Türkiye'nin artık 81 kenti yok; Şırnak'ı düşün!

Şırnak'ta nüfusun yüzde 90'ı göçmüş, binaların yüzde 70'e yakını yıkılmış ya da yıkılıyor. Cudi ve Gabar dağlarının eteklerinde altı aydır çadırlarda yaşayan Şırnaklılara şu anda evleri, sokakları, kentleri yasak. Yasak kalkınca da geriye yaşayabilecekleri bir kentleri kalmayacak gibi görünüyor.

Celal Başlangıç baslangiccelal@gmail.com

Havan topları evlerin damlarını, kapılarını, pencerelerini havaya uçuruyor, duvarlarını bir vuruşta aşağı indiriyordu. Kentin her yeri taranıyordu. İnsanlar nereye kaçacaklarını şaşırmıştı. Sığınağı ya da bodrumu olmayanlar evlerinin tabanlarını delip temele doğru inmeye çalışıyordu.

Kent yakılıp yıkılmıştı. İşyerleri, evler yağmalanmıştı. Kimine göre 40-50 kişi yaşamını yitirmişti. Kentin HEP'li milletvekilleri "kesin 116" sayısını veriyordu.

Dört gün boyunca bir cehennem yaşanmıştı Şırnak'ta. Gazete başlıkları "PKK Şırnak'ı bastı" diyordu. Kimine göre 300, kimine göre de bin PKK'li girmişti kente. Ancak, silahlar sustuğunda kent merkezinde ölü ya da diri tek bir PKK'liye rastlanmamıştı.

Neden sonra anlaşıldı işin aslı. PKK, Şırnak yakınlarında bir karakola saldırmıştı. Dönemin Tugay Komutanı Mete Sayar da kentin bombalanması emrini vermişti.

Havan topu atışları, ağır makinalı silah taramaları bitince toplu halde yola koyuldu kent halkı.

Şırnak-Cizre karayolunun Kasrik Boğazı mevkiinde durdurmaya çalışıyordu milletvekilleri toplu halde kenti terk eden halkı. "Can güvenliğimiz sağlanmadan geri dönmeyiz" diyordu Şırnaklılar.

1992'nin Ağustos'uydu. 1990'da "güvenlik ili" yapılan Şırnak, iki yıl sonra yakılıp yıkılmıştı.

Tam 24 yıl sonra yeniden yakılıp yıkılıyordu Şırnak.

Şırnaklı çocuklar buldukları tek ağaca bir salıncak kurmuş.

'ÖZLEM' OLAN 'BERİVAN'

Cizre geride kalmıştı. Bir yanına Cudi, diğer yanına Gabar dağlarını almış, aralarından Dicle'ye doğru akıp gidiyordu Botan Çayı. Hemen kıyısındaki Kasrik Boğazı'ndan geçip Şırnak'a çıkıyorduk.

Ama aslında çıkamayacaktık. Çünkü Şırnak'a girmek yasaktı.

Şırnak'ta yasaklar 14 Mart 2016'da başlamıştı. Operasyonlar tam 82 gün sürdü. 3 Haziran'da bitti. Ancak o günden bu yana kentte sokağa çıkma yasakları ve yıkımlar sürüyor.

100 bine yakın nüfusu olan Şırnak'ta çatışmaların ve yıkımların olmadığı mahallelerde en fazla 10 bin kişinin kaldığı tahmin ediliyor. Diğerleri Cizre'den Silopi'ye, Mersin'den Siirt'e ve Van'a kadar dört bir yana dağılmışlar.

Ancak üç bin aile Şırnak'ın çevresindeki Gabar ve Cudi dağlarının eteklerine yayılmış. Kendilerine bezlerden çadır yapmışlar, önlerinde meşe dallarından gölgelikler yapmışlar.

Göçenlerin yükünü ağırlıklı olarak Kumçatı Belediyesi taşıyordu. Dokuz bin kişilik Kumçatı Beldesi kendi nüfusundan daha fazla göç almış.

Kumçatı'dan çıkıp Şırnaklıların yaşadıkları geçici barınaklarına doğru gidiyoruz. Yanımızda Belediye Eşbaşkanı Özlem Kutlu var. Ancak herkes ona "Berivan" diye sesleniyor. Yolda anlatıyor öyküsünü.

