Kolombiya ile Kürdler arasındaki ‘FARC’

Sadece toplumsal huzurun sağlanması amacıyla gerçekleşecek bir barış, Kürd meselesinin çözümünü daha da zorlaştırır. Çözüm süreci bu yüzden bir yap-boz oyununa dönüştü. Bunun bir oyun olmadığı iyi anlaşılsın diye aradaki ‘FARC’ı iyi görmek gerekir. Barış umudundan asla vazgeçmeden… 

Google Haberlere Abone ol

Hatice Özhan

Savaşın olağanca şiddetiyle varlığını korumaya devam ettiği günümüz dünyasında barış masalarının kuruluyor olduğunu görmek umut arttırıcı bir gelişme. Dünyanın ömrünü gittikçe kısaltan, insanlığın belini büken, yaşama mayasıl bulaştıran savaş, kolayca yayılan bir virüs gibi insan doğasını teslim almıştır. İnsanı, insanın kurdu yapan bu olgunun pençelerinde ilk can verenin umut duygusu olduğu, umudu canlı tutan her gelişmenin de güçlü bir koruma kalkanını hak ettiği şüphesizdir. Hırsı ve nefreti kapının ardında bırakıp, barışın diliyle konuşuyor olmayı seçmek bir koruma kalkanıdır. Ancak, etrafımızı kuşatan savaş adacıklarından bakınca da görünen o ki bu kalkan bile, silah envanterinin bir unsuru edilmiş. Umutlarının ellerinden alınmasını dahi realitenin bir gereği olarak kanıksayan insanlar, esas olanın realiteler olduğuna öylesine inandırılmışlar ki. İyi niyet temennilerini ise sadece, realitelerin etrafına işlenmiş renkli iğne oyalarından ibaret saymaktalar. Ne de olsa, dünya idaresini tanrıdan sonra devralan küresel siyaset mekanizmalarının amentüsü biz fanilerce çoktandır kabul edilmiş.

Geveze bir pesimist gibi, dünyanın vaziyetini düzeltilmesi imkansız bir portre içerisinde çizdim ama başta da dediğim gibi umut arttırıcı gelişmeler de yaşanmıyor değil. Bu gelişmeler, realitelerin de günü geldiğinde iyi niyet temennilerinin kenarlarına çekilebilen birer iğne oyasına dönüşebileceğini, tarafların birbirlerine doğrulttukları nefret ve önyargıdan ellerini çekebileceklerini göstermiş oldu bizlere.

Kolombiya’da kurulan barış masası, bu anlamlı yer değişiminin bir göstergesi oldu. Hem de dünyanın içerisine sürüklendiği  bu cinnet ortamında, ağızlara alınmakta dahi artık zorlanılan “barış mümkün” retoriğini, barış gayet mümkün/müş gerçeğine evirdi. Kolombiya’daki yarım yüzyıllık  savaşı bitiren FARC ile devlet arasında varılan barış anlaşması, ülkelerinin savaş ortamından çıkmasını isteyen başka toplumlar için de bir feyz oldu.

Bu feyzin, referandumu “hayır” kararı ile sonuçlanan Kolombiya’da da güçlü olduğuna eminim. “Hayır” kararı toplumun barış istemeyen katı normatif tutumunun değil de

52 yıllık şiddet ortamında topluma ekilen “yapay” nefret tohumlarının, toplumun bir kesiminde güçlü bir şekilde kök saldığının göstergesidir. Nitekim bu durumu, FARC Lideri Rodrigo Londono’nun sözlerinde de görmek mümkün. Londono’nun, ““Kin ve nefret tohumları ekenlerin halkın görüşünü ne kadar etkilendiklerini gördük” sözleri toplumun mevcut tablosunu objektif bir şekilde çiziyor. Bu tablonun varlığına rağmen, hem devlet tarafından hem de örgütten barış anlaşmasının sürmesine ilişkin olumlu mesajlarının geliyor olması, barış umudunun diri tutulmasını sağlıyor. Bu umudun kelebek etkisinin başka coğrafyalardaki yansımasıyla karşılaşmak, işin başka bir güzel tarafı. Kolombiya’daki barış görüşmelerinin ardından, kelebeğin kanat seslerinin Kürdistan coğrafyasında da duyulmasını isteyenler ,“PKK ile Türk devleti arasında da benzeri bir masa neden kurulmasın ki?” diye sormaya başladılar. Güzel bir soru! Ben de buna mukabil şöylesi bir soru soruyorum;

Kolombiya ile Kürdler arasındaki ‘FARC’ nedir?

Türk devleti ile PKK arasında yaşanan otuz yılı aşkın savaş süresince birtakım görüşmelerin sürdüğünü bilmeyen yoktur. Resmi olmayan yollardan gerçekleşen bu görüşmelerin, tek taraflı ateşkes kararları ile belli bir süreye kadar sonuç verdiği ancak tarafları yine mevcut şiddet ortamına geri döndüğü bir epik trajedi şeklinde cereyan etti.

Tarafların, aralarındaki pejoratif durumu bir “barış” masasında yumuşatmaya gitmek isteyişini kamuoyu, basına sızdırılan Oslo Görüşmeleri ile yarı tevatür öğrendi.   Ancak kamuoyunun görüşmelerin varlığına ilişkin en net ve resmi bilgisi “Çözüm Süreci” ile birlikte tevatürden gerçeğe dönüştü. Toplumda, belli bir düzeyde de olsa selim bir atmosfer yaratan çözüm sürecinin son bulması ile de toplum kendisini, şimdiki iç acıtıcı ortamın içerisinde buldu. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında devletin, akla karayı birbirinden ayırt etmeksizin toplumun tüm muhalif kesimlerine yönelik geliştirdiği askeri/polisiye ve siyasi şiddet durumun vahametini daha da arttırdı. Kürd meselesine devletin, Cumhuriyet tarihi boyunca benimsenen mevcut  politikayla yönelmeye devam etmesiyle de vahametin kaos seviyesi durdurulamaz bir noktaya ulaştı. Hal böyleyken de, dünyanın bir yerinde beliren umut ışığı buradan daha da bir FARC edilir oldu.

Ancak  Kolombiya’da temeli bir barış anlaşması ile atılan çözüm süreci, ulusal bir sorunun çözümüne dönük bir gelişme değildir.  297 sayfalık barış anlaşması gereğince, FARC gerillalarının af kapsamına alınarak siyasi sürece katılmalarının sağlanılması, beraberinde de sosyal, ekonomik, kültürel alanlarda geliştirilen politikalarla entegrasyonun yaratılmasıdır. Türkiye’deki çözüm sürecine eğer devam edilmiş olunsaydı,  benzeri iyileştirmelere burada da şahit olacaktık. Bu durum hem, şiddet ortamıyla toplumun zedelenen dokularının onarımında hem de sert bir şekilde ikiye bölünen toplumun başarılı bir sosyalizasyonla sağlam bir bütünde birleşmesinde büyük bir faydası olacaktı. Ancak, toplumsal barışın tesis edilmesi için tek başına yeterli gelen böylesi bir süreç, Kürd meselesi gibi teritoryal bir meselenin çözümü için güçlü bir yeterlilik barındırmıyor. Aksine, sadece toplumsal huzurun sağlanılması amacıyla gerçekleşecek bir barış, Kürd meselesinin çözümünü daha da zorlaştırır. Nitekim bu yüzden de çözüm süreci bir yap-boz oyununa dönüştü. Bunun bir oyun olmadığı iyi anlaşılsın diye aradaki ‘FARC’ı iyi görmek gerekir. Beraberinde de barış umudundan asla vazgeçmeden…