Yılbaşı Gecesi: Sakin ol champ, sitemdeyim!

"Yılbaşı Gecesi", ünlü ve komik oyunculara yaslanan, yaslandıkça geriye kaykılıp gecenin sonunda ise yere düşen bir film. Geri sayamayan, yeni yılı göremeyen bir film...

Abone ol

2022'yi uğurlarken Disney de ikinci yerli filmi "Yılbaşı Gecesi"ni yayınladı. Gülse Birsel'in kaleme alıp Ozan Açıktan'ın yönettiği film, geniş bir oyuncu kadrosunu bir araya getirirken rastlantılardan bir tutam güldürü derliyor. Pandeminin sürdüğü dönemde karantina altındaki bir yeni yıl kutlamasını konu alan film, farklı kültürlerden insanları buluşturup tuhaf olayları köpürtüyor.

BİRSEL MİZAHI VE BENZEMEZLER EKONOMİSİ

Filmin konusuna geçmeden Gülse Birsel mizahına dair birkaç noktaya değinmek niyetindeyim. Gülse Birsel aile eksenli bir kalem. Her hikâyesinin temelinde bir aile yer alır, çemberler bu aile etrafında ama bir biçimde yine bu aileyle temas kurarak genişler. "Avrupa Yakası"nda Sütçüoğlu, "Yalan Dünya"da Kocabaş ve "Jet Sosyete"de Özpamuk ile Yüksel aileleri anlatının odağını meydana getirirken olaylar da bu ailelerin kurduğu ilişkiler üzerinden gelişiyordu.

Birsel güldürüsünde ikinci unsur bir cenahı işlemektir. "Avrupa Yakası"nda İstanbul yerlileri ve nezih muhit, "Yalan Dünya"da televizyon dünyası ve Cihangir, "Jet Sosyete"de ise sonradan görme bir kesim öne çıkıyordu. Birsel ailelerini bu cenahların tam içine yerleştirerek çatışmalarını kuvvetlendiriyor.

Birsel güldürüsünde üçüncü unsur, konuşma ve davranış bozukluğuna dayalı karakterleri cenahta ve ailede reaksiyona sokarak verim almak. "Avrupa Yakası"nda Burhan Altıntop, Selin, Gaffur ve Makbule, "Yalan Dünya"da Orçun, Selahattin, Nurhayat ve Çağatay, "Jet Sosyete"de Gündüz, İlayda ve Şennur hatırladığımız ilk isimler. Bu karakterlerin ortak özelliği ise salt bir şive komedisi biçiminde gelişmemeleri, daha ziyade oyun içinde bir bozulmaya denk gelmeleriydi.

Birsel güldürülerinin son unsuru ise cenahı ve bozulmayı toplumsallaştıran, diğer bir deyişle jenerasyon ile dejenerasyon arasındaki açıyı kapatan yerellik desteği. Adanalı karakterler ve onların özgün ifadeleri bu desteğin belkemiğiydi. "Avrupa Yakası"nda Dilber Hala, "Yalan Dünya"da Servet Kocabaş ve "Jet Sosyete"de Şennur bir yerelliğin çeşitli düzeylerde temsiliydi. Dilber Hala şehirleşmemiş, Servet Kocabaş eve kapanmış, Şennur ise gecekondulaşmış bir örnek sunuyordu. Gülse Birsel yazdığı film "Aile Arasında" da aile ve yerellik kozlarını oynarken masaya yeni bir el açtı. Aslında hayli tanıdık bir numara çekiyor, benzemezleri yan yana getirerek gülünç tesadüflerden besleniyordu. Uzun soluklu anlatılarda, televizyon dizilerinde durum güldürüsünü zengin karakterlerle ayarlayabilen, zenginleştiren Birsel uzun metraj güldürülerinde daha ekonomik bir yönteme, "patlama"ya yöneldi.

Benzemezlerin ateşle barut vasıflarını işleyen "Aile Arasında", mazbut bir esnafı normalde yan yana gelmeyeceği kişilerle aynı ortamlara sokarak kışkırtıyor, işi daha ileri götürüp bir aile tablosuna yerleştiriyordu. "Yılbaşı Gecesi"nde ise iyice ekonomik davranıldığını fark ediyoruz. Çatışmayı kurmak için birçok karakter boca edilmiş. Bu karakterleri ünlü oyuncular canlandırıyor, hâliyle seyircinin zihninde belli bir karşılığa sahipler. Kimin ne yapacağını az çok kestirebiliyoruz. Bu durum da karakterlerin işlenişinde kolaya kaçılmasını sağlıyor. Emekten, zamandan tasarruf, benzemezlerin ekonomisinde öne çıkıyor. Kısacası "Yılbaşı Gecesi" konusu ve tüm aksiyonu evde geçen ekonomik bir anlatı!

