'Türkiye hükümeti Uygur Türkleri konusunda daha cesur olmalı'

Çin’in Uygur Bölgesi'nde “mesleki eğitim merkezi” adı altında açtığı kamplar insan hakları ihlalleri ile dünyanın gündeminde. Dünya Uygur Kurultayı Genel Sekreteri Doç. Dr. Erkin Emet, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 2009’da Urumçi’de yaşananları “soykırım” olarak nitelendirdiğini hatırlattı, “Bugün çok daha kötüsü yapılıyor ama Cumhurbaşkanı hâlâ ses çıkarmıyor” dedi. Türkiye’nin Çin için önemli bir devlet ve büyük bir pazar olduğuna dikkat çeken Emet, hükümeti daha cesur olmaya çağırdı.

Abone ol

Salih Gergerlioğlu

ANKARA - Doğu Türkistan’ın Kaşgar vilayetinde doğup büyüyen Dünya Uygur Kurultayı Genel Sekreteri Doç. Dr. Erkin Emet 22 yıldır Türkiye’de yaşıyor. 25 yaşından sonra geldiği Türkiye’de akademik çalışmalar yaparken Çin Devleti tarafından “teröristlik” yapmakla suçlanıp vize verilmediği için doğduğu topraklara gidemeyen Emet’le Çin’deki Uygur Türklerine yönelik baskıları hem de Türkiye’de yaşayan Uygurların sorunlarını konuştuk.

'HER YIL BM’YE RAPORLAR SUNUYORUZ'

1988 yılında Türkiye Türkçesi öğrenmek amacıyla Türkiye’ye gelen Emet, sonrasında doktorasını da Ankara Üniversitesi’nde yaparak 1992 yılından itibaren bu üniversitede “Güneydoğu Türk Lehçeleri ve Edebiyatları” Ana Bilim Dalı’nda öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. 1998’den itibaren Doğu Türkistan STK’lerinde görev yapan, 2017 yılından bu yana da “Dünya Uygur Kurultayı”nın genel sekreterliğini yürüten Emet, Doğu Türkistan’daki hak ihlalleriyle ilgili her yıl raporlar hazırladıklarını, bu raporları yılda iki defa BM İnsan Hakları Genel Kurulu’na sunduklarını söyledi.

'5 KARDEŞİMDEN HABER ALAMIYORUM'

Anne ve babası 2011 yılında vefat ettiğinde cenazelerine gidemediğini söyleyen Emet, 5 kardeşinin de şu an orada olduğunu ve 2016’nın sonundan itibaren onlardan da haber alamadığını anlattı. Haber alamadığı için kardeşlerinin de o kamplara alındığını düşünen Emet, “1-2 yıl tutulduktan sonra bırakırlar diye düşündük fakat sonra dolaylı yollardan o kamplara aslında tutuklandıkları için gönderildiklerini öğrendik” diye konuştu.

Emet, “Sincan Halk Teftiş Mahkemesi” dedikleri bir mahkemenin iddianamesinde kendisi hakkında "teröristlik", kardeşleri hakkında da “teröristle irtibat kurma” ve “ona maddi yardımda bulunma” gibi suçlar üretildiğini ve bunlardan dolayı bir kardeşinin 14 yıl, diğer üç kardeşinin ise 11’er yıl kesin hüküm giydiğini anlattı. “Ben sadece bir örneğim” diyen Emet, 2016 yılının sonundan itibaren onun gibi birçok kişinin bölgedeki ailelerinden, sevdiklerinden haber alamadığını anlattı.

'ÇİN, UZUN YILLARDIR BENZER POLİTİKALARI UYGULUYOR'

