Vanspor neler başarabilir?

Taner Taşkın’nın Vanspor’a yapabileceği en büyük iyilik bu takıma bir savunma felsefesi monte etmektir. Savunma bahsinde uzmanlaşamayan Vanspor, kendi liginde ipi önde göğüsleme becerisini gösteremez. Sağlam ve ne yaptığını bilen bir savunma planı, kim ne derse desin, hücum planından daha değerli ve daha sonuç tayin edicidir.

Ali Fikri Işık polesar@hotmail.com

Taner Taşkın’a sormak lazım, top kendi defansındayken, yani top Vanspor savunmacılarının ayağındayken, topu birinci bölgeden ikinci bölgeye aktarmaya çalışırken, neden üç savunmacı savunmanın derininde çakılı kalır? Daha doğrusu, Top Vanspor'dayken, savunma neden seçenek ve pas opsiyonu olmak yerine, geride nöbet tutar? Eğer niyet kontra topları engellemek ise, neden Kasımpaşa golüne engel olunamadı? O gol atılmadan saniyeler öncesinde, Vanspor’lu 4 numaralı oyuncu, aynı paralel çizgide yer alan diğer iki savunmacının edilgenliği yüzünden topla dripling yapmak zorunda kaldı. Daha ikinci hamlesinde topu Kasımpaşa oyuncusuna kaptırdı. Geride çakılı iki savunmacı ile orta saha arasında öyle bir geniş alan oluşmuştu ki, Kasımpaşalı oyuncular hiç zorlanmadan golü attılar.

Taner Taşkın’nın Vanspor’a yapabileceği en büyük iyilik bu takıma bir savunma felsefesi monte etmektir. Savunma bahsinde uzmanlaşamayan Vanspor, kendi liginde ipi önde göğüsleme becerisini gösteremez. Sağlam ve ne yaptığını bilen bir savunma planı, kim ne derse desin, hücum planından daha değerli ve daha sonuç tayin edicidir.

Vanspor, Batuhan Sıddık ve Serdar Cansu ile doğaçlama bir hücum oyunu oynayabilir, ama aynı Vanspor doğaçlamaya terk edilen bir savunma ile bu ligde şampiyon filan olamaz.

Palavracı anlatıcı spikerin söylediklerini bir tarafa bırakırsak, sahada adına mücadele denilen hengameden başka bir şey sergilenmiyordu. Ne Vanspor tasarlanmış bir oyun oynayabiliyordu ne de Kasımpaşa kurgulanmış bir oyun planını uygulayabiliyordu. Çıplak fiziksel mücadelenin dışında, bazen oyunun doğaçlama karakterinden doğan kimi istemsiz ama güzel hareketler saman alevi gibi parlayıp sönüyordu.

Her iki takım da, futbol oyununun asgari düzeyde ihtiyaç duyduğu örgütlülük ve organizasyon becerisini gösterme potansiyeli taşımıyordu. İstanbul’daki maçta ben kaleci Salih’in önündeki savunma ile kurduğu paslı ilişkiye hayran kalmıştım. Bu maçta bu doğru hareket bir kez bile denenmedi. Oyun hiç durmadan uzun vuruşlara zorlandı.

Hem defansif oyun ihtiyaçlarına itibar etme hem de hücum girişimlerinin tümünü uzun vuruşlarla ara. Olmuyor, olmaz tabiatıyla.

Türk tarzı teknik direktörlüğün defansif algısına akıl sır erdirmek, deveye hendek atlatmaktan daha zor. Aynı şeyleri yapıp, farklı sonuçlar beklemek ve her seferinde aynı şeylerin, aynı sonuçlar doğurması, ders çıkarmak, tecrübe edinmek için, yeterli akli sebep olamıyor maalesef. Basit bir soru sorarak ilerlemek istiyorum: Defans denilen faaliyetin esasen amacı ve hedefi nedir? Rakibin ataklarını önlemek mi yoksa kendi kalesini rakip ataklardan uzak tutmak mı? Bir, rakip ataklarının karşılanması ve engellenmesi mi, yoksa iki, rakibin tehdit ve tehlikeye dönüşmesini önleyen, önleyici tedbirler alması mı?

Elbette defansif faaliyet her iki hareket tarzını içerir ama biri, öncelikli olmak zorunda. Öncelikli olan tercih edilen anlamına gelir. Ve her tercih aynı zamanda kendine göre oyun yapılanmaları inşa etmeyi zorunlu kılar.

Çağdaş dünya savunma felsefesini önleyici tedbirler üstünde kurgular. Amaç rakibi mümkün mertebe kaleden uzak tutmaktır. Savunma ile diğer oyun blokları arasında sıkı bir işbirliği, savunma güvenliğinin ilk şartı olarak algılanıp uygulanıyor. Aslında savunma, bir teknik adam olarak bu oyuna ne kadar hakim olduğunuzun tasnif edici kriteridir. Savunma örgüt ve organizasyon yeteneğinin sınandığı yerdir.

Tüm yazılarını göster