'Yeni, güçlü' Hindistan'da dünyanın en büyük edebiyat festivali: Jaipur

Jaipur festivali ilk yapıldığında bir oturuma 16 kişi gelmiş, 10’u yolunu şaşıran Japon turistlermiş. Ocak 2017’deki festivalde konuşmacı sayısı 300’ü, katılımcı/izleyici sayısı 400 bini buldu. Türkiye’den Prof. Cemal Kafadar konuşmacılar arasındaydı.

Abone ol

Pembe Şehir... Tarihi merkezindeki tüm binalar 1876’da İngiliz Prensi Albert’in ziyareti için somon pembesine boyandığından beri böyle tanımlanıyor Jaipur. Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’ye 250 km mesafede, ülkenin meşhur trenleriyle gününe bağlı olarak 5-6 saat yolculuk ötede bir şehir.

10 senedir her ocak ayında binlerce kişi buraya Hindistan’ın en büyük edebiyat festivaline katılmak için geliyor. 5 gün boyunca 300’den fazla konuşmacı ve binlerce katılımcı eski bir kraliyet sarayının geniş bahçelerinde edebiyat, siyaset, kültür tartışıyor. Biz de bu sene Jaipur’un misafiri olduk.

1860’da yaptırılmış Diggi Sarayı’nın el boyaması kemerli giriş meydanına rengarenk rüzgar gülleri ve çiçekler asılmış; insanı ilk anda müthiş bir renk ve şekil cümbüşü karşılıyor. Kırmızı önlükler giymiş yüzlerce güler yüzlü gönüllü akın akın gelen ziyaretçileri meydanın etrafına dizilmiş etkinlik çadırlarına, çay-kahve stantlarına, imza kuyruklarına yönlendiriyor. 200 ila 500 kişilik oturma kapasitesi olan 6 farklı çadırın her birinde günde paralel olarak devam eden 8 konuşma ya da panel var; yani her gün arasından seçebileceğiniz 48 etkinlik. 5 gün ile çarpın, etti neredeyse 250.

HAYAL KURMA ÖZGÜRLÜĞÜNÜN DEĞERİ

Geleneksel Hint tıbbı, kapitalizmin gizli tarihi, Sanskritçe dilinin Mughal İmparatorluğu’nda kullanımı, Hindistan toplumunun kimliği, göçmenler ve sınırlar, yoganın kökleri, sırferkekpaneller ve mansplaining (erkeklerin karşılarındaki kadınlara her şeyi uzun dakikalarca anlatma ihtiyacı duymaları), Çin’in geleceği ve hayal kurmak için özgürlüğün değeri gibi insanı seçenekler arasında akıl tutulmasına sürükleyen bir konu çeşitliliği var.

Hafta sonu öğrencilerin de ilgisiyle festival alanında yürümek, yer bulup oturmak, nefes almak zorlaşıyor. Hele yoga felsefesini kişisel aydınlanma rehberi olarak öğreten ünlü yogi ve mistik Sadhguru ya da ülkenin en ünlü sinema aktörlerinden Rishi Kapoor’un seansları olduğunda kıpırdayacak yer kalmıyor. Büyük heyecanla bu seanslara katılan gençlerin bir kısmı rivayete göre otel tutacak paraları olmadığı için tren istasyonunda sabahlıyor. Boyunlarında mavi kart asılmış şanslı delegeler ve pembe kartlı yazarlar kendilerini halka kapalı loungelara atıp yelpazeleniyor.

Panellerin çoğu İngilizce olsa da Hintçe, Bengalce gibi Hindistan’ın yaşayan dillerinde yapılan birçok etkinlik var. (Bengalce kitaplar 1 milyonu aşkın satış rakamlarına ulaşıyor.) Bu festivale tartışılmaz bir özgünlük katıyor; her ne kadar uluslararası bir kimliği olsa da, Jaipur Hindistan’ın kültür ve edebiyatını tartışıyor, kutluyor, tanıtıyor. Eğer sabah erken giderseniz güne müzikle başlayabiliyorsunuz; her sabah 9-10 arasında en büyük çadır olan Ön Bahçe’de konserler var. Bir sabah Hindistan’ın ünlü film müzikleri bestecisi Swanand Kirkire’nin şarkılarını yüzlerce Hintli genç bir ağızdan söylüyordu. Sabahın serinliği müzik ve renklerle birleşince gün büyük bir huzur ve enerjiyle başlıyor.

ORHAN PAMUK’TAN SONRA CEMAL KAFADAR

Bu sene Jaipur’un ünlü katılımcıları arasında Siyah Kuğu kitabının yazarı Nassim Nicholas Taleb, Hintli şair ve Slumdog Millionaire filminin şarkılarının bestecisi Gulzar, ‘Kapitalizm ve Ekonomi Hakkında Size Söylemedikleri 23 Şey’ kitabının yazarı Çinli ekonomist Ha-Joon Chang, Amerikalı feminist şair Anne Waldman ve Hindistan’ın en başarılı genç kadın yazarlarından Chitra Banerjee vardı.

