Yavuz Yılmaz toprağa verildi

Cumartesi günü yaşamına son veren Yavuz Yılmaz'ın cenazesi toprağa verildi. Mesut Yılmaz, oğlunun cenazesini omuz vererek cenaze aracına taşıdı. Cenazede imam 35 Yaş Şiiri'nden dizeler okudu...

Abone ol

DUVAR - Eski Başbakan Mesut Yılmaz'ın oğlu Yavuz Yılmaz'ın cenazesi bugün defnediliyor. Sabah saatlerinde oğlunun cenazesinin bulunduğu Gayrettepe'deki özel hastaneye gelerek naaşına omuz veren Mesut Yılmaz'ın yanında kardeşi Turgut Yılmaz, eski Şişli Belediyesi Başkanı Mustafa Sarıgül ve iş adamı Abdurrahim Albayrak da yer aldı.

.

Yavuz Yılmaz'ın cenaze namazı ise Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii'nde kılındı. Cenaze namazına Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in yanısıra çok sayıda siyasetçi, işadamı ve sanatçılar katıldı.

Ağlamaktan bitkin halde olan anne Berna Yılmaz, cami avlusuna kadar tabutun arkasından yürüdü.

KÜÇÜK OĞLUNA SARILARAK AĞLADI

Berna Yılmaz'ın camide küçük oğlu Hasan Yılmaz'a sarılıp gözyaşları döktüğü görüldü.

 38 yaşında hayata veda eden Yavuz Yılmaz'ın naaşı, kılınan cenaze namazının ardından defnedilmek üzere Kanlıca Mezarlığı'na götürüldü. Namaz sırasında imam Cahit Sıtkı Tarancı'nın '35 Yaş Şiiri'nden dizeler okudu...

Şiirin tamamı şöyle:

Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.

Dante gibi ortasındayız ömrün.

Delikanlı çağımızdaki cevher,

Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,

Gözünün yaşına bakmadan gider.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?

Benim mi Allahım bu çizgili yüz?

Ya gözler altındaki mor halkalar?

Neden böyle düşman görünürsünüz,

Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

Zamanla nasıl değişiyor insan!

Hangi resmime baksam ben değilim.

Nerde o günler, o şevk, o heyecan?

Bu güler yüzlü adam ben değilim;

Yalandır kaygısız olduğum yalan.

Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;

Hatırası bile yabancı gelir.

Hayata beraber başladığımız,

Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;

Gittikçe artıyor yalnızlığımız.

Gökyüzünün başka rengi de varmış!

Geç farkettim taşın sert olduğunu.

Su insanı boğar, ateş yakarmış!

Her doğan günün bir dert olduğunu,

İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!

Her yıl biraz daha benimsediğim.

Ne dönüp duruyor havada kuşlar?

Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?

Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?

Neylersin ölüm herkesin başında.

Uyudun uyanamadın olacak.

Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak,

Taht misali o musalla taşında.