'Yapabilirsin, birlikte yapabiliriz': Güçlü sosyal devlet

İhtiyaç belli. Mini mini paketlere değil düzeni değiştirecek gerçek bir kalkınma hamlesine ve bu hamlenin temelini oluşturacak güçlü bir sosyal devlete ihtiyacımız var. Bireye “yapabilirim” dedirtecek sosyal güvenlik ağlarını kuran, dayanışmacı sosyal devlete… Çağı yakalayarak dönüşen ve istihdam yaratan bir üretim atılımının paydaşı üretken sosyal devlete…

Abone ol

Selin Sayek Böke*

TBMM’de bu hafta Saray rejiminin "mini istihdam" paketi görüşülecek. Türkiye ekonomisinin koskoca işsizlik ve istihdam sorununa ‘’mini mini’’ paketlerle yaklaşan anlayışın ta kendisi krizin bu kadar derin olmasına da sebep olan unsurlardan birisi.

Paket ‘’mini’’, oysa sorun ‘’büyük/maksi’’. Ülkemizde ağır bir ekonomik kriz var. Hatta çöküş yaşanıyor. Saray’ın Hazine ve Maliye Bakanı’nın gözüne bu durum ‘’V-şeklinde bir çıkışın’’ sinyalleri gibi gözükse de 17 milyon çalışamayan yurttaşın yaşadığı gerçeklik ağır bir çöküş. Yaşanan sorunların özeti de burada yatıyor; halk çöküyor, iktidar çıkış diyor.

Çöküş kendisini ağır istihdam ve işgücü kayıplarında gösteriyor. Derin bir istihdam kaybı var; sadece son bir yıl içerisinde istihdam 2,6 milyon azaldı. Var olan işler kayboldu gitti. Düzen yıldan yıla artan nüfusun ihtiyacı olan yeni işleri yaratmak bir yana var olan istihdam alanlarını dahi koruyamayacak kadar üretimden uzaklaşmış durumda. Acilen yeni istihdam alanları yaratacak, var olan istihdam alanlarını hem koruyacak hem de çağa uyumlu dönüşümü yapmalarını sağlayacak bir yeni üretim düzenine geçmemiz gerekiyor.

Kaybolan işler umutların da yitirilmesini beraberinde getirdi. Arasa da iş bulamayacağını düşünen ve iş bulmaktan vazgeçen milyonlar oldu. Nüfusumuz 1 milyon 59 bin artmasına rağmen bu umutsuzluk nedeniyle işgücümüz 3 milyon 13 bin kişi azaldı.

Düzen tarafından umudu çalınanlar düzen dışına itildi. Her 3 kişiden birisi gerçekte işsiz. Ya iş arayıp bulamıyor, ya da çalışabilir durumda olmasına rağmen iş aramaktan dahi vazgeçmiş durumda. Vazgeçiyor çünkü bilgisinin, deneyiminin, ekonomik ve sosyal haklarının bir kıymet görmeyeceğini, ekonomik ve sosyal imkanlara liyakatle değil ancak iktidara sadakatle erişebileceği gerçeğini biliyor, yaşıyor. Bu umutsuzluk girdabının gençleri de pençesine almış olması düzenin büyük bir değişimle yenilenme ihtiyacını çok net ortaya koyuyor.

Umudu var edecek, herkesin hedeflerini gerçekleştirmesine imkan verecek eşit fırsatların sağlandığı ve liyakatin temel alındığı, hak temelli bir yeni sosyal devlet kurmamız gerek. Sadece fırsat eşitliği sağlayan değil aynı zamanda piyasanın ve düzenin ortaya çıkarttığı adaletsizlikleri de ortadan kaldıracak ve yeniden dağılım görevini güçlü bir şekilde üstlenmiş bir sosyal devleti kurmamız gerek. Bu sosyal devletin uygulayacağı, çağı yakalayan, genç ve dinamik gerçek bir kalkınma stratejisine ihtiyaç var.

Saray, milyonların ağır yarasına pansuman olmayı değil, düzenin kendisine pansuman olmayı seçiyor. Saray’ın mini paketinde bugünkü düzenin bütün çarpıklıklarını yeniden üreten politikalar var. ‘’İşten çıkartma yasağı’’ adı altında milyonları sefalet gelir düzeyine mahkum eden ‘’ücretsiz izin’’ uygulaması var. Cumhurbaşkanının keyfine göre şahsınca belirleyeceği sektörlere destekler var. İşsizlik Sigorta Fonu’na hem emekçiler hem işverenin katkıda bulunması, o katkının işverene verilmesi ve emekçilerin kendilerine ödeme yapılmasını dahi talep edememesi var. Yani mini istihdam paketinde tek adamın parti devleti rejiminin her zamanki siyasal tercihlerinin ötesinde bir şey yok.

