Yusuf Alper’den ‘insan’a bakış şiirleri

İnsanın bize gelene kadar nelerden, nerelerden geçmiş olabileceğini merak edip araştıran şair ve yazar Yusuf Alper'in yeni kitabı 'Bir İnsan Sesi Duymak' okurla buluştu. Geçmiş, iki bölümden oluşan kitabın belli başlı sorunlarından biri.

Abone ol

DUVAR - Zaman içinde oluşmuş, yerleşmiş, kökleşmiş birtakım değerlerde, normlarda dikkate değer bir aşınma, dahası doğrudan doğruya “insanın itibar kaybettiği” gözlemleniyor. Kapitalist sistem kriz üretmekle kalmıyor, “insan”ı, “insanlığı” da büyük yıkıma uğratıyor. Turgut Uyar yıllar önce “Şiir çıkmazda, çünkü insan çıkmazda” demişti. Günümüzde Uyar’ın söylediği daha da açık hale gelmiş durumda. Şöyle sorsak: “İnsanın çıkmazda” olmasının faili kim? O sorumlu yine “insan” olabilir mi? Bir süredir “insanın” ya da “insanlığın” bugüne kadar yapıp ettikleri yoğun bir sorgulamaya tabi tutuluyor. Krizdeki “insanlık” için çıkış aranırken insanın geçmişten günümüze yolculuğu irdeleniyor.

Sözü buradan artık, şair Yusuf Alper’e ve onun yeni yayımlanan şiir kitabına getireceğiz. Şiir kitabı diye vurgulamamızın bir nedeni var. Yusuf Alper modern Türkçe şiirde uyguladığı okuma ve inceleme yöntemiyle de tanınıyor. Alper, şairleri ve yapıtlarını “psikodinamik” yöntemi kullanarak inceleyen kitapların da yazarı aynı zamanda.

Yusuf Alper’in (1956) ilk şiiri 1975’te, ilk şiir kitabı “Kanayan Şiirler” 1985’te çıkar. Sonraki yıllarda da “Zamanın Kırılan Aynasında” (1989), “Yaldızlı Bir Yanılsama” (1994), “Yeryüzüne Vuran Telaş” (1995), “Şimdi Hangi Irmakta” (1998), “Dalgaların Sesiyle” (2001), “Derin Uğultu” (2005), “Oynayan ve Avunan” (2007), “Giderim Giderim Dünya Yuvarlak” (2008) ve “Yolda” (2014) adlı şiir kitapları yayımlanır.

Bir İnsan Sesi Duymak, Yusuf Alper, 68 syf, Vapur Yayınları, 2019

Yusuf Alper’in okurla buluşan son kitabı “Bir İnsan Sesi Duymak” (Vapur yayınları) adını taşıyor. Altmış sekiz sayfadan oluşan kitap, “Şimdi ve Burada” ve “O Zaman ve Orada” ara başlıklarını taşıyan iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde on, ikinci bölümdeyse on dört şiir yer alıyor. “Bir İnsan Sesi Duymak”ın ilk şiiri “Ölünsün Bir An Önce” başlığını taşıyor. Şiirden bir bölüm okuyalım:

“Bebeklerden katil” yapan insanlar

Nükteci kızları kırpıp yıldız yapıyordu

Dünyanın dört bucağına atıyordu, hüznüyle

Sonra şaka yapan ağızlar dikiliyordu

Kendi elleriyle, kendi iğneleriyle

Yusuf Alper “insan”ın, “insan olmanın”, “insan olanın” sesi bugüne, bize gelene kadar nelerden, nerelerden geçmiş olabileceğini merak etmiş, araştırıyor, irdeliyor gibi. İnsanın geçmişini, geçmiş yaşantıların kat yerlerini, teyel yerlerini rasat ediyor. Rasat ederek elde ettiği bulguları şiire dönüştürüyor, şiire döküyor… “Tutulmuş” başlıklı şiirden iki betik:

Bin yıl ötesinden gelen dedem

İçinde ikilemli bir zorba

Elinde bir demet kır çiçeği, bir kamçı

Altında beyaz toynaklı atla

Bin yıl öncesinden ağrılarla

(…)

