Virüs taşıyan sinekler: Henüz risk yok ama yayılımı durdurulmalı

Türkiye'de görülen zika virüsü taşıyan sivrisinek türüne yönelik uzmanlar; "Henüz risk taşıyacak kadar yüksek yoğunlukta yayılmış değiller ancak uzun vadeli bir mücadele gerekiyor" dedi.

Abone ol

DUVAR - Türkiye'de son günlerde 'aedes albopictus' türü sivrisineklerin yaygın olarak görülmesi, zika virüsünün yayılabileceği iddialarını da beraberinde getirdi. Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Bülent Alten, Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nden Dr. Necla Birgül ve İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Sağlık Dairesi Bakanı Öğretim Üyesi Dr. Önder Yüksel Eryiğit, sivrisineklerle ilgili iddiaları Gazete Duvar'a değerlendirdi.

'YENİ GİRMEDİLER'

Prof. Bülent Alten

Prof. Bülent Alten, aedes albopictus türünde artış yaşanmadığını ancak yayılımın hızlı olduğunu ve bu türün ülkemizde 2009 yılından bu yana var olduğunu belirtti. Alten, Prof. Alten, "Bu tür sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok kıtasında yoğun bir şekilde var. Özellikle Avrupa’nın Akdeniz bölgesinde, İtalya’da, Balkanlarda, İspanya’da ve Fransa’da. Buralara bizden çok daha önce yerleşik popülasyonlar halinde girdi. Yaptığımız saha çalışmalarıyla 2010 yılında onları ilk kez Trakya’da Yunanistan sınırına yakın alanlarda keşfettik. Yani ülkemize aedes albopictus türü yeni girmedi bunu düzeltelim. Bu konuda yanlış bilgi veriliyor" dedi.

‘İKİNCİ EL OTOMOBİL LASTİKLERİ VE ŞANS BAMBULARI İLE YAYILIYOR’

Halkın bu konuda bilinçlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Alten, halkın bu mücadeleye katılması gerektiğine dikkat çekti. Aedes albopictus türü sivrisineğin şehir sineği olduğuna dikkat çeken Prof. Alten, "Bataklıklarda bulunan türler bu tür değildir. Aedes albopictus, şehir sivrisineğidir ve daha çok şehirlerde aktiftir. Ormanlık alanlarda, ağaç kovuklarındaki küçük deliklerin içerisindeki su birikintilerinde ya da eski otomobil lastiklerinin içerisindeki su birikintilerinde görülüyor. Ama en çok bulundukları üreme yerleri aslında insanların oluşturdukları odaklardır. Yani küçük su toplama kapları, yalaklar, saksı altındaki su akmasın diye koyduğumuz kaplar, varillerin içerisinde biriktirilen sular. Halkın bu konuda bilinçlendirilmesi, bunların sık sık dökülmesi bile yüzde 50 mücadele demektir" dedi.

Prof. Alten, aedes albopictus türünün insan aktiviteleri ile taşındığına dikkat çekerek, "Özellikle ticari taşımalarla yayılıyor. İkinci el otomobil lastikleri ticareti mesela Romanya’dan yapılıyor. İkinci el otomobil lastikleri ya da Lucky Bambularla (Şans bambuları) yayıldı. Şans Bambuların altında su tutucu süngerler vardır; çok uzun mesafelere ticaret yapabilmek için o süngerlere su emdirilir, bu sineklerde oraya yumurtluyorlar. Yumurtaları çok dayanıklıdır. Bu ve benzeri şekilde bütün dünyayı sardılar" ifadelerini kullandı.

AEDES, ZİKA VÜRÜSÜ TAŞIYOR MU?

