Anıl Cihan soruyor: Daha önce ölmüş müydük?

Anıl Cihan'ın şiir kitabı 'Daha Önce Ölmüş Müydük?', İthaki Yayınları tarafından yayımlandı. Cihan’ın şiirlerinde, yaşamın her alanından zamane sözcüklerin hayli zengin bir kaydı söz konusu...

Google Haberlere Abone ol

Yeni kuşak şairler, şiirle ilgili eleştirileri ve eleştirmen sayısını yeterli bulmuyorlar. Bu konuda serzenişte bulunuyorlar. Haklı olabilirler mi?

Şiir üzerine oluşmuş külliyat, yeni kuşak şairlerin talep ettiği eleştiri, inceleme, araştırma ve eleştirmen eksiğini tamamen karşılamasa bile büyük bir zenginlik içermekte. Ayrıca haftalık, aylık yayınlarda, dergilerde yer alan şiir kitaplarının tanıtım yazılarını, değinileri de göz ardı etmemek gerekir.

Yeni kuşak şairlerin güncel şikâyetleri, serzenişleri, bizim açımızdan sözü bir yönüyle güncelliğe, güncelliğin eleştirisine getirmeye vesile oldu.

Güncellik, özellikle şiir için aslında tekinsiz bir alan. Güncelliğin eleştirisi konusu da son derece kaygan bir zemin. Güncellik dediğimizde aslında çelişkilerden, çatışmalardan, uzlaşmalardan ya da uzlaşmazlıklardan da söz etmiş oluruz. Güncelliğin zemininin kaygan oluşunun, özellikle dil tutulmasına yol açtığını söyleyebiliriz. Güncelle ilgili konularda, bazen ağzına kadar sözcüklerle dolu olunduğu halde, sözcükleri sıraya koyup konuşmak belki de o tekinsiz, kaygan zemin dolayısıyla zorlaşıyor. Öznenin ya da metnin, gırtlağına kadar sözle dolu olmasına karşın o sözlerin bir türlü taşamamış olmasıyla karşılaşabiliyoruz. Güncelin özgür bir biçimde dile getirilmesini engelleyen etkenler arasında içsel nedenler, otosansür gibi etkenler de var belki, ama dışsal müdahalelerin rolü çok daha büyük denebilir. Günceli eleştirel açıdan konuşmanın, konuşulmasının en büyük engeli hiç kuşkusuz değişik nitelik ve ölçekteki baskılar.

'Gündelik Hayatın Eleştirisi' adlı kitabında güncelliğin eleştirisi için Henri Lefebvre keskin bir yaşam bilincinin gerekliliğine vurgu yaparak şunları dile getirir: “Keskin bir gündelik yaşam bilinci, ‘düşünce’, ‘samimiyet’ mitlerinin -ve kasıtlı ve kesin ‘yalan’ın- yerine eylem-düşüncenin daha karmaşık ve zengin fikrini koyar.” “Keskin bir gündelik yaşam bilinci”nin altını çizelim.

Şiir ve gençlik de güncel bir konu olagelmiştir. Şiirin gençlik işi olduğuna ilişkin görüş yaygındır. Cemal Süreya’nın kırkından sonra şair olunamayacağını söylediği de bilinir. Şiir söz konusuysa “gençlik ateşi” olmazsa olmazdır diyebiliriz. Örneğin İlhan Berk’e doksan yaşındayken bile on sekiz yaşındaymış gibi şiirler yazdıran, “gençlik ateşi” olmuştur. Şiir için “gençlik ateşi” kadar önemli olan bir başka etken de şiirde “gençlik aşısı”dır. Dahası şiirde “gençlik ateşi” gibi acaba, bir de şiirde “gençlik aşısı” var mıdır?

Çok rahat söyleyebiliriz: Nâzım Hikmet’in girişimi, çıkışı modern Türkçe şiirde, daha yolun başında büyük çaplı bir “gençlik aşısı” olmuştur. Garip de öyle. İkinci Yeni şairleri kendilerinden önceki kuşağın, yani Garip şairlerinin ne yaptığıyla büyük bir dikkatle ilgilenmişlerdir. Onların yaptığına bakarak ne yapacaklarını aramışlardır. Ama Garip şairleri de, başta Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday, kendilerinden sonra gelen ve daha genç olan İkinci Yenicilerin ne yaptığını önemsemişlerdir. İkinci Yeni de aynı zamanda şiire “gençlik aşısı” olmuştur.