Oysa ihtiyacımız düzen değişikliği. Tek adamın parti devletinin yerine güçlü sosyal devleti koyacak bir düzen değişikliği. Rantın yerine üretimin gücünü, rantçı yandaşın yerine halkı, emekçiyi, girişimciyi ve üreticiyi koyacak bir düzen değişikliği. Şahsım düzeninin keyfiliğinin yerine sosyal adaleti koyacak bir düzen değişikliği. Kimi tanıdığının, siyasi parti aidiyetinin belirlediği değil bu ülkenin yurttaşı olmaktan doğan eşit haklarla eşit imkanlara eriştiğimiz hak temelli bir düzen değişikliği. Ne pahasına olursa olsun büyümeye odaklanan değil büyümeyi kalkınmanın bir parçası gören bir düzen değişikliği.

İhtiyacımız üretimin, umudun, değişimin aracı olacak bir gerçek kalkınma hamlesi. Toplumsal barışın güvencesi olacak ekonomik ve sosyal adaleti tesis edecek bir kalkınma hamlesi.

TÜRKİYE'NİN GERÇEK KALKINMA HAMLESİ: YAPABİLİRSİN, BİRLİKTE YAPABİLİRİZ!

Nobel ödüllü Amartya Sen, kalkınmayı insanların özgürlüklerinin arttırılması süreci olarak tanımlar. Kalkınma, insanların kendi potansiyellerini geliştirebildikleri, yapabilirliklerinin artmasına imkan verecek sosyal değişimdir. Bireye “yapabilirim” dedirten ve birlikte yapan bir dayanışmacı süreçtir kalkınma. Böylesi bir kalkınma “yapabilirsin, birlikte yapabiliriz” diyen bir devlet anlayışına dayanır.

Kalkınmanın önemli bir boyutu ekonomik elbette. İnsanın yapabilirliğini arttırmasına imkan verecek maddi imkanlara erişim çok önemli. Bu nedenle bu yeni atılımın önemli bir parçası da üretimde dönüşüm olmak zorunda. Son bir yılda yeni iş alanları yaratmak bir yana var olan iş alanlarının dahi yok olduğu bu rantçı düzenin yerini istihdam sağlayan bir üretim düzeni almalı. Üstelik sadece istihdam yaratan değil, yarattığı istihdamla halkın insan onuruna yakışır, emek hakkını ve adil çalışma koşulları hakkını güvence altına alan ‘iyi işler’ yaratan bir düzen olmalı.

Türkiye’nin Gerçek Kalkınma Hamlesi’nin sosyal devletinin iki temel niteliği olmak zorunda. İlki bireyin “yapabilirim” demesine imkan verecek ve halkla dayanışarak “birlikte yapan” bir güçlü sosyal devlet olması. İkincisi ise çağı yakalayarak dönüşen ve istihdam yaratan bir üretim atılımının paydaşı üretken sosyal devlet olması.

GÜÇLÜ SOSYAL DEVLET: DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜKLER

İnsanların yapabilirliğinin arttırılması, “ben yapabilirim” demesi için önce “insanların ne yapmak isteyeceklerini” tespit edebildikleri bir düzen olmalı. Bu tarife en yakın bildiğimiz çerçeve katılımcı demokrasi. Kalkınma açısından insanların istediklerini özgürce ifade edebilmeleri çok önemli. Bu isteklerini katılımcı süreçlerle var edebildikleri, kendilerinin temsil yetkisini verdikleri seçilmişleri bu yönde denetleyebilmeleri de…

Demokrasi yoksa, katılımcılık yoksa, şeffaflık yoksa, güçler ayrılığı ve halkın denetimi yoksa, özgürlükler yoksa, insan hakları korunmuyorsa kalkınma olmaz. Tüm bu özellikler siyasal parti ayrımcılığı yapan, bir zümreyi koruyup kollayan devletin yapısını değiştirip onu ‘sosyal’ devlet yapacak olan temel unsurlar.

