Yem olmazsak eğer…

İnsanın yalnızlaşmasını fedakârca anlatan yazarlardan Füsun Akatlı. Bizler için kendini feda etmiş gibi hissettirir hep. O, herkesten önce kavurucu yerlerde defalarca dolaşmış ve başımıza gelecekleri anlatıyordur bize. ‘Silinen Ayak İzleri’ni de hoyrat çoğunluğun dışında kalanları yalnız bırakmamak için yazmış sanki. Ve yem olmazlarsa eğer onlara bir önerisi var.

Burcu Aktaş bu.aktas@gmail.com

“İnsanlar hemen anlarlar sizin kendilerinden olmadığınızı... Sizin, onlardan olmadığınızı anlamanızdan daha çabuk, daha erken!”

Füsun Akatlı’sız böyle apaçık anlatamazdım yalnızlaşmayı. İnsanın yalnızlaşmasını fedakârca anlatan yazarlardan biri o. Bizler için kendini feda etmiş gibi hissettirir bana hep. ‘Silinen Ayak İzleri’yle iyice... O, herkesten önce kavurucu yerlerde defalarca dolaşmış ve başımıza gelecekleri anlatıyordur bize. ‘Silinen Ayak İzleri’ bunun doruğa çıktığı denemelerinden biri. Etkisi tuhaf bir metin. Öncelikle hoyrat çoğunluğun dışında kalanları tanımlıyor. En çok onlara ve onların acılarına, onların terk edilişlerine, onların yalnızlaşmasına dair... Burada, bu ülkede sayıları ne kadar hiçbir zaman emin olamıyor insan ama azınlıkta oldukları muhakkak. Füsun Akatlı hoyrat çoğunluğun dışında kalanları yalnız bırakmamak için yazmış sanki ‘Silinen Ayak İzleri’ni.

“İstediğiniz kadar sözcüklerinizi seçerek, insanların duygularını, yorum skalalarını gözeterek konuşun, yazın. Mesafeleri iyi ayarladığınızı sanın Tevazunuzun tevazu olduğunu belli etmemek için çaba gösterin. Şizoid bir kontrol kulesi gibi yaşayın... Bu arada bir şeyler yazın, yazın, yazın... Yazdıklarınız sanki suya yazılıdır...” Yaşadım biliyorum diyor Füsun Akatlı. Yalnızlaşmanın gitgide katmerli bir yabancılaşmaya dönüşeceğini de haber veriyor: “Neden ben, yabancı olmadığım yerlerde, yerleşik bir yabancı; yabancı olduğum yerlerde, sanki kırk yıldır hiç uğramadığı için unutulmuş bir yerliyim?”

Çetrefil soruların yanıtlarını, bu çetrefil sorularla boğuşanlar arıyor usanmadan. Füsun Akatlı hayatı edebiyatla, felsefeyle, sanatla ve kendi mezurasıyla ölçüp anlatıyor, yazıyor.

Haklıca yaşamanın, yitirmenin ve çemberin dışında kalmanın ta kendisi olduğunu anlatan ‘Silinen Ayak İzleri’nin kıymeti ölçülemez. Evet, okuru sarsıcı bir “altüst olma deneyimi” bekliyor ama sonunda hiç değilse müthiş bir kavuşma var. Füsun Akatlı aynı acılardan geçen okurunu yüreklendirip bir buluşmaya davet ediyor.

“Dünya üzerinde rasgele dağılmış bir kavme mensupsanız, bu sizin hiçbir yere ait olmadığınızı değil, her yerde, en umulmadık zamanlarda, sizinkilerden birine/birilerine rastlayabileceğinizi gösterir. Kendini darı sanan adam, tedavi gördükten sonra, darı olmadığını iyice öğrenmişti. Yalnız, bir tek endişesi kalmıştı. Ya tavuklar onun darı olmadığını öğrenemedilerse! İnanın, sizin sorununuz da bundan farklı sayılmaz. Ve eğer yem olmadan, yerleşik mekânları bırakıp yola düşmeyi becerebilirseniz/becerebilirsek bir noktada... o noktanın epey uzağında olmayan ilk rampada karşılaşabiliriz! Benim boynumda, erguvan rengi, Hint ipeğinden bir fular olacak.” 

Füsun Akatlı, Yazı Bahçesinden, Kırmızı Kedi Yayınları, 360 syf., 2016

Ha bire kendinin altını çizmeden (tekrarlamak isterim, kendini feda ederek); hayatı edebiyatla, felsefeyle, sanatla anlamanın yolunu işaret eden bir müthiş yazar Füsun Akatlı. Denemelerinin her biri insanın elinden tutuyor. Topluma, insana ve kendine bakmanın inceliklerini tek tek keşfettiriyor. Bugünlerin eziciliğinde niye onu daha çok okumuyoruz anlamak mümkün değil.

Hamiş: Füsun Akatlı’nın tüm eserleri Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yayımlanıyor. Yazarın ‘Silinen Ayak İzleri’ denemesi Yazı Bahçesinden adlı kitabında yer alıyor.

Tüm yazılarını göster