Cemaat'in Dersim'deki örgütlenmesi

İsterseniz, sonda söyleyeceğimi başta ifade ederek, savcının beyanlarının neden doğru olmadığını anlatayım: Hayır! Cemaat Tunceli'de örgütlendi! Peki ama nasıl?

Google Haberlere Abone ol

Yalçın Çakmak *

Önceki yazımda, Cemaat'in Dersim'de kendisine muhalif insanları polis ve yargı kanalıyla onlarca yıllık cezalara nasıl çarptırdığını ifade etmiştim. Akabinde, Manisa Cumhuriyet Başsavcısı Akif Celalettin Şimşek "FETÖ'nün örgütlenemediği tek ilin Tunceli" olduğunu ifade edince, bu mesele üzerine kaldığım yerden devam etme ihtiyacı duydum.

İsterseniz, sonda söyleyeceğimi başta ifade ederek, savcının beyanlarının neden doğru olmadığını anlatayım: Hayır! Cemaat Tunceli'de örgütlendi! Peki ama nasıl?

TRUVA ATI OLARAK CEMEVİ

Gülenciler, adetlerinden olduğu üzere Dersim gibi Alevilerin yaşadıkları yerlere ilk olarak dini argümanlar geliştirerek girdi. Tabi her şeyden önce özellikle Dersim gibi siyasi DNA'sı çok farklı bu yerde öyle ulu orta hareket de edemediler. Fakat kent insanının yoksulluk ve çaresizliğini kendi örgütlenmeleri açısından öyle iyi kullandılar ki, uzun süre "Tunceli Cemevi'ndeki bazı kişiler" üzerinden büyük şehirlere getirdikleri yoksul çocukları dershanelerinde okuttular. Bu süre zarfında bazıları,  köklerinden koparak, Cemaat'in içinde eriyip gitti. Bazılarıysa haberlere konu olacak şekilde, psikolojileri bozularak Cemaat'ten kaçtı!

Tabi bir de 1995'te Sosyal Yardımlaşma Kurumu üzerinden Tunceli Belediyesi'ne gönderilen kurbanlık koyunlar var ki, bunların kim tarafından ve neden gönderildiği de hala muamma!

Bu dönem içerisinde Cemaat'in Dersim ile ilgilenen  imamının Süleyman Uysal olduğu ve Uysal'ın sık sık Dersim'e gittiği de dile getirilenler arasında. Haberlere yansıdığı kadarıyla Uysal, aynı zamanda Cemaat'in genel Alevilik politikasının koordinatörlüğünü de yaptı.

Tabi bu açıdan önemli bir diğer nokta da, çok konuşulduğu üzere, Cemaat'in Cem Vakfı ile geliştirdiği ilişkilerdi ki, bunlar özellikle 2000'lerden sonra iyiden iyiye ayyuka çıkacaktır. Zira hem Cem Vakfı hem de Cemaat açısından Dersim, "yasadışı sol örgütler ve PKK'nin hegemonyası altındaydı" ve bunun için de Dersim insanının, söz konusu örgütlerin elinden alınarak "doğru yola" getirilmesi gerekiyordu.

Peki neydi bu doğru yol? Hiç şüphesiz ki, hem Cemaat'i hem de Cem Vakfı'nı Dersim hususunda bir araya getiren ilk ortak nokta, ikisinin de "milliyetçilik" yani "Türkçülükleriydi". Mesele Dersim olunca, bu "kutsal ittifak"ın bir araya gelememesi de düşünülemezdi. Tabi bütün bunlar olurken, geri planda devletin bu kutsal ittifaka sunduğu her türlü desteği de unutmamak gerek. Aynı zamanda Cem Vakfı'nın Tunceli Cemevi üzerindeki hegemonyasını da!

DEVLET KURUMLARI, YURTLAR, YARDIM KURULUŞLARI...

AKP'nin iktidara gelişinden itibaren Dersim'e yönelik özel bir strateji ile hareket edildiği ve bunun da Türkiye'nin çoğu yerinde olduğu gibi, Cemaat'in öncü rolü kullanılarak yapıldığı malum. Cemaat Dersim'de o kadar güçlenmişti ki, Tunceli Üniversitesi'nde çalıştığım süre zarfında, 20 Nisan 2012'de Birgün Gazetesi'nde kaleme aldığım ve sonrasında da Oda Tv yazıyı kullandığı için dönemin rektörü tarafından makamına çağrılarak "usulünce" tehdit edildiğim "Cemaat'in Panoptikonu" başlıklı yazımda, tam da bu sürece işaret ediyordum.