.

EV SAHİBİ UMDUĞUNU DEĞİL BULDUĞUNU AĞIRLAR!

Filmi öyküsünü kısaca analım. "Yılbaşı Gecesi" ultra lüks bir sitede yaşayan Didem (Şebnem Bozoklu) ile Ozan'ın (Fatih Artman) yılbaşı kutlamasını konu alırken biraz pandemi etkileri biraz da misafirlerin beklenmedik sıkıntılarından dolayı sarpa saran bir geceyi işliyor.

Didem pandemi yasaklarından sıkılmış, tüm hısım akrabayı evine davet ettiği bir program hazırlamıştır. Yemeklere özenilmiş, dekorasyona özellikle ışıklandırmaya epeyce harcama yapılmıştır. Karantina, hastalık derken zehir zıkkım geçen ayların acısını çıkarmak isteyen Didem bir yılbaşı çekilişi dahi tertiplemiştir. Kısacası eski günlere dönüp kurtlarını dökmek niyetindir. Eşi Ozan ve kızları Ada (Alina Boz) da bu coşkuya ister istemez ortak olmuşlardır. Ancak Didem amacına eriştiği takdirde haber ve film değeri taşımayacak olan kutlama tatsız bir haberle sarsılır. Yılbaşı gecesi akşam 7'den itibaren sokağa çıkma yasağı uygulanacaktır. Böylece davet listesi boşa düşen Didem ve onu mutlu etmek isteyen Ozan yeni bir liste hazırlarlar. Son dakikada, site sakinlerinden hazırlanan bu liste "misafir umduğunu değil bulduğunu yer" sözünü ters çevirir ve ev sahibi umduğunu değil bulduğunu ağırlar!

Ölüm korkusu yaşayan mafyatik Önder (Serkan Keskin), oğlu Togay (Boran Kuzum), yeğeni Selo (Emir Benderlioğlu) ve eşi Arzu (Büşra Pekin) ile gelirler. Onları davet ettiren, Togay'ı gözüne kestirmiş Ada'dır ve anne baba kimi çağırdıklarından habersizdir.

Diğer davetliler de pek tekin değillerdir. Ozan'ın yakın ve bir o kadar ukala arkadaşı Serdar (Kubilay Tuncer), Serdar'ın uzatmalı sevgilisi Seçilay (Gülse Birsel), yine Serdar'ın siteden arkadaşı Alican (Alican Yücesoy) ve onun eşi Neslişah (İrem Sak) kadrodadır.

Bu kadar yabancı yetmezmiş gibi ortama neşe ve sahtekârlık katacak misafirler de doluşur. Sitenin doktoru çağrılır ancak doktor Maldivler'dedir ve yerine bahçıvanı Ahmet (Cengiz Bozkurt) ile eşi Şükran (Derya Karadaş) gelirler. Tabii sitenin ses sanatçısı, divası Eftelya Hanım'ı (Ayta Sözeri) ve Timoş'u da (Nazmi Sinan Mıhçı) es geçmeyelim. Bu birbirinden alakasız konuklar çılgın bir kutlamaya değilse de tuhaf bir yılbaşına vesile olurlar.

.

ESPRİLERİ BUZ TUTMUŞ, DONUK BİR 'YILBAŞI GECESİ'

Yukarıda okuduğunuz son cümleye inanmayın! Konuyu aktarırken bu yuvarlak, hafif de özendirici ifadeler kullanmak durumundayız fakat bu ifadelerin hakkını teslim edip etmediği ancak filmin kendisinde görülebiliyor. "Yılbaşı Gecesi" ise maalesef esas tezini savunamayan, vadettiği kargaşayı yaşatamayan, yarım ve biraz da buruk bir film. Çıkış noktası fikre benziyor bu burukluk. "Yılbaşı Gecesi" de tam sokağa çıkacakken, açılacakken sanki bir yasağa tabi tutulmuş; hareket alanı kısıtlanmış, tüm havası söndürülmüş. 

