Anadolu Troya'yı nasıl savundu?

Anadolu topraklarında farklı nedenler yüzünden binyıllardır savaşlar olmuştur. Ancak bu toprakların insanları birlik olarak her saldırının üstesinden eninde sonunda gelmesini bilmiştir.

Google Haberlere Abone ol

Rüstem Aslan*

Dünya kültür tarihinde hiçbir ozan Homeros kadar, eski dönemlerde yaşanmış olayları ve kahramanları gerçekçi, etkileyici ve kalıcı bir şekilde anlatmamıştır. İlyada Destanı’nın Homeros tarafından yaklaşık 2 bin 700 yıl önce yazıya geçirilmesinden yüzyıllarca sonrasında bile, kuşaktan kuşağa anlatılmaya devam edilen Troya Savaşı öyküsü; antik dönemin ünlü tarihçisi Herodot tarafından, yaşadığı dönemdeki Pers Savaşları gibi gerçek bir olay olarak kabul edilmiş ve ilk Doğu-Batı savaşı olarak yorumlandı. Daha sonraki yüzyıllarda da İlyada Destanı’nda anlatılan savaş alanlarını ve kahraman mezarlarını görmek isteyen ünlü askerler; politikacılar ve yazarlar binyıllar boyunca Troya’ya akın etti.

KSERKES VE BÜYÜK İSKENDER'İN İNTİKAMLARI

Antik dönemin ilk önemli ziyaretçileri arasında Pers komutanı Kserkes yer almaktadır. Tarihçi Herodot’a göre, büyük Batı seferine çıkan Kserkes, Avrupa’dan Asya’ya gemilerden yapılan bir köprü ile geçmeden önce, Troya Savaşı’nın yapıldığı coğrafyayı görmek için Priamos’un kalesini ziyaret etmiştir. Kserkes, Troya kalesinde, Troya Savaşı’nın nasıl olduğunu anlattırmış ve Athena Tapınağı’nda kurbanlar kestirerek Greklerden Troyalıların intikamını almak için yeminler etmiştir. Yaklaşık yüz elli yıl sonra ise, bu kez Batı’dan Doğu’ya doğru Makedon hükümdarı Büyük İskender bir 'karşı sefer'e çıkmıştır. Doğulularla, yani Perslerle karşılaştığı ilk yer ve burada yaptığı ilk savaş olan Granikos Savaşı öncesinde Troya’yı ziyaret etmiş ve mitolojik atası olarak kabul ettiği Akhilleus için Athena Tapınağı’nda kurbanlar kestirmiştir. Büyük İskender, Pers hükümdarı III. Darius’a yolladığı haberde Asya’ya yaptığı seferin, Darius’un selefi Kserkes’in Makedonya ve Grek yurduna yaptığı seferin 'intikamı' olduğunu belirtmiştir. Özellikle bu dönemden sonra Troya Savaşı, ideolojik, politik ve kültürel anlamda 'Doğu-Batı savaşı' olarak yorumlanmıştır.

TROYA'DAN ÇANAKKALE'YE 'ANADOLU BİRLİĞİ'

Yüzyıllar boyunca Homeros destanlarının analiz ve yorumları ‘destandaki gerçekliği’ yavaş yavaş ortaya çıkarmıştır. Destandaki bu gerçekliğe göre, Homeros’un İlyada Destanı’nda anlattığı Troya Savaşı’nın en önemli sonucu, Troya’yı savunmaya gelen Anadolulu güçlerin zenginliği; bununla bağlantılı olarak da M.Ö. 2. bindeki “Anadolu Birliği”dir. Bu ruhu Troya Savaşları’ndan, Çanakkale Savaşları’na kadar görmek mümkündür. Çanakkale Savaşları’nda ölenlerin isimleri ve geldikleri yerlere baktığımızda, o dönemdeki Osmanlı Devleti sınırlarının her köşesinden gelen askerlerin ortak bir ruhla Çanakkale’yi savunduğunu görürüz. İlyada Destanı’nda da Troya ordusunda farklı dillerin konuşulduğu belirtilir:

“Bunca savaşlara katılmıştım bugüne dek / hiç bir ordu görmemiştim böyle kalabalık, böyle güçlü. / Kente doğru yürüdükleri zaman ovada / yapraklar kadar, kumsaldaki çakıllar kadar çok. / İşte sana söylerim, Hektor, yap dediğimi, / Priamos’un geniş ülkesinde yardımcılarımız bir hayli, / çeşitli diller konuşur, çeşitli soydan erler, / buyursun erlerine her soyun başındaki adam, / dizsin yurttaşlarını sıra sıra.”