Prof. Alten, aedes sineklerinin zika virüsü taşıyıp taşımadığına ilişkin sorumuza, "Evet bunlar zika virüsü taşır. Aynı zamanda Dang Humması, Sarı Humma virüslerini taşıyorlar ama şu an Türkiye’de bir tehlike yok" şeklinde yanıt verdi. Prof. Alten sözlerini şöyle sürdürdü:

"Zika virüsü ile anılıyorlar ama diğer virüsleri de taşıyorlar. Dank Humması, Sarı Humma virüsleri daha da tehlikeli. Dang Humması şu anda İspanya’nın Kanarya adalarında görüldü ve yeniden Avrupa’ya girmek üzere. Güney Doğu Asya kökenli bu hastalık eğer önlem alınmazsa öldürücüdür. Zika virüsünü daha çok Brezilya’da görüyoruz."

AEDES, KORONA VİRÜSÜ VEYA MAYMUN ÇİCEĞİ TAŞIYOR MU?

"Aedes albopictus, korona virüsü ya da maymun çiçeği taşımıyor. Onları taşısalardı zaten bitmiştik" diyen Prof. Alten, aedes albopictus türünün taşıdığı virüslerin pandemik boyuta gelip gelemeyeceğine ilişkin ise, "Covid’i de kimse umursamıyordu, gribi de kimse umursamıyordu. Pandemi boyutuna gelir tabii ki, yani gelmemesi için hiçbir sebep yok. Ama ne zaman geleceği ile ilgili matematiksel modellemeler yapıyoruz. Örneğin; yayımladığımız makaleye göre 2030-2035 civarında küresel iklim değişikliğine, dolayısıyla küresel ısınmaya bağlı olarak bu virüsleri yakın gelecekte artık sıklıkla görmeye başlayacağız" ifadelerini kullandı.

AEDES TARAFINDAN ISIRILDIĞIMIZI NASIL ANLAYACAĞIZ?

Prof. Alten, aedes albopictus türünün, diğer türlerden farklı olarak gündüzleri de ısırdığını söylüyor ve bu türün tükürük salgılarına karşı henüz bağışıklık sistemimizin savunma geliştirmediğini belirtiyor:

"Eğer sizi gündüz sivrisinek sokuyorsa bu sadece aedes albopictus türüdür. Aedes albopictus türü direkt olarak kafasını sokuyor ve çok derinden kan emiyorlar. Bir de yeni sinekler olduğu için bağışıklık sistemimiz çok büyük bir tepki veriyor. Henüz bağışıklık sistemimiz bir savunma geliştirmedi. Onların tükürük bezlerinde kanın pıhtılaşmasını önlemek için bazı proteinler var. Bu nedenle alerjik reaksiyon meydana getiriyorlar. Çok sert sokuyorlar. Soktuğu yerlerde farklı bir tepki oluyor. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde aynı tepki oluyor. Bir de büyük olasılıkla çok acıttıkları için, çok kaşınıyor. Özellikle çocuklar çok kaşıyor. O kaşınmadan dolayı alerji daha da artıyor ve hafif ödemler meydana geliyor. Yani abartacak bir şey yok, sadece diğer sineklerden daha fazla alerjik etkileri var."

AEDES'E KARŞI HANGİ ÖNLEMLER ALINDI?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile 2,5 yıldır bu anlamda önemli projeler geliştirdiklerini anlatan Prof. Alten, "Bu sinekler için kullanılan permethrin aktif maddeli insektisitere karşı bir direnç başladı. Ne yazık ki Türkiye’de olması gerektiği gibi ilaçlama yapmıyoruz. Hemen yok olsunlar diye çok sık ve fazla ilaç kullanılıyor" diyerek uyardı.

