanlığına seçilmesinden sonra UBP’nin yeni bir lider ve Cumhuriyet Meclisi’ndeki en büyük parti olma vasfıyla yeni Başbakan belirlemesi gerekmekteydi. Olağanüstü kurultay sürecinde UBP yeni başkanını kendi mekanizmalarını işleterek seçecekken devreye Ankara girdi. Ve Lefkoşa’nın kuzey kesimleriyle güneydeki diplomasi ve siyaset kulvarlarına yansıyan bilgiler ve ifşalar temelinde, Ankara’nın yeni hamleleri sonucunda UBP’nin Genel Sekreteri Ersan Saner liderlik ve başbakanlık mevkiine getirildi. Aynı süreçte ülkenin en büyük üçüncü partisi konumundaki bir oluşumdaki iki vekil istifaya götürüldü. Ve bu şekilde Aralık 2020’de Kıbrıs’ın kuzeyinde üçlü azınlık koalisyon hükümeti kurulmuş oldu.

Ankara’nın Kıbrıslı Türklere yönelik hamleleri üçlü koalisyon hükümetinin kurulmasından sonra da aralıksız sürdü. Pandemi ve ekonomik açmazla uğraşan üçlü azınlık koalisyonunun kurulumunu, Kıbrıs Meselesinde konfederal teze geri dönüş, Kıbrıs Türk yargısına gerçekleştirilen müdahale, Kıbrıs Türk eğitim kurumlarındaki tarih eğitiminin milliyetçi temelde yeniden tanzimi ve Türkiye’nin bir grup Kıbrıslı Türk muhalife yönelik meşhur ‘yasaklılar listesi’ gibi ‘olağanüstü’ nitelikte gelişmeler takip etti.

Tüm bu süreçte Kıbrıslı Türkler bir başka gelişmeyle de karşı karşıya geldi. Türkiye’deki nam-ı diyar ‘derin devlet’ içerisindeki hesaplaşma adaya yansıdı. Sedat Peker İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile hesaplaşması çerçevesinde Kıbrıs’ın kuzeyiyle ilgili önemli ifşalarda bulunmaya başladı. Bu ifşaların odağında kirli para ilişkileri, yasadışı eylemler ve 90’lı yılların ortasında Kıbrıs’ı ve Türkiye’yi sarsan entelektüel Kutlu Adalı cinayeti göze çarpıyordu. Peker geçtiğimiz saatlerde Kıbrıslı Türk siyasetçilere yönelik olarak özel hayatı ilgilendiren yeni ifşalarda bulunacağı tehdidinde de bulundu.

Bir yıldan beri sürmekte olan Kıbrıslı Türklerin kibirli bir grup Ankaralı yetkili ile mafya ve derin devlet arasındaki ‘sıkışmışlık’ halinin siyasi ve ekonomik faturası son günlerde adanın kuzeyi için çok ağır bir şekilde gün yüzüne gelmeye başladı. Ankara’nın hatalı planları ve adanın kuzeyinin kontrolünün birçok açıdan suç örgütlerinin eline geçmesi sonucu Kıbrıslı Türkler telafisi oldukça zor üç büyük sorun-hasar ile yüz yüze geldi. 2020 ortalarından beri bizim kibirli yetkililerin Kıbrıslıya empoze ettiği formüllerin elle tutulur hiçbir getirisi, artısı söz konusu olmadı. Kıbrıs Meselesinde ne iki devletli çözüm mesafe kat edebildi ne de Kıbrıslı Türklerin yönetici konumuna getirilen simalar rüştlerini ispat edebildi.

Aynı süreçte Kıbrıslı Türkler birçok açıdan ama en önemlisi ekonomik açıdan yoksullaştı ve ümitsizliğe sürüklendi. Ve tüm bunlar olup biterken kuzey Kıbrıs’ın kontrolü birçok yönden elden kaçtı ve 50’lili yıllardan beri ortak Ankara-Kıbrıslı Türkler cephesi açısından ‘milli rakip’ olarak görülen Kıbrıslı Rum milliyetçilerin çeşitli argümanları (örneğin sözde adanın kuzeyinde gerçek anlamda bir devlet yapılanması yok) yerel ve uluslararası düzlemde ağırlık kazanmaya başladı.

Uzun sözün kısası, kişisel hayatı alakadar eden ifşalar ve Kıbrıs’ın kuzeyindeki benzin istasyonlarındaki araç kuyruklarından azade olarak artık Ankara-Kıbrıslı Türkler hattındaki ‘gerçekliğin’ radikal bir şekilde revize edilmesi gerekliliğiyle yüz yüze gelmiş bulunuyoruz. Kıbrıs’ın kuzeyindeki köklü Tanzimat süreci Türkiye’nin kıymetli diplomatları ve uzmanlarıyla beraber olası bir iktidar değişikliği bağlamında ana muhalefetin dikkatli bir şekilde irdelemesi gereken bir konu olarak karşımızda duruyor.