Kırk yıldır gençliği olmayan bir toplumda yaşıyoruz. Hatta toplum, kırk yılda ergenlik evresini aşamamış bir yapı kazandı da diyebiliriz. Ergenliğe sıkıştırılmış bir toplumsal yapı, kültürel hal söz konusu. Bu kadar uzun süre gençliği olmayan, olamayan bir ülkede, kültürde, dilde, şiirde “gençlik aşısı”ndan söz etmek biraz tuhaf oluyor elbette. Yine de bardağın dolu tarafını arayarak başlayalım. Yoktaki varı sorgulayalım. Öyle ya, hiçbir hazır karşılık aslında yanıt değil. Çünkü yanıtı hazır sorular soru değildir.

Bir teklif: Günümüzü de içerecek biçimde, yakın dönemi mercek altına alarak şiirin “gençlik ateşi”ne bakıp şiirde “gençlik aşısı” üzerine düşünelim. Değmez mi?

Teklifimizin de, davetimizin de kipi geniş zamanlı. Konuyu açtık, üzerinde düşünmeyi önerdik; şimdilik bu kadar. Sözü buradan güncelin şiirine getireceğiz.

Güncelin şiirini yazmak da güncel üzerine tartışmak gibi aslında. Tekinsiz, alanda, kaygan zeminde olunduğunu dikkate almayı gerektiriyor. Öte yandan; sorunlar, engeller var diye ne güncelin tartışılmasından, ne güncelin şiirinin yazılmasından vazgeçiliyor. İyi ki de öyle oluyor.

Son söyleyeceğimizi baştan söyleyelim. Güncelin şiirini, aslında ölüme karşı yaşamın şiiri olarak düşündüğümüzü belirtelim. Şiir, büyük ölçüde yaşamdan yana olmuştur. O nedenledir ki şiir büyük ölçüde güncel olmuştur. Güncel olmayan şiir de vardır elbet. Ölümden yana, ölümü yücelten, ölmüşü öven, ölüyü diriltmek isteyen şiirler. Yahya Kemal bu tarz bir şairdir. Öleni, ölmüşü övmüştür. Şiirlerinde ölene bakmıştır. Ölenden geriye bir yaşam kaldığını da umursamamıştır. Güncel şiir için Nâzım Hikmet’in 'Memleketimden İnsan Manzaraları'nı örnek gösterebiliriz. 'Memleketimden İnsan Manzaraları', günceli tarihselleştiren bir kitapken 'Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı' tarihin gündeme getirilmesi, güncelle ilişkilendirilmesine örnek oluşturur. Topraksız köylünün toprak sorunu ve köylülerin isyanı 'Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı'nda konunun, sorunun güncelliğine de dikkat çeker. Bir de güncel taklidi yapan, “güncel kılıklı” şiirler var. Bu tür şiirler daha çok hamasi dozu yüksek, söz yığını, demagojik, şiirsellikle, şairanelikle de malul oluyor.

Şiir ve güncellik ekseninde sözü döndürdük. Konuyu biraz daha uzatıp dolaştırmadan değiştirmek ve sözü yeni yayımlanan bir kitaba getirmek istiyoruz.

Anıl Cihan, 2007’den itibaren değişik dergilerde yayımladığı şiirlerle dikkati çeken ve ilk kitabı 'Bu Dansı Bana Lütfeder misiniz Tanrım?' 2015’te yayımlanan yeni kuşak şairlerden…

Cihan’ın 2019’da Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri'nde övgüye değer bulunan 'Daha Önce Ölmüş müydük?' başlıklı dosyası aynı adla İthaki Yayınları’ndan kitap olarak çıktı.

Daha Önce Ölmüş müydük?, Anıl Cihan, 64 syf., İthaki Yayınları, 2021. 

Her iki kitabın adındaki sorunun Anıl Cihan’ın “sorulu” bir şair olduğunu düşündürtmesi olağan. Bir şairin, hele de genç bir şairin “sorulu” olması; hayata, dünyaya, varlığa, varoluşa sorularla yaklaşması şiir için de, okur için de artı puan. Elbette ille de bir puanlama yapılacaksa isabetli olanı, kitabı oluşturan şiirlere bakmaktır. Puanlama diyoruz, ama sözün gelişi… Okur şiirleri, şiir yapıtlarını karşılaştırır, ama yarıştırmaz. O yarışma jürilerin işidir. Jüriler ki elbette “yüksek makamlar!”dır.