Çin’in, “1949 yılında bölgeyi işgalinden sonra çeşitli 'yerli milliyetçi hareketler'i bastırmaya çalıştığını” anlatan Emet, “O dönemde Uygurlu birçok entelektüel, sanatçı ve aydın öldürüldü, kaçabilen yurtdışına kaçtı” dedi. 1966 yılına gelindiğinde “kültür inkılabı” adı altında bir hareket başlatan Çin devletinin amacının, “bu bölgeyi asimile etmek” olduğunu savunan Emet, Çin’in bu politikayla da Uygurların dillerini, dinlerini, kültürlerini unutturmaya çalıştığını ifade etti. “1966’dan 1978’e kadar Çin’in Uygur Türklerine karşı baskı politikalarının bu şekilde devam ettiğini" söyleyen Emet, 1978’de Mao öldükten sonra ise Çin’in, ABD’yle diplomatik ilişkilerini güçlendirmesiyle birlikte Sovyetler Birliği’ne karşı ABD’yi desteklemeye başladığını ve Mao’dan sonra gelen iktidarın, Doğu Türkistan’da kısmen de olsa birtakım özgürlükleri yeniden tanıdığını ifade etti. Emet, bu tarihten itibaren, Uygurların gelenek ve kültürlerinin yeniden canlandığını ve bölgede, kısmi bir aydınlanma yaşandığını belirtti. “1991’de SSCB’nin parçalanması ve oradaki Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan gibi ülkelerin bağımsızlığını kazanmasının Çin’i ürküttüğünü" ve bunun sonucunda 1993’te Çin hükümetinin Uygurca dilini eğitimden kaldırma kararı aldığını ifade etti. 1996’da ise Uygurlu birçok öğretmene belli bir süre verilerek Çince öğrenmeleri istendiğini ve eğer öğrenmezlerse de işlerinden atılacağının söylendiğini belirten Emet, “Bu uygulamadan dolayı birçok öğretmen işsiz kaldı ve bölgede sosyal problemler ortaya çıktı” dedi. Emet, 2011’e dek Uygurca dilinin önce belli şehirlerin eğitim kurumlarında sonra bütün ilkokul, lise, üniversitelerde yasaklandığını, 2011’den sonra ise Urumçi Katliamı’nın dünya genelinde yarattığı tepkiyle birlikte kısmi bir şekilde “seçmeli ders” olarak verilebildiğini belirtti.

'ÇİN’İN DÜNYAYA AÇILAN KAPILARI DOĞU TÜRKİSTAN ÜZERİNDEN GEÇİYOR'

Emet, 2013’te bugün hâlâ devlet başkanı olan Şi Cinping’in iktidara geldiğini ve kendisini “ömür boyu cumhurbaşkanı” yapacak düzenlemelere imza attığını anlattı. 2014’te başlayan “Bir Kuşak Bir Yol İpekyolu Projesi”ni Çin’in dünyada hegemonya kurmak amacı olarak yorumlayan Emet, yine bu tarihlerde toplama kampı inşaatlarına başladığını söyledi. Çin’in Doğu Türkistan politikalarında “bölgenin stratejik önemi”nin de belirleyici olduğunu anlatan Emet, “Dünyaya açılan üç kapı da Doğu Türkistan üzerinden geçiyor, Çin’in petrol ihtiyacının yüzde 33’ü, kömür ihtiyacının yüzde 40’ı bu bölgeden karşılanıyor, Orta Asya Petrol Boru Hattı da bu bölgeden geçiyor. Bundan dolayı bu bölge, ciddi bir stratejik öneme sahip” dedi.

TOPLAMA KAMPLARINDA İŞKENCE İDDİASI

Emet, “toplama kampları artık Çinli yetkililerce de kabul edildi ancak hâlâ “eğitim veriyoruz” diyerek ihlalleri gizlemeye çalışıyorlar” diyerek bu kamplara dair şunları söyledi:

“Üç çeşit kamp var. Birincisi en ağır olanı. Güneş görmeyen yerde 25-30 kişi birlikte kalıyor. Bütün ihtiyaçlarını o koğuşun içinde karşılıyorlar. Buradakiler devletin 'tehlikeli insanlar' olarak gördüğü Uygurlar oluyor genelde. 'Gelecekte değişebilir' dediklerini ise orta ağırlıkta kamplara koyuyorlar. Üçüncüsü, bütün dünyaya 'neşe saçıp dans eden(!)' gençlerin gösterildiği kamp. Hepsinde çok sayıda işkence uygulanıyor. Bunları nereden mi biliyoruz? O kamplardan çıkan insanlardan yabancı ülke vatandaşlığı bulunanlar, kamplardan çıkabildi ve neler yaşadıklarını bütün dünyaya anlattılar. Çin bu politikalarını 'bölgenin istikrarını korumak' amacıyla gerçekleştirdiğini söyleyerek savunuyor ama şu an şarkı söylediği için, şiir yazdığı için, kitap yazdığı için kamplarda tutulan birçok insan var.”

'TÜRKİYE’DEKİ UYGURLAR CİDDİ GEÇİM SIKINTISI YAŞIYOR'

İçişleri Bakanlığı verilerine göre bugün Türkiye’de yaklaşık 23 bin Uygur Türkü yaşıyor. Emet pandemi ve artan Suriyeli göçmen sayısının da etkisiyle ciddi geçim sıkıntısı yaşayan Uygurlara sivil toplum kuruluşları ve insan hakları teşkilatlarının yardım etmeye çalıştığını söyledi.

