Yapı Kredi Yayınları'ndan Nâzım Hikmet'e '3 noktalı' sansür

Nâzım Hikmet'in Yapı Kredi Yayınları tarafından basılan "Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim" adlı yapıtı farklı dillerdeki çevirileriyle karşılaştırılarak incelendi. İnceleme sonucu, kitabın en az 35 noktasında sansür uygulandığı belirlendi.

Abone ol

Alp Altınörs

DUVAR - Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim, Nâzım Hikmet’in otobiyografik romanı ve en politik metinlerinden birisidir. Nâzım Hikmet’in kendi yaşam öyküsünü tanıdığı pek çok komünistin yaşamlarından anılarla harmanlayarak aktardığı, arka planında Ekim Devrimi ve dönemin Türkiye’sinin siyasal hayatı yer alan, komünistlerin çektikleri zulümleri çarpıcı biçimde aktaran bir romandır. Aynı zamanda bir devrimci romantizm başyapıtıdır.

1962 yılında yazılmış, ilk olarak “Romantika” adıyla Moskova’da 1963’te bir roman dergisinde basılmıştır. Kitap olarak ayrı baskısı 29 Haziran 1964’te Moskova’da yapılmış, yine aynı yıl, 19 Eylül’de Türkçe metni Bulgaristan’da Sofya’da yayımlanmıştır. Türkiye baskısı ise Gün Yayınları tarafından 1967’de İstanbul’da yapılmıştır. İlk baskıyı yapan yayınevi, dönemin anti komünist yasalarından duyduğu korkudan olsa gerek, kitabı sansürlü biçimde basmıştır. Nâzım’ın bu romanının Türkiye baskıları, o günden bu yana sansürlüdür. Romanı okuduğunuzda köşeli parantezler içinde üç noktalı […] kesintiler görürsünüz. Bu bölümler sansürlü bölümlerdir. Ancak daha yakın bir inceleme, kitabın pek çok başka bölümünün de sansürlü olduğunu göstermiştir.

İşte bu makalede biz, Türkiye’de yayımlanışının 50. yıldönümünde, Nâzım’ın Türkiyeli okur bakımından kayıp olan bu sayfalarını gün yüzüne çıkartacağız. 50 yıllık bu ayıbın artık son bulması yönünde bir çağrı da yapacağız. Bu makaleyle, 21. yüzyılda Türkiye’de Nâzım Hikmet’in hala sansürleniyor olduğunu ayan beyan ortaya koyacağız. Ki bu sansür, sadece ele aldığımız eserinde değil, en ünlü şiirlerinden “Tanya”da ve başka eserlerinde de tespit edilmiştir. (1)

Bu kitabın yasal yayın haklarını bugün elinde tutan Yapı Kredi Yayınları, kitabın 21'inci baskısını yapmıştır. Ancak ne var ki bu baskılar da sansürlüdür. Sansürlü bölümler halen okurdan saklanmaktadır.

Kitabın İngilizce baskısı daha az sansürlüdür ve bu baskının da telif hakları YKY’den alınmıştır. Bu da, YKY’nin elinde sansürsüz metin olduğu halde, sansürü bilinçli ve kasıtlı biçimde sürdürdüğünün bir kanıtıdır. Kapitalist banka tekeli Yapı Kredi, iyi bir gelir kaynağı olduğu (!) için Nâzım Hikmet’in telif haklarını satın almış, buradan büyük paralar kazanmaktadır. İnternette Nâzım şiirlerinin yayınlanmasını veya başka yayınevlerinin Nâzım’ın kitaplarını basmasını mahkemeler eliyle engellemektedir. Ama aynı yayınevi, Nâzım’ın eserini sansürlenmiş biçimde yayımlamakta ısrar etmektedir.

Bu makaleyle birlikte, halen burjuva yasaları çerçevesinde Nâzım’ın eserlerinin telif hakkını elinde tutan Yapı Kredi Yayınları’na ve miras yoluyla bu hakların sahipliğini elinde tutan Mehmet Hikmet’e, sansür ayıbını ortadan kaldırma çağrısını yapıyoruz. Bu yapılmadığı halde, Nâzım’ın mirasını taşıyabilecek yayınevlerine bu kitabın sansürsüz versiyonunu ulaştırarak basmalarını isteyeceğiz. Bu da baskıyla karşılarşırsa, e-kitap olarak internetten yayınlayacağız. Her halükarda, Nâzım üzerindeki bu 50 yıllık sansürü kıracağız. Sansürcü hiçbir yayınevinin Nâzım Hikmet’in kitaplarını basması meşru değildir. Romantika üzerindeki yarım yüzyıllık sansür zincirlerini kırmanın zamanı çoktan gelmiştir.