Bu donukluğun, sönüklüğün birkaç sebebi var. En temelde ise sınıf bağnazlığı yatıyor. Pandemi, kesişme hikâyelerinin revaçta olduğu bir döneme denk geldi ve bu alt türle alışverişe girdi. Doğrudan pandemiyi konu alan, değişen sosyal yaşama odaklanmış, "kesişmeli" film ve diziler çekildi. Fakat bu öykülerde kesişme sınıflar üstü bir düzlemde aktarılarak salt farklı kültürleri bir araya getirmiyor farklı sınıfları kaynaştırıyordu. Birsel ise üst sınıfa saplanıp kalmış. Alt sınıftan gelen bahçıvan ile hizmetli ve alt kültürden gelen mafyatik konukları filmi renklendirmeye, kurtarmaya yetmemiş. Birsel bize bir üst sınıf resitali izletmiş. İkinci sebep daha yapısal... Çatışmalar filmde işlevsiz kalmış. Mafyatik ailenin peşine düşen fedailer filmin içine bir türlü giremiyor. Aile bu eve ölümden kurtulmak için geldiyse de kutlamayı beklenen ölçüde sabote etmiyor. Normal şartlarda ölümden kaçmak için hedef şaşırtan tiplerin bir kültürel uyumsuzluğun ötesinde güvenlik sorunları yaratması beklenir. Bu aile paltoların altına saklanan uzun namlulu silahlar dışında kriminal bir gölge düşürmüyor yılbaşı eğlencesine. Ada ile Togay'ın çatışması da çok sığ ve bir temelsiz. Ada, kendine fuckbuddy arayan bir kadın, Togay yetiştiği aileden kaynaklı "eyvallah"dan başka sözcük kullanmayan bir genç. Ancak bu karakterlerin derinleşmediğini görüyoruz. Her ikisinin de ayağı yere basmıyor. Togay bitirim bir tip olsa klişe der geçeriz ama öyle de değil, daha ziyade budalaya benziyor. Ada deseniz direk dansı yapıyor, cinsellik düşkünü; heyecan arıyor fa

lan ama bu kadar basit bir karakterin -odasından çıkmasa bile- bir filmde işi ne? En yakın otobüs durağında bekleseydi de filmle aynı bağı kurardı! Nitekim filmin sonunda çiftin hikâyesi de oldukça sığ bağlanıyor. Bozuk çatışmaları ele aldığımız bu başlıkta son olarak filmdeki fakir aileye değinelim. Ahmet ve eşi Şükran'ın bu evde, dahası bu filmde işi ne? Ahmet üzerinden yoksullar hırsız, dolandırıcı, eşini aldatan insanlar olarak işleniyor. Öte yandan Şükran karakterinin de salak ve taklitçi çizilmesi yoksulların hırsız, dolandırıcı olmadıklarında dahi ancak salak olabileceklerini savlıyor.

Filmin donukluğunda üçüncü sebep ise nedensel... Şöyle ki Didem ve Ozan çifti neden orada? Neden evlerini böyle süslüyorlar? Yani basit bir açıklama getirilebilir. İşte maddi imkâna sahipler, pandemiden sıkılmışlar ve böylesi bir gösteriye kalkışıyorlar. Tamam ama değirmenin suyu nereden geliyor? Bu çok önemli bir nokta. Temel sağlam atılmazsa bina nasıl yükselsin? Mirasyedi mi bunlar? Haramzade mi? Ozan bir şirkette üst düzey yönetici hatta işten çıkarılma gerilimi de yaşıyor filmde fakat 140 dakika boyunca tüm o karmaşaya ev sahipliği yapan bir villanın nasıl çekilip çevrildiği daha açık ifade edilmeli. Bu eksiklik Birsel'in kötü bir senaryo yazdığının bariz kanıtı. Yanı sıra bir ailenin ne denli zengin olursa olsun evini bu tarz süslemesi için gerekçe nedir? Bu ölçüde bir Amerikan özentiliğine ihtiyaç var mıdır? Nedenselliğe bu aşırı süsleme de sığmıyor doğrusu. 

.
FİLMDEKİ OLUMLU TARAFLAR

"Yılbaşı Gecesi", benzemezlerin kesişmesi, açmazların üst üste binmesi filmi dolayısıyla güçlü bir olay örgüsü yerine kılcal çatışmaları öne çıkarmakta. Yukarıda zayıf çatışmalara ve öykünün temelinde yer alan problemlere değindik. Film zayıf yazılmış diyebiliriz. Ozan Açıktan'ın rejisi de tutuk kalmış fakat elleri ayakları kâğıt üstünde bağlanan bir filme ne yapılabilir? Açıktan da filmdeki Ozan, geyik maketini nasıl itiyorsa anlatıyı öyle itmeye çalışmış. Ne yapsın? Peki, filmde iyi şeyler yok mu? Dilerseniz siyasi mesajlardan önce bu iyi şeylere değinelim.

