Yeni bir evren yaratma fikri şaka değildir

Fizikçilerin uzun yıllardır üzerinde tartıştıkları konulardan birisi, laboratuvar ortamında bir evren yaratmanın mümkün olup olmayacağı. Meselenin ayrıntılarına girdiğimizde karşımıza muhtelif tartışmalar çıkıyor.

Abone ol

Zeeya Merali*

Fizikçilere akademik yazılarında kaba mizah kullanma suçlamasına sık sık rastlamayız; ancak 1991’de Stanford Üniversitesi’nden kozmolog Andrei Linde’nin başına gelen tam olarak budur. Nuclear Physics B dergisine “Evren Yaratımının Zorlu Sanatı” başlıklı bir taslak makale sunmuştu. Makalesinde, bir laboratuvarda bir evren yaratılması olasılığını şöyle özetliyordu: Bir gün kendi yıldızlarını geliştirecek yepyeni bir kozmos, gezegenler ve akıllı yaşam. Makalenin sonuna doğru, Linde, evrenimizin bir uzaylı ‘fizikçi hacker’ tarafından ele geçirilmiş olabileceği konusunda görünüşte tartışmalı bir öneri sundu. Gazetenin hakemleri bu ‘kötü şakaya’ itiraz etti; dini insanlar, bilim adamlarının, evren yaratma şansını Tanrı’nın tekelinden almaya niyetli oldukları hususunda endişeliydiler. Linde, gazeteye yazdığı makalenin başlığını ve içeriğini değiştirdi; ancak evrenimizin bir uzaylı bilim adamı tarafından yaratılmış olabileceği çizgisinden sapmadı. Bana “Bunun bir şaka olduğuna emin değilim,” dedi.

Çeyrek yüz yıl ilerleyince bir evren yaratma fikri -yani ‘kozmojenez’- daha önce hiç olmadığı kadar komik görünür. Dünyayı dolaşırken konsepti ciddiye alan fizikçilerle konuştum ve hatta insanlığın bir gün bunu nasıl başaracağına dair planları genel hatlarıyla tasvir ettim. Linde’nin hakemleri karşı çıkmakta haklı olabilirlerdi, ancak sordukları sorular yanlıştı. Kozmojenez hakkında konuşulması gereken kimi rahatsız ettiği değildir; şayet gerçekten mümkün olsaydı ne olacağını konuşmalıyız. Teolojik etkileri nasıl ele alacağız? Hatalı insanlar insanlar kozmik bir yaratıcı rolü üstlenince ne gibi ahlaki sorumluluklar söz konusu olabilir?

EVRENİN OLUŞUMU TARTIŞMASI

Teorik fizikçiler, kendi evrenimizin başlangıcına ilişkin düşüncelerinin bir parçası olarak, yıllarca bağlantılı sorularla uğraştılar. 1980'lerde, Massachusetts Tufts Üniversitesi'nde kozmoloji uzmanı olan Alex Vilenkin, zamanın, uzamın ve maddenin olmadığı bir hâlden gittikçe genleşen bir evreni üretebileceği ve kuantum mekaniği kanunlarına uygun bir mekanizma ortaya attı. Kuantum teorisinde, boşlukta, parçacık çiftlerinin kendiliğinden ve anlık olarak oluşabileceğine dair öne sürülen bir ilke vardır. Vilenkin, bu kavramı bir seviye daha ileri taşıdı ve kuantum kurallarının, astronomik terazileri genleştirmeye yönelik itici bir güce sahip olarak, boşluğun çok küçük bir parçasının kendisinden kurtulmasına olanak sağlayabileceğini savundu. Böylece kozmosumuz yalnızca fizik yasaları tarafından var edilebilirdi. Vilenkin’e açısından bu sonuç, Big Bang’den (Evrenimizi var eden ‘Büyük Patlama’) önce gelen şey hakkında bir gerçeğe ulaşıyor: Hiçbir şey. Çoğu kozmoloji uzmanı, ilahi veya başka bir müdahale olmayan bir evren kavramında uzlaşmış durumdadır.

