Ümit Kıvanç: Medyayı muhabir düzeltemez

Ümit Kıvanç'ın yeni kitabı 'O Meslek Bunalımda', P24 Medya Kitaplığı'ndan çıktı. Kıvanç, "Türkiye’de basın her zaman iktidara hizmet etti" dedi.

Abone ol

DUVAR - Gazeteci, yazar, belgeselci, senarist Ümit Kıvanç’ın O Meslek Bunalımda kitabı P-24 Medya Kitaplığı'ndan çıktı. 183 sayfadan oluşan kitap, Türkiye’de ve dünyada, basının devlet - sermaye ilişkilerinin yanı sıra, mesleğinin iç işleyişini sorgulayıp bir dizi öneride bulunuyor. Kıvanç, Gazetecilik türlü ayrıcalıkları olan, insanların zihnini ve ruh dünyasını doğrudan etkileme gücüne sahip bir meslek" dedi. Ümit Kıvanç'la yeni kitabı hakkında konuştuk.

Ümit Kıvanç

Gazetecilik, hakikat arayışında insanın el feneri, dürbünü, büyüteci olsun. Bazen çapası, kazması bazen de defteri kalemi olsun diyorsunuz. Açar mısınız ne demek istiyorsunuz?

Ufuk açsın, duyduğumuz gördüğümüzün ötesini berisini, derinini kazsın, kurcalasın, gündelik hay huy içerisinde herkesin haliyle bakmadığı yerlere baksın, bulsun, etsin, bir araya getirsin, anlamlandırsın, sonra da bize aktarsın, demek istiyorum. Ayrıca, “hakikat arayışı”nı özellikle vurgulamak istedim. Çünkü yavaş yavaş insanın hakikat ile ilişkisi başka ve çok zararlı bir içerik edinmeye başladı. Herkes için geçerli, etrafında ortak hayat kurabileceğimiz bir hakikat kavramı bizzat şaibeli, şüpheli hale getirilmek isteniyor. İnsanların adaletli ve görece eşitlik içerisinde yaşayabilmesi, ortak bir hakikat fikri ve duygusu olmaksızın mümkün değil.

Profesör Rosen'ın 'yurttaş gazeteciliği'nden söz ediyorsunuz. Yurttaş gazeteciliği ne demek? Nasıl yapılır? Türkiye’de yurttaş gazeteciliği yapıldığı dönem var mı hatırlıyor musunuz?

Bu, mesleği gazetecilik olmayan insanların, şahit veya haberdar oldukları olayları, asgarî bir doğruluk sınamasından geçirip, olabildiğince eksiksiz ve mümkünse başkalarının araştırmasına, sınamasına açık şekilde kamuoyuna aktarması demek. Gönüllü bir iş. Ama her köşe başından “kaza oldu!” diye bağıranı yurttaş gazeteciliği yapıyor sayamayız. Asgarî koşulları yerine getirmesi halinde böyle bir çabaya bu adı verebiliriz. Türkiye’de bu iş hâlen sürekli yapılıyor. Sosyal medya çağında olağan gündelik hayatın bir parçası oldu. Bizden önce dünyada...

Reuters Enstitüsü’nün 26 ülkeyi kapsayan araştırmasında (2016) "Haber kuruluşları ve ya gazetecilere büyük ölçüde güven duyuyor musunuz?" sorusuna olumlu cevap verenlerin oranı ürkütücü derecede düşük çıktığını belirtiyorsunuz. Türkiye’de de son yıllarda sıkça konuşulan bir konuda "gazetecilik ahlâkı". Muhabir, editör bu koşullar altında ne yapabilir, ne yapmalı?

Adalet ve ahlâk kavramlarıyla ilgili düşünmeyi kolaylaştıran çok temel bir önerme vardır: Adalet ve ahlâkın ne olduğunu uzun uzun tartışabiliriz, ama adaletsizlik ve ahlâksızlık görüldüğü yerde teşhis edilir. Çok kolaydır. Hakikati araştırıp bildirme mesleğini birtakım çıkarların hizmetine koşuyorsan doğru bir iş yapmıyorsundur. Sen de bunu işin doğruluğuyla değil, o işi artık hangi yüce amaca kurban ediyorsan onunla meşrulaştırırsın zaten. Tek tek muhabirlerin, editörlerin yapabileceği tek şey, mesleğin gereğini yerine getirmek.

İnsanlar pekâlâ, “gazeteci üç kağıtçıdır, menfaatçidir, hizmetkârdır” diye değil, “gazeteci dürüsttür, iyi ki var” diye düşünebilir. Gazetecilere bağlı. Yanlış anlama olmasın: Sıradan muhabir, editör, anca kendi ahlâkını, onurunu koruyabilir, medyayı düzeltemez. Ayrıca, Türkiye’nin bugünkü koşullarında gazeteciliğin genel sorunlarından söz etmemiz biraz lüks gibi görünüyor. İktidar propaganda aygıtı sanki gazeteciliği fiilen ve mânen Türkiye’den silip atmaya kararlı. Ayrıca bazı haberleri yapmak başlı başına hapse atılma sebebi. Bunları mecburen bir anlığına kenara koyarak konuşuyoruz mesleğin genel sorunlarını.

