Sahadan gözlemler: Hayır yönünde

16 Nisan'da yapılacak referandum için kırsal kesim -ilçe ve köyleri de dahil olmak üzere sahada çalışan biri olarak- gözlemlerimi paylaşmak istiyorum: "Hayır" önde gidiyor ve katılım yüksek olacak.

Google Haberlere Abone ol

Ziya Yergök*

6771 sayılı Anayasa değişiklik kanunun oylanacağı referandumda son üç haftanın içindeyiz. Bu kampanyada kırsal kesim -ilçe ve köyleri de dahil olmak üzere sahada çalışan biri olarak- gözlemlerimi paylaşmak istiyorum. Öncelikle dağ başındaki bir orman köyünde de, ovadaki mahallede de sürecin yakından izlendiğini ve yaygın medyanın yanlı yayınlarına rağmen yurttaşın olan bitenden haberdar olduğunu belirtmek isterim. Buradan çıkardığım ilk sonuç; katılımın yüksek olacağı ve 1 Kasım genel seçimindeki yüzde 85.23 oranının aşılacağı yönünde.

İkinci bir gözlemimiz ise bir kısım AKP seçmeninin, parti kararına rağmen "Evet" oyu kullanıp kullanmama konusunda yaşadığı tereddüt ve "Hayır"a yakın olması. Saha çalışmalarında karşılaştığımız "kurulduğundan bu yana tüm seçimlerde AKP’ye oy verdim ancak bu işte tereddütlüyüm" diyen seçmenlerin sözleri bunu teyit ediyor. AKP, 16 Nisan’ı bir Anayasa oylaması değil de sanki parti seçimi gibi ele almakta ve olayı partiselleştirerek, kendi seçmeninden parti aidiyeti ve taraftarlık duygusu ile oy kullanmasını istemektedir. Böylece "tereddütlü seçmenini" baskı altına alarak "Evet" oyu kullanmasını sağlamayı amaçlamaktadır.

İlk zamanlar sahada karşılaştığımız Hollanda ve Almanya ile yaşanan krizle ilgili sorunlar, bunun "ithal mağduriyet" yaratarak halk oylamasını etkileme amaçlı olduğunun ortaya çıkması ve yurt dışında seçim çalışması ve propaganda yasağı getiren 2008 tarihli yasanın AKP oyları ile kabul edildiğinin anlaşılması üzerine, etkisini yitirmiş durumda. Bu nedenledir ki, şimdilik "Kabataş yalanının" yeni versiyonları tedavüle sokulmak istenmektedir. "Teröristler Hayır diyor" söyleminin ise sahada destek bulmadığına, hatta tepki gördüğüne tanık oluyoruz. Başbakan Binali Yıldırım’ın son yaptığı "Hayırcılar terörist değildir" açıklamasının bu tepkiler nedeniyle olduğunu söyleyebiliriz.

MHP’nin resmi görüşüne rağmen, yerel örgütlerinin "evet" veya "hayır" yönünde belirgin bir tutum sergilemediklerini ancak tabanlarının ağırlıklı olarak "hayır" deme eğiliminde olduklarını ve MHP muhaliflerinin ilgiyle izlendiğini görüyoruz. Vatandaşın merak ettiği ve sıkça sorduğu bir soru da "Bahçeli bu işe nasıl razı oldu?" sorusu. 40 yıllık MHP’lilerin bile yanıtlayamadığı bu soruyu bizim yanıtlayabilmemiz de söz konusu değildir.

Bu referandumda en aktif kampanyayı tüm örgüt birimleriyle CHP’nin sürdürdüğünü de not etmek gerekiyor. 2010 Referandumu'nda da CHP kampanyasında çalışan biri olarak söyleyebilirim ki, CHP örgütleri genel ve yerel seçimlerde bile göremediğimiz bir dinamizmle, üstelik konuyu partiselleştirmeden sahada yaygın ve etkili bir çalışma yürütmektedirler. 2010 Referandum çalışmaları daha az kadroyla sadece il ve ilçe merkezleri ile sınırlı olarak sürdürülmüşken, 16 Nisan Referandumu bir "ülke ve gelecek sorunu" olarak ele alınmakta ve çalışmalar daha çok görevli ve gönüllüyle en ücra köy ve mahallelere kadar ulaşmaktadır. CHP seçmeninin 16 Nisan’da en yüksek katılımla sandığa giderek "Hayır" diyeceğini öngörebiliriz.

Yine 2010 Referandumu'ndan farklı olarak, başta barolar olmak üzere meslek örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve sendikalar her türlü engelleme ve baskıya rağmen aktif olarak kampanyada yer almakta ve anayasa değişikliği konusunda üyelerini ve toplumu aydınlatıcı açıklama ve çalışmalarda bulunmaktadırlar. 2010 Referandumu doğrudan yargıyla ilgili olmasına, "yargıyı ele geçirme" ve "siyasallaştırma" amacı taşımasına rağmen o dönem bazı istisnalarla baroların ve Barolar Birliği’nin süreci nasıl sessizce izlediği biliniyor.

Ayrıca, referandum çalışmaları için gittiğimiz hemen her köyde ve her ilçede, FETÖ suçlaması nedeniyle çocuklarının ve yakınlarının işlerinden çıkarıldığını, hapse atıldığını ve büyük mağduriyet yaşadıklarını anlatan ailelerle karşılaşıyoruz. Bu insanlar,"FETÖ ile siyasi iktidar işbirliği yaptı, bankalarının, sendikalarının çalışmasına iktidar izin verdi, oradan onlar krediler kullandılar, şimdi nasıl oluyor da sadece bizim çocuklarımız suçlu oluyor" diye yakınıyor. "Nerede bu örgütün siyasi ayağı" sorusu Adana’nın en uzağındaki bir orman köyünde, sade bir köylü vatandaş tarafından soruluyor.