Babası Nüfus Müdürlüğüne gidip, kızının adını Berivan koymak istediğini söylemiş. Ancak o yıllarda Cizre'de yaşanan direnişin önderlerinden biri Berivan adında bir genç kız. Adına belgeseller yapılıyor, türküler söyleniyor, kahramanlık destanları yazılıyor. Bu nedenle "Berivan" adını kabul etmiyor nüfus memuru. "Sen şehit Berivan'ın adını veriyorsun" diye. Bunun üzerine nüfus cüzdanında yazılı adı "Özlem" oluyor.

İşte bu yüzden de birkaç gün önce Diyarbakır'da 50 kişinin Öcalan için başlattığı açlık grevi listesinde adı "Berivan Özlem Kutlu" olarak yer alıyor.

Kendi topraklarında sığınmacı durumuna düşmüş Şırnaklıların yaşadığı alanlara doğru giderken Kumçatı Belediye Eşbaşkanı Kutlu "Asıl mesele hendek değil" diyor, "Kumçatı'da hendek yok ama üç defa benim evim basıldı. Kumçatı yönetimine baskın oldu. Halkımız geldiği için, biz onlara yardım ediyoruz diye oldu bu baskınlar."

Şırnak'ın çevresinde göçebe gibi yaşayan kent halkı için sağlık taraması yapmaya gelen sağlıkçılara baskın düzenlendiğini, gözaltılar olduğunu, bir başka seferde yine sağlıkçıların araçlarının tarandığını öğreniyoruz.

Çadırların önlerindeki gölgelikleri, mutfaklarını meşe dalların yapmışlar.

'DEVLETTEN HİÇBİR BEKLENTİMİZ YOK'

Kumçatı'dan Şırnak'a doğru çıkarken Afet Evleri mevkiinin arkasındaki geniş dağ yamacına yayılmış Şırnaklılar. Kendilerine brandadan ve demirden çadır yapmışlar. Çadırlarının önüne de meşe dallarından gölgelikler oluşturmuşlar. Yine meşe dallarından mutfak yapmışlar kendilerine.

Yaklaşık 200 gündür bu koşullarda yaşıyorlar.

İlk uğradığımız çadırda altı kişilik iki aile yaşıyor. Babası, şeker hastası olan annesi, eşi ve iki çocuğuyla Şırnak'ta yasaklar başlayınca Cizre'ye inmişler önce. Bir ay kadar orada kalmışlar. Ancak rahat edememişler, "En azından yakın olalım, evimize gider bakarız arada bir" diyerek Şırnak'a çok yakın olan bu alana taşınmışlar.

Adını veriyor ama yazmamamızı istiyor yaşadıkları süreci anlatırken:

"Bu yaz burada çok zor geçti. Rezaletten başka birşey görmedik. Arada bir evime gidip bakıyorum. Bizim ev hendeksiz mahalleydi. Gizlice girdim. Evim sağlam duruyor. İçerdekiler çıkamıyor, çıkanlar giremiyor. Şırnak'takiler sokağa bile çıkamıyor. Devlet hastanesinin yanında bir market var. Belli zamanlarda bu marketten alışveriş yapıyorlar. Herkes şikayetçi. Çünkü her şey iki katı fiyatına satılıyormuş."

Bir başka çadırda 11 kişilik bir aile yaşıyor. Dördü çocuk. Hele biri altı aylık bir bebek. Yasaklar sırasında doğmuş. Adını Tekoşer koyduklarını anlatıyorlar. Anlamı "Savaşan" demekmiş. Zaten bir büyüğü de 2,5 yaşında ve onun adı da Tekoşin, yani "Direnmek" miş.

Yasak başlayınca kent merkezine yakın bir mezrada olan evlerine geçmişler. Ancak çatışma çıkmış mezranın yakınlarında. İki PKK'li ile bir sivil ölmüş. Bunun üzerine güvenlik nedeniyle çıkarılmışlar mezradan. Onlar da gelip buraya çadır kurmuşlar.