 

İşte Troya ordusundaki Anadolu’nun farklı bölgelerinden gelen, farklı dilleri konuşan bu askerleri şehri savunmak amacıyla hep birlikte savaşmak için bir araya getiren güç, eskiye dayanan ticaret, kültür ve siyasi ilişkilerdir. Troya’yı savunmaya gelenler, Troas bölgesi askerlerini kapsamaktadır. Ancak bilindiği üzere çok daha uzak bölgelerden gelen güçler de Hektor ile birlikte Akha’lara karşı Troya’yı savunmuşlardır. Bunlar Avrupa kıyısından, Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinden gelen güçlerdir. Troya, jeopolitik konumu gereği iki kıta, iki deniz arasında bir tür kültürler kavşağı işlevi görmüştür. İşte bu nedenle olsa gerek, Troya’yı savunmaya Avrupa kıtasından da askerler gelmiş, Troya Savaşı sırasında kenti savunmuşlardır.

Troyalı kahraman Hektor’dan sonraki en önemli savaşçılar da bu bölgeden gelen Sarpedon ve Glaukos’dur. Mitolojiye göre Hektor’un dedesi Bellerophon, Lykia’dan Troya’ya göç etmiştir. Bellerophon aynı zamanda Sarpedon’un da dedesidir. Homeros, İlyada Destanı’nda başka bölgelerden gelip Troya ordusu ile birlikte Akhalara karşı savaşan güçleri sıralarken, “Lykialılara, Sarpedon’la kusursuz Glaukos komuta eder / gelmişler uzak Lykia ülkelerinden / anaforlu Ksanthos’tan gelmişler” dizeleriyle bitirir.

Arkeolojik olarak bu bölgelerin Troya ile ilişkileri nedir diye sorduğumuzda, şu cevabı net bir şekilde verebiliriz: Kafkasya ve Kuzey Anadolu’dan altın, bakır ve gümüş gibi metaller; Anadolu’nun yüksek platolarından, özellikle de Pontus Bölgesi’nden at; Baltık Denizi’nden amber taşı; Orta Asya’dan kalay madeni sayılabilir. M.Ö. 2. binin ortalarından itibaren, Son Tunç Çağı Dönemi’nde Troya gibi jeopolitik açıdan çok önemli bir kente, resmi elçiler, dost hükümdarlar ve tüccarlar yüzyıllar boyunca uğramak zorunda kalmışlardır. Yani daha o dönemlerde Doğu’nun en batısındaki Troya ile Anadolu’nun diğer bölgeleri arasında ticaret, akrabalık ve diğer ilişkilerle örülmüş bir kültür bağı söz konusudur. Savaşta Troya’yı Akhalara karşı savunmalarının da nedeni budur. Yani bir tür dayanışmacı Anadolu Birliği’dir bu.

SADECE TROYA YIKILMADI

Anadolu topraklarında farklı nedenler yüzünden binyıllardır savaşlar olmuştur. Ancak bu toprakların insanları birlik olarak her saldırının üstesinden eninde sonunda gelmesini bilmiştir. Grek anakarasındaki güçlerin bir araya geldiği Akha ordusu; Anadolu’nun farklı bölgelerinden gelen orduların yardımıyla on yıl boyunca Troya kalesini savunmuşlardır.

Sonuç olarak, Son Tunç Çağı’nın zengin ve güzel kenti, M.Ö. 1180’lerde bir savaşla yıkılmış, kentin eski görkeminden geriye sadece eski günlerin anıları kalmıştır. Ancak bu dönemde sadece Troya yıkılmamış, aynı zamanda dönemin Hattuşa, Milet, Knossos, Ur gibi en önemli kentleri de yerle bir olmuş, bir dönem trajik bir şekilde sona ermiştir. Ve ardından yüzyıllarca sürecek bir ‘Karanlık Çağ’ başlamıştır, taa ki beş yüz yıl sonra Homeros, sözün ve şiirin gücüyle Kahramanlar Çağı’nı destanlarıyla yeniden anlatana kadar…

* Prof. Dr. / Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü

 

 

Etiketler troya anadolu akhalar