Felsefi yelpazenin diğer tarafında bulunan ve Kanada’daki Alberta Üniversitesi’nde fizikçi (olarak araştırma yapan) ve inançlı bir Hristiyan olan Don Page ile bir araya geldim ve Stephen Hawking ile kara deliklerin doğası üzerine yaptığı erken dönemdeki işbirliğini ele aldım. Page’de göze çarpan fikir, Tanrı’nın Evreni tamamen yokluktan (ex-nihili) yarattığıdır. Buna karşılık Linde tarafından öngörülen kozmojenez fikri, fizikçilerin, Cenevre yakınlarındaki CERN’in (Büyük Hadron Çarpıştırıcısı) daha güçlü bir kuzenini kullanarak, oldukça makul bir laboratuarda kozmosu oluşturmalarını gerektirecektir. Aynı zamanda ‘monopol’ denilen bir ‘tohum partikülüne’ (bazı fizik modellerinde mümkün olduğu iddi edilse de henüz bulunamamıştır) ihtiyaç duyulacaktır.

BİR TOHUMDAN EVREN YARATMAK

Fikirsel bağlamda, şayet bir monopole yeterli miktarda enerji verseydik, genleşmeye başlardı. Genişleyen monopol, Evrenimiz içinde büyümek yerine, ayrı bir uzam içine giden küçük bir solucan deliği tüneli oluşturmak için hızlandırıcı içindeki uzay-zamanı bükebilirdi. Laboratuarımızda yalnızca oluşan solucan deliğinin ağzını görürdük. Bizim açımızdan tamamen zararsız olacak ölçekte küçük bir kara delik gibi gözükürdü. Ama o solucan deliğine girebilsek, bir geçitten geçerek hızla genişleyen bebek evrenin içine girerdik.

Page’in iddiasına göre en gelişmiş fizik hacker’larının bile hiçlikten kozmos yaratabileceğine inanmamıza gerek yok. Linde’nin kozmojenez kavramı, cüretkâr biçimde, temelde teknolojiktir. Bu yüzden de Page inancı açısından bunu önemsiz bir tehdit olarak görüyor. Bu ilk hesaplamaya göre, kozmojenez, varolan teolojik görüşleri bozmamaktadır.

Ancak sorunun etrafında gezinirken merak etmeye başladım: İnsanların, bir gün akıllı hayatın yaşayabileceği bir evren yaratma olasılığını göz önüne alırsak ne gibi etkileri olabilir? Geçmişteki yayınlanan Küçük Bir Alanda  Büyük Patlama (2017) kitabımın öne sürdüğü teoriyi ele alırsak, yeni bir evreni yarattığımızda evrimindeki gidişatı veya evrenin sakinlerinden herhangi birinin acı çekmesini engelleme yeteneğine sahip olmayacağımızı öne sürüyor. Bu, bizi sorumsuz ve pervasız tanrılar yapmaz mı? 1980’lerde kozmojenez modelinin mimarlarından biri olan ve İsrail’deki Ben Gurion Üniversitesi’nde fizikçi olan Eduardo Guendelman’a bazı sorular yönelttim. Guendelman son yıllarda, bebek-evren oluşumunu pratik bir kavrayışa uydurabilecek araştırmalar sürdürüyor. Ahlâki meselelerin kendisini rahatsız etmediğini görmek şaşırtıcıydı. Guendelman, çocuk sahibi olup olmamaya karar veren ailelere benzer biçimde, bilim insanlarının bir bebek-evren oluşturma hususundaki sorumluluklarını düşünerek, yarattıklarını kaçınılmaz olarak acı ve sevinçle dolu bir hayata sokacaklarını düşünmektedir.

Diğer fizikçilerse daha temkinli davranıyorlar. Japonya’da bulunan Yamaguchi Üniversitesi’nden Nobuyuki Sakai, bir monopole bir bebek-evrenin tohumu olma işlevi yüklenebileceğini öne süren teorisyenlerden birisi. Kendisi, kozmojenezin ileride bir toplum olarak 'endişelenmemiz gereken' çetrefilli bir mesele olduğunu itiraf ediyor. Ancak şu an herhangi bir etik kaygıdan ödün vermiyor. Kozmojenez’e giden yola ilişkin hesaplamaları yapmasına rağmen, böyle bir deneyin gerçekleştirilebilmesinin on yıllar alacağını ifade ediyor. Bu arada, etik tartışmalar biraz bekleyebilir.

