Clinton ve Trump’ın seçmendeki imajı

Özellikle Bill Clinton dönemindeki skandallar, Wall Street’te yüksek meblağlar karşılığında verdiği konuşmalar ve Clinton Vakfı’na yönelik söylentiler, tekrar tekrar ülke gündemine getirilen Bingazi olayı ve e-posta skandalı Clinton hakkında güvensizlik algısını güçlendiriyor.

Google Haberlere Abone ol

Mehmet Yeğin

ABD Başkanlık seçimlerinde sonucu belirleyen parametreler olarak seçmenlerin kendilerini birlikte tanımladıkları siyasi parti, ekonomik göstergeler, adayların kişisel özellikleri ve muhafazakar-liberal ayrımının beraberinde getirdiği eşcinsellerin hakları, kürtaj gibi konularda aldıkları konumlar öne çıkar. Bu seçimlerde ise adayların isimleri ve bireysel özellikleri  o kadar baskın çıktı ki seçim sonucunu belirleyen diğer unsurları gölgede kaldı. Hillary Clinton’ın e-mail skandalı ve sağlık sorunlarını gizlemesi ile Trump’ın ses kaydında kadınlar hakkındaki sözleri başkanlık yarışının merkezine oturdu. Televizyon tartışmalarında ne ciddi bir şekilde dış politika ne de ekonomi üzerinde duruldu. Tartışmalar adayların geçmişi ve bireysel özellikleri etrafında döndü. Peki Amerikan halkı açısından adaylar ne anlamlar ifade ediyor?

TRUMP'IN İMAJI

Amerikan halkında, Washington’da uzun süre siyasi görevlerde bulunan kişileri artık siyasetin çarklarının bir parçası olan, yozlaşmış siyasetçiler olarak görme eğilimi vardır. Bu nedenle Washington dışından adaylar daha otantik bulunur. Donald Trump, Washington dışından ve hatta siyasetin dışından bir isim. Senatörlük, Valilik veya Temsilciler Meclisi üyeliği gibi bir siyasi arka planı olmayan Trump, 2016 seçimlerinde “yenilik ve değişim” sembolü. Buna sekiz yıl boyunca Barack Obama ile Demokratların yönetimde olmasının oluşturduğu yıpranma ve bezginliğin sarkacı Cumhuriyetçiler lehine döndürmesini de eklemek lazım. Kısacası radikal değişimler ve hatta ülkenin raydan çıkması riskini söz konusu olsa da Trump bu seçimde değişimin sembolü ve bu yarışta önemli bir avantaj.

Trump’ı özellikle düşük gelirli beyaz Amerikalılar arasında güçlü kılan durum ise bu kesimin yaşadığı “görece yoksunluk”un oluşturduğu öfkenin sesi olması. ABD’de sosyal doku azınlıkların nüfusunun arttığı ve beyazların sayıca gerilediği bir yönde değişiyor. Bu değişimin beyazlarda alarm veren bir reaksiyona neden olmasının nedeni ise beyaz işçilerin karşı karşıya kaldığı yapısal işsizlik. Üretimin daha ucuza mal edildiği ülkelere kayması ile birlikte iş bulma imkanını kaybeden ve gün geçtikçe Amerikan toplumunun geneline karşı duygusal kopuş yaşayan bir kesim var. Bu kesim, Trump’ın yabancı düşmanlığı içeren küreselleşme karşıtı söylemini kendi sesi olarak görüyor. Bu nedenle de Trump’ın deyimi ile New York “beşinci caddede adam öldürse bile” kendisine oy verecek kadar sadıklar.

Aynı konu ABD’deki azınlıklar açısından ise tam bir kabus. Trump’ın kadınları, Müslümanları ve Latin kökenlileri hedef alan sözleri bu kesimler açısından Trump’ın tam bir felaket kaynağı olarak görülmesine neden oldu. Özellikle Latin Amerika kökenliler, yasal haklarına rağmen Trump’ın yönetime gelmesi durumunda sınır dışı edilmeye varacak bir kötü muamele ile karşı karşıya kalacakları endişesini yaşıyor. Benzer bir şeklide Müslüman Amerikalılarda 11 Eylül sonrasında yaşananların tekrar etmesi olasılığı ciddi bir endişe kaynağı iken, Asya kökenli Amerikalılar da Trump’ın söyleminden rahatsız. Öyle ki Cumhuriyetçi Parti bu seçimde azınlıklar arasında yüzde 2’ye kadar gerileyebilecek bir oy kaybı yaşaması öngörülüyor.