O Meslek Bunalımda, Ümit Kıvanç, 183 syf, P24 Medya Kitaplığı, 2017.

TÜRKİYE'DE BASIN HER ZAMAN İKTİDARA HİZMET ETTİ

Basının Türkiye’de "Dördüncü kuvvet" olduğu dönem veya dönemler oldu mu?

Türkiye’de basın her zaman iktidara hizmet etti. Daha doğrusu, temel bir “nizama" ve zihniyete hizmet etti. Ama bugünkünden farklı olarak, o hizmet işini yapabilmek için dahi bir yandan gazetecilik yaparak veya yapar görünerek meşruiyet sağlaması gerekiyordu. Bugün bu da gerekmiyor. Bizde daha çok, angajmanı bilinse de, “memleket hayrına” iş gördüğüne inanıldığı için etkili olabilen gazete ve gazeteciler vardı. Her şeye rağmen en azından olgular düzeyinde doğru dürüst haber verme gayreti elbette vardı.

Gazeteciliği, hiçbir dayanağı olmaksızın, sırf kişisel tercih veya çıkarları icabı her mevzuda sallayan, her şeye hakkı olan köşe yazarı karakterine başrol verilmesi bozdu. Bir de, patronun gazetecilik dışı işleriyle gazeteyi iç içe geçirmekte ve bundan, devlete de hizmet ederek kendini sağlama alan bir çıkar ağı örmekte beis görmeyen yayın yönetmenleri. Kısaca, gazetecilik eskiden daha saygındı, bu da ona bir nevi “kuvvet” işlevi veriyordu. “Dördüncü Kuvvet” miydi, bunu tartışmak için yasamanın, yargının cumhuriyet tarihi boyunca başlı başına bağımsız “kuvvet” olup olmadığını, ne kadar olabildiğini tartışmak lazım.

Yaşanan değişikliklere bakalım. "Basın" medya olurken; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Basın Konseyi ve Türkiye Gazeteciler Sendikası işlevlerini sorguladılar mı?

Kimi kısmen sorguladı, kimi oralı olmadı, kiminin gücü yetmedi. Esas mesele, gazetecilerin, işlerine devleti şunu bunu karıştırmadan, kendilerini denetleyebilecek mekanizmaları kuramamış olmaları. Kuramadılar, çünkü topluca, bunun için gereken ahlâkî üstünlük, inanılırlık, örgütlenme ve otoriteye sahip olamadılar.

Cumhurbaşkanı tutuklu gazeteciler için, "Onlar gazeteci değil, sarı basın kartları yok" ifadesini sıkça dile getiriyor. Türkiye’de devlet, iki meslek grubuna kart veriyor; gazeteciler ve seks işçileri. Bu uygulamanın eşi benzeri başka ülkelerde var mı? Kimin gazeteci olacağına kimin olamayacağına devlet karar verirken, meslek örgütleri( TGS, TGC, Basın Konseyi) sessiz kalmanın ötesinde destek veriyor. Aynayı kendimize tutarsak neler söylemek istersiniz?

Gazetecilik türlü ayrıcalıkları olan, insanların zihnini ve ruh dünyasını doğrudan etkileme gücüne sahip bir meslek. Doğal olarak bir denetim altında olmalı, her kafasına esen gazeteciyim diye ortaya çıkamamalı. Ancak bizim gibi bir ülkede bunun derhal bir devlet denetimine dönüşeceği, “istenmeyen” kişilerin gazeteci yapılmayacağı da ortada. Dönemden döneme değişmekle birlikte, sarı basın kartı hep iktidarların elinde kozdur. Eskiden bir vakit, hiç değilse, büyük zorluklarla karşılaşmadan sarı basın kartı edinilebiliyordu. Tabiî giderek bu da bir şekillendirme aracına dönüştü.

Sarı basın kartı benzeri bir şey olmalı, bence. Ama bunu bir gazeteciler üst kurulu, veya Cemiyet ya da Sendika bünyesinde oluşturulacak bir kurul, herkes için açık, belirli, dürüstçe ve meslek kalitesini göz önünde tutan ölçütlerle vermeli.

Gazetelerde sizin de bildiğiniz gibi haberin merkezinde muhabir vardır. Muhabir haberini yazıp, sorumlu yetkili kişiye verdikten sonra, haber üzerinde değişikliklere müdahale edemiyor. Kendimden sayısız örneklerini biliyorum. Ne öneriyorsunuz?

Bu konu bir yönüyle bitmek bilmeyen bir tartışma, bir yönüyle de pek basit. Haber elbette denetlenecek, elden geçirilecek, düzeltilecek, belki başka haberle birleştirilecek vs. Başlık çıkarmak, bağlam kurmak, sunmak, başlı başına, muhabirin becermesi gerekmeyen, apayrı işler. Editör, haber merkezi veya yazı işleri dürüst ve kaliteliyse sorun olmaz. Yani ego meseleleri dışında sorun olmaz. Muhabirden sonra haberi “elleyecek” kişinin, muhabire bir şeyler öğretebilecek özelliklere sahip olması gerekir. Sorunun esas kaynağı burada gibi geliyor.