Türbanlı Neslişah karakteri eleştirilere açık. Bu kadının kendini kamufle etmiş bir dansöz zannedilmesi, Amatem'de tedavi görmesi ve kapanmayı imanla açıklamak yerine bağımlılıkla mücadelesinin bir parçası olarak sunması şimşekleri çekebilir. Öte yandan laik kesim de "bu filmde neden türbanlı var, platformların 'renkli' yaklaşımına mı uyuluyor?" itirazı getirebilir. Hatırlarsanız dünya kupası sürecinde Washington Post'ta yayımlanan ve başlığında "Arjantin millî takımında neden daha fazla siyah oyuncu olmadığını" soran yazıya Arjantinli milliyetçi bir grubun sosyal medya hesabından "çünkü biz bir ülkeyiz, Disney filmi değil" yanıtı gelmişti. Bu atışma dünyanın her yerinde geçerli. Türkiye'de de laiklerin imza attığı bir filmde başörtülü bir kadın dikkatleri çekip hemen ardından tepki toplayabiliyor. Açıkçası eğlenceli bir çatışma... Yine çok işlenmemiş bir karakterdi, üstelik kafası da karışıktı. Ofansif mi olsun, uzlaştırsın mı karar verilmemişti metinde. Ama diğer karakterlerin tekdüzeliği göz önüne alındığında başından türbanı zorla çıkarılmaya çalışan, yanında bir çuval ilaçla gezen, halüsinasyon gördüğünü zanneden bir kadın renk kattı.

Diğer bir başarılı karakter de atıl görünmesine karşın Derya Karadaş'ın Şükran'ıydı. Aptal yoksul kadın kompozisyonunu yırtamasa da zaman zaman güzel espriler yakaladı. Uzayıp kabak tadı veren politik doğrucu sahnede en tutarlı düzeltiyi "yalnız benim adım Kısmet değil Şükran" diye yapan Karadaş güldürdü.

.
BURJUVANIN FANUSU OLARAK KAR KÜRESİ

"Yılbaşı Gecesi" bir karışıklıklar güldürüsü... Sanat çalışmasında Noel esintileri taşırken atmosferde Amerikan parti filmlerini yansıtıyor. Öyküde kargaşayı, tempoda yavaş yavaş yükselen gerilimi tercih ediyor (ki bunu başaramıyor). Tüm bunların ötesinde ise Birsel'in metni alabildiğine politik... Demin söz ettiğimiz üzere üst sınıfın ağır bastığı film yoksulları dışlayan bir bakışa sahip ve beyaz Türk kümesine giremeyen kültürleri de "affederek" yok sayıyor. Zira o partiye kaçak göçek dahi olsa girebilmek bir çeşit bir affın, onayın işareti aslında. Filmde beyaz Türklerin üstünlüğünün savunulduğunu görüyoruz. Elbette başka bir düşünce ileri sürülüp, "Birsel bu kesimi içeriden eleştirmiş" de denebilir fakat filmin dayanaklarını göz önüne alırsak bu ihtimali elemek akıl karı.

"Yılbaşı Gecesi" hayata burjuvaların yahut burjuvalara hizmet eden üst düzey yöneticilerin gözünden bakmakta... Laiklikle ilişkiyi buradan kurması ve finale doğru Ozan'a "bu ülkede beyaz Türkler eziliyor" minvalinde bir tirat attırması ise Birsel'in politik bakışını özetliyor. Birsel laiklerin ezildiğini Ozan'a söyletirken inandırıcılığını yitiriyor. Ozan'ı ne eziyor olabilir, ona kim ne yapması gerektiğini söylüyor olabilir? Siyasi yöneticiler mi? Onlar da mutlaka söylüyordur ama Ozan'a asıl ayar verenin ona bu konforu sağlayan şirketi olduğu ortada değil mi? Ozan'ın keyfini sadece en tepedeki yöneticinin değişmesi kaçırabilir. Bu evde muhtemelen televizyon izlenmiyor, siyasi nutuklar duyulmuyordur bile!

