YAZARLAR

Angela Merkel’e yaptırım gelince

Kuzey Akım 2’ye darbe vuran yaptırım tehdidi, aslında Angela Merkel’in artık Avrupa politikasında “son kullanma tarihinin” yaklaştığının göstergesi. Merkel, bugüne değin, Rusya ve Putin’den hiç hazzetmese de, “maliyet-kâr dengesi” nedeniyle büyük bir inatla desteklediği Kuzey Akım 2 projesinin ilerlemesi için elinden geleni yaptı. Ve, Rusya gibi insan hakları ihlalleri yaşanan ülkelerle arka kapı diplomasisi ile işlerin çözülebileceğine inandı. Şimdi, bu proje onu Titanik gibi dibe de çekebilir.

Kuzey Akım 2, Avrupa’nın şu an için gerçekleştirilmekte olan en büyük enerji projesi. ABD ile Avrupa Birliği; ama daha çok da ABD ve Almanya arasına da giren kara kedi.

Kuzey Akım 2, 2011’de devreye giren Kuzey Akım 1’e ek olarak Rusya’nın doğal gazını, Baltıklar üzerinden Kuzey Avrupa’ya ve oradan da, Avrupa geneline taşımayı hedefleyen bir proje. Bu proje ile, yaklaşık 10 milyar Euro gibi bu tarz dev projeler için “çekirdek-çerez” mahiyetinde bir maliyet karşılığında, Kuzey Akım 1’in kapasitesini ikiye katlayacak bir enerji hattının Avrupa’yı ısıtması söz konusu.

ABD Senatosu, Donald Trump yönetiminin de desteklediği bir politika çizgisi oluşturmuş; 2019’da Kuzey Akım yani “Nord Stream 2” projesinde yer alan şirketlerin yaptırıma uğraması kararını almıştı. O dönemde, ABD Senatosu tarafından kabul edilen “Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası’na” göre, sadece Kuzey Akım projesine katılan değil, aynı zamanda “Türk Akımı” (Turkish Stream) projesine iştirak eden şirketler de, yaptırıma uğrayacaktı.

Türk Akımı, Türkiye’ye Karadeniz üzerinden Rusya doğalgazını getirecek ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya BOTAŞ ve Gazprom ortaklığında dağıtılmasını sağlayacak yaklaşık 11,5 milyar Euro’luk bir proje. Kuzey Akım 2’nin yanında, hem daha maliyetli hem de sağlayacağı enerji akımı açısından çok daha küçük ölçekli bir proje Türk Akımı. Ancak, Kuzey Akım 2 ve Türk Akımı beraber düşünüldüğünde, Ukrayna’yı tamamen devreden çıkaracak ve enerji bakımından Avrupa’yı Rusya’ya yüzde yüz bağımlı hale getirecek dev projeler. Ayrıca, Türk Akımı projesinin de öncelikle Rusya’yı ama dolaylı ve önemli biçimde Türkiye’yi de ilgilendiren bir yaptırım kararının hedefi olduğunu zihnimize not alalım. Başka bir deyişle, bugün Kuzey Akım 2 üzerinden alevlenen ve Avrupa’yı özellikle de Almanya’yı zora sokan yaptırım senaryosu da, dönüp dolaşıp Türkiye’yi de etkileyecek bir emsal oluşturabilir.

Peki, Kuzey Akım 2 neden ABD’nin hedefi oldu?

ABD, Rusya’nın Kuzey Akım 2 projesini Avrupa üzerindeki siyasi baskısını arttırmak için bir araç olarak kullanacağını düşünüyor. Bir anlamda bu tarz dev enerji projeleri ABD için, Avrupa’yı Rusya’ya kaybetmek manasına geliyor. Bu yaklaşım, Trump yönetimi döneminde olduğu kadar Joe Biden’ın başkanlığında da sürecek bir “devlet politikası”.

BİTMESİNE 160 KM. KALA DURAN PROJE

Ne var ki, bugüne değin ABD’nin jeopolitik olarak ağırlığını koymasının ötesinde, Avrupa’nın kendi içinde Rusya’nın insan hakları sicili ve Vladimir Putin’e olan alerji dolayısıyla şekillenen muhalif yaklaşım da, Kuzey Akım 2 projesinin ilerlemesini durduramadı.

