Zygmunt Bauman: Dostluk ve sosyalist duruş

Ölünceye kadar teorisini her daim dinamik tutup umudu örgütlemeyi başardı. Zira teori kötümserlik değil umut pompalamalıydı. Eğer dünya cehenneme dönmüşse, onu daha iyi bir hale getir! Çünkü gerçek kötümserlik sessiz kalmaktır, geri çekilmektir.

Google Haberlere Abone ol

Ali Rıza Taşkale

Zygmunt Bauman öldü. Onu Leeds’in yapraklı banliyösündeki mütevazi evinde ziyaret etmiş; teori anlatırkenki canlılığına, viski içip uyurkenki tatlılığına tanıklık etmiştim. Bauman bu evden, liberal demokrasinin krizini ve tüketimi düşünmenin önüne koyan “akışkan” karakterini teşhis etmeyi başarmıştı. Bauman’a göre tüketim toplumu, özgürlük talebinin piyasa tarafından ele geçirildiği bir toplumdu. Yaşamın eşsiz çeşitliliğini damgalanmış küçük kutulara yerleştirip silikleştiren liberal modernitenin “düzeni empoze etme terörünü”, ondan daha güzel analiz edebilen kaç kişi kaldı ki?

Notları kötü bir sosyoloji lisans öğrencisi olarak, Bauman’ı ilk okuduğumda beni etkileyen yan, onun dışlanmışlar, yabancılar ve ezilmişlere olan tutkuyla bağlılığıydı. Bauman yazarken ve konuşurken, bizi dünyaya her zaman onların gözünden bakmaya teşvik etti. Bu yüzden Zygmunt Bauman ismi benim için öncelikle dostluk demektir.

Ondan bana/bize çok şey kaldı. Bir kere, sosyolojinin İngiliz İşçi Partisi’nin devrimci yönünü yıkan Tony Blair’ın üçüncü yolunun entelektüel mimarı Anthony Giddens gibi liberallerin yaptığı gibi, düzen politikasının hizmetine sokmaktan ısrarla kaçındı. Çünkü o sosyolojinin verili düzenle bir uyuşmazlık temelinde ilişkiye girdiği oranda anlamlı olabileceğini düşünüyordu. Bauman için sosyoloji “iktidar koridorlarında gezinip hiçbir şey görmeyen” bir disiplin değildi; bilakis iktidarın açık ve gizli yanlarını, iktidar ilişkilerinin insanın özgürlük potansiyelini sınırlayan aparatlarını açığa çıkaran, bu yolla “insan olmak için mücadele” eden sıradan insanlara ilham veren bir disiplindi. Bauman teorisinin odak noktasına, sosyolojinin de besleyip büyüttüğü statükoyu koymuştu.

Bauman bazıları için pesimist biriydi. Benim içinse ihtiyatlı iyimserliğini elden bırakmayan bir umut ustası. Küreselleşmenin etkilerini, sınıf rejimindeki değişiklikleri, sevgi ve samimiyeti, Avrupa’yı, yoksulluğu, sevme kapasitemizi, ahlaki yargılarımızı, liberal kapitalizmin yarattığı eşitsizlik, korku, kaygı ve güvensizliği onun kadar etkileyici tarif eden düşünür çok azdır. Bu anlamda statüko için değil bizler için; liberal kapitalizm için değil sosyalizmin de içinde olduğu “aktif ütopyalar” için yazıyordu. Liberal kapitalizmin kendisini savunacak yeterli sayıda devletlü teorisyeni, onun zaferlerini dile getirip diğer ideaları ve sistemleri lüzumsuzlaştırmayı misyon edinen “duygusuz uzmanları” ve fosil akademikleri zaten vardı. “Sorumluluk sahibi olmanın sorumluluğu”, Bauman’a göre, statüko için değil sıradan insanlar için yazmakla mümkündü.

Bauman 91 yaşında öldü. Ancak ölünceye kadar teorisini her daim dinamik tutup umudu örgütlemeyi başardı. Zira teori kötümserlik değil umut pompalamalıydı. Eğer dünya cehenneme dönmüşse, onu daha iyi bir hale getir! Çünkü gerçek kötümserlik sessiz kalmaktır, geri çekilmektir. Bir söyleşisinde, “niçin kitap yazıyorum, neden düşünmeyi sürdürüyorum? Çünkü şeyler olduğundan farklı olabilir, daha iyi şeyler yapılabilir. Yazmak insanları tehlikelere karşı uyarmak, bir şeyler yapmaktır” demişti.

Bauman’ın sosyolojisi, bu anlamda, karşılaştığı dünyayı inceleyen bir yaşam sanatıydı. Bir insan dünyayı düşünmek ve görmek için ilham vermeye çalışmalıdır. Sosyolojik tahayyül, bu nedenle, “sadece hayatta insanlığa yardımcı olduğu sürece anlamlıdır”. Bu da ancak gizil insan potansiyellerini açığa çıkarmakla ve bize dayatılanı sorgulamakla mümkündür. İnsanlığa yardım etmek ve daha fazla özgürlük sağlamak için eleştirel bir perspektif olmazsa olmazdır. Tutsaklığın bilimi olarak sosyolojinin özündeki muhafazakâr rol, bu eleştirel perspektif edinildiğinde ortaya serilebilir.

Bundan dolayıdır ki Bauman’ın ortaya koydukları yalnızca sosyoloji olarak kavranamaz. Çünkü Bauman aynı zamanda sosyalist bir duruşu devam ettirmek ve neoliberal kapitalizmin alternatifsiz olmadığını ısrarla ortaya koymak için de yazıyordu. Sonuç olarak Bauman, okuyucularını daima umudu diri tutmaya, sosyalist duruşu devam ettirmeye çağırmıştı. Bauman için sosyalizm, “toplumdaki herkesin ortak şefkatini göstermesi ve toplumun ortaklaşa bakımını üstlenmesinin tek gerçek yolu”ydu. Bauman için sosyalizm, “eşitsizliğe ve haksızlığa, zulüm ve ayrımcılığa, aşağılamaya ve insanlık onurunun reddine karşı artan bir hassasiyet”ti. Siyasi ve felsefi göstergelerinden arındırılmış “devrim” fikrinin “ıvır zıvır” bir şey haline getirildiği berbat günümüzde, Bauman bir imkândı. Sosyalist bir toplumun imkânı.