Zénith Oteli’nin hikâyesi

Oscar Coop-Phane'nin kaleme aldığı Zénith Oteli, Selay Sarı çevirisiyle raflardaki yerini aldı. Zénith Oteli, ekranda görünen değil, ekrana bakan, bakarken uyuyakalanların ve sabah hayatın aynı noktadan tekrar başlayacağını bilenlerin hikâyesi...

Abone ol

Deniz Yılmaz

Şehrin, vitrinindekiler kadar onun arka sokaklarında yazılan hikâyeler de önemlidir; kente ve orada yaşayanlara kimliğini kazandıran da çoğunlukla bu öykülerdir.

Oscar Coop-Phane, anlatıcılığa soyundurduğu bir fahişenin ruh hâlini değil, tam olarak bir gününü gözler önüne seriyor Zénith Oteli’nde. Kent sakinlerinin, karşılaştığında bakışlarını kaçırdığı, güvenmediği ve çoğunlukla hemen yakınından yöresinden uzaklaşıp, uzaklaştırmak istediği kişiler arasından bir resmigeçit yapıyor Coop-Phane ve kitabın başkarakteri Nanou.

BİR TELEVİZYON DİZİSİ GİBİ

Romanın mekânı Paris; ışıltının ardında yeri geldiğinde kaybeden yeri geldiğinde tekinsiz diye nitelenenler Coop-Phane’nin satırlarında ve bedenine eli değenin haddi hesabı olmayan fahişe Nanou’nun da dilinde.

“Şehrin gürültüsünü müzik gibi dinleyen”, kendisine evlenme teklif eden nazik eski mahkûmları seven, otobüse binip kenti turlarken iki satır yazan, izlediği yaşlı ve çocukların yorgunluğunu anlayabilen Nanou, rol kesenlerin, rolüne ısınan ve ısınamayanların da farkında. Ayrı hikâyeleri olmasına rağmen onların hepsi Paris sokaklarında buluşuyor. Tamamının ruhu çalkantılı bu insanlardan bazısı ideal aile havasının altında nefretin bulunduğunu söylüyor, bir diğeri her an ölümün nefesini ensesinde hissediyor. Onlar öğretmen, öğrenci, kamyoncu, yazar adayı, bar sahibi; yalnızlığını ötelemeye çalışan kişilerden sadece birkaçı.

KULAK MİSAFİRLİĞİ DEĞİL, İŞİNİN BİR PARÇASI

Nanou görüyor, düşünüyor ve önce zihnine not ediyor: Bir yanda ahlak dersleri veren kumkumalar, öte yanda cinayet işlemek için ortam kollayanların bulunduğunun farkında; uyumaya geldiği Zénith Oteli, onun hem düşünme ve yazma hem de her şeyi öteleme mekânı. Bazı anlarda kimden, neden nefret ettiğini, bazılarındaysa insanın başına gelenlere nasıl alıştığını düşünürken vasat edebiyatçılara benzememeye çalışıyor. Böylece her şeyi yeniden yaratmak zorunda kalanların hikâyelerini istemeden de olsa dinliyor. Kulak misafirliği değil bu, işinin bir parçası. Herkes gibi o da cangılın ve savaşın içinde. Nanou’nun müşterilerinden veya derdini dinlediklerinden bazıları, kadınlardan mustarip; kendilerinin hiç yapmayacağına inandığı şeylere zorlanmış ve günün sonunda yalnız kalmış, yaşama küsmekle yaşamak arasında gidip gelen kişiler.

Hayatı, kendisini yatıştıran bir televizyon dizisi gibi algılamayı öğrenmiş Nanou. Böylesi ona daha cazip geliyor. İnsanları dinleyip gözlerken zaman öldürmek için yazdığını söylüyor. Örneğin mesleğinin, acı çekme önceliğini ruhuna vermediğini ve bedeninde her rengi görebildiğini not ediyor defterine.

Zénith Oteli, Oscar Coop-Phane, Çeviren: Selay Sarı, 96 syf, Ayrıntı Yayınları, 2019.

SONSUZ BİR DÖNGÜ

Nanou, anlattıkları ve karşılaştıklarıyla hayatın içinden geçiyor âdeta: Günlük mesaisini bitirdikten sonra yazdıkları, akan yaşamda çoğunlukla gözden ırak tutulan ayrıntılarla zenginleşiyor. Hayatta, acının ve ironinin baskınlığını yansıtıyor bu notlar.

Kendisiyle hesaplaşmadığı gibi benliğine dair çözümlemeler de yapmayan Nanou’nun bildiği ve peşinden gittiği yegâne şey, “bu hâliyle yaşamak zorunda olduğu”: “Bakıyorum, anlamaya çalışıyorum; sokaklara ve komşularımın dairelerine, metrodaki yaşlılara ve geçen arabalara bakıyorum. Akıp giden, akıp gitmek için bana ihtiyaç duymayan tüm bu hayat benim gösterim.”

“Küçük insanlar”ın yer aldığı bu gösteride, insanları küçümseyenler Nanou tarafından dışarıda bırakılmış. Ekranda görünen değil, ekrana bakan, bakarken uyuyakalanların ve sabah hayatın aynı noktadan tekrar başlayacağını bilenlerin hikâyesi bu.

Coop-Phane’nin, Nanou’ya gözlemletip anlattırdıkları çoğunlukla hayat yorgunlarının kısa ve yoğun öyküleri. Daha doğrusu, Nanou’yla birlikte sokaktaki insanın yaşamından yirmi dört saatlik bir kesit. Aslında bu tek gün, sonsuz bir döngü içinde debelendiğinin farkında olmayanların ömrü demek.

Otel odasına vardığında, bütün bunlardan aklında kalanları defterine kaydeden Nanou, zorunlu mesleği dışında gönüllü hafiyelik yapıyor bir bakıma; kolay kolay anlatılmayan ve anlaşılması da beklenmeyen hikâyeler çekip çıkarıyor.