Saha çalışmalarında karşılaştığımız bir başka durum da anayasa değişiklik kanununda 18 yaşını bitiren gençlere milletvekili seçilme olanağı getiren düzenlemenin, gençler de dahil olmak üzere, vatandaştan destek görmemesidir. Bizim de eleştirel yaklaşmadığımız bu konudaki düzenleme samimi bulunmuyor ve oy devşirme amaçlı görülüyor. Sonradan, Tır sürücüsü olduğunu öğrendiğimiz bir vatandaşın, "bana boşuna 18 maddeyi anlatmayın, 18 yaşındaki birine milletvekili seçilme imkanı getirmesi dahi benim bu anayasaya 'Hayır' demem için yeterlidir" çıkışı bizim için de şaşırtıcıydı. Bu arada öğreniyoruz ki, TIR sürücü belgesi alabilmek için 24 yaşını bitirip 25 yaşından gün almak gerekiyormuş!

Vatandaşın en büyük tepkisi ise hükümetin yanlış Suriye politikasına. Bu yanlış politikanın da etkili olduğu ekonomik sıkıntı ve işsizlik, vatandaşın en çok yakındığı konu. Bugüne kadar 25 milyar lirayı aşan maliyeti ile ülkemizdeki 3 milyon Suriyeliye dönük kızgınlık ve öfke giderek artmaktadır. Vatandaş, iktidarın aş ve iş sorununa çözüm aramak yerine, bir zamanlar fazla buldukları cumhurbaşkanı yetkilerini daha da artırmak için ülke kaynaklarının ve enerjisinin referandumda harcanmasına tepkili. Bu tepkinin de halk oylamasına bir yansıması olacağını söyleyebiliriz. Gördüğümüz, AKP’nin 15 yıl önce iktidara gelirken kullandığı "3 Y = Yolsuzluk, Yoksulluk ve Yasaklarla mücadele edeceğiz" söyleminin, bugün için halk katında bir inandırıcılığının ve karşılığının kalmadığı yönündedir.

Bunca ülke sorunu çözüm beklerken, 15 yıldır tek başına iktidarda bulunan, istediği her kararı alan, istediği her kanunu çıkaran ve başarılı olduğunu da ileri süren bir partinin getirdiği yasama, yürütme ve yargı ile ilgili yetkileri tek bir kişiye veren 18 maddelik anayasa değişikliğinin ülke ve millet yararına olduğuna, insanlarımız inanmıyor. Üstelik bütün yetkileri elinde bulunduracak o ‘tek adamın’ aynı zamanda bir siyasi partinin mensubu, hatta genel başkanı olabilmesi, iyi niyetli ve doğru bulunmuyor. Eğer paketteki bu madde olmasaydı var olan tüm sakıncalarına rağmen bu anayasa değişikliğinin geçmesi ihtimali vardı. Akıl, mantık, vicdan artık bu kadarını kabul etmiyor. "Hayır" demenin en güçlü argümanı burada bulunuyor.

Bugüne kadar yayınlanan kamuoyu araştırmaları ve anketler de sahadaki gözlemlerimizi doğruluyor ve "Evet"ler yüzde 45-50, "Hayır"lar da yüzde 50-55 aralığında görülüyor. Aslında birçok vatandaş, özellikle de aile bireyleri ve yakınları kamuda çalışan insanlar, korkularından ve "zarar görürüz" endişesiyle rengini belli edemiyor, oyunu açıkça söyleyemiyor. Hatta iktidar mensuplarının toplantılarına da katılmak zorunda kaldıklarını söylüyorlar. Bunların sandıktaki gizli oylamada tercihlerini "Hayır"dan yana kullanacaklarını düşünebiliriz. Bu durumda "Hayır" oylarının yüzde 60’lara kadar çıkması sürpriz olmayacaktır.

Yine de "Hayır cephesi" asla rehavete kapılmamalıdır. Çünkü karşımızda algı yönetiminde, toplum mühendisliğinde becerisini kanıtlanmış ve 7 Haziran Seçimi'nde kaybettiği 9 puanı, 5 ay sonraki 1 Kasım Seçimi'nde geri almış, "gaye vasıtayı meşru kılar" anlayışı ile hareket eden ve devletin bütün imkânlarını sorumsuzca kullanan bir siyasi iktidar bulunmaktadır. Son ana kadar teyakkuz halinde olmak, sandıklara sahip çıkmak, seçim ve sandık güvenliği konusunda tüm önlemleri almak gerekiyor. Ayrıca sahada takdire değer bir özveri ile çalışan seçmene neden "Hayır" denmesi gerektiğini ikna edici ve inandırıcı biçimde anlatan partili partisiz, ünlü ünsüz, tüm yurtseverlerin son iki haftayı "Evet" oylarının önde olduğu bölgelerde yoğunlaştırmaları daha hayırlı olacaktır.

Son iki hafta çok önemlidir. Ayrıca bu iki hafta var olan ve giderek artan iktidar baskısının daha da yoğunlaşacağı iki hafta olacaktır. Ancak inancımız odur ki, sonuçta Hayır’lar kazanacaktır. Çünkü "Evet bir kişi için, Hayır herkes için." O zaman bu yazıyı büyük ozan Sandor Petöfi’nin ünlü dizesiyle (bir kelimeyi değiştirerek) tamamlayalım:

Kalk vatandaş! Yurt seni çağırıyor

Bugün vakit, yarın geç

Tutsak mı yaşayacağız, özgür mü?

Sorun bu. Karar ver, seç!

*Avukat