'CAN GÜVENLİĞİMİZ YOK'

2 Kasım 2020 tarihinde evine girerken vurulan Yusuf Can’ın sağlık durumu ve sonrasında verdiği ifadeler hakkında da konuşan Emet, “O, kendisini Çin’in vurdurduğunu düşünüyor ama tabii polis araştırmasına devam ediyor” dedi. Emet bu olayla ilgili şunları anlattı:

“Yusuf Can yaklaşık bir yıl önce Al Jazeera’ye, Pakistan ve Afganistan’da Doğu Türkistan teşkilatları içinde olduğunu ve Çin’in, eşini, çocuklarını, anne babasını rehin alarak kendisini istihbarat teşkilatları için çalışmaya zorladığını anlatmıştı. Bu vurulma olayından sonra da kendisine telefon ederek durumunu sordum, arkadan ve yakın mesafeden ensesine, tam sinir bölgesine ateş edilmiş ve şu an boyundan aşağısı felç durumda. O, kendisini Çin’in vurdurduğunu düşünüyor ama tabii polis araştırmasına devam ediyor, savcılık da ifadesini almış ve bugüne kadar net bir sonuç yok. Doğu Türkistan meselesi, Çin’in en büyük problemlerinden biri. Geçmişte, Tibet sorunu daha ön plandayken bugün Doğu Türkistan meselesi Çin için en hassas konu olmuş durumda. Dolayısıyla bu tip olaylar olunca ister istemez, bu sorundan kaynaklı olarak Çin’le ilgisi olduğunu düşünüyoruz."

Birçok Uygur gencinin psikolojik durumunun kötü olduğunu söyleyen Emet, “Çocuğunuzu, eşinizi ya da bütün ailenizi alıp hapsediyorlar ve haber alamıyorsunuz, korkunç bir şey bu. Eğer Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde, Pakistan’da, Türkiye’de ya da Arap ülkelerinde kalıyorsanız sizin de can güvenliğiniz yok” dedi.

'TÜRKİYE HÜKÜMETİNİN DAHA CESUR OLMASI GEREK'

Çin’in Uygurlara yönelik politikalarına dünya ülkelerinin ve Türkiye’nin yaklaşımını değerlendiren Erkin Emet, şunları söyledi:

“Şu an dünyada Çin’e yönelik yeterli baskı yok. Çin 'Bu benim iç meselem, sen karışamazsın' diyor ama insan hakları evrensel bir kavramdır. Yani eğer insan haklarıyla ilgili uluslararası anlaşmalara imza atmışsanız, bu kurallara uymak ve insan haklarına saygı göstermek zorundasınız. Bu politikalara karşı bir kamuoyu oluşturmak lazım, her ülkede meclis, hükümet ve siyasi partiler, bu soruna insan hakları bağlamında önem vermeli. Çin’e karşı bu adımları atabilmek, kamuoyu oluşturabilmek, ülkelerin ekonomisine zarar vermez, tam tersi pekiştirir. Pek çok örneği var dünyada. Almanya’nın Bavyera eyaletinin tek başına Çin’le olan ticareti 70 milyon euro. Almanlar; iki büyük sivil toplum kuruluşunu da orada barındırıyor, hem ticaretini yapıyor hem de insan hakları bağlamında bu meseleyle de ilgileniyor. Avustralya, Kanada da öyle. Kanada Meclisi, yapılanları 'soykırım' olarak kabul etti. En fazla ticaret yapan ülkeler bunlar, yani ekonomik anlamda hiçbir şey değişmiyor. Bu bakımdan Türkiye’nin de ses çıkarabilmesi, daha cesur olabilmesi gerekiyor.”

“Türkiye, Çin için önemli bir devlet, büyük bir pazar” diyen Emet, Orta Kuşak Demir Yolu’nun, Türkiye üzerinden Avrupa’ya uzandığını, dolayısıyla Çin’in, Türkiye’ye muhtaç olduğunu, yani “Çin, Türkiye’yi bu sorun konusunda ikna edemezse bu 'hayalinin' de gerçekleşmeyeceğini” belirtti.

'DAHA ÖNCE 'SOYKIRIM' DİYEN ERDOĞAN BUGÜN NEDEN SES ÇIKARMIYOR'

Türkiye hükümetinin, 2015 yılından itibaren Çin’le olan ilişkilerini geliştirdiğini söyleyen Emet, “Türkiye, bir taraftan Uygur Türklerinin gönlünü almaya bir taraftan da Çin’le ilişkileri bozmayarak oradan çıkar sağlamaya çalışıyor. Ama bu sadece kısa vadede olabilir, uzun vadede birinden vazgeçmek zorundasın” ifadelerini kullandı. Türkiye’de muhalefet partilerinin bu konuda Meclis’te verdiği önergelerin sırf “muhalif” olmalarından dolayı reddedildiğini belirten Emet, “Eğer bu bir insanlık meselesiyse bütün partiler destek vermeli, Türkiye’deki sıkıntı bu” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 2009’da Urumçi’de katliam olduğunda bu katliamı “soykırım” olarak nitelendiren bir açıklama yaptığını belirten Emet, “Bugün çok daha kötüsü yapılıyor ama Cumhurbaşkanı hâlâ ses çıkarmıyor” ifadelerini kullandı.