Proje okullar ve gelecek

Her şey eninde sonunda aklın yolunda birleşir. Çünkü akıl, bilim, özgürlük, sevgi, paylaşım hepsi kaynağını mutlak doğadan alır.

Google Haberlere Abone ol

Tuba Torun*

Her şeyin başı eğitim... İşte bu sebeple, özellikle AKP iktidarı 'Yeni Türkiye' dediği her neyse, en önemli stratejik hamlelerini, baskıyı, kadrolaşmayı bu alanda yapıyor. Ama bunu yaparken, akıl dışı uygulamalar ve eğitimin temel ilkelerine aykırı tutumlar sebebiyle, sık sık sistem değişiyor. Bu iktidarın elinde eğitim sistemi çocuk oyuncağına döndü ve geri dönüşü çok zor büyük zararlara yol açtı. Ve hala devam ediyorlar. Yeni yeni projeler uydurulup deneniyor. Çocuklar artık sadece birer denek. Eğitime her an her dakika bir şekilde müdahale var. Yeni gündem 'proje okullar'.

NEDİR PROJE OKUL?

2014-2015 eğitim-öğretim yılının başında, aralarında Kadıköy Anadolu Lisesi, Cağaloğlu Anadolu Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi, Galatasaray Lisesi, Kabataş Anadolu Lisesi, Vefa Lisesi gibi efsaneleşmiş, bu ülkeye dolu dolu aydınlar vermiş liselerin de bulunduğu 155 başarılı okul, 'Dershane Yasası' olarak da bilinen bir yasa ile proje okul kapsamına alındı. Geçtiğimiz 1 Eylül’de yayımlanan yönetmelikle hali hazırda, aynı okulda sekiz yılını tamamlamış olan öğretmenler tayin ediliyor. Bu okullarda öğretmen ve yönetici atama yetkisi doğrudan 'Milli Eğitim Bakanı'na verildi. Dikkatinizi çekerim Milli Eğitim Bakanlığı değil, bakanı!

Bu uygulama ile neyin hedeflendiğini bilmem açıklamama gerek var mı? Ülke boğazına kadar çamura batmış, hak ve özgürlükler aylardır askıda, akla kara birbirine girdi, hak kayıpları diz boyu, millet aç, dört bir yanımız savaş, biz fırsattan istifade ülkenin beyin okullarındaki öğretmenleri tayin ediyoruz!

DAHA FAZLA NEYİN OLMASI GEREKİYOR?

Avrupa Konseyi AKP Hükümeti’ne OHAL’e son ver çağrısı yapmış, çünkü temel hak ve özgürlükler bu kadar süre askıya alınamaz demiş. Evet doğru... Lakin düşünen kesim OHAL ilan edildiği an amacın FETÖ’yü bitirmekten çok daha öte olduğunun farkındaydı. Yazının konusu eğitim, dışına taşmak istemem, fakat bu kapsamda şunu söyleyebilirim; bu bitmeyen OHAL sürecinde 1 Eylül KHK’sı ile bugün bir sürü öğretmen, sırf Eğitim Sen üyesi olduğu için ihraç ediliyor. Yoksa Eğitim Sen, KESK ve her türlü laik, demokratik, sol sendikalaşma bitirilmeye mi çalışılıyor?

FETÖ İLE TÜM BUNLARIN NE İLGİSİ VAR?

Milli Eğitim Bakanı öğretmen ve yönetici atayacakmış. Bu bakan daha evvel Savunma Bakanlığı ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı yapmıştı biliyorsunuz, şimdi de Milli Eğitim Bakanı oldu. Çünkü bu ülkede aşçı bir kişi Ekonomi Bakanı, marangoz bir şahıs Adalet Bakanı, Turizm Bakanı İçişleri Bakanı, Başbakan da Cumhurbaşkanı yahut bunların tam tersi ve de her şey olabilir. Sonra da liyakat liyakat diye bağırırız. Kimse de kimseyi duymaz, duysa da umrunda olmaz. Deli saçması değil de ne?

Şimdi mesela bu sistemler falan değiştirilirken, kişilerin umurlarında olan en son kişiler yine çocuklar, öğrenciler. Okul açılır açılmaz hepsinin eline 15 Temmuz cuntasıyla ilgili birer kitapçık tutuşturulmuş. Tamam öğret de, bunun yolu yöntemi var. Hepsinin psikolojisi bozuk. Geçenlerde bir arkadaşım; “Yahu” dedi, “Bizim çocuk geçen okuldan eve geldi, Anne sana bir şey soracağım, ülkemizde her an savaş olabilirmiş, o zaman hepimiz dışarı çıkıp savaşmalıyız, diyelim ki bu akşam savaş çıktı, biz nasıl savaşacağız, silahımız yok?”

Hadi buyur.. Verin bakalım cevabını nasıl veriyorsanız. Çocuğun algıları allak bullak olmuş zaten, güven müven kalmamış, o yolda görünce tokatladığınız Suriyeli çocuktan da çok farkı yok. Çocukta ülke kavramı savaşla bitişik. Savaş onun için artık normal. Ülke elden gidiyorsa savaşmak zorundasın. Ölüm artık o çocuklar için kutsal. Barışla sevgiyle yaşamak değil, tehlike halinde ölmek esas. E hani Hasan Sabbah’ın adını lanetlemiştik?