Boris Polevoy, Bulgaristan baskısında yayımlanan önsözünde, “Hikmet bu kitabıyla övündüğü kadar, belki başka hiçbir kitabıyla övünmemiştir” der. Öyleyse bu çalışmamız, Nâzım’ın başyapıtlarından birisine yapılan katmanlı sansüre karşı onun mirasını yeni kuşaklara doğru aktarma konusunda çabamız olsun.

Kitapta sansürün iki ana nokta üzerinde yoğunlaştığını görüyoruz: İlki; Bolşevizm, Ekim Devrimi ve uluslararası komünizmle ilgili ifadelerin çıkartılması veya değiştirilmesidir. İkincisi ise; Türk egemen sınıflarının İstiklal Mahkemeleri, Suphilerin katli, Ermeni Soykırımı gibi tarihsel suçlarına dair anlatımlara, keza roman kahramanlarının işkencecilere, katliamcılara karşı sınıf öfkesi ifade eden sözlerine uygulanan sansürdür.

Açığa çıkarabildiğimiz kadarıyla YKY’nin Türkçe baskısında 35 noktada sansür uygulanmıştır. Mümkündür ki, sansürlü noktaların sayısı 35’ten yüksek de olabilir. Bizim eksik bıraktığımız noktalar kalmışsa, başka araştırmacılar bunları mutlaka saptayacaktır. Aslolan, sansürcü zihniyetin ortadan kaldırmaya çalıştığı Nâzım Hikmet’in kayıp sayfalarını yeniden okurla buluşturmaktır.

Nâzım’a yönelik sansürün izini, YKY’nin çıkarmış olduğu 20. Baskı’nın sayfaları üzerinden süreceğiz. (2) Bu çalışmada, kitabın İngilizce baskısını (3), Rusça özgün baskısını (4)  ve bu baskının tercümesiyle Bulgaristan’da yapılmış olan Türkçe basımını (5) karşılaştırmalı olarak inceledik.

Sıralamayı YKY baskısındaki sansürlü yerlere göre yaptık. Roma rakamlarıyla, YKY baskısındaki sayfa sayılarına göre sansürlü yerleri teker teker sıraladık. Tırnak içinde italik ile yazılmış ifadeler sansürlenmiş yerlerdir. Parantez içindeki ifadeleri ise sansürlenen yerlerin öncesinde veya sonrasındaki yerleri aktararak anlam bütünlüğünü sunmak adına koyduk. Bulgaristan baskısını (B) İngilizce baskıyı ise (İ) olarak kısaltarak yanlarına sayfa numaralarını koyduk.

KÜRT İSYANI MAHKEMELERİNİ GETİRMENİN VESİLESİ

I. Sayfa 9’daki […] işareti: Burada Ahmet’in İttihatçı eniştesi Şükrü Bey’in sözlerinin bir kısmı kesilmiştir:

“Kürt isyanı vesile. En insafsız adamını, İsmeti, yeniden hükümete getirmek için, yeniden istiklal mahkemeleri kurmak için, Mustafa Kemalin bulduğu vesile. Bu fırsattan istifade ederek, mazisinin de öcünü alacak, İttihat ve Terakki’ye mânen sadık kalan bizlerden. Neden mi? Kendisi de İttihatçıyken umduğu mevki kendisine verilmedi diye. Politika böyledir. İnsan, inkâr ettiği eski partisine herkesten çok düşman kesilir. Tevkif ettirecek beni Mustafa Kemal, ettirecek ayağımın azıcık sürçmesini bekliyor, azıcık…” (B 8-9) (İ 5)

II. Sayfa 36’daki “emeğin Alman demircilerine selam” ifadesi, aslında “komünizmin Alman demircilerine selam” şeklindedir. (B 32)

SUPHİLERİN KATLİNDE MUSTAFA KEMAL BAĞLANTISI

III. Sayfa 71’deki ilk […]: “namussuzlar” (yuhalamış, taşa tutmuş Suphilerin yaylılarını) (B 63) (İngilizce baskıda da sansürlü)