"Mezrada kalsaydık, hayat daha kolay olurdu" diye anlatıyor:

"Orada kendi ektiğimiz domatesimiz, biberimiz, üzümümüz, incirimiz, kavunumuz vardı."

"Burada neye ihtiyacınız var" diye sorunca biraz sert bir karşılık veriyor:

"Devletten hiçbir beklentimiz yok. Hiçbir şeye ihtiyacımız yok."

Derme çatma çadırların arasında dolaşıyoruz. Çadırların önüne dikilmiş çanak antenler dikkatimizi çekiyor. Israrla haberleri izliyorlar televizyondan sıcağı sıcağına.

Girdiğimiz başka bir çadırda evin gelini karpuz ikram ediyor. "Zahmet etmeyin, sohbet edip gidecektik" deyince hoş bir espriyle karşılık veriyorlar:

"Bir inanış vardır buralarda. Gelen misafir evde ikram edileni yemezse eve kuma gelirmiş."

Evin gelini misafirlerin gözlerinin içine bakıyor sanki. Herkes mecburen çatal sallıyor gelen karpuza.

Gabar Dağı'nın eteklerinde kentlerinden göçen Şırnaklı ailelerle...

'BUNUN ADI ZORLA YERİNDEN ETME'

Kumçatı Belediyesi'ne geri dönüyoruz. Şırnak Belediyesi burada bir "irtibat bürosu" kurmuş gibi hizmet vermeye çalışıyor. Şırnak Belediye Eşbaşkanı Serhat Kadırhan yasak başladıktan sonra iki ay daha kent merkezinde kalmış. Ancak hizmet veremez hale gelince buraya gelmiş. "Halk taşınınca biz de belediye olarak buraya taşındık" diyor.

Zaten neredeyse bütün belediye personeli de Kumçatı civarına göçmüş. Ancak bulundukları yerden girmenin yasak olduğu Şırnak'a hizmet götürmenin zorluklarını anlatıyor Kadırhan:

"Su sorunu olunca kentte kalanlar 155'i arıyor. 'Belediyeyi arayın' karşılığını alıyorlar. Bizi arıyorlar, ekip gönderiyoruz ancak gönderdiğimiz ekip kente sokulmuyor. Geçenlerde çevre temizliği ekipleri de gitti. Onlar da giremedi. Şu anda kentte çöpler toplanamıyor."

Şu anda Şırnak'ın içinde olanlar da, göçenler de kentlerinin ne olacağını bilmiyor. Eşbaşkan Kadırhan kentin imar sınırlarının tümünün Bakanlar Kurulu tarafından ilan edilen riskli alan içinde kaldığını, yeni imar planının Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılacağını anlatıyor:

"14 binden fazla bina var kent merkezinde. Yüzde 70'inin yıkıldığı ya da yıkılacağı bilgisi var. Mesela benim evim 3 Haziran'da operasyon bitene kadar zarar görmemişti. Ancak evimi 7 Haziran'da yıktılar. Bu süreçte yapılan bir uygulamadan söz edeyim. Örneğin bu ev yıkma işini müteahhitlere vermişler. Müteahhit gidiyor, benim evimin bütün hurdalarını toplayıp satıyor. İşin doğrusu evimi kendim yıkmam, buradan elde edilecek hurda gelirinin de bana kalması. Ama böyle bir uygulama yapılmıyor."

İki bine yakın insan da yasak bölgede kalan evlerindeki eşyalarını almak için başvurmuş. Ancak hiçbirine izin vermemiş. Operasyonlardan sonra kullanabilecekleri eşyaların kaldığına ilişkin pek umutları da yok. Kapısı kırılan evlerden televizyon, çamaşır makinesi, buzdolabı gibi eşyaların toplandığını, alınmayanların da kullanılamaz hale getirildiği anlatılıyor.

Şırnak merkezinden aldığı bir haberi aktarıyor Eşbaşkan Kadırhan:

"Yeni bir park yapmıştık çocuklar için. Oyun aletleri, jimnastik aletleri vardır. Askeri kamyonlarla gelmişler, elektrik direklerine kadar sökmüşler. Nereye götürdükleri bilinmiyor."