Türkiye’den şimdiye kadar festivale bir tek 2011’de Orhan Pamuk katılmış. Bu sene ise ikinci defa temsil edildik; Harvard Üniversitesi’nde Osmanlı tarihçisi olan Prof. Cemal Kafadar, ‘Osmanlı İstanbul’unda Zevk’ başlıklı konuşmasında İstanbul’da 16. yüzyılda kahve ve kahvehane kültürünün yaygınlaşması ile paralel olarak gelişen gecenin zamansal fethini kapılardan taşan bir izleyici kitlesine anlattı. İlk defa 15. yüzyılda Yemenli Sufiler tarafından sosyal bir içecek olarak kullanılmaya başlayan, Kahire’den sonra Şam ve Halepli iki tüccar tarafından 1551’de ilk kahvehanenin kurulmasıyla İstanbul’da yaygınlaşan ve kısa zamanda İngiltere’ye kadar sosyal kültürde yer edinen kahvenin hikâyesi sınırları aşan bir küresel tarih hikâyesiydi aslında. Bu özelliğiyle daha çok Hindistan, Güney Asya ve Batı dünyasının üretimleri üzerinden kurgulanmış festivalde coğrafi karşılaştırmalara açılmış küçük bir pencereydi aynı zamanda.

Prof. Cemal Kafadar, ‘Osmanlı İstanbul’unda Zevk’ başlıklı konuşmasında İstanbul’da 16. yüzyılda kahve ve kahvehane kültürünün yaygınlaşması ile paralel olarak gelişen gecenin zamansal fethini kapılardan taşan bir izleyici kitlesine anlattı.

Bu ölçüde büyük bir festival nasıl ortaya çıkmış diye festivalin iki organizatöründen biri olan İskoç yazar ve tarihçi William Dalrymple’la konuştuk. Dalrymple bu festivalin sembol ismi; ‘benim bebeğim bu’ diye tanımlıyor Jaipur’un kendisi için önemini. Tükenmeyen enerjisi, muazzam hafızası ve kocaman kahkahasıyla bu gezgin adam, yazarlık kariyerine 22 yaşındayken Marco Polo’nun Küdus’den Çin’e yaptığı yolculuğun izini sürdüğü In Xanadu kitabıyla başlamış.

Hindistan’la ilgili iki gezi kitabından sonra Hintli tarihçiler dahil pek kimsenin ilgi göstermediği ama ülke tarihinin üç yüz yılında egemen olan Mughallara (1526-1748) ilişkin üç kitap yazmış ve dünya çapında ün kazanmış. Şimdilerde Delhi’nin çeperlerinde keçiler ve horozlarıyla birlikte yaşadığı çiftlikte 1600'lerde kurulan Doğu Hindistan Şirketi’yle ilgili bir kitap yazmakla meşgul; ‘Hindistan’ı İngilizler değil bir şirket sömürdü’ diyor çalışmasını heyecanla anlatırken.

‘YOLUNU ŞAŞIRMIŞ JAPON TURİSTLER’DEN 400 BİNE

Festival fikri Dalrymple 2002’de yazdığı White Mughals kitabının tanıtımı için dünya turuna çıktığı dönemde ortaya çıkmış. Bu sırada Batı’da yaşayan, İngilizce olarak kitaplarını yazan ve geniş okur kitleleri oluşturmuş Amitav Ghosh, Salman Rushdie, Kiran Desai gibi Hint asıllı yazarların Hindistan’da tamamen görünmez olduklarının farkına varmış. Onları Hindistan’a getirip konuşturmanın yollarını düşünürken yakın bir arkadaşının düzenlediği Jaipur Kültürel Miras Festivali’ne kitabından bir okuma yapmak için davet edilmiş. ‘O konuşmama sadece 16 kişi geldi ve 10’u yolunu şaşırmış Japon turistlerdi’ diyor gülerek.

Festival fikri Dalrymple 2002’de yazdığı White Mughals kitabının tanıtımı için dünya turuna çıktığı dönemde ortaya çıkmış.

Bir sonraki yıl aynı kültür festivalinde küçük bir edebiyat paneli düzenlemiş. Birkaç senede edebiyat bölümü genişlemiş ve festivaller ikiye ayrılmış. Jaipur edebiyat dünyasını ağırlarken kültür ve müzik Jodhpur şehrine kaymış. ‘İlk birkaç sene Delhi’deki kitapçılarda, kafelerde festival posterleri asarak izleyici çekmeye çalışıyordum’ diye anlatıyor Dalrymple. 2007’de Şeytan Ayetleri kitabının yazarı Salman Rushdie anons edilmeden festivale katılmış ve festivalin popülerliğini bir anda patlatmış. 2008’de 60 konuşmacı ve 7000 katılımcıdan, 2014’de 240 konuşmacı ve 220.000 katılımcıya çıkmışlar. Ocak 2017’de ise konuşmacılar 300’ü, katılımcılar 400.000 kişiyi bulmuştu.