Anıl Cihan’ın altmış dört sayfa ve on sekiz şiirden oluşan kitabına dönelim ve bir alıntıyla devam edelim. Kitabın “Her Şey Çözüldü mü Yoksa Bu Beklentilerin Şimdiye Dek Hissetmediğimiz Heyecanı mı” başlıklı ilk şiirinden bir bölüm aktaralım:

olay yerinde yapılan son incelemelere göre
kendimi birazdan ölü ele geçireceğim

toplanıp her an alkışlamaya hazır bir kalabalık
ve üzerime örtülmesi muhtemel bir gazete satın aldım:
çünkü serengeti yasalarıyla yönetiliyorum
enseme dayalı bir barettayla
yere boylu boyunca serilmeyi arzuluyorum
arzu rahmandır beni ne sandın
kurulan ve kurtarılan şirketler, afrika’da kâr zarar oranları
savana’da kur dalgalanmaları,
çitadan hızlı koşan herkes avcıdır bu mahallede
daha neyi bekliyoruz kameralar hazırsa belgesel başlasın

Güncelin şiirinin ille de gündemdeki (aktüel) konuları, sorunları sorun edinmesi gerekmiyor elbette. Güncel ama gündemde olmayan, gündeme gelmeyen sorunları, konuları dile getirerek de dikkati buraya çekmek isteyebilir şair. Anıl Cihan’ın şiirlerinde, her iki durumun da amaçlandığı söylenebilir. “Belki Ben Bu Sabah Güzel Şeyler Duymak İstiyorum” başlıklı şiirden bir parça okuyalım:

lozan barış antlaşması!
on yılda bir açık alınla çıktığımız klasik meydanlar!
cumhuriyetin bilmem kaçıncı galaksi yüzyılı!
bütün bunlar hassas olduğumuz noktalar, kabul

ama şunu da bilmeni isterim ki
bu dünya artık koskoca bir toplama kampı canımın içi

Tanıl Bora 'Zamanın Kelimeleri' adlı kitabında, siyaset alanından, iktidarın dilinden, günlük kullanıma geçen deyim ve söyleyişlerin, sloganların, kalıp sözlerin izini sürerek bir “ideolojik anlam haritası” çıkarmaya girişmişti.

'Daha Önce Ölmüş müydük?'te de zamanın dilinden zamane sözcüklerin, söz gruplarının, söz kalıplarının, deyimlerin, deyişlerin yoğun biçimde kullanıldığı dikkati çekiyor. Anıl Cihan, şiirin zamaneyi kayıt altına almak gibi çok özel bir niteliğini de kullanıyor. Cihan’ın şiirlerinde sadece politik alandan değil; yaşamın her alanından, çeperinden, cephesinden zamane sözcüklerin ve dilsel öğelerin hayli zengin bir kaydı da söz konusu. “–Tout Va Bien
–Tout Est Mouvais” (Her Şey Yolunda Hiçbir Şey Yolunda Değil) başlıklı şiirinden bir bölüm okuyalım:

sana bu mektubu erkek eliyle öldürülmüş
bir kadının mezarı başından yazıyorum
isimler her an değişebilir rakamlar güncellenebilir:
mesela münevver mesela emine mesela alara
şaşırdın mı hadi ama bunları kafana takma
bir balta ne işe yarar
uzman görüşüne başvuralım herkesin huzurunda
–etek boyuna göre ayarlanmış coğrafya:
atlar yerlerini aldı ve start verildi
mahallenin gençleri böyle tespih sallamayı nereden öğrendi
doksan üç model şahine atlayıp son ses müzik dinlemeyi
gömleğin daralabilir köşenin tutulabilir
lafın atılabilir olma özelliğini
utanma avcı ve toplayıcı kültürü tek tıkla sepete ekle

Cihan güncelin, gündelik hayatın çelişkilerine, çatışmalarına işaret ediyor. Şiir tavır alması gerektiği yerde tavır alıyor, söylenmesi gerekeni söylüyor. Saklamıyor, kapatmıyor, ötelemiyor, umursamazlık etmiyor. O da bilincinde dünya, hayat kimseye durup dururken duymak istediği güzel şeyleri duyacağı bir sabah sunmuyor.

Şiirde rastlantının, gelişigüzel söyleyişlerin, özensizliğin kurduğu tuzaklar her şair için tehdit oluşturur. Ancak şair savunmasız değildir. Gelişmiş bir şiir bilinci, duyarlılık ve farkındalık tuzaklara, tehditlere karşı şairin zırhıdır.

Anıl Cihan’ın kitabı, gelişmesini sürdüreceğini vaat eden bir şairin kanat hareketleri gibi de okunabilir. Öneririz…