IV. Sayfa 71’deki ikinci […]: (Burda bir Yahya Kâhya var, kayıkçılar kahyası, it mi it. Topal Osman'ın adamı,) “Kemal'in muhafız kumandanının.” (B 63) (İngilizce baskıda da sansürlü)

Bu nokta özellikle önemlidir, zira Mustafa Suphi ve 15’lerin katliyle Mustafa Kemal’in doğrudan bağlantısına işaret etmektedir. Nâzım’ın 1962’de işaret ettiği bu bağlantı, 1977’de Mustafa Kemal’in özel muhafızı İsmail Hakkı Tekçe’nin tefrika edilen anılarında, “aldığı bir emir üzerine”, Topal Osman’ın iki adamını yanına alarak, Ankara’dan Trabzon’a giderek “Yahya Kahya’yı kendisinin öldürdüğünü” itiraf etmesiyle kuvvet kazanmıştır. (6) Yahya Kahya, Kazım Karabekir’in anlatımına göre, 3 Temmuz 1922’de, Trabzon’da Soğuksu’ya giderken, kışlaya yakın bir yerde, otomobil içinde birkaç kişinin saldırısıyla öldürülmüştür. (7)

Yahya Kahya’nın doğrudan doğruya Mustafa Kemal’in özel koruması tarafından, Topal Osman’ın iki adamının da katıldığı bir planla ortadan kaldırılması, Suphiler cinayetiyle Mustafa Kemal arasındaki doğrudan bağlantıyı ortaya koyan verilerden birisidir. Kemalistlerin, Yahya Kahya’nın İttihatçıların (veya daha somut olarak Enver Paşa’nın) emriyle hareket ettiği yönündeki açıklamasını da çürütmektedir. Anlaşılan emri veren de, sonradan bu vahşeti yaptırdığı kişiyi ortadan kaldıran da Mustafa Kemal’dir. Dolayısıyla burada üç kelimelik bir sansür ile Nâzım’ın bu doğrudan bağlantıya dair saptaması buharlaştırılmaktadır.

V. Sayfa 71’de ayrıca, aslında “─Trabzon’da komünist var mı?” (B 63) olan soru, “─Trabzon’da bizden kimse var mı?” şeklinde değiştirilerek konulmuş. Bu ifade İngilizce baskıda da sansürlüdür.(İ 74)

VI. Sayfa 72’deki “Suphi’nin Rusya’daki Türk esirlerden kurduğu Alayın” ifadesinin aslı “…Kızıl Alayın” şeklindedir. (B 64)

DÜNYA KOMÜNİZMİ, SINIFSIZ SINIRSIZ BİR TOPLUM

VII. Sayfa 74’teki […]: (Burada, Mustafa Suphi için kullanılan bir niteleme sansürlenmiştir) “arslan gibi bolşeviğe” (B 66) /“korkusuz bir Bolşevik’e” (İ 78)

VIII. Yine Sayfa 74’te dergi ismi olarak geçen “Sendika”, aslında “Kızıl Sendika”dır. (B 66)

IX. Sayfa 85’teki ilk […]: (Kapının sağında ilkel komünizmden görüler: ara yerde aşiret devri, kölelik devri, derebeylik, kapitalizm filan; kapının solunda, en yüksek toplum düzeni: Dünya komünizmi) ifadesinin devamı:

Irkların birbirine karışması, sınırsız, hükümetsiz, sınıfsız tek dünyanın üstünde tek ırktan, tek milletten, komünist ırkından ve milletinden insan.” (B 75) (İ 90)

X. Sayfa 85’teki 2. […]: (insanlar) “komünizmde” (tek dil konuşunca…) (B 76)

LENİN'İN BAŞUCUNDA İKİ NÖBETÇİ

XI. Sayfa 89’da Ahmet’in Lenin’in cansız bedeninin başında tuttuğu nöbeti anlattığı bölüm de işaretsiz sansürlenmiştir:

(Baktığı yerde Lenin’i gördüm!) “Alnını, sarı ve inanılmayacak kadar geniş alnını. Yeryüzü yuvarlağı. Lenin sırt üstü yatıyor, ellerini göğsüne kavuşturmuş. Kızıl Bayrak nişanını gördüm. Yüksekçe bir yerde yatıyor Lenin, açık bir tabutun içinde, kırmızıların ve çiçeklerin arasında. Başucunda, iki yanda iki nöbetçi, ayak ucunda da öyle. Ben bir Orta Asyalıdan aldım nöbeti. Bana bir şeyler söyledi nöbeti teslim ederken. Karşılık vermedim. Elimde tüfek, duruyorum kımıldamadan Lenin’in başucunda. Krupskaya’yı görüyorum, Lenin’in alnını görüyorum.” (Alnını görüyorum) (B 79) (İ 95)