Okullarda laik, bilimsel, akılcı, özgürlükçü eğitim olsun diye yıllarca mücadele verildi, veriliyor. Laiklik, anayasada yer alan bir ilke, bir kural. Yani laikliğe aykırılık taşıyan her şey anayasaya da aykırı, dolayısıyla suç. Fakat bugün, laikliği savunanlar gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Yapılan tüm değişiklikler ve uygulamalar apaçık laikliğin aksine hizmet ediyor. Keşke yanılıyor olsam; fakat lütfen bana söyleyin, okullarda zorunlu din eğitimi verilmesinin temel hak ve özgürlüklere aykırı olduğu hatta suç olduğu, bu konuda bir dolu AİHM kararı olduğu söylenirken ve zamanında bu mesele tartışılırken, şu an düzine düzine imam hatip açılmasını, öğretmenlerin atanamadığı için tekrar ilahiyat fakültesi okumasını, zira din öğretmenlerinin asla atanma sıkıntısı yaşamadığını, hatta okul yöneticilerinin genellikle imam hatipli yahut din öğretmeni olmasını nasıl açıklayabiliriz?

Ben soru sormaya devam edeceğim.

Bu ülkeye 3 milyon Suriyeli'yi vatandaş yapmayı düşünüyorsunuz da, eğitime bu kadar önem veriyorsunuz da, ana dilde eğitimi niçin hiç ama hiç konuşmuyorsunuz? Bu çocuklar Türkçe öğrendiğinde zaten 15 yaşına falan geliyorlar, o saatten sonra çocukları nasıl eğitmeyi düşünüyorsunuz? Sonra da terörist oldu, hırsız oldu, katil oldu, hapishanelerde yer kalmadı diye niçin ağlıyorsunuz? Bu insanlar suç işlesin, dilencilik etsin, evde en az üç çocuk yapsın, üresin de üresin diye mi herhangi bir girişimde bulunmuyorsunuz?

Dogmatik düşünce her daim sorgulayan, düşünen, dolayısıyla çok okuyan beyinlerden korkar. Dünyada, her türlü okuma, okul, bilim ve araştırma, kısaca eğitimle ilgili ne varsa son sıralardayız. Bundan daha büyük bir utanç olabilir mi? Yüzümüz kızaracağına, fırın üstüne fırın ekmek yiyeceğimize, ülkenin aklı dimağı açık insanlarını yetiştiren en önemli okullarına müdahale etmeyi tercih ediyoruz. Neden?

Bu ülkede Ensar gibi dehşetengiz vakalar yaşanmışken ve yaşanmaya devam ederken, hangi pisliği kaldırsan altından kökten dinci-bağnaz-yobaz kafalar çıkıyorken, çocuklara daha ve daha çok felsefe, bilim, mantık okutup, laik eğitimi kesin ilke haline getirmek gerekiyorken, mesela Arapçayı seçmeli ders yapmak neden?

SORACAK NE ÇOK SORU VAR... 

Ülkenin yarısı ülkenin hali sebebiyle aşırı derecede üzgün, umutsuz, karamsar. Ben şu “umut” meselesine çok takık değilim. Umutsuz olunmasında sakınca yok, tüm o şikayet edilenler için harekete geçilmemesinde sakınca var. Umudumuzu kaybetmeyelim denip denip duruyor da, sen istersen dünyanın en umutlu insanı ol, o çok şikayet ettiğin şey için kılını kıpırdatmaya üşeniyorsan, oturduğun yerde mızıldanmaktan başka bir şey yapmıyorsan, banane senin umudundan, neye yarar yani..

Ama şunu biliyorum; tablo ne kadar kara olursa olsun, hiçbir şey sonsuza dek kara kalmaz. Her şey eninde sonunda aklın yolunda birleşir. Çünkü akıl, bilim, özgürlük, sevgi, paylaşım hepsi kaynağını mutlak doğadan alır. Bu sayılanlardan şaşan her şey, var olmak için bir süre debelenip debelenip dursa da, sonunda yok olmaya mahkumdur.

Bir gün İran da akla ve özgürlüğe dönecek. Suudi Arabistan da öyle. Suriye de, Irak da, Yemen de.. Dikkatli bakın, ordalar, görürsünüz.

Çünkü, su toprağa nasıl ki hapsedilemezse, düşünceler de kelepçelenemez. Ülkenizi yakabilirsiniz fakat bu dünya herkesin. Akılla, bilimle, sanatla, özgürlükle beslenmiş koskoca bir tarih var, onu yakamazsınız. Aydınları içeri tıkabilirsiniz; fakat kitapları dünyanın bir ucuna gitmiş bir kere, yok edemezsiniz. Özgürlüğü haykıranın dilini koparabilirsiniz, fakat daha evvel konuştukları evrene dağıldı artık, silemezsiniz. Diyorum ya; akıl, bilim, özgürlük, sevgi, paylaşım bunlar kaynağını doğadan alır, kozmos var oldukça bunlar da var olacak, bunları savunan söyleyen insanlar hep olacak ve çoğalacak. Biz görmeyelim mühim değil, önemli olan o mücadeleyi vermek. En azından verdiğin mücadeleyle çoluğuna çocuğuna örnek olabilmek.

* İstanbul Barosu Avukatı, insan hakları aktivisti