GÜÇLÜ SOSYAL DEVLET: SOSYAL VE EKONOMİK ADALET

İnsanların yapabilirliğini mümkün kılacak temel maddi koşulların sağlanması ekonomik kalkınmanın hedefi olmalı. Zira, insanın karnı toksa, sağlığı yerindeyse, bilgiye erişim imkanları sağlanmışsa ancak o zaman yapabilirliğini arttırması mümkün olacaktır.

Üretim kadar üretilen zenginliğin paylaşımı ve o paylaşımın hak temelli olması da önemli. Bu ülkenin yurttaşı olmaktan gelen bir hakla tüm halkın eşit fırsatlara erişmesini gerektiriyor. Fırsat eşitliğini gözettiği kadar piyasaların ortaya çıkartacağı ekonomik adaletsizlikleri giderecek güçlü bir sosyal devleti gerektiriyor. Yani sosyal devletin hem sosyal adaleti hem de ekonomik adaleti gözetmesini gerektiriyor.

UMUDUN GÜVENCESİ 'SOSYAL HAREKETLİLİK'

Sosyal ve ekonomik adalet için eşitlik gözeten bir anlayışa ve toplumsal, sosyal hareketliliğin yüksek olduğu bir düzene ihtiyaç var. Toplumsal hareketlilik insanların ebeveynlerinin sosyo-ekonomik statülerinden farklılaşabilmesi veya kendi yaşamları boyunca elde ettikleri sosyo-ekonomik koşulların değişmesi anlamına geliyor. İnsanların içine doğdukları sosyo-ekonomik koşullara mahkum olmamaları, içine doğdukları adreslerin ve coğrafyaların kader olmaması anlamına geliyor.

Dünya Ekonomik Forumu’nun 2020 başında yayınladığı ‘Küresel Toplumsal Hareketlilik’ raporu Türkiye’nin sosyal ve ekonomik adaletsizliğini açıkça tespit ediyor. Verisi olan 82 ülke arasında sosyal hareketlilik düzeyi bakımından Türkiye 64’üncü sırada. Bir diğer deyişle, Türkiye’de düzen insanları içine doğdukları koşullara mahkum ediyor. Ebeveynlerinin sosyo-ekonomik koşullarını aşacak, sosyal sınıf atlamalarını sağlayacak bir düzen yok.

Oysa herkesin ‘ben yapabilirim’ diyebileceği ve herkesin yapabilirim dediği hedeflerini gerçekleştirmesine imkan verecek bir güçlü sosyal devlet kalkınmanın güvencesi olacaktır. Tüm yurttaşlara eşit fırsat sunan ve piyasanın sonucu olan eşitsizlikleri de ortadan kaldıran bir sosyal devlet hiçbir insanın içine doğduğu koşullara mahkum edilmemesini sağlayacaktır. Böylesi bir toplumsal hareketlilik de verimliliği arttıracak, ekonomik ve sosyal eşitsizlikleri azaltacak, toplumsal barışı tesis edecektir.

Toplumsal hareketliliğin önündeki en büyük engellerden birisi zaten sosyal devletin yok edilmiş, yerine tek adamın parti devletinin konmuş olması. Tek adamın parti devletinin yıktığı sosyal devletin eksikliğinin nasıl toplumsal hareketliliği ve dolayısı ile sosyal ve ekonomik adaleti yok ettiğini de yine Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Toplumsal Hareketlilik ölçümleri gösteriyor. Türkiye, 82 ülke arasında, eğitime erişim alanında 69’uncu, iş ve istihdam imkanları alanında 73’üncü, çalışma koşullarında 80’inci, kapsayıcı kurumsal yapılarda 75’inci sırada.

Bu verilerde yatan gerçeklik kendisini Saray’ın mini paketlerle çözeceğini zannettiği istihdam kayıpları ve işgücündeki erimede de gösteriyor. Umudunu yitirdiği için artık iş aramaktan vazgeçmiş olan milyonlar Türkiye’de sosyal hareketliliğin düşük olduğunu ifade ediyor. Yarınlarının bugünden daha iyi olacağına dair inancını yitirmiş olan milyonlar içinde bulundukları sosyo-ekonomik koşulları aşamayacaklarına dair görüşlerini ifade ediyor. Bilgi ve becerilerine yatırım yapsa dahi bu ahbap-çavuş düzeninde karşılığını alamayacaklarını düşündükleri için düzen dışında kalan milyonların varlığı Saray düzeninde sosyal adaletin tamamen yitirildiğini ifade ediyor.

