Valerian ve arkadaşları bizi çok yoruyor

70’li yıllarda yazılmış bir çizgi roman uyarlaması olan Valerian’ın, ilgi çekebilecek bir konunun , özel efekt festivali altında boğulduğu, tamamen zayıf ve beklenen bir entrikanın etrafında dönen bir film olarak çıkıyor karşımıza. Luc Besson gibi önemli bir yönetmenin ne kadar Hollywood kurallarına teslim olduğunu görmek de mümkün.

Abone ol

DUVARValerian ve Bin Gezegen İmparatorluğu filmini izledikten sonra, sinema salonundan bir hayal kırıklığıyla beraber başarılı bir film çıkması için her türlü sinemasal ögenin bulunduğu bir projenin ne kadar sıradan bir sonuca bağlanabileceğine bir kez daha tanık olmuş şekilde ayrılıyoruz. 70’li yıllarda yazılmış bir çizgi roman uyarlaması olan Valerian’ın, ilgi çekebilecek bir konunun bir özel efekt festivali altında boğulduğu, tamamen zayıf ve beklenen bir entrikanın etrafında dönen ve Luc Besson gibi önemli bir yönetmenin ne kadar Hollywood kurallarına teslim olduğunu gösteren bir bilimkurgu denemesi.

28'inci yüzyılda Valerian (Dane DeHann) ve kadın ortağı Laureline (Cara Delevingne), insanların yaşadığı değişik yerlerde, gizli operasyonlarda çalışan iki ajandır. Bu yerleşim yerlerinin en önemlilerinden biri olan 'Alpha', insanların yanında birçok değişik canlı türünün barış içinde yaşadığı, değişik medeniyetlerin kültürünü paylaştığı bir gezegendir. Ta ki bu şehrin yasak bölgelerinden birinde bütün bu ortamı tehdit eden esrarengiz bir olay ortaya çıkana kadar. Olayı açığa çıkarmak için hükümet, Valerian ve ortağını görevlendirir. Valerian ve arkadaşı hem bu gizemi çözmek hem de gezegenin geleceğini kurtarmak için acımasız bir mücadeleye girişirler.

FORMUNUN ÇOK ALTINDA BİR LUC BESSON 

Valerian filmi, son zamanlarda Hollywood sinemasının çok sevdiği geleceğin dünyasında geçen bir macera-gerilim film türünün son örneği… Ne var ki, çizgi romanı okumuş ve okumamış seyirciler, filmin vaat ettiklerinin çok altında bir sonuçla karşı karşıya kalıyorlar. İlk bakışta Valerian…’ın başarılı olmak için her şeyi mevcut. Luc Besson gibi kariyeri ortada ve bilim kurgu türüne ( özellikle Beşinci Element filmini hatırlarsak) hiç yabancı olmayan bir yönetmen. Artık bu türün olmazsa olmazı etkileyici görsel efektler ve insanlığın değişik değerlerini sorgulayabilecek bir konu. Ancak en başta yönetmen Besson çok ciddi bir performans düşüklüğü gösteriyor.

Sinemada yönetmenliğe verdiği uzun bir aradan sonra ( hatta bir ara yönetmenliği bıraktığını söylemişti) Besson, sıradan bir yönetmenin yapacağı gibi, konuyu minimal düzeyde işliyor, bayat esprileri ara sıra filme serpiştiriyor, aksiyonun dozunu arttırmak için özel efekt sekanslarını boca ediyor ve her şeyi taçlandırmak için filmin bütün derin olabilecek mesajlarını rafa kaldırıyor.

Hatta bu gidişatın aceleye gelmiş gibi bir hali de var. Sanki yönetmen filmin talep ettiği her şeyi minimum düzeyde yerine getirip bir an önce gitmek istemiş gibi bir durum söz konusu. Besson’un eski kariyerinden sıyrılıp Amerikan sinemasına açılmasının başlangıcını beşinci Element filmin de görmüştük, ama yönetmen bu filmde en azından kendi dokunuşlarını filme koyuyor, ufak bir mizah eşliğinde, dozunda özel efektlerle geleceğin dünyasında geçen nispeten düzeyli bir macera-bilimkurgu örneği sunuyordu.

ZAYIF ENTRİKA VE GROTESK ÖZEL EFEKTLER 

Burada ise karakterler son derece basmakalıp bir düzeyde işlenmiş ve hikaye tamamen içi boşaltılmış, şık ama sığ bir şekilde duruyor. Valerian ve ortağı arsındaki flört hikayesinin sanki gençlik dizlerinden çıkmış gibi bir hali var. Filmdeki mizah öğesi de sıfır düzeyine inmiş durumda. Hikayenin merkezinde olan entrika ise son derece dağınık başlayıp, en beklenecek şekilde bitiyor. En vahimi, filmde yer yer gözümüze çarpan, insan ve diğer varlıklar arasındaki ilişki, mahkeme adaleti mi yoksa vicdan adaleti mi, bağlılık mı yoksa bağımlılık mı gibi önemli konu ve sorular, film boyunca gereksiz gürültülü aksiyon sahnelerine kurban ediliyor.

