Ana akımın dışına çıkmak

Sosyalist hareketler düzen içi talepleri, düzen içinde kalmamak şartıyla dillendirmeli ve bu konuda mücadele etmelidir ama, asla ana akım siyaset içinde yer almamalıdırlar.

Google Haberlere Abone ol

Ufuk Akkuş

Sosyalist toplum düzeni için mücadele eden hareketler, tahayyül ettikleri yaşamı ancak o hedefe ulaştıklarında kurup geliştirebilirler. İnsanı insanlıktan çıkaran ve kâr için üretim uğruna doğaya verdiği zararı önemsemeyen kapitalist düzenin insanlığa vaat edecek hiçbir aracı kalmamıştır artık. Tarihi, sınıf mücadeleleri olarak tanımlayan ve bu mücadelenin sonunda sınıfların ortadan kalkarak eşit ve özgür bir dünyanın kurulacağını öngören Karl Marx, kapitalist sistemin iç çelişkilerini saptamış, ancak eserlerinde sosyalist toplumun nasıl bir toplum olduğu ve gelişim sürecine ilişkin çok fazla söz etmemiştir. Marx, kapitalist işleyiş mekanizmasının sorunlarının olumsuzlanması dolayımı ile kuramını geliştirmiştir. Artı değer sömürüsünün önlenmesi, mübadele değerinin ortadan kalkması, emek gücünün meta olmaktan çıkması, iş saatlerinin kısaltılarak insanın özgürce gelişiminin yolunun açılması, uzmanlaşma ve işbölümünün ortadan kalkması, karşılığı ödenmemiş emeğin tarihin çöp kutusuna yollanması gibi. Örnekler çoğaltılabilir tabii. Ama tüm bu olguların merkezinde duran emek gücünün meta niteliğinin yok edilmesi meselesinin gelecekte gerçekleşecek olması, sosyalist hareketlerin emekçilerin gündelik sorunlarına ilişkin politikalar üretmesine engel oluşturur mu? Başka bir deyimle, sosyalistler işçi sınıfının sistem içi sorunları hakkında bugüne dair ne gibi politikalar geliştirebilir? Ya da geliştirmeli midir?  Konuyu dağıtmamak için o konuya girmeyeceğim ama benzerliği vurgulamakta yarar görüyorum. Marksist teoride kadınların sorunlarının sosyalist toplumda çözüleceği argümanı hakimdir. Bu tezin doğruluğu kabul edilip benimsense bile, kadınların günümüzde yaşadığı sorunları mücadele konusu haline getirmemek sosyalist politika için söz konusu edilemez.

Gerek kadın sorunu gerekse emek gücünün meta niteliği meselesi geleceğin sosyalist toplumuna ertelenemez. Ancak doğaldır ki, sistem içi çözümler nihai çözümler değildir ve tam özgürleşme sağlayamaz. Mevcut kapitalist toplumda söz konusu olan emek gücünün meta niteliğinin sınırlandırılmasıdır. Bu sınırlandırma kapsamına işçi ücretlerinin artışı, çalışma saatlerinin kısaltılması, iş cinayetlerinin azaltılması/önlenmesi, iş koşullarının iyileştirilmesi, sosyal güvenlik kazanımlarının geliştirilmesi vb girer. İşçi sınıfı partisi olduğunu iddia eden oluşumların bu alandaki mücadeleye omuz vermesi; onların emekçilerin görece insani yaşam mücadelesine desteğini gösterir. Ayrıca, sosyal hak ve kazanımların geliştirilmesi işçinin yeniden üretimine katkıdır. İşçinin yeniden üretimi sadece kapitalist sistemin işleyişi için elzem değildir. İşçinin sağlıklı beslenmesi, yeterince dinlenmesi, kültür, sanat ve eğitim faaliyetleri ile kendini geliştirmesi sadece işçinin zorunlu işini sürdürmesine yaramaz. Aynı zamanda onların sistemi dönüştürme mücadelesinde de katkı sağlar. Sistem içi zorunluluk alanının gerilemesi, özgürlük alanını genişleterek örgütlü mücadeleye olanak tanır.