Görüştüğüm fizikçilerin birçoğu, böyle potansiyel felsefi ikilemlere girmek konusunda gönülsüz davrandılar. Bu sebeple, bilgisayar simülasyonlarında yapay bir duygusal yaşam yaratmanın manevi sonuçlarına dair araştırmalar yapan Oxford Üniversitesi’nden Anders Sandberg’e ulaştım. Akıllı hayatın çoğalmasının, formdan bağımsız olarak, doğasında olan değerleree sahip bir varlık biçiminde algılanabileceğini savunuyor. Bu durumda, kozmojenez aslında bir ahlâki yükümlülük gerektiriyor olabilir.

SANSÜR DÜŞÜNCELERİN GELİŞİMİNİ ENGELLİYOR

Bu konularda bilim adamları ve felsefecilerle yaptığım sayısız konuşmayı göz önünde bulundurunca, Nuclear Physics B dergisindeki editörlerin fizik ve teoloji konusunda hatalı davrandıklarına karar verdim. Onların gerçekleştirdiği küçük sansür eylemleri yalnızca önemli bir tartışmayı örtbas etmeye hizmet etmişti. Asıl tehlike, iki taraf arasında bir düşmanlık havası yaratma tavrında yatıyor; bilim insanları mesleki misilleme veya çalışmalarının alay konusu edilmesinden çekindikleri için dini ve ahlâki sonuçlar hakkında dürüstçe konuşmaktan çekinmişlerdir.

Kısa süre içerisinde bir bebek-evren yaratmayacağız; ancak tüm araştırma alanlarındaki bilim insanları, bir suç işlenmesine yol açmaksızın, çalışmalarının etkilerini özgürce ifade edebilecek serbestlikte olmalılar. Kozmojenez, bu ilkeyi test eden aşırı bir örnektir. Örneğin, yapay zeka oluşturma veya yeni silah çeşitleri geliştirme gibi benzer etik sorunlarla kısa vadede karşı karşıyayız. Sandberg’in belirttiği üzere, bilim insanlarının felsefeden çekinmek ve güvenli bölgelerinin dışına çıkmak konusunda, ‘garip’ fikirleri nedeniyle, korkmaları anlaşılabilir olmakla birlikte; istenmeyen sonuç, birçoğunun gerçekten önemli olan şeyler hakkında sessiz kalmasıdır.

Tanrı’nın, kozmosun ve bebek dünyalarının anlamını değiştiren bir gün geçirdikten sonra, Linde’nin Stanford’daki ofisinden ayrılırken, notlarımı işaret etti ve ümitsizce bir yorum yaptı: “İtibarımı yok etmek istiyorsanız, sanırım elinizde yeterince malzeme var.” Bu his, ateist, agnostik, dindar veya bunlardan hiçbiriyle tanımlanmasalar da karşılaştığım diğer bazı bilim adamları tarafından tekrarlanmıştı. Bunun ironik yanı şu ki; fikirlerini benimle olduğu gibi açık açık birbirleriyle paylaşabildiklerinde, varlığımızın en büyük sorularını düşünürken meslektaşları arasında yalnız olmadıklarını bileceklerdir.

* Zeeya Merali serbest bir bilim yazarıymış ve A Big Bang in a Little Room: The Quest to Create New Universes (Küçük Bir Odadaki Büyük Patlama: Yeni Evrenler Oluşturma Çabası) kitabının yazarıdır. Eserleri Nature, Scientific American, Discover, Science, New Scientist ve BBC'de yer almıştır. National Geographic tarafından iki kitabı yayınlandı ve NOVA televizyon dizisi The Cosmos of Cosmos’da görev aldı. Teorik kozmolojide doktora sahibidir.

Makalenin aslı aeon sitesinde yayınlanmıştır.  (Çeviren: Tarkan Tufan)