Aleviliği hatırlatarak var olmak

Türkiye'de mezhep kavgası yoktur! Nedeni de, sadece Sünni mezhebinin egemenliği söz konusudur ve Alevilerin "Alevilik" adına ortamı körüklediğini gösteren bir tek örnek de yoktur.

Google Haberlere Abone ol

Yalçın Çakmak

Son zamanlarda televizyonu açarken önce sesini sonuna kadar kısar, sonra da kanal listesinde gezinirim. Özellikle de tartışma programlarında yeni bir yüz var mı yok mu diye, dakikalarca hep aynı insanın ne dediğini duymadan kameranın bir başka yüze geçmesini beklediğim olmuştur. Sonuç bu aralar tabi ki fiyasko...

Sesini neden kıstığıma gelince, "kiralık mankenlerin" çirkin cümlelerinin bilinç altımı işgal etmesini istemiyorum. Tabi yüzünü görmenin de verdiği bir zarar var ama şimdilik başka çare yok gibi.

Geçenlerde baktım yeni bir yüz, yeni bir renk: Eski Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk. CNN'de katıldığı programda, bazı açılardan düşündürücü şeyler söyledi. Hem de bir CHP'li olarak! Şöyle demişti Selami bey: “Suriye’deki Irak’taki mezheplerle bizdeki mezhep ayrılığı çok farklı. Bizim Alevi kitlemiz, kendisine baskı yapılsa da yakılsa da öldürülse de buna karşılık vermeyen, tam tersine sineye çeken ama bunu farklı şekillerde anlatan bir yapıya sahip. Bu bizim için büyük bir şans.”

MEZHEP KAVGASI NEDEN YOK?

Irak ve Suriye'deki mezhep kavgalarına çok vakıf değilim ama sanırım Türkiye'dekine dair bir kaç söz söyleyebilirim.

İlk olarak söyleyeceğim şu: Türkiye'de mezhep kavgası yoktur! Nedeni de, sadece Sünni mezhebinin egemenliği söz konusudur ve Alevilerin "Alevilik" adına ortamı körüklediğini gösteren bir tek örnek de yoktur. Ama Sünnilik referansı ile Alevilerin katledildiğini gösteren düzinelerce örnek verebilirim. "Yok falanca örgüt, filanca örgüt Alevilerden" diye kimse sallamasın. Yok sallayacaksa da ben de derim ki, o falanca-filanca örgütün özellikle Sünnileri, Alevilik adına hedef aldığı bir örnek gösterin! Böyle bir şeye zaten Alevilerin kendisi izin vermeyeceği için o örgütlerin buna cesaret dahi edemeyeceğini söyleyebilirim.

O nedenle ortada çatışmayı yaratan iki taraf filan söz konusu değil, eşitsizlik üzerine kurulu Sünni bir hegemonya söz konusu. (Buradaki kastım Sünnilere değil, Sünnilik yaparak diğerlerini yok sayanlaradır, özellikle belirtmek isterim). Ama Aleviler ne yapmıştır. Evet "kendisine baskı yapılsa da, yakılsa da öldürülse de buna Alevilik adı altında örgütlü bir mukavemet ve şiddetle karşılık vermemiş, sadece kendini savunabildiği kadar savunabilmiştir." Hem de CHP'nin iktidarında gerçekleşen katliamlarda da "bile". Ne yapmıştır efendim. Sinesine çekmiştir. Çekmiş midir, çekmiştir... Bu da Türkiye Cumhuriyeti için bir şans mıdır? Tabi ki "şanstır"! Ama Aleviler iyi mi yapmış-kötü mü yapmış işte onu bilmiyorum. Neden mi? Cevabı sıcağı sıcağına meydana gelen bir olayda saklı...

Akademisyenden tweetler: Şahlaştınız Yavuzlaşacağız!Akademisyenden tweetler: Şahlaştınız Yavuzlaşacağız!

Muş Alpaslan Üniversitesi'nden, tanımlamakta zorluk çektiğim Abdulkadir Şen isimli "bir nesne" twitterdan şöyle buyurdu: 1- “Cem Evi, Ali, insana saygı, Madımak, hoşgörü diyen ne kadar namussuz mezhepçi varsa Halep’te katillerle beraber. Lanetliler topluluğu...”

2- “Ey Halep’te çocukları, kadınları, sivilleri korkakça bombalayan rejimi savunan mezhepçiler: Sizi bu coğrafyada yeni Malazgirtler bekliyor”

3- “Bu coğrafyanın her köşesinde bir Malazgirt yaşanacak. Şah İsmail’in bağnaz mezhepçi piçleri hesap verecek. Şahlaştınız Yavuzlaşacağız”

4- “Suriye direnişi başarısız olursa savaş Anadolu’da Şah İsmailin mezhepçi vahşileriyle yaşanacak. Herkes hesabını buna göre yapsın”... vb.