KIZIL BAYRAKLARIYLA KARADENİZ UŞAKLARI

XII. Sayfa 90’daki […]: (Ne korkusu? Değil. Bağıramayacağım gibi geliyor.) “Orak-Çekiç, yeni çıkan Orak-Çekiç! diye bağıramayacağım.” (B 80) (İ 97)

XIII.-XVIII. Sayfa 91’de de TKP’nin çıkardığı gazetenin adı altı ayrı yerde sansürlenmiştir. “─Sosyalist gazete. Son haberleri yazıyor” ifadesinin aslı: “─Orak Çekiç, yazıyor, son haberleri yazıyor!” “─Yeni çıkan gazete! Sosyalist gazete!” ifadesinin aslı: “─Yeni çıkan Orak Çekiç!” “─Gazete, yeni çıkan sosyalist gazete!” ifadesinin aslı: “Orak Çekiç! Orak Çekiç!” “─Yahu bu köprüden tek namuslu adam geçmez mi? Gazete!” ifadesinin aslı: “…geçmez mi? Orak Çekiç!” “─Bütün dünya işçileri (imdat ister gibi bağırıyorum) birleşiniz! Gazete!” ifadesinin orijinali: “Bütün dünya işçileri… Orak Çekiç ─imdat ister gibi bağırıyorum─ birleşiniz! Orak Çekiç!” “Ben o gün Köprü’de 45 gazete sattım” ifadesinin orijinali ise: “Ben o gün Köprü’de 45 Orak Çekiç sattım” şeklindedir. (B 81) (Bu sayfa İngilizce baskısında da sansürlüdür.)

XIX.-XX. Sayfa 92’deki iki ayrı […]: “kızıl” bayrakları, hem ayyıldızlı, hem ayyıldızsız “kızıl” bayraklarıyla bizim Karadeniz uşakları. (B 82) (Bu ifadeler İngilizce baskıda da sansürlüdür)

TÜRKİYELİLER DE SOVYETLER'DE EŞİT YURTTAŞ SAYILIYOR

XXI. Sayfa 93’teki […]: (Bizimkiler de, Çinliler de kendi uyruklarında. Sovyet seçimlerinde oy verebiliyor ve seçilebiliyorlar, sendikalara katılabiliyorlar) “Bolşevik Partisi’ne üye olabiliyorlar. Mesela ben, Türkiye uyrukluğundayım, ama kendimi gösterebilirsem Yüksek Sovyetlerin başkanlığına bile seçilebilirim. Ne mükemmel şey anasını sattığımın, yeryüzünde kocaman bir toprak var. Sana orda, ‘hangi dindensin, hangi millettensin, hangi uyrukluktansın?’ diye sormuyorlar, ‘başka bir adamın sırtından geçindin mi, papazlık, imamlık ettin mi? Burjuva polisinde, jandarmasında çalıştın mı?’ diye soruyorlar. ‘Aa’ dedin mi, uyrukluğun falan kimsenin umrunda değil, o koca toprağın orda doğmuşsun büyümüşsün gibi, yerlisi oluyorsun.” (B 82) (İ 99)

XXII. Sayfa 95’teki […]: (Ben bu sosyalist milletini çok eskiden tanırım, benim de bir bulaşıklığım oldu bu işe, namuslu çocuklardır, sen yüreğini sağlam tut, hanım teyze, günün birinde nasıl olsa…) “kazanacaklar partiyi” ifadesi burada sansürlenmiş. (B 85) (Bu bölüm İngilizce baskıda da sansürlü)

XXIII. Sayfa 97’de yine gazete isminin sansürlendiği bir yer var; “Kerim 925’te Köprüde Orak Çekici nasıl sattıklarını anlatıyor” (B 86) yerine “gazetelerini” ifadesi konmuş.