Çare sosyal hareketliliği sağlayacak, yarının bugünden daha iyi olacağına dair umudu ve bireyin yapabilirliğine dair gücünü arttıracak güçlü bir sosyal devlet.

Öyle bir sosyal devlet ki her çocuğun ücretsiz ve eşit imkanlarla erişebileceği kreş imkanı sağlayacak. Hatta, anne karnından başlayan bir süreçle çocukları koruyacak. Eğitimin niteliğini arttırmak için önce öğretmenlerin özlük hakları iyileştirecek. Okul dışı kültürel ve spor faaliyetlerine katılım imkanını tüm çocuklara eşit fırsatlarla sağlayacak. Eğitimin hayat boyu süreceği kurumsal yapılar kuracak.

İstihdam ile eğitim arasındaki bağı güçlendirecek. Eğitim almanın toplumun parçası olmakta kolaylaştırıcı ve etkin bir rolü olmasını sağlayacak. İnsanları, coğrafyaları, birbirine bağlayacak altyapı ve konut projeleri yürütecek. Tüm bu politikalar toplumsal, sosyal hareketliliği arttıracak, sosyal adaleti tesis edecek.

Sosyal devletin bu harcamalarına imkan verecek kaynaklar da ekonomik adaleti gözeterek yaratılacak. Kazanca göre vergilendirme esasına dayalı bir vergi sistemi kurulacak. Rant vergisi düzenlemeleri gerçekleştirilecek ve yaratılacak kaynakla orta sınıflar, ücretliler ve dar gelirliler yani emekçiler, girişimciler, üretici güçler desteklenecek. Bunun bir adımı olarak vergi cennetleri listesi yayınlanacak ve kamu-özel işbirliği projeleri gözden geçirilerek tüm hazine garantileri vakit kaybedilmeden TL’ye çevrilecek.

ÜRETKEN VE ÜRETEN SOSYAL DEVLET

Yüksek katma değerli üretime, çevreyi ve insanı büyüme pahasına tehdit etmeyen ve tüketmeyen ekonomik faaliyetlere dayalı bir üretim atılımı yapılacak. Bunun için de üretkenliğiyle üreteni destekleyen ve kendisi de üreten bir sosyal devlet kurulacak.

Öyle bir sosyal devlet ki, kamu kaynaklarının yandaşa değil hak edene, rantçı projelere değil üretkenliği arttırıcı alanlara verecek. Kimi tanıdığınızın önemli olduğu “know-who” düzeninden ehliyetinizin önemli olduğu “know-how” düzenine geçilecek.

Fiziksel, beşeri ve sosyal sermayemizi geliştirecek kamu yatırımlarına odaklanılacak. Bu yatırımlarla hem üretim yapımızın ithalat bağımlılığına son verecek hem de üretim bantlarımızı çağın gerekleri ile uyumlu işgücümüzün kullanabileceği yönde yenilenecek. Sosyal devlet, kamunun stratejik alanlarda doğrudan üretici olacağı yatırımlar yapacak. KOBİ’lerin üretim yapılarını yapay zeka ve dijitalleşmenin gerektirdiği şekilde dönüştürecek teşvikleri geliştirecek, destekleyici altyapı yatırımlarını gerçekleştirecek.

İHTİYAÇ DÜZEN DEĞİŞİKLİĞİ...

İhtiyaç belli. Mini mini paketlere değil düzeni değiştirecek gerçek bir kalkınma hamlesine ve bu hamlenin temelini oluşturacak güçlü bir sosyal devlete ihtiyacımız var. Bireye “yapabilirim” dedirtecek sosyal güvenlik ağlarını kuran, dayanışmacı sosyal devlete… Çağı yakalayarak dönüşen ve istihdam yaratan bir üretim atılımının paydaşı üretken sosyal devlete…

Öyle bir sosyal devlet ki ekonomimize can verecek. Kaynakların kurallı, hukuk temelli ve şeffaf kullanıldığı beyaz ekonomiyi var edecek. İnsanı, çevreyi ve hayatı koruyan yeşil ve mavi ekonomiyi büyütecek. Toplumsal cinsiyet eşitliğini ve güveni sağlayan mor ve turuncu ekonomiyi kuracak. Toplumsal dayanışmanın ve sosyal demokrasinin, güçlü sosyal devlet güvencelerinin, kırmızı ekonomisinin ta kendisi olacak. İşte o zaman umudumuz canlanacak, yarınlar bugünlerden daha güzel olacak ve hayatımız yeniden renklenecek...

*CHP İzmir Milletvekili