SÜNNİ HEGEMONYADAN DAMITILMIŞ HAKİKAT

İfade ettikleri ekstra bir yorum gerektirmeyen "bu şey" bir de o üniversitede araştırma görevlisiymiş. Tabi eşeleseniz kim bilir başka daha neler çıkar.

Bu ifadelerin satır aralarında da, "tarihi" olarak "Sünni hegemonyadan" damıtılmış bir hakikat saklı. Tarihi olarak yanlış olan tek şey ise, Şah İsmail ve Yavuz Selim bağlamında kurduğu cümlelerde "Çaldıran" yerine "Malazgirt" ismini kullanmış olması.

Derdim, Selami Öztürk ile "bu şeyi" uzun uzadıya karşılaştırmak değil. Ama her ikisinin söylediklerinde de birbiri ile örtüşen bir kesişim noktası, bir hakikat var. O da; bir yandan Alevilere yönelik inşa edilen hegemonik sürekliliğin tarihsel bir hakikati refere ederek dile getirilmesi, diğer yanda, "Alevi'ye Aleviliğini hatırlatarak", demoklesin kılıcı misali Sünniliği tepesinde sallandırmak geliyor.

"Bu şeyin" tamamen siyasal Sünniliğin içinden konuşarak, son günlerde sıklıkla aşina olduğumuz "bir gece ansızın gelebiliriz"den "geldik yoktunuz"a uzanan bir zihniyet ve pratik dünyasının temsilcisi yahut tecessümü olduğunu söyleyebilmek mümkün. Tabi burada hemen şunu da sormak lazım: Ya olsak ne olacak?

O halde hadisenin gerçekliği bir yana Halep'de meydana gelen her ne ise onunla hiçbir alakası bulunmayan Alevilere yönelik dile getirilen "bağnaz mezhepçi piçlik" ve "mezhepçi vahşilik" ithamının asıl muhatabı kimdir? Ya da burada, tarihsel hakikatler ışığında ters bir bilinç okuması yapabilir miyiz? Mesela "Yavuzlaşacağız" demekle kasıt ne olabilir! Bence bunu iyi düşünmek gerek.

'UTANÇ AŞAMASI DA GERİDE KALDI'

Bunlarla ilişkili bir diğer önemli nokta da, tamamen siyasal Sünniliğin keyfiyetine bırakılarak düşmanlaştırılan Alevilere yönelik dile getirilen "fay hattının", "olası bir iç savaş" için yeniden hareketlendirilebiceğinin çok sık tekrarlanır olmasıdır. Tabi "laik ve demokratik Türkiye'de" hiç yaşamadığımız şeyler değil bunlar. Ama en azından böyle bir damarın sürekli diri kılınması bile bir devlet için utanç vesilesi olmalı. Ama sanırım o utanç aşaması da artık geri de kaldı.

İZZETTİN DOĞAN'IN ATTIĞI HURMA ÇEKİRDEKLERİ

Geçtiğimiz günlerde Gazete Duvar'ın yaptığı haberde, İzzettin Doğan'ın Fetullah Gülen Cemaati ile ilgili yaptığı açıklamalardan "Cami-Cemevi projesinde beraber hareket ettiklerini, Cemaatin önde gelen simalarıyla görüştüğünü ve Cemaatin devlet kurumlarında çalışan Alevilere baskı kurduğunu bildiğini" okumuştuk.

Bir çok Alevi gibi bunlara şaşırdık mı? Tabi ki hayır! Zamanında Alevilerin uğradığı haksızlıkları bas bas bağırdığımızda, İzzettin Doğan'ın bir güne bir gün Cemaatle yaptığı işbirliğinden ötürü bu haksızlıkları dile getirdiğini gördünüz mü? Hayır! Cemaat, Ergenekon sürecinde gazete ve televizyonlarında sistematik olarak Alevileri hedef gösterip, bağıra bağıra mezhepçilik yaparken neredeydi İzzettin Doğan? Şimdi "öküz öldü ortaklık bitti" ve "dün yediğim hurmalar bugün bir yerimi tırmalar" diyerek o da koroya katılıp, abalıya vuruyor, öyle mi?

O vakit buradan kendisine yüksek sesle soralım: Cemaatin en güçlü olduğu dönemde kendisinin ve ailesinin mal varlığını açıklasın!