Thomas Friedman: Kaşıkçı, Arabistan'ı uyarmamı istemişti

Suudi Arabistan onu öldürmekle suçlanıyor. Eğer durum böyleyse, bu, Muhammed Bin Salman rejimi için bir felaket anlamına gelecek.

Abone ol

Thomas L. Friedman *

Geçen yıl 7 Kasım’da, Suudi tacının yeni prensi Muhammed bin Salman (MBS) hakkında bir yazı yazmıştım. Yazı şöyle sona eriyordu: “Deneyimli bir Suudi Arabistanlı gazeteci bana şunları söyledi: ‘Bu adam Suudi Arabistan’ı yavaş bir ölümden kurtardı; ancak hareket alanını genişletmesi gerekiyor. Suudi sarayını din adamlarının etkisinden kurtarması iyi bir şey ama aynı zamanda politik ve ekonomik kararları hakkında ikinci bir görüş bildirilmesine izin vermiyor.”

Artık, aynı zamanda bir arkadaşım olan Suudi gazetecinin adını vermem bir sorun olmaz sanırım. Onun ismi Cemal Kaşıkçı’ydı.

Cemal birkaç gün önce Suudi Arabistan ve MBS hakkında uzun bir sohbet için ofisime geldi. Suudi Arabistan hakkındaki görüşlerim bende kalsın ama bunlar üzerinde Cemal’in büyük bir etkisi var. Bir zamanlar hükümetin içindeydi. Oradaki menüde mükemmelliğe asla yer olmadığını anladı; elindeki şeylerle çalışman gerekiyordu. Ülkesini çok sevdi, başarılı olduğunu görmek istedi; ona göre, MBS tüm temelleri yerinden sarsabilir ve gereken radikal reformları gerçekleştirebilirdi ama aynı zamanda MBS’ye çok fazla yol gösterilmesi gerekiyordu; zira karanlık bir yöne sahipti ve küçücük bir iktidar çemberinde yalıtılmış bir haldeydi.

GİTTİKÇE KOYULAŞAN KARANLIK

Yıl ilerledikçe Cemal, MBS’nin karanlık yön tarafından tamamen ele geçirildiğine inanmaya başladı. Ağustos ayındaki konuşmamızda -Washington’daki 17’nci cadde ve K Caddesi’nin köşesinde yaşadığı bir rastlaşma sayesinde- Türk bir kadınla evlendiğini, şimdilik Suudi Arabistan'a dönmeyeceğini ve MBS yönetimindeki Suudi Arabistan’da gittikçe sertleşen tavır ve -sol, sağ ve merkezde bulunan- eleştirmenlerin tutuklanmasıyla ilgili bir uyarı yapmam gerektiğini belirtti.

Bu nedenle, 4 Eylül’de, geçtiğimiz yıl yayınladığım Suudi Arabistan ve MBS hakkındaki makaleyi daha da pekiştiren bir köşe yazısı yazdım. Şöyle diyordum:

“İktidardaki Prens Muhammed bin Salman’ın, ailesi içerisinde tek bir seferde yapılmaya cesaret edilebilecek ve hayati önemdeki sosyal, dinsel ve ekonomik reformları başlatan yegâne kişi olduğundan ve aynı zamanda o ailede, zorbaca yürütülen dış politika faaliyetlerini, saray içi güç oyunlarını ve dahası yapma cesaretini gösterdiği abartılı eğlenceleri üstlenebilecek tek kişi olduğundan çok az şüphe duyuyorum. Bunlar, aynı MBS’nin iki yarısı ve daha önce de belirttiğim üzere, bizim işimiz onun kötü dürtülerini frenlemesine ve iyi olanları beslemesine yardım etmek. Buna karşın, Suudi Arabistan’da hâlâ bir büyükelçisi bile olmayan Trump  ortadan toz olmuş durumda."

MBS’nin gündeminde demokrasinin bulunduğuna asla inanmadığımı açıklayarak devam ettim. Bir Danimarka yaratmaya çalışmıyordu ama sosyal, ekonomik ve en önemlisi dini reformlar gündemindeydi. Ve benim açımdan ikincisi en önemli olanıydı; fakat diğer ikisi ilerlemeyle bağlantılıydı. 1979 yılından itibaren 11 Eylül saldırılarının tohumlarını o zamandan atan- bağnaz İslami tarzını saldırgan bir şekilde yaymaya başlayan Suudi Arabistan’ın Arap-Müslüman dünyasında oynadığı muazzam zarar verici rol göz önünde bulundurulduğunda, günümüzde Suudi Sünni İslam’ını daha esnek ve kapsayıcı bir yola kaydırmaya başlayan krallığın, radikal İslamcıları izole edecek ve her yerde ılımlıları güçlendirecek bir öncü olabileceği düşüncesi, Amerika için hayati bir çıkar meselesiydi. Bu anlayış, Mekke ve Medine’ye ev sahipliği yapan Suudi Arabistan’da başlamalıydı.

Öte yandan, MBS son aylarda Suudi Arabistan’a ve bizlere zