Erich Fromm, direnme gücü ve Kürdler

Kürdlerin referandum kararının ne yönde olacağı ve netleştiği andan beridir de kararı kendi lehine çevirmek adına her türlü güç araçlarını son sürat devreye koyan hükümet cenahının hızını, 21 Mart’ta epey düşürdüğü fark edildi.

Google Haberlere Abone ol

Hatice Özhan

İnsana düşünceleriyle sevgi ve direnme gücü aşılayan iyi niyet reçetecisi filozof Erich Fromm ve O’nun direnme gücü, belki de hepimizin biraz Sisifos (Sisyphos) olduğu bu zor günlerde ihtiyacını hissettiği bir şey. İnsanların en zor zamanlarında, yaşam halkasını oluşturan öğelerin başında gelen umut ve inanç ile birlikte cesarete de ihtiyaç duyduğunu söyleyen Fromm insanların büyük çoğunluğu günümüzde cesareti “ölme yürekliliği” ile heba ettiğinden, "yaşama yürekliliğini tercih etmelidir" der. İnsanların cesarete değil de yaşama yürekliliğine yani onun eş değeri olan direnme gücüne ihtiyacı vardır. Ekseriyetle herkesin şehitlik mertebesine yükselmek için tanrı ve iktidar sahipleri önünde liyakat savaşına giriştiği, her iki otoritece dağıtılan kahramanlık davetiyelerini geri çevirmediği günümüzün cesurlarından müteşekkil toplumlarında ekseriyeti, düştüğü bu kuyudan kurtaracak olan direnme gücüdür.

Her sabahı “ölme yürekliliği” gösteren yeni birilerinin hayata veda ediş haberleriyle karşılıyorken, toplum kuyunun başında bekleyen kurtarıcıyı neden halen de duymazdan görmezden geliyor, bu kocaman bir soru işareti. Bu sorunun cevabı aslında içinde saklı ki çünkü aklı “ölme yürekliliği”ne teslim olmuşların umut ve inanç bağı zayıftır ve de aklını boş bir iyimserliğin terkinde ilerlettirdiği farkında olmadığı bir şeydir. Umut ve inancı akıl dışılıktan arındırarak boş iyimserlikten kurtaran ve de kişiye bu her ikisinden taviz verme yönünde karşısına çıkabilecek tüm baştan çıkartmalara karşı koyma yetisi veren direnme gücü kendisinde yoktur.

Peki, her toplum mu bu yetiyi gerektiğince kullanamıyor?

Toplum, iktidar unsurları için; amaçları doğrultusunda yönlendirebilecekleri kullanışlı bir nesne olarak tasavvur edilen bir olgu, manipülasyona en açık bir alan iken, kendisine doğru yönelen tehlikenin bir baştan çıkarma oyunu olduğunu göremez. Bu oyunu bendindeki direnme gücü ile bozacağı fikrini en kısa sürede eylemine giydiremeyen bir toplum, hele de kendisine yönelen baştan çıkarmayı direnme gücü ile kolayca püskürtme melekesine sahipken, eğer, iktidarın aklına zerk ettiği boş bir iyimserliği direnme gücüne tercih ediyorsa yetiden yoksundur. Boş iyimserlik şıkkını işaretleyen toplumlardan biri de Türkiye toplumudur. Türkiye’de siyasal iktidar için toplum, bu bağlamda kullanışlı bir nesnedir.

'HAYIR' DİYEBİLME YETİSİ...

Direnme gücünün politik karşılığı olan muhalefet etme gücünü ya da yetisini, iktidarın her türlü anti demokratik uygulaması karşısında ona biat etmeğe tercih eden bir toplum gerçekliği ile karşı karşıyayız. Biat etmenin koşulsuz “evet” demeyi gerektirdiğini kanıksayan böylesi bir gerçekliğin, dilinin ucuna gelse de bir türlü hatırlayamadığı şeyin “hayır” demek olduğu bir oksimoron durumu var. Bu durum bir yandan iktidar odağını güçlendirirken bir yanda da toplum bireylerini, bir asit kuyusundan atarcasına kitle kültürünün bir öğesi haline getirerek eritir. Referandum sürecinde hükümet cenahının göğsünü gererek sırtını yasladığı yer, eriye eriye birikerek yükselen bu tortullaşmış tabakadır. Hâlbuki “yaşama yürekliliği” göstermişlerin omuz omuza vermişliği, sırtını “ölme yürekliliği”ne dayamışlardan daha kararlıcadır, ömürlüktür. Omuzları yan yana, kararlıca tutan şeyin kaynağını, direnme gücünden aldığından haberdar olmayan yoktur. Çünkü “hayır” diyebilme yetisine sahiplerdir. Çünkü direnme gücü, “ dünya 'evet' sözcüğünü duymak istediğinde 'hayır' diyebilme yetisidir” onlar için.