Şimdiyse, tamamlanmasına 160 kilometre kala Kuzey Akım 2, ilk kez, sekteye uğrama tehdidi ile karşı karşıya. Bunun başlıca sebebi de, Rus muhalif Alexei Navalny’nin 2020 yazında zehirlenmesi ve Almanya’daki tedavisi ertesi, 17 Ocak 2021’de ülkesine döner dönmez tutuklanması. Diğer bir deyişle, Navalny’nin askeri teçhizat kapsamındaki sinir gazı Noviçok ile zehirlenmesi ve bir de üzerine, ülkesine döner dönmez tutuklanıp hapse atılması, Avrupa genelinde Putin yönetimine yaklaşımda “bardağı taşıran son damla” oldu. Önce Avrupa Parlamentosu, Rusya’ya can yakıcı yaptırımlar uygulanması kararını aldı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (ECHR), Navalny’nin bir an önce serbest bırakılması gerektiğine hükmetti. Ve ardından, Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları da, 22 Şubat 2021’deki zirvelerinde Navalny’nin tutuklanmasında rol oynayan Rus yetkililere yaptırım kararı aldı. Kremlin’in Avrupa kurumlarının geliştirdikleri siyasi tepkilere verdiği karşılık ise, Navalny’yi Moskova’daki hücresinden “bilinmeyen bir yere” nakletmesi oldu. “Bilinmeyen yer” muhtemelen, Gulag tipi bir hapishane.

Avrupa’nın Rusya’ya karşı almakta olduğu ve bundan sonra alacağı tavırlar, AB’nin 2020 sonunda devreye soktuğu, “Küresel İnsan Hakları Yaptırım Rejimi”nin gücünü ölçecek. AB, söz konusu yeni uygulamasıyla, insan hakları ihlallerinim gerçekleşmesini sağlayan, aracı olan siyasetçi, bürokrat ve görevlilerin, mallarına el konulması, hesaplarının dondurulması ve seyahat engelleri getirilmesi gibi yaptırımlar uygulanmasını öngörüyor.

AB’nin tehdit algısında, Rusya büyüyor... Zira, yine 2020 sonunda Çin ile büyük ticaret anlaşmaları tamamlandı; ilişkiler büyük ölçüde yoluna konuldu.

Eş zamanlı olarak, ABD’nin yeni işbaşı yapan Biden yönetimi de, tehdit algısında Rusya’nın en tepe noktada olduğu sinyallerini verdi. ABD başkanları arasında belki de dış politika tecrübesi ve birikimi en yüksek isim olan Biden, dünya siyasetine ilişkin ilk telefon görüşmesini Putin ile gerçekleştirdi. Ve bu görüşme, gerek Trump döneminde gerekse de ülke politikası genelinde, ABD’nin “düşman gördüğü” ülkeler listesinin tepesinde yer alan Çin lideri Xi Jingping ile daha sonra gerçekleştirilen iki saatlik telefon konuşmasından çok daha sert, çok daha fazla uyarılarla dolu bir görüşme idi.

BIDEN, KARTLARINI YAVAŞ AÇIYOR

Biden yönetimi, ABD’nin yeni dış siyaset rotasını belirlerken kartlarını bugüne kadar ilk etapta çok açık etmemeyi tercih ettiler. Bir kere, bunun pratik sebepleri var: ABD Dışişleri Bakanlığı, Trump yönetimi süresince çok yıprandı. Biden yönetimi; diplomat ve bürokratların kaydırılması, caydırılması, işten soğutulması, uzaklaştırılması ötesinde, siyasi analiz ve istihbarat akışı bakımında da çok zayıflamış bir kurumsal dışişleri yapısını devralmak zorunda kaldı. Ayrıca da, Joe Biden ve ekibi, Trump sonrası kaygan zemin üzerinde ayakta durmaya çalışırken, ABD içinde kutuplaşmanın ve dışında da güç ve güven kaybının negatif etkilerini aşmak zorundalar. Bu yüzden de, kartlarını yavaş yavaş açıyorlar.

Kuzey Akım 2 konusunda, Biden tarafının Trump döneminin çizgisini devam ettireceğinin ilk tüyolarını alan da, proje çerçevesinde yer alan Alman şirketler oldu. Projeden ilk çekilen, Biden yönetiminin işbaşı yapmasına günler kala bu kararı alan, Alman inşaat ve mühendislik grubu Bilfinger idi. Bilfinger’in çekilmesi, ABD Hazine Bakanlığı’nın gene aynı günlere denk gelen ve Kuzey Akım 2’nin boru hatları için mal taşıyan bir gemiye yaptırım uygulanması kararını almasının hemen ertesine denk geldi.

25 Şubat 2021’de uluslararası medyaya yansıyan bir habere göre, Fransız sigorta şirketi AXA ve Amerikan enerji şirketi Baker Fields’in arasında bulunduğu dev iştirakler, Kuzey Akım 2’den çekildi.

Alman Münchener Ruckversicherungs-Gesellschaft (Münich Re) de, önceki gün yaptığı açıklamada, alt kuruluşu Munich Re Syndicate’nin Kuzey Akım 2’yi sigortalamayacağını duyurdu.