Prof. Alten uzun vadeli bir mücadele gerektiğine dikkat çekerek şunları söyledi:

"2010 yılında biz bir rapor hazırladık. Bu rapor keşke gündeme alınsaydı ama alınmadı. O zaman hava ve ticaret limanlarında önlem alabilseydik aedes'in ülkemize girmesini engelleyebilirdik. 2,5 sene önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bir yönetim planı hazırladık. Sonra da bir eylem planı oluşturduk. Kademe kademe o eylem planını uyguluyoruz. Monitoring (izleme) yapıyoruz ve yumurta tuzakları kuruyoruz. Bu yumurta tuzaklarından 2 binden fazlasını 39 ilçeye yerleştirdik. Belediye çalışanları o tuzaklardan 15 günde bir numune alıyorlar ve Hacettepe’ye yolluyorlar. Biz onların tür tayinini yapıyor ve sayılarını belirliyoruz. Belediye ekipleri, sayılarının arttığı yerlere gidip müdahalelerini yapıyor. O müdahaleler içerisinde daha çok insanlara, hayvanlara ve çevreye zarar vermeyen biyolojik preparatlar kullanıyoruz. Eğer kimyasal ilaçlama çok gerekiyorsa, lağımlarda ya da biyolojik preparatların işlemeyeceği yerlerde az miktarda ilaçlama yapılıyor. Oran verecek olursam, biyolojik preparatlara yüzde 80, ilaçlamaya yüzde 20 diyebilirim."

'BATAKLIK KURUTMAK BİR FELAKETTİR'

Prof. Alten, "Bazı meslektaşlarımız ’bataklıklar kurutulmalı’ diyor, hayır tamamen buna karşıyız. Bataklık kurutmak bir felakettir. Çünkü bataklık kurutmak çok eski bir tekniktir. Gerçekten çok üzülüyorum, herkesin olur olmaz konuşmasına. Çünkü bataklıklar bu atmosferin önemli karbondioksit kaynaklarından biridir; ayrıca fazla karbondioksiti sucul ekosistemlerden uzaklaştırırlar. Siz ne kadar kurutursanız doğaya o kadar zarar verirsiniz" diyor.

‘TÜRKİYE’DEKİ AEDES SİVRİSİNEKLERİNDE HASTALIK RİSKİ BULUNMUYOR’
Dr. Necla Birgül

Konu ile ilgili görüşlerine başvurduğumuz Boğaziçi Üniversite’si Öğretim Üyesi Dr. Necla Birgül de "Türkiye’deki aedes türü sivrisineklerin henüz hastalık taşıma riski bulunmuyor. Hastalık taşıyabilmeleri için sivrisineklerin belirli bir popülasyon yoğunluğunda olmaları gerekir. Henüz risk taşıyacak kadar yüksek yoğunlukta yayılmış değiller" diyor.

Bu türün artışındaki en önemli etkenin yapay su birikinti kaynaklarının artması olduğuna dikkat çeken Birgül, bu sivrisineklerden tamamen kurtulmanın oldukça zor göründüğünü belirtiyor.

‘SU BİRİKİNTİLERİ ORTADAN KALDIRILMALI’

Birgül, "Sürekli su bulunduran saksı altlıkları, plastik kaplar, ağaç kavukları veya küçük su birikintilerini tercih ediyorlar. Bunun da nedeni yumurtalarını diğer sivrisinekler gibi su yüzeyine bırakarak değil su seviyesinin üstündeki yüzeylere bırakmasıdır. Su seviyesinin artmasıyla suyla buluşan yumurtalar çatlayarak larvaları açığa çıkarmaktadır. Dolayısı ile bu prosesin en kolay olduğu ortamlar küçük hacimdeki su kaynaklarıdır" diyerek çözüm olarak su birikintilerinin ortadan kaldırılması gerektiğini vurguladı.

‘AŞIRI ALERJİK REAKSİYONLARDA ACİLEN TIBBİ DESTEĞE BAŞVURULMALI’

Bu konu ile ilgili bir vaka bildirilmediğini de söyleyen Birgül, "Isırılan bölge kısa bir süre sonra şişer ve kaşıntıya neden olur. Isırılan bölge kaşınmamalarıdır aksi halde hem şişlik artar hem de tahriş olması nedeniyle enfeksiyona açık hale gelir. Bölgeye dokunulmadığında 1-2 günde sivrisinek ısırıkları geçecektir. Aşırı alerjik reaksiyon gösteren kişiler ise acilen tıbbi desteğe başvurmalıdır" uyarısını yaptı.