'MUTLAKA KAZANACAĞIZ' SLOGANI

Direnme gücünü; Türk devletinin tüm Kürd karşıtı politikaları karşısındaki tutumunu özgürlük mücadelesi yürüterek evveldendir gösterebilen, güncel durumda ise “hayır” kararı ile ortaya koyan Kürdler, Türkiye’de siyasetin momentidir. Hem nitel hem de nicel belirleyiciliği olan Kürdlerin referandum kararının ne yönde olacağı ve netleştiği andan beridir de kararı kendi lehine çevirmek adına her türlü güç araçlarını son sürat devreye koyan hükümet cenahının hızını, 21 Mart’ta epey düşürdüğü fark edildi. 21 il ve ilçede Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Demokratik Bölgeler Partisi’nin (DBP) organize ettiği bu yılki Newroz kutlamaları, beklenilenin aksine yoğun bir şekilde geçti. ‘Kürdistan ve Türkiye’de “mutlaka kazanacağız” Newrozu’ başlığında kutlanılan Newroz etkinliklerinin Diyarbakır ayağı birçok yanılgıya ya da şüpheye çelme attı denilebilir. Bilhassa da Olağanüstü Hal (OHAL) nedeniyle bu seneki katılımın az olacağına dair Batı kamuoyunda ve hükümette oluşan beklenti mevcut yanılgıların başında geliyor. Bununla birlikte hem politik bir gösterge olması bakımından hem de HDP tabanının sosyolojik davranışının net bir şekilde okunduğu Diyarbakır Newroz alanı gösterdi ki, Kürdler hendek sürecinin faturasının HDP’den kesmedi. HDP’yi ve HDP’nin sloganlarını sahiplenen halk yanı sıra HDP’nin referandumdaki “hayır” kararını da kendi özgünlüklerine göre “Na” diyerek desteklediklerini beyan ettiler. Kürdlerin “mutlaka kazanacağız”a dair umudunun güçlü olduğu somut bir şekilde ortada. Yılmaz Güney’in Cannes Film Festivali’ndeki ödül töreni sırasındaki konuşmasından esinlenerek kullanılan “Mutlaka kazanacağız!”, Güney’in direnme gücünün halkındaki en somut yansıması aslında. Sırtını “ölme yürekliliği”ne dayayan çevreyi yanılgıya düşüren Newroz alanının kararlılık fotoğrafı, istibdat ortamında tüm ezilen kesimlerin yüreğine umut serpti, direnme gücü aşıladı onlara ama alandaki göze çarpan bazı mental çarpıklıklar, kararlı Kürdlerin “kararsızlığını” temsil ediyordu doğrusu. Newroz alanında yapılan konuşmalarda verilen çoğu mesajın ve asılan pankartların içerikleri cellâdına duyduğu aşktan vazgeçmeyi halen de düşünmeyen bir kurbanın aşk sözleri misaliydi. İyi bir dost ve düşman tahlili ile “Dost ve düşman herkes bilsin ki; kazanacağız, “mutlaka kazanacağız!” diyen Güney’den apayrı bir noktadan bu slogana bakan Kürd aktörlerin aklının, yoğunca bir tazyiklenmeye ihtiyacı var. “Demokratik ulus, ortak vatan” için mutlaka kazanacağız diyen Kürd siyaseti ile “mutlaka kazanacağız” diyen Yılmaz Güney’in kazanmaktan kast ettikleri şey kesişmiyor. Birleştikleri asgari müşterek; direnme gücünün şah damarımız kadar yakınımızda olduğudur sadece. Çok defa denendiği halde sonuç vermeyen bir mantalitede ısrarlılarken, bundan gayrısında da gözümüz yok doğrusu!