Köpükten balonlar ve çocuklar

Balyalarca öldük, balyalarca öldürüldük. Duvarlardan, tavanlardan insan parçalarını bir günde temizleyip, hiçbir şey olma-mış, yaşanma-mış gibi davranmamızı salık veriyorlar.

Google Haberlere Abone ol

Akın Olgun

Çocuklar ürkek, çocuklar bomba sesleri arasında kapatıp kulaklarını, yumuyorlar gözlerini. Çocuklar, kulaklarını kapatıp, gözlerini yumunca, geçecek sanıyorlar bütün korkuları.

Çocuklar, köpük baloncukların peşinden koşuyorlar. Koşuyorlar balonları patlatmak için. Kaçan her balonun ardından, bir başka balonun peşine takılıyorlar yeniden.

Köpükten balonlar gökyüzüne yükseldikçe yok oluyorlar. Çocukların bakışları gökyüzünde asılı kalıyor.

Çocuklar, sadece uçuşan köpük baloncukları patlatmak için koşan sevinçlerinde yaşıyorlar anı. Anılar, hafızalara tebessüm dolu mutluluklar bırakıyor. Böyle birikiyor hayat. Çocukça yani...

Bir çocuk, "kalbimden gülmek geliyor" diyerek tarif ediyor durduramadığı kahkahalarını. Mutluluk, o çocuğun cümlesinde değil mi? Yaşam, huzur ve neşenin tanımı değil midir "kalbimden gülmek geliyor" diyen çocuk Elfin'in tarifi.

Bizim çocuklarımız, patlayan bombaların arasında büyüyor. Bizim çocuklarımızın kulaklarına, babasının, annesinin, kardeşinin paramparça olduğuna dair kurulan cümleler düşüyor. Bizim çocuklarımız, kulaklarını kapatıp, gözlerini yumarak büyüyüp, yaşanan her olaya müthiş bir suskunlukla cevap veriyor.

Sessizleşmeyi, suskunlaşmayı öğrenerek büyüdük ve öğretiyoruz senelerdir her doğan çocuğa, çocuğumuza.

Büyüdük, lakin yaşanan cehennemde, kulaklarımızı kapatıp, gözlerimizi yumup, tehlikenin geçmesini bekleyerek tükettiğimiz ömrümüz, pul pul dökülüyor artık önümüze. Görüyor musunuz?

Hepimiz biliyoruz, bir çocuğun "kalbimden gülmek geliyor" diyen cıvıltısının üstüne düşen her bombanın ardından, aynı sözleri bir daha duymayacağız ondan. (Kalpten duyulan sesler susunca, vicdan bir yerlerde can verir unutmayın hiç) Söz öldü, kelimelerin güzelliği koparıldı yürekten. Taşa döndü kalplerimiz.

Ölüyor çocukların en içten sözleri. Kelimeler katılaşıyor, "vatan, bayrak, millet" denen gudubetli kaplamalarla, parlatılıyor kötülük. Nefret, bir isim gibi yapışıyor her sözün önüne.

Büyüdük ve lince çıkıyoruz artık. Çıplak bir bedeni sürükleyip karanlık bir köşeye, üstünde tepinmek için koşuşturuyoruz "hain" belletilenlerin peşinde.

Bir vahşetin acısını, başka bir vahşetle dindireceğini sanan "intikam", asla doğruyu vermeyecek bize. Gerçekler, bombalardan almaz gücünü çünkü.

Bir çocuk babasının bayrak sarılmış tabutunun önünde oynuyor, bir ses babasının ölümünü oyuna çeviren çocuk davranışlarını, propagandaya çekiyor. Kin ve nefret ortaklaşınca, yönetmek kolay olur. Yönetemeyişlerini gizlemek için görüntüleri diziyorlar boğazımıza.

Bir baba, çocuğunun parçalanmış uzuvlarını teslim alıyor hastane morgundan, küçük bir tabuta dizip, elleriyle gömüyor.

Çocuklarının birbirine karışmış uzuvlarını ayıramayıp, kendilerine ait olmayan bedenleri bir arada gömüyor Roboskili köylüler.

Bir anne, evlerine düşen havan topunda can veren çocuğunun bedenini buzdolabında saklayıp, gömebileceği günü bekliyor.

Bir çocuğun bedeninden yaşı kadar devlet mermisi çıkıyor.

Bir genç, başka bir çocuk ölmesin diye katıldığı barış mitinginde paramparça ediliyor.

Bir başka genç, öldürülen başka bir çocuk için yükseltiyor sesini ve başka bir bombalı saldırıda yitiriyor hayatını.

Devlet, "titizlikle yaptık operasyonu" diyerek, cesetler diziyor önümüze. Karşıtı "titizlikle planladık" diye duyuruyor saldırısını.

Titizce öldürülmekten gurur duyalım isteniyor. "Oh oldu" diyelim isteniyor.

Sonra "kim yaptı" sorusuna atıyorlar algılarımızı. Asla "neden" diye sormayalım diye, tıkıştırıyorlar ağzımıza örgüt isimlerini.

Bütün ülke kan ağlıyor, bütün ülke üzerimize çöküyor. "Neden" diye soran ve nedeni iktidara çıkan her cevap tutuklanıyor.

Bombaları iktidar olmanın siyasetine kuranlar ve bunu açıkca savunanlar,  aynı silahı karşısındakinin de eline verdiler. Kendilerine meşru kıldıkları bombalar, şimdi başkalarının elinde düzeneğe dönüşüyor.

Balyalarca öldük, balyalarca öldürüldük. Duvarlardan, tavanlardan insan parçalarını bir günde temizleyip, hiç bir şey olma-mış, yaşanma-mış gibi davranmamızı salık veriyorlar.

Yapmacık mutluluklar diliyorlar bize. Yapmacık demokrasi, yapmacık hukuk, yapmacık siyaset, buna inan, bunu yaşa, bunu kabul et diyorlar. Etimizden bir parça daha koparıp, kurdun, çakalın önüne atıyorlar. Büyüdükce genişliyor midesi çakalın, büyüdükce dişleri daha keskinleşiyor kurdun. Daha fazlası için hırlayıp, daha fazlası için gösteriyor dişini faşizm. Dişlerin arasındaki hep biz.

Çocuklar, köpükten baloncukların peşinden koşuşturuyor. Patlatıp, sevinç kahkahaları atıyorlar. Ayakları yerinde durmuyor, koşabilmeyi becerse takılıp balona havalanacak o anda ama olmuyor patlıyor balonlar.

Sadece köpüklü balonlar patlatacağımız, çocukların sevinçlerine ortak olup, kalpten gelen gülmelere tutunacağımız tek şey var elimizde, adı BARIŞ.

Başka türlü nasıl anlatılır, bilmiyorum.