XXIV. Sayfa 101’deki […]: Eşi Neriman’la tartışan komünist devrimci İsmail, bir Arap cini gelse ondan ne isteyeceğini sorduktan sonra kızıyor: (Arap marap yok, Arap biziz) “Biz dünya işçi sınıfı, yaratacağız insanlara sınıfsız, sınırsız, hür kardeş dünyasını” ifadesi sansürlenmiştir. (B 90)

Bu bölüm, İngilizce baskıda “Biz, dünyanın bütün emekçi sınıfları, özgür bir dünyayı yaratacağız – sınırsız ve sınıfsız bir dünya, bütün insanların kardeş olacağı bir dünya.” şeklinde yer almaktadır. (İ 118)

YOLDAŞLAR ZİNDANDA

XXV. Bu bölümün devamında, Sayfa 101’de Neriman’ın “Sen o kadar çok girmesen olmuyor mu?” sorusuna İsmail’in verdiği yanıt da […] işareti dahi konulmaksızın sansürlenmiştir:

İsmail karşılık vermedi. Mırıldanmağa başladı en sevdiği marşı:

Yoldaşlar zındanda,

Taş duvar dört bir yanda

Bizimle saflarda değiller.

Geldi kızıl gün, hazır olsun mavzer.

Gayen için koş kavgaya proleter.

Gayen için koş

                          kavgaya

                                          proleter.” (B 90) (İ 108-109)

Bunun gerçekten o dönemin Türkiyeli komünistleri arasında söylenen bir marş mı, yoksa Nâzım’ın özgün bir yaratımı mı olduğuna dair bir kaynağa ulaşamadık. Kesin olan, burada da sansürün bizi enfes bir bölümden daha yoksun bıraktığıdır.

XXVI. Sayfa 104’te yer alan “Numara yaptılar bize” ifadesinin aslı “Numara yaptı bize hergeleler” şeklindedir (B 92)

XXVII. Sayfa 108’deki […]: Ahmet’in tutuklamalara tepkisi: (Hay Allah kahretsin…) “Vay pezevenkler” (Nasıl yakalandığını yazmıyor… Hay Allah kahretsin…) (B 96)

ERMENİ KIYIMINA DAİR

XXVIII. Sayfa 110’daki […]: Burada Ahmet’in Moskova’daki “üniversite parti hücresi sekreteri” Ermeni komünist Petrosyan’la bir diyalogu yer almaktadır. Petrosyan’ın (Şu Türk oğullarından şu Ermenilerin çekmediği mi kaldı? Kıyma kıyar gibi doğradınız bizi) sözüne yanıt veren Ahmet (Ben yoktum sizi doğrayanların arasında) diyor. Petrosyan sürdürüyor: (Yalnız sen değil, işin aslına bakarsan, ellerine bıçak verilen Türk köylüsü de yoktu, o bıçakla kestiler, ama yoktular. İşin doğrusu bu) dedikten sonra yine başbelası sansür devreye giriyor. Türk egemen sınıfları için hassas olan her meselede romanla aramıza bıçak gibi girmesinden artık irkildiğimiz […] imi bu sefer neyi yutmuş diye baktığımızda şu ifadelerin kesildiğini görüyoruz: “Kafalarına giydirdiler jandarma üniformasını, yaptırdılar bu işi.”(B 97)

İngilizce baskıda bu bölüm sansürlü değildir ama belirgin biçimde yumuşatılmıştır. “Jandarma” kelimesi çıkartılarak devletin sorumluluğuna dair bu vurgu kaldırılmıştır: “Ellerine silah verildi, silahlı adamlara dönüştürüldüler ve katliama itildiler.”(İ 118)

Nâzım Hikmet’in son dönem çalışmalarında Ermeni Soykırımı’yla ilgili vurguların giderek arttığı görülebilir. Ünlü “Akşam Gezintisi” şiirinde yer alan 5 dize de yayıncılar tarafından yıllarca sansürlense de 2000’li yıllarda gün yüzüne çıkmıştı. (Bakkal Karabetin ışıkları yanmış/ Affetmedi bu Ermeni vatandaş/ Kürt dağlarında babasının kesilmesini/ Fakat seviyor seni, çünkü sen de affetmedin/ Bu karayı sürenleri Türk halkının alnına)

Burada Nâzım’ın pozisyonu açıktır: Ermeni Soykırımı’nı lanetler, ama bu katliamdan Türk halkını sorumlu tutmaz. Türk halkını, alnına bu kara lekeyi süren egemen sınıflara karşı mücadeleye davet eder.