Burada hem düşük gelirli beyazların hem de azınlıkların tartışıldıkları kadar seçim kaderini kesin bir şekilde bir aday yönünde etkileyecek oy potansiyeline sahip olmadıklarını vurgulamak gerekiyor. Bu bağlamda bütün bu tartışmalara rağmen Trump, hala beyaz seçmenlerin tamamı içerisinde 2012’de Obama’ya farklı yenilen Mitt Romney seviyesinde desteğe sahip değil. Diğer taraftan azınlıkların oranının artmasına karşın, beyazlara oranla daha az kayıtlı seçmeninin olması ve daha az sandığa gitmeleri bu kesimin endişelerinin ne kadar sandığa yansıyacağı konusunu belirsiz kılıyor.

CLINTON'IN OLUŞTURDUĞU ÇAĞRIŞIMLAR

Amerikan halkına göre Hillary Clinton, Beyaz Saray’da iki dönem bulunması ve New York Senatörlüğü kariyeri ancak daha çok Dışişleri Bakanlığı ile birlikte dış politika ve güvenlik konularında yetkinliği tartışmasız bir isim. Özellikle Hillary Clinton’ın hem önseçimler esnasında Demokrat rakipleri ile hem de Trump ile yaptığı televizyon tartışmalarında konulara hakimiyeti, kendisi ile birlikte ekibinin de ilk günden ülkeyi yönetmeye hazır olduğu bir aday imajı oluşturuyor. Tecrübe bağlamında adayların karşılaştırılmasını en iyi özetleyen ifade Clinton’ın son televizyon tartışmasında Trump’a söylediği “biz Bin Ladin operasyonunu yönetirken sen ünlülerin katıldığı çaylak programını sunuyordun” sözleri olsa gerek.

Buna ek olarak Clinton’ın Bingazi sorgulamasındaki sakinliği ve Trump ile tartışırken duygularına hakimiyeti, Trump’ın anti-tezi olarak başkanlığa daha yakışan bir isim olarak öne çıkmasını sağlıyor. Çünkü Trump’ın öfkesi ve aşırı risk alma eğilimi ile nükleer silahların kullanım emrini verme yetkisinin bir felakete yol açabileceği dillendiriliyor. Dolayısıyla ABD’de genel bir eğilim olan ülke savunmasını Cumhuriyetçilerin daha iyi yöneteceği düşüncesi bu seçim için geçerli değil. Bu nedenle de herkesin merak ettiği seçim öncesinde bir IŞİD saldırısı olmasının otomatik olarak Cumhuriyetçileri öne çıkaracağı düşüncesi gerçeği yansıtmıyor.

Hillary Clinton, dış politika konusunda Amerikalılar açısından ne kadar güven veren bir figürse iç politika bağlamında bir o kadar statüko ile birlikte görülüyor. Clinton’ın geçmişi ve profesyonel bir politikacı olarak skandalları atlatması, güvenilmez Washington’ın çarklarının bir parçası olarak görülmesine neden oluyor. Bunun ötesinde Clinton’ın özellikle muhafazakar seçmende –haklı veya haksız- yozlaşmışlık algısı bulunuyor. Özellikle Bill Clinton’ın dönemindeki skandallar, Wall Street’te yüksek meblağlar karşılığında verdiği konuşmalar ve Clinton Vakfı’na yönelik söylentiler bu yaklaşımın temeline otururken, tekrar tekrar ülke gündemine getirilen Bingazi olayı, e-posta skandalı Clinton hakkında güvensizlik algısını güçlendiriyor.

Burada Bill Clinton’ın Hillary Clinton’ın adaylığı konusunda sadece negatif bir etkisi olduğu söylemek haksızlık olur. Özellikle başkanlığı döneminde ekonomi alanındaki başarısı hala hafızalarda. Bu dönemdeki başarının tekrar yakalanamadığı da bir gerçek. Bu açıdan Bill Clinton’ın başkan olmasa da Beyaz Saray’da tekrar bulunacak olması pozitif bir etki oluşturuyor. Bu nedenle olacak ki Hillary Clinton seçilmesi durumunda “ekonominin canlandırılması konusunda” eşine görev vereceğini açıkladı. Bununla birlikte her ne kadar devlet ekonomisi yönetmek ile şirket yönetmek arasında büyük farklar olsa da Amerikan halkı  arasında Trump’ın ekonomi konusunda Clinton’dan daha başarılı olacağını düşünenlerin sayısı da az değil.

Sonuç olarak, hem Hillary Clinton hem de Donald Trump Amerikan halkı tarafından iyi tanınan şahsiyetler. Ancak isimleri birçok tartışmayı da birlikte getirecek karmaşık bagajlara sahip. Gallup kamuoyu yoklamalarına göre şimdiye kadar en az sempatik bulunan adaylar arasındaki yarışın sonucunu bu algılar belirleyecek.