Sosyalist mücadele sadece düzen içi hedeflerle sınırlı kalırsa, yani sosyalist tahayyülün söz konusu olmadığı bir hatta ilerlerse ana akımı siyasetin bir parçası haline gelir. Doğaldır ki böyle bir hareket sosyalist olarak da adlandırılamaz. Bu alanın üstlenicisi sosyal demokrat hareketlerdir. (Ülkemizde her ne kadar bu iddiayı taşıyan partiler bunu layıkıyla yerine getirmese de). Sosyalist hareketin gündelik hayatın sorunlarına sırtını dönerek o nihai kurtuluş gününe odaklanması da rasyonel bir tutum değildir.  Orhan Kiper[1] İlerihaber.org’daki yazısında düzeniçileşme, parlamenter mücadele ve kitlesel sosyalist parti olma çabası ve Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) işlevi konusunda son derece yerinde saptamalar yaparak bir analiz ortaya koymuştur. Ancak, kanımca düzeniçileşmenin karşısına, anaakımlaşmayı getirerek talihsiz bir öneri geliştirmiştir. Anaakım terimi düzenin tam da merkezinde yer almayı gösterir. Ana akım araştırmalar toplumsal süreçleri göz önüne almadan kuram ve incelemeyi esas alır. Düzen içi siyasetten sıyrılmanın alternatifi ana akım içine yerleşmek değildir. Alternatif, yukarıda bahsettiğim bir yandan emek gücünün meta niteliğini hafifletmek için mücadele etmek, öte yandan nihai hedefi ve tahayyülü de sürekli gündemde tutmaktadır. “Marksist kuramda partinin en temel işlevi işçi sınıfının menfaatinin temsilidir ve bu menfaat kapitalist devletin dönüşümünü gerektirmektedir."[2] TİP haricinde parlamentoda yer alan partilerin hiçbirinin işçi sınıfının çıkarları için çalıştığı ve sistem değişikliğini istediği söylenemez (sınıfsal mücadelenin temel alınması anlamında, yoksa elbette radikal demokrasiyi savunan ve emekçilerin çıkarlarını da gözeten parti mevcuttur). Sınıf mücadelesini temel alan ve işçi sınıfının iktidarı için çaba gösteren partinin sınıfsal mücadelenin ana akım siyaset içinde yer alma talebi söz konusu hedeflerden uzaklaşmak anlamına gelir. Kiper yazısında; örgütsel ve politik anaakımlaşmayı gerçekleştirebilmek ve devrimciliğin karikatürleşmesine sebebiyet vermemek adına, burjuva devlet aygıtının kanallarından kendimizi soyutlamamamız gerektiğinden bahsediyor. Bir kez örgütsel ve politik ana akımlaşma burjuva partileri kategorisine geçiş anlamına gelir. Başta TİP olmak üzere hiçbir sosyalist partinin böyle bir hedefi olduğunu düşünmüyorum. Kiper’in yazısının başka bir bölümünde belirttiği gibi, TİP’in parlamentoda yer alması devlet aygıtına angaje olduğu anlamına gelmiyor. TİP’li milletvekilleri parlamentoyu hem halkın kürsüsü haline getiriyorlar ve emekçi kesimin sorunlarını güçlü bir biçimde dile getirerek bir nevi katarsis sağlıyorlar, hem de örgütlenmenin hızlandırıcısı olma işlevi görüyorlar. Yani, burjuva devlet aygıtının içinde bulunarak da sisteme karşı mücadele edilebilir. Parlamento dışındaki burjuva devlet aygıtına gelince sosyalist mücadele içinde olanlar da dahil olmak üzere bu çarkın içinde yer alıyorlar zaten. İçinde yer almak burjuva devlet aygıtına angaje olmak anlamına gelmiyor doğallıkla. Ancak sistemi reforme etmeyi amaçlayan partilerin yer aldığı ana akım siyasetin merkezine yerleşme isteği büyük savrulmalara neden olabilir. Tabii Kiper’in ana akımlaşmaktan kastettiği sosyalist dünya görüşünün kitleler nezdinde meşrulaşması ve kitleselleşmesi ise (böyle olduğunu düşünüyorum) şüphesiz bu hedefin kalıcı kılınması ve geliştirilmesi için uğraşılmalıdır. Ancak, ana akımlaşma teriminin mevcut durum ve hedefi karşılamadığını düşünüyorum.

Düzen içi muhalefet önemli işlevleri olan bir stratejidir, ama sadece düzen içi hedeflerle sınırlı kalmamak kaydıyla. Sermaye karşıtı argümana ilişkin bir örnek vermek gerekirse “beşli çete” söylemi elbette yerinde, somut ve simgesel bir karşı çıkıştır ve bu unsurlarla/ilişkilerle yargı önünde hesaplaşılmalıdır. Ancak, sosyalist hareketin karşıtlığı sadece bu alanda kaldığı müddetçe ana akım siyasetten bir farkı kalmamaktadır. Sermayenin diğer unsurlarının da eleştiriden azade tutulmaması gerekmektedir. Çünkü yaşadığımız kaosun temelinde sermayenin bütününün emek ve doğa üzerinde mutlak boyunduruğu bulunmaktadır.  Yani düzen içi hedefleri dillendirmenin yanı sıra nihai/radikal çözüm önerilerini de gündemde tutmanın tutarlı ve gerçekçi bir politik hat oluşturacağını düşünüyorum. Burada kritik nokta ise çubuğun çok fazla bir tarafa bükülmemesi ve kontrollü/bütünlüklü stratejilerin hayata geçirilmesidir. 

Meramımı özetlersem; düzen içi muhalefetin alternatifi ana akım siyasetin içine yerleşmek olamaz. Ana akım siyasetin içinde yer almaktan kasıt, sosyalizmin söz ve değerlerini yaygınlaştırmak ve kitleselleştirmek ise bir diyeceğim yok tabii ama, ana akım terimi bu durumu karşılamıyor. Sosyalizmin egemen düşünce haline gelmesi; işçi sınıfı hareketinin güçlenmesi, dünya genelindeki solun yükselişi ve ideolojik alandaki sosyalist fikirlerin maddi bir güce dönüşmesinin yanı sıra her alanda ana akım siyaset ile mücadele etmekle mümkündür. Terimler ideolojiktir, önemlidir ve hassasiyet içinde kullanımına özen gösterilmesinde, düşünce dünyamızın upuygun yeni terim ve kavramlarla geliştirilmesinde yarar vardır. 

NOTLAR:

[1] Orhan Kiper, 18 Kasım 2002, Düzeniçileşme mi, Anaakımlaşma mı, ilerihaber.org/İleri Görüş.

[2] Alev Gümüş, “Eleştirel Kuramda Siyasal Parti”, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Ankara 2017, Yayımlanmamış Yüksek Lisan Tezi, s.61.