KIZIL ORDU EMEKÇİLER ORDUSU 

XXIX. Sayfa 129’da orijinal metinde yer alan:

Bu ordu senin ordun, bu ordu benim ordum, / Bu ordu Kızıl Ordu Emekçiler ordusu” şiiri, “Kızıl Ordu” ifadesi sansürlenerek, yerine “bizim ordu” konarak yer almıştır. (B 114)

XXX. Sayfa 148’deki […] imi, öncesiyle birlikte:

“-Ülkemin kokusu, ülkeme duyduğum sevgi, halkımla bağlarım… Halkım derken, kast ettiğim… -Biliyorum burjuvaları kast etmiyorsun… -Hayır burjuvaziyi değil, onlar benim halkım değil, Türk halkından sayılmazlar, Rus veya Fransız halkından da sayılmazlar, ben sadece halkı kast ediyorum. -Benim için de öyle.” (İ 162) (B 130)

XXXI. Sayfa 151 (Beni böyle yıpratacak) “hergeleler” (teslim alacaklar). (B 134)

XXXII. Sayfa 163’teki […]: İsmail işkenceleri anlatırken: (Çarmıha germişler) “hergeleler” (Ziya’yı.)

XXXIII. Aynı sayfadaki 2. […]: “hergeleler”. (B 144) Roman kahramanlarının işkencecilere, katliamcılara karşı öfke belirten bu türden bütün ifadeleri sistemli biçimde sansürlenmiştir.

XXXIV. Sayfa 164’te “gazetelerini” yerine orijinal metinde “Orak Çekiç gazetesini” yer almaktadır. (B 145) Gazetenin ismi burada dokuzuncu kez sansüre uğramıştır.

KOMÜNİSTİM, SEVDAYIM TEPEDEN TIRNAĞA

XXXV. Nihayet, geldik bütün romanın bağlandığı, Nâzım’ın bu kitap için kaleme aldığı şiire.

Son sahnedir.

“Konuklarım var: Anuşka, İsmail, Ahmet, Neriman, Marusa, Ziya, Si-Ya-U. … Konuklarım kocalmamış. Onları kaç yaşında bıraktıysam o yaştalar. … Ziya: Bir şiir oku, dedi bana.”

Ahmet’in burada okuduğu şiir, hem Türkçe, hem de İngilizce baskılarda “Komünistim” ifadesi “Emekçiyim” şeklinde değiştirilerek yayımlanmıştır. Burada, şiiri, Bulgaristan baskısındaki orijinal haliyle aktarıyoruz:

Komünistim,

    Sevdayım tepeden tırnağa,

    sevda: görmek, düşünmek, anlamak,

    sevda: doğan çocuk, yürüyen aydınlık,

    sevda: salıncak kurmak yıldızlara,

    sevda: dökmek çeliği kanter içinde.

    Komünistim,

    sevdayım tepeden tırnağa.” (B 149)

DİPNOTLAR

1 -Özcan Yaman, Nâzım Hikmet, ‘Tanya’ ve sansür, Evrensel Gazetesi, 1 Mayıs 2015 https://www.evrensel.net/yazi/73943/n-zim-hikmet-tanya-ve-sansur

2 -Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim, Romanlar 3, 20. Baskı, İstanbul, Nisan 2017, Yapı Kredi Yayınları

3 - Life’s Good Brother, translated from the Turkish by Mutlu Konuk Blasing, Persea Books, Inc., New York, 2013. Bu basımı edinmemizdeki yardımlarından dolayı City University of New York, College of Staten Island’dan Daniel Anthony Barry’ye teşekkür ediyoruz.

4 - Romantika -Roman, Türkçe’den L. Starostova tarafından çevrilmiştir, Sovyet Yazarları Yayınevi, Moskova, 29 Haziran 1964. Rusça baskısını edinmemizdeki yardımlarından dolayı Candan Badem’e teşekkür ediyoruz.

5 - Yaşamak Güzel Şeydir Kardeşim, Narodnaya Prosveta, Sofya, 1964. Önsöz: Boris Polevoy. Kaynak: Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi, Kitap kodu: 39001101353442. Bu baskıyı edinmemizdeki desteklerinden dolayı Ali Deniz Esen’e teşekkür ediyoruz.

6 - Günaydın Gazetesi, “Atatürk’ün 1920’den ölümüne kadar yanından ayırmadığı özel muhafızı İ. H. Tekçe’nin anıları, 4 Aralık 1977, tefrika 25. Aktaran: Yavuz Aslan, TKF ve Mustafa Suphi, Türk Tarih Kurumu (TTK) Yayınları, Ankara 1997, sf. 353.

7 - Yavuz Aslan, age, sf. 339

Bu yazı ilk olarak abstraktdergi.net'te yayımlandı.