Bu şirketlerin kararının ardında da, 19 Şubat 2021’de, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Kongre’ye Rus tankeri Fortuna ve sahibi KVT-RUS’a, Kuzey Akım 2’nin inşasında yer aldıkları için yaptırım uygulanacağı bilgisini iletmesi yatıyordu. Yaptırım, tek gemiyle de kalmayacak; Kuzey Akım projesine hizmet veren 15 tankere daha da uzatılacaktı. Trump döneminde, 2 tanker bu şekilde “yaptırım yemiş” ama uyarı ateşi, Kuzey Akım 2’nin inşasını engellememişti. Yani, Trump’ın yaptırımları, Avrupa’da bu projeyi destek veren ve projeye yatırım yapanları etkilememişti. Kuzey Akım 2’nin ardındaki ana çark olan Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in Trump yönetiminin yaptırımlarına verdiği karşılık da, ABD’ye 1 milyar Euro yardım yapmayı teklif etmek olmuştu. Almanya merkezli çevre hakları konusunda çalışan örgüt Çevre Hareketi Almanya (Deutsche Umwelthilfe e.V. – DUH), Merkel’in Trump’a iki ülkenin Maliye/Hazine Bakanlıkları aracılığıyla gerçekleşen görüşmelerde, “Kuzey Akım 2 ile uğraşmaktan çekilmesi karşılığında, ABD’nin enerji projelerine 1 milyar Euro’luk destek” teklifi götürdüğünü belgelemişti. DUH’un kamuoyuna açıkladığı belgelerde, Almanya Maliye Bakanı Olaf Scholz’un Trump’ın Hazine Bakanı Steven Mnuchin’e hitaben kaleme aldığı özel mektupta, açıkça “Kuzey Akım 2’nin akamete uğratılmaması karşılığında, ABD’den likitleştirilmiş doğal gaz-LNG ithalatı projesine 1 milyar Euro fon desteği sağlayacaklarını belirtiyordu. Scholz’un, Almanya’nın Hıristiyan Demokratlar’ın koalisyon kabinesinde, Sosyal Demokratlar kanadının en güçlü ismi olduğuna da dikkat çekelim.

Fransa da, 21 Şubat’ta Almanya’ya “Nalvalny hapisteyken Kuzey Akım 2’yi durdur” çağrısı yaptı. Emmanuel Macron’un da, ağırlığını ABD’den yana koyması, Almanya Şansölyesi Merkel’i iyice yalnızlaştırıyor.

Yaklaşık yüzde 95’i biten Kuzey Akım 2, tamamen rafa kalkabilir mi? Bugünlerde bir durup bir başlayan inşaatı, tamamına erdirilebilir mi?

Bu olan biten, 1 Ocak 2021’de yürürlüğe giren ABD Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası’nın tıkır tıkır işlediğinin bir kanıtı. Kuzey Akım 2 karşıtlığı, Cumhuriyetçiler ve Demokratları birleştirmek ne kelime, “zamklayan” konuların başını çekiyor. Mesele sadece Rusya da değil: Kuzey Akım 2’nin çevreye de ciddi zararları söz konusu. Almanya’da da en çok destek alan 2. parti konumuna yükselen ve 2021 sonbaharındaki genel seçimlerden koalisyon ortağı olarak çıkması çok muhtemel Yeşiller, projeye “ölümüne karşı”.

Kuzey Akım 2’ye darbe vuran yaptırım tehdidi, aslında Angela Merkel’in artık Avrupa politikasında “son kullanma tarihinin” yaklaştığının göstergesi. Merkel, bugüne değin, Rusya ve Putin’den hiç hazzetmese de, “maliyet-kâr dengesi” nedeniyle büyük bir inatla desteklediği Kuzey Akım 2 projesinin ilerlemesi için elinden geleni yaptı. Ve, Rusya gibi (ve tabii Türkiye gibi), insan hakları ihlalleri yaşanan ülkelerle arka kapı diplomasisi ile işlerin çözülebileceğine inandı. Şimdi, bu proje onu Titanik gibi dibe de çekebilir. Artık, siyaset sahnesinde sadece 6 ayı kalan Merkel’in desteklediği Kuzey Akım 2’nin önüne gelen engeller de gücün adresinin değişmeye başladığını vurgulama mesajları. Transatlantik ilişkilerinde, son sözün kimde olacağına da güçlü bir vurgu.

 


Sezin Öney Kimdir?

Gazeteci ve siyaset bilimci. Yeşil ve çevreci olmak hayatının odağındadır. Uluslararası ilişkiler, tarih, siyaset bilimi, milliyetçilik çalışmaları ve çatışma çözümü ve analizi üzerine Türkiye’nin yanısıra, ABD’de ve Avrupa’da birçok üniversitede eğitim görmüştür. Dil hakları, uluslararası hukukta kendi kaderini tayin hakkı ve 2010’dan beri de ağırlıklı olarak, popülizm üzerine çalışmaktadır. Gazetecilik çalışmalarında, Avrupa Birliği ve Avrupa siyaseti üzerine odaklanmaktadır. Son yıllarda, kamuoyu araştırmaları üzerine branşlaşmaya başlamıştır. Orta ve Doğu Avrupa tarihi, politikası da ilgi alanları arasındadır. Budapeşte ve Selanik ile beraber İstanbul-Ankara-İzmir’de ikamet etmektedir. Duvar English’te de yazmaktadır.