Sonu yok, bir kuşum kanatları kırılmış

Sonu yok, kanadında gümüş yok, kuşum

Suskun bir muhabbet kuşuyum

Ağzım var dilim yok, tutulmuş

Sonu yok yolların, sonu yok, tutulmuş

İnsanın, insan teki olarak bireyin zamanla ilişkisi kitabın her iki bölümünde de önemli görünüyor. Şair bir tür zaman yolculuğuna çıkıyor. Anılarla, geçmişle buluşma yolculuğu da diyebiliriz buna. Belki o nedenle aklımıza Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ünlü dizeleri geliyor:

Ne içindeyim zamanın,

Ne de büsbütün dışında;

Yekpare, geniş bir anın

Parçalanmaz akışında.

'ZAMANIN HEM İÇİNDE HEM DIŞINDA'

Ancak Alper, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi “zamanın ne içinde ne de dışında” olmaktan çok, zamanın hem içinde, hem dışında yer alıyor. En azından geçmişe yönelik bakış açısı böyle. Geçmiş, kitabın belli başlı sorunlarından. Ancak Alper’in geçmişle bir hesaplaşması yok. Olsa bile buna kendini incitmeksizin gerçekleşen bir hesaplaşma diyebiliriz. Daha çok anıları geri çağırma, geçmişle buluşma, yaşanmışın bir kez de şiir için, şiire kaydetmek için canlandırılması şeklinde bir tutumu var. Bu bağlamda “Haydar Su Ver Haydar” şiiri, hem anıların geri çağrılmasına, geçmişle buluşmaya örnek oluşturmasıyla hem de trajik ve gerilimiyle dikkati çekiyor. Ayrıca kitaptaki diğer şiirlerle kıyaslandığında ayrıksı bir şiir olduğunu da belirtelim. Şu bölümler “Haydar Su Ver Haydar” başlıklı şiirden. Okuyalım:

Onu, önündeki kırk boyalı fırça kalem ve şarjörü takılı

Mermisi namluda tabancasından ayırışım geliyor

Belki de o zaten ayrılmak istiyordu, geliyor

O zaten hasretle bakıyordu yurduna

Ben sadece elinden tutup çıkardım kuyudan

Eminim o da beni çıkarırdı kuyudan ama çekerdi de çekmedi

Sonra Girne’de gözyaşları içinde koca viski bitti

Hayat ne içindi biz kimdik

Nereden geliyor nereye gidiyorduk

“Haydar Su Ver Haydar” zor günlerin, dar geçitlerin sınavından geçmenin şiiri gibi de okunabiliyor; Yusuf’un Haydar’ı kuyudan çıkarmasının şiiri olarak da… İlginç değil mi, adı kuyuda olmakla özdeşleşmiş Yusuf’un bir başkasını, Haydar’ı kuyudan çıkarması…

Yusuf Alper’in şiirlerinde aslında daha çok, “nereden geldik nereye gidiyoruz” sorusuna bir karşılık aradığını söyleyebiliriz. “Kasımpaşa” başlıklı şiirde “sonsuzdan gelip sonsuza gitmiyor muyum” dizesi, karşılığını kendi içinde verse de hâlâ soru olarak kalıyor. Çünkü şair böyle istiyor… Görülüyor ki “evet” ya da “hayır” biçiminde bir yanıt beklememekte:

Her neyse

Konya altı saat diyeceğim de

İki saate indi hızlı trenle

Pekâlâ Kasımpaşa diyebilirim

Kasımpaşa Kasımpaşa olmaktan çıkmamışken daha

'KIRILGAN ŞAİR'

Alper, şiirini deyimlerden kurduğu bir oyunla bitiriyor. Bu oyuna neden başvurmuş olabilir; sorunun ağırlığından kaçmak istemiş olabilir mi? Ölümden sonra, ölen kişinin yakınlarının nasıl bir tutum sergileyecekleri konusunda kafa yormanın beyhudeliğinden kaynaklanan sıkıntıyı hafifletmek için bulunmuş bir kaçış olarak yorumlanabilir mi?