Birsel'in filminde bir diğer politik damara ise Z kuşağı aracılığıyla tanık oluyoruz. Ada ve Togay'ın yaşamdan büsbütün kopuk hâlleri de ilginç. Yeni kuşağın geleneksel siyaset araçlarıyla "seviyeli" ve asgari bir ilişki sürdürdüğünü kestiriyoruz fakat yaşamın politik dinamiklerinden bu denli ayrı kalmak fantastik bir durum! Ada ile Togay'ın bir odaya kapanmaları filmdeki ikinci politik mesaj aslında ve Ozan'ın çıkışından daha dürüst. Gençlerin tavrında beyaz Türklerin ülke siyasetine yaklaşımını okuyabiliriz: Dünya yansın ben fanusumdayım! Sakin ol champ, sitemdeyim!

.
OYUNCULUKLAR ÜZERİNE

"Aile Arasında" filminden sonra yeni bir uzun metraj güldürüde iş birliğine giden Birsel ile Açıktan'ı karakterlere sahne dağılımı ve oyuncu yönetimi noktasında tebrik etmeli. Filmin olumlu yanlarından biri karakterlerin doğru patlamalara yönlendirilmesi. Her ne kadar filmin örgüsündeki donukluk, bir şey yapacakken vazgeçme hâli bu oyunculukları boşa düşürse de genel anlamda bir eğlence filmine ünlü oyuncular doğru eklenmiş. Bu başarıya karşın birkaç eleştiri getirebiliriz.

Gülse Birsel'in "Avrupa Yakası"ndaki başarısı durum komedisine dair sınırları iyi korumasından geçiyordu. Bu başarıda kendi oyununa çizdiği rol de hayli önemliydi. Seyirciyi hiçbir zaman bir Ata Demirer, bir Engin Günaydın, belki bir Hasibe Eren kadar güldüremedi ama geri çekilmedi; olayları bir şekilde karıştırmayı, yeri geldiğinde yatıştırmayı bildi. Bu tavrı "Yalan Dünya"da da kısmen devam etti fakat "Jet Sosyete" ile birlikte kendini kızağa çekti âdeta. Zaten ilk iki dizide normal bir karakterken "Jet Sosyete"de çizgiye dönüşmesi oyun üzerindeki hâkimiyetini yitirmesine yol açtı. Bu durum "Yılbaşı Gecesi"nde de sürüyor. Daha gerçek bir karakter, bir beyaz Türk gibi davranıyor. Fakat sahnesi az. "Aile Arasında" filminde geri planda kalması işe yaramıştı çünkü tereddüde yer kalmamıştı; o filmde Birsel oyuncu namına yoktu, yazardı sadece. Oysa birazcık oynayıp yazdığı üzerinde söz sahibi olmayınca işin rengi değişiyor.

İrem Sak, Derya Karadaş parlak oyunculuklar sergilemişler. Karadaş iyi bir oyuncu. Sak da Çerkes kökenlerine selam durarak akordeonla giriyor filme. Sak, "Yalan Dünya"dan beri olay çıkaran kadının ötesine geçemiyor. Burada da Birsel'in kafasındaki Sak olarak oynamış. Alina Boz ile Boran Kuzum filmdeki zayıf karın. Oynadıklarına inandıramıyorlar bile. Boz bir iki kaş göz, bir iki işve naz yapıyor. Kuzum oradan oraya zıplıyor, şaşıyor, duygu geçişleri sunuyor. Kuzum aslında iyi oynuyor ama karakteri baştan yanlış çatılmış, hiçbir boşluğu dolduramıyor; o yüzden performansı da hükmen yenik düşüyor. Şebnem Bozoklu filmin merkezinde ama aynı zamanda yok. Senaryo gereği Bozoklu'ya bir nevi "moderatörlük" verilmiş: Görülen ama dinlenmeyen, dikkate alınmayan. Öyle ki bir süre sonra kontrolü yitirip devre dışı kalıyor. Yine de rolüne bir şeyler katabilirdi. Oynamamış, tabiri caizse çabuk çorba bir oyunculuk sergilemiş. Kaynar su eklemiş, iki karıştırıp yılbaşı sofrasına koyuvermiş!

.
* * 

"Yılbaşı Gecesi", Birsel'in çalakalem yazdığı anlaşılan çerezlik bir güldürü. Buradaki "çerezliği" vurgulamak lazım zira Birsel'den gayet hoş ve olgun hikâyeler izledik. Son olarak "Aile Arasında" ile güldürdü ancak "Yılbaşı Gecesi", ünlü ve komik oyunculara yaslanan, yaslandıkça geriye kaykılıp gecenin sonunda ise yere düşen bir film. Geri sayamayan, yeni yılı göremeyen bir film...