Cemaat'e yönelik yapılan son operasyonlarda da görüldüğü gibi, nüfus olarak Türkiye'nin en küçük illerinden olan Dersim'de açtığı özel okul, yurt ve vakıfların sayısı hiç de azımsanacak gibi değil. Bunlardan özellikle "Munzur Eğitim Kurumları" çatısı altında kurduğu ilkokul, ortaokul ve liseler darbe öncesine kadar Dersim'de en fazla öğrenciyi barındıran okullardı. Sadece eğitim kurumu olarak da değil, nerdeyse bölgedeki en yetkili müracaat mercisi olarak da görev yapan bu kurumun yetkililerinin, farklı kurumlara personel alımından tutun da, sosyal yardım politikalarına kadar neredeyse el atmadığı hiç bir yer kalmadı. Zaten o dönem vali, rektör ve il müdürlerinin buradan icazet aldığı da sıklıkla konuşulmaktaydı. Hatta herhangi bir yere temizlik görevlisi olarak başvuranlar bile Cemaat'in bu kurumlarının kapısını aşındırmak zorunda kalıyordu. Merak edenler, 2011'de Doğan Akın'ın T24'te, yine Cemaat tarafından gazetecilere yönelik Dersim'e düzenlenen gezi notlarından, Cemaat'in buradaki imamlarının aleni bir şekilde nasıl da Cemaat adına propaganda yaptığını görebilir.

Burada yer verilmesi gereken bir diğer husus da, o dönem Tunceli Üniversitesi'nde olanlardır. Sayısız skandallara imza atmasına rağmen (Bkz. T24'teki, 'Tunceli Üniversitesi'nde neler oluyor?' başlıklı yazım ve ayrıntı için 'hz. google' taraması) hakkında herhangi bir işlem yapılmak şöyle dursun, sonrasında istifa ederek AKP'den milletvekili adayı olan dönemin rektörü, bir sempozyumda Fetullah Gülen'in Dersim Alevileri için dile getirdiği hakaretamiz ifadelere yönelik sorduğum soruya cevap olarak, cümlesine aynen şöyle başlıyordu: "Fetullah Gülen Hoca Efendi Hazretleri..." Üstelik bu rektör, her defasında 'Alevi' olduğunu da ifade ediyorken...

Gerisi, varın üniversitedeki kadrolaşmayı siz düşünün! Ama bilin bakalım, sayısız ilke imza atan rektörün 2014'teki son icraatı neydi: 'Üniversitede cami-cemevi projesi!' Hani şu Cem Vakfı-Cemaat işbirliğiyle ilk önce Ankara-Tuzluçayır'da yapımına başlanan ve sayısız tepki alan, o 'paçalarından kardeşlik akan meşhur proje.'

Bu nedenle Manisa savcısının söz konusu iddiasının pek de gerçeği yansıtmadığı kanaatindeyim. Çünkü Cemaat Dersim'de diğer yerlerde olduğu gibi aynı yöntemleri izleyerek örgütlenmedi. Belki de savcı Şimşek'in göremediği bu.

Bu hususta şu sorulara yeterince cevap bulduğumuzda daha da aydınlanacağımız kanaatindeyim:

Cemaat'in Dersim'den dershanelerine ve yurtlarına götürdüğü öğrencilerin ve düne kadar okullarında okuttuğu diğer çocukların akıbeti ne oldu?

Dersim'deki polisi, savcısı ve hakimleri vasıtasıyla kaç insana komplo kurdular ve bu komplolarda Cemaatin ihya ettiği kaç 'gizli tanığın' payı oldu?

Geçtiğimiz gün basına sızan resimlerde de görüldüğü gibi, Cemaat'in Tunceli Cemevi ile olan ilişkisinin boyutu nedir? Bu Cemevi'nde görev yapan 'dedelerin' asılsız ihbarlarla diğer dedeleri devlete ihbar ettiği doğru mudur?

Not: Bu hususta, Yavuz Çobanoğlu'nun Kızılbaşlık, Alevilik, Bektaşilik kitabına yazdığı "Fethullah Gülen ve Cemaatinin Alevilik Algısı: Postmodern Dönemlerde Bir Tanrı Janus Öyküsü" başlıklı makalesi ve Mesut Özcan'ın 1980'den Günümüze Tunceli'de "Cemaat Örgütlenmesi  kitabına bakılabilir.


* Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü / [email protected]