Sanki ne zaman film önemli bir konuya değinecek olsa, yönetmen ‘Gerek yok! İşimize bakalım!’ diyor. Besson’un bu tükenmiş ve teslim olmuş hali, filmde yaratılan uzaylılara bile sirayet etmiş durumda. Filmdeki geleceğin askerleri ve hikayede önemli bir yer tutan ‘dönüştürücüler’ adı taşıyan yaratıklar sanki Beşinci Element filmimden fırlamış kötü kopyalar gibi duruyor.

Valerian'ın merkezini oluşan entrikanın anlatışı ise gerçekten izlenmesi güç ve dağınık bir şekilde bize sunuluyor. Önce uzaylılar için bir sayfiye yeri gibi olan (!) bir gezegende bir sekans izliyoruz. Bu gezegen başka medeniyetlerin savaşları yüzünden yok olunca, hikaye duruyor ve Valerian’ın ana hikayeden bağımsız gibi duran ve aksiyonun sonuna kadar kullanıldığı bir operasyon sahnesi görüyoruz. Evet, bu hikaye bir yerden sonra sonra ana konuya bağlanıyor ama çok geç ve çok dolaylı bir şekilde.

Zaten aksiyon sahnesindeki aşırı hızdan, görsel efekt tekniğiyle yaratılmış yaratıkların saldırısından başı dönmüş seyirci bir türlü olayın içine giremiyor. Belki yönetmen aksiyona bu kadar yüklenmese ve filmdeki bolca sunulan teknolojik icatlar daha az aceleye getirilmiş bir şekilde sunulmuş olsaydı bu geçiş daha sağlıklı olabilirdi. Ancak zaten dakika başı pek açıklanmayan teknolojik icatlar ve her taraftan fışkıran uzaylılarla filmi izlemeye çalışan seyirci bir de hikayenin içine, gerçekleşmeyen başarısız bir operasyon katılınca öykü daha en baştan izlenmesi ve kavranması çok zahmetli bir hale geliyor.

Filmde, sık sık gördüğümüz özel efekt sekanslarında da söylediğimiz gibi bir aşırıya kaçma mevcut. Gerek 'Alpha' gezegenindeki düzeni ve işleyişi gösteren sahneler olsun, gerekse Valerian’ın koşuşturup boyutlardan başka boyutlara geçtiği sahneler olsun, son derece yoran ve adeta bir video oyununda geziniyormuşuz izlenimi veren sekanslar.

Sanki oyuncular bu sahnelerde bir aksesuar ve normalde filmin genel yapısını güçlendirmek için kullanılan özel efektler burada filmin de, onların da da önüne geçiyor. Konusunun zayıflığının ve senaryonun boşluklarının farkında olan yönetmen, belki de göz boyamak ve seyircileri sıkmamak için böyle bir aşırı tutum takınıyor. Ancak bu geleceğin dünyası tamamen kaotik (ki hedeflenen daha çok bir uyum gibi!), düzensiz, aşırı bir doluluk taşıyan ve sonuç olarak net hiçbir şey sunmayan bir yer!

OYUNCULAR SENARYOYA KURBAN EDİLİYOR 

Filmin kötü gidişatını bir ölçüde kurtarabileceğini umduğumuz oyuncuların performansları da ne yazık ki yetersiz seviyede. Valerian’ı oynayan Dana DeHaan ve ortağını oynayan Cara Delevingne, biraz da zayıf senaryonun azizliğine uğrayıp, film boyunca karakterleri hakkında çok az bilgi sunuyorlar ve aralarındaki flörtvari konuşmalar dışında haklarında pek fazla bir bilgi edinemiyoruz. Aralarında oluşturulmak istenen kimyanın da bizce beyaz perdede tutmadığı bir gerçek.

Ethan Hawke ve Rihanna ekranda konuk oyuncular gibi şöyle bir görünüyorlar. Hawke’ın bir an önce ödeme çekini bekler gibi, Rihanna’nın ise şovumu yapıp (ki bu sahne eğlenceli!) gideyim der gibi halleri var. Clive Owen subay rolünde elinden geldiğince iyi oynamaya çalışıyor ama bu filmde eski başarılarını mumla aradığı da şüphe götürmez bir gerçek.

Her açıdan bir hayal kırıklığı olan Valerian filmi bizce hem Besson’un bir an önce kariyerinden silmek isteyeceği bir yapım, hem de inanılmaz olanaklarla ne kadar sıradan bir film çıkacağının güzel bir örneği. Gürültüsü boyunu aşan bu filmi görmezden gelmek bizce verilebilecek en doğru karar!

YÖNETMEN: Luc Besson

OYUNCULAR:  Dana DeHaan, Cara Delevingne, Clive Owen, Rihanna, Ethan Hawke, Kris Wu, Sam Spurell, Alain Chabat

ÜLKE: Fransa

YIL: 2017