Kırılgan bir şair Yusuf Alper. Bunun açıkça dile getirildiği şiirler var kitapta. “Yağmur İnceliğinde” başlıklı şiir de onlardan biri olarak okunuyor. Şiirin ilk dörtlüğü şöyle:

Hüznün yansıması yağmur inceliğinde

Ya da bir kuyunun dibinin dibine

Artık bu çağda duygu hiçbir şey

Her şeydir ama düşünce

'YAŞAM DUYGULARDAN YAPILMAKTA'

Düşüncenin her şey olmasından şikâyet, duygunun “hiçbir şey” olmasına sitem boşuna değil. Yusuf Alper, duygusuzlaşmaya karşı çıkarken yaşamın aslında duygulardan yapıldığını öne sürüyor. Aynı şiirden şu betikleri de paylaşalım:

Her şey ama her şey sarıdır

Aynur’un Keçe Kürdan’ı bile

O sonsuz çığlığıyla uzayları aşan

Acısıyla çınlayan gökyüzüne

İnsan bir muammaysa eğer, anlamak için yaşantı iyi bir kılavuz olabilir. Ayrıca varlığın ve varoluşun yazgısı ışığında da insan denilen bilmeceyi çözebilir, bulmacayı tamamlayabiliriz. Şiirler, şairin de aynı kanıda olduğunu gösteriyor. “Yazgı” başlıklı şiir de onlardan biri. Bir bölüm okuyalım:

Nasıl bir yazgı ki tanrıların lâneti üzerimizde

Babam Odiseus yollarda perişan

Perişan annem umarsız Penelope

Nasıl bir yazgı ki ömürboyu taş çıkardım tepeye

Sisifos kayası habire kaydı

'İKİNCİ BÖLÜMDE BİREYİN İÇ DÜNYASI YER ALIYOR'

Kitabın “O Zaman ve Orada” başlıklı ikinci bölümünde, birinci bölümdeki varlık, varoluş temelli sorunlar irdelenirken ve sorulara yanıt ararken oluşturulan toplumsal ve tarihsel atmosfer değişiyor, yerini bireyin iç dünyası alıyor. “Üzüncün Al Atı” başlıklı şiirden iki dize:

Tut kollarımdan kaldır iyice

Sileyim çağlar boyu yığılan bungunluğu

Bungunluk, sıkıntının şair için edebileşmesi olmasa da kişi için ebedileşmesidir diyebiliriz galiba. Yusuf Alper’in şiirlerinde. Sıkıntı süreğen, hüzün varoluşa içkin olarak yer alıyor. Acaba bunda yaşantının “her şeyi yarım bıraktıran” oluşuyla bir ilgisi var mıdır? Sorunun karşılığı “Her Şey Yarım” başlıklı şiirde bulunabilir. Şiirin ilk betiğini paylaşalım:

Her şey ama her şey dilimize dolanan

Ellerimize gövdemize dolanan

Her şey yarım kaldı

Alper “yarım kalmışlığı” bir üsluba dönüştürmüş sanki. Öyle ki şiirleri okurken şair, çağın dayattığı “durup ince şeyleri” anlayacak vakit bulamamaya, yarım kalmışlığa, tamamlanmamışlığa, bitmemişliğe tepkisinin okura da yansıması için “çıtayı” yükseltmemiş olabilir diye düşünüyoruz. Şu betik “Sanki” başlıklı şiirden:

Aylar yıla, yüzyıllara dönüştü

Öykümüz bir ırmak yıllarca akan

Tüm acılarımın tuzu biberi

Bir gün kuruyacak damarımda kan

Yusuf Alper’in “Zamanın Kırılan Aynasında” kitabı yayımlandığında Cemal Süreya, “Çağdaş bir Divan yerindeliğiyle tıka basa; benzetilerle tatlanmış dizeler şairi” sözleriyle değerlendirmiş.

Alper’in son kitabı “Bir İnsan Sesi Duymak”ta “mecnun söğüt dalı”na konmuş “karaşın bir kelebek” bir ırmağın üzerinde sonsuza gidiyor diyebiliriz…

Şiirin hayata dokunduğu yerde, kelebeklerin ömrünün uzama ihtimali olduğunu düşünen ve bir ihtimalin ardından gitmeyi önemseyen okurlar için “Bir İnsan Sesi Duymak” iyi gelecektir…