HDP Şırnak Milletvekili Leyla Birlik de kent merkezindeki evinden çıkıp Kumçatı'ya yakın bir çadıra taşınmış.

"Şırnak göç ettirilecek" diyor "Zorla yerinden etme, zorunlu göç bu".

Birlik'in edindiği bilgilere göre Valilik, Kurban Bayramı sonrasında Şırnak'ta yasakla birlikte kentin çevresinde kurulan çadırları da kaldıracak.

Zaten bu koşullarda giderek yaklaşan kış aylarında daha da zor koşullar bekliyor Şırnaklıları. Kışı, hele Gabar ve Cudi dağlarının eteklerinde bu koşullarda geçirmek neredeyse imkansız. Bu yüzden Şırnak Koordinasyonu sürekli çağrı yapıyor; "Şırnak'ta çok acil kışlık çadır ihtiyacı var. 12 kişilik kışlık çadır 850 TL. 7 bin hane kışı dışarıda geçirecek" diye.

Ancak anlaşılan o ki, Şırnak Valiliği çadırları kışa bırakmak niyetinde değil.

Karşılarına çıkan tablo sonucu Şırnak'ın fiilen nasıl boşaltılacağını anlatıyor Milletvekili Birlik:

"Diyelim bayramdan sonra Şırnak açıldı. Kentte hala yıkım sürüyor. En az sekiz dokuz bin ev yıkılacak. Kent açılınca evleri ayakta duranlar oturabilir. Evleri yıkılanlar ne olacak. Zorunlu olarak kenti terkedecek. Evlerini sağlam bulanlar bakacaklar ki çocuklarını gönderecek okul yok. Onlar da kenti terketmek zorunda kalacak."

Ancak daha sonra gelen haberlerin yönü değişiyor. Valiliğin çadırlarda yaşayan bazı Şırnaklılarla toplantı yaptığı, bayramdan sonra çadırların kaldırılacağını, kendilerine kira parası ödeyeceğini bildirdiği yolunda bilgiler geliyor. Anlaşılan o ki, bayramdan sonra kentte yasakların kaldırılması bir süre daha ertelenmiş. Ancak çadırları kaldırma planı yürürlükte. Şırnaklılar bunun müteahhitlerin talebi üzerine yapılan bir uygulama olduğunu söylüyorlar:

"Daha yıkım tamamlanmadı. Halk geri dönerse yıkımları engelleyebilir endişesiyle bayramdan sonra kaldırılması planlanan yasaklar yıkım bitene kadar sürecek."

1990'da "güvenlik ili" yapılan Şırnak, 26 yıl sonra tekrar ilçe yapılmaktan son anda kurtuldu ama, zaten şu anda Şırnak küçük bir ilçe, hatta belde durumuna düşürülmüş nüfusu ve imar durumu olarak. Yani şu anda 81 değil, 80 ili var Türkiye'nin.

Cudi ve Gabar dağları eteklerinde yaşayan Şırnaklıları yaşadıkları ve yaşayacaklarıyla bırakıp artık dönüş yoluna geçiyoruz.

Sokağa çıkma yasaklarının, ablukaların, operasyonların, çatışmaların, ölümlerin başlamasından bu yana bir yıl geçti.

Diyarbakır Sur'dan başlayıp Mardin üzerinden Nusaybin'e, Cizre'ye, Şırnak'a doğru yaptığımız 300 kilometreyi aşkın yolculukta gördüklerimiz, konuştuklarımız, dinlediklerimiz, tanıklıklarımız bir tek gerçeği gösteriyor; bu ülkeyi yaşanılanlardan daha büyük sancılar, acılar bekliyor.

Kim suçlu, kim suçsuz; kim hatalı, kim hatasız olursa olsun ortaya derin bir yarılma çıkmış; uygulanan politikalar bir arada yaşama koşullarını düne göre bugün daha da zorlaştırmış.

Bütün bu yaşananlar da gösteriyor ki tek çözüm "hemen şimdi barış"; demokratik, özgür, eşit yurttaşlık temelinde bir cumhuriyet.

BİTTİ

Tüm yazılarını göster