Festivalin en radikal özelliği tamamen ücretsiz olması. İsteyen herkes internetten kayıt olup bütün bir günü Diggi’de entelektüel sohbetleri dinleyerek ya da 30 rupeelik masala çayından içip selfie çekerek geçirebiliyor. Bu sene festivalin ana sponsoru Hindistan ve dışında 35 televizyon kanalı sahibi olan Mumbaili medya ve eğlence devi Zee şirketi idi. Mevcut popülist ve sağcı Modi hükümetine yakınlığıyla bilinen Zee’nin desteği liberal değerler üzerine temellenen festivale yönelik kaygılar yaratmıştı. Özelleştirilen kültür sanat alanlarını destekleyerek çıkarlarını aklayan kurumsal yapılar Hindistan’da da etki alanlarını genişletiyor.

Jaipur’un en önemli etkilerinden biri Hindistan’da edebiyat festivali kültürünün adeta bir çığ gibi yaygınlaşmasına vesile olmuş olması. İlk başladıklarında ülkede bu alanda bir tane bile festival yokken şimdi her sene Hindistan’ın çeşitli şehirlerinde 190 tane edebiyat festivali yapılıyor; yani neredeyse büyük-küçük her şehre bir festival düşüyor. ‘Bu ilgiyi besleyen bir tartışma kültürü var mı?’ diye soruyorum William Dalrymple’a. ‘Kesinlikle var, Amartya Sen’in ‘Argumentative Indian’ını (Tartışmacı Hintli) hatırla’ diyor.

‘UZUN KONUŞMALAR’IN VE METİNLERİN ÜLKESİ

Ülkenin çıkardığı en ünlü entelektüellerden olan Sen, ‘Söz uzunluğu Hindistan’da bize yabancı bir şey değildir... Konuşmayı severiz’ diyerek başladığı kitabında Hindistan’ın tarihindeki geleneksel tartışma kültürünü irdeliyor. Birleşmiş Milletler’de şimdiye kadar yapılmış en uzun konuşma da (durmaksızın 9 saat), dünyanın en uzun anayasalarından biri de Hindistan’a ait.

Hindistan’ın Sanskritçe yazılmış en önemli antik destanları Ramayana ve Mahabha rata da Homer’in İlyada ve Odysseia’ sından tam yedi kat uzun.

Sen, bu destanlardaki ana hikayelerin yanında sayısız diyalog, alternatif görüş, karşıt görüş ve tartışmaların yer aldığını gösteriyor. Örneğin Mahabharata’nın meşhur bir parçası olan Bhagavad Gita bölümünde büyük bir savaş öncesi Tanrı kabul edilen Krisha’nın kişinin vazifesini yerine getirme sorumluluğu vurgusu ile savaşçı Arjuna’nın kişinin yaptığı eylemlerin kötü sonuç doğurmaması prensibi vurgusu arasında ahlaki bir tartışma yapılıyor. ‘Bu kadar çok kişinin ölmesinden nasıl iyilik doğabilir? Ve neden sadece kendi tarafıma zafer ve mutluluk getirmeye çalışayım?’ diyerek savaşı sorguluyor Arjuna. Destanlardaki bu tür ahlaki tartışmalar Hindistan’da günümüz meselelerine yönelik tartışmalara da referans oluşturuyor.

1947’de İngilizlerden bağımsızlığını kazanan Hindistan’ın o günden bugüne neredeyse kesintiye uğramamış bir demokrasi ve laiklik geleneği var. Sen, modern Hindistan’da sınıf, cinsiyet ya da din farkı olmaksızın büyük bir kamusal müzakere kültüründe tezahür bulan tartışma kültürünün bunda çok önemli rolü olduğunu ileri sürüyor. Demokrasi ve laiklik gibi, uzun anayasa ve festival kültürü de bunun tezahürleri olarak görülebilir.

‘MODİ’ YANSIMALARI HER YERDE

Fakat dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Hindistan’da da 1990'lardan beri yükselen ve iki sene önce büyük bir oy oranıyla Başbakan seçilen Narendra Modi ile taçlanan aşırı milliyetçilik ve popülizm, tartışma ve toleranstan beslenen çoğulcu bir toplum olmaya çalışma tecrübesini ciddi şekilde tehdit ediyor.

Bunun yansımaları Jaipur’da da açıkça görülüyordu. 1925’te ‘Hindistan’a hizmet etmek’ amacıyla aşırı sağcı ve Hindu milliyetçisi bir hareket olarak kurulmuş ve bugün iktidardaki BJP partisinin sosyal tabanını oluşturan RSS’in (Rashtriya Swayamsevak Sangh) iki temsilcisi bu sene Jaipur’a konuşmacı olarak davet edildi. Müslümanlara fazla müsamaha gösterdiği için 1948’de Gandhi’yi öldürenler de eski RSS üyeleriydi. Bu kişilerle aynı platformda bulunmayı reddeden iki davetli festivalden çekildi.

Bir sonraki yazıda Hindistan’da artan kutuplaşmayı ve tehlikede olan demokrasi – ve festival – geleneğini ele alalım...