İSTANBUL GENELİNDE 39 İLÇEDE SİVRİSİNEK MÜCADELESİ SÜRÜYOR

Konu ile ilgili görüşlerine başvurduğumuz İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Sağlık Dairesi Bakanı Öğretim Üyesi Dr. Önder Yüksel Eryiğit, İBB’nin sivrisineklere yönelik çalışmalarını şu şekilde anlattı:

"İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul genelinde 39 ilçede sivrisinek mücadelesini 182 araç, 611 personel ile yürütmektedir. İstanbul’da yer alan sivrisinek türleri belirlenerek, bu türlere özgü farklı mücadele yöntemleri bir arada kullanılmaktadır. Entegre mücadele yöntemi kullanılarak sivrisineklerle mücadele edilmektedir. Bu yöntemler kültürel mücadele, fiziksel mücadele, biyolojik mücadele, kimyasal mücadele olmak üzere 4 aşamadan oluşmaktadır. Sivrisinek üreme kaynaklarının yüzde 86’sının insan eliyle oluşması gerçeğinden hareketle, yine bu alanların insan eliyle bertaraf edilmesi için değişik iletişim araçları ile halka bilgilendirme yapılmaktadır. Sivrisinek larva mücadelesinde, biyolojik kökenli biyosidal ürünler kullanılmaktadır. Aktif maddeleri biyolojik kökenli olan larvasitler mücadelenin temelini oluşturmaktadır. Bu larvasitler tespit edilen sivrisinek üreme kaynaklarında uygulanmakta ve sivrisinekler ergin hale geçmeden ortadan kaldırılmaktadır." 

Dr. Önder Yüksel Eryiğit
‘SAZLIKLARIN BÜYÜMESİ MÜCADELEYİ ZORLAŞTIRIYOR’

Her sivrisinek türünün tercih ettiği yaşam alanının farklı özelliklerde olduğunu bu yaşam alanlarına yönelik yapılacak mücadele çalışmalarının da farklılık gösterdiğini belirten Eryiğit, sivrisineklerle verilen mücadelede sazlıkların büyümesinin ve suların kurumayarak devamlı geriye doğru basmasının mücadeleyi zorlaştırdığını söyledi.

Eryiğit, Avcılar ilçesine bağlı Yeşilkent ve Firüzköy mahallelerinde yapılan çalışmalardan örnek vererek sözlerini sürdürdü:

"Bu iki mahalle, Küçükçekmece Gölü kıyısında bulunmaktadır. Eşkinoz Deresi bu mahallelerden geçerek göle ulaşmaktadır. Bu derenin göle ulaştığı kısım balçık ile dolduğu için önü kapanmıştır ve geriye doğru basarak büyük bir sazlık alan oluşturmaktadır. Tür tayini yapmak için alan etrafına ve içerisine ışık tuzakları kurulmuştur. Türler tespit edilerek mücadele şekli ona göre belirlenmektedir. Çevrede sivrisinek uçkunu görüldüğünde akşam saatlerinde Mist blower ve ULV aracı yüklü cihazlarla müdahale edilmektedir. Mahalleler içerisinde de ULV ilaçlaması yapılmaktadır.

Bu alanda her hafta sulak sazlık alan arazi aracı ile düzenli bir şekilde sivrisinek larvasına karşı kontrol ve ilaçlama yapılmaktadır. Aynı şekilde dere ekipleri ile de alan çevresindeki küçük birikintiler kontrol edilip ilaçlanmaktadır. Sazlıkların büyümesi ve suların kurumayarak devamlı geriye doğru basması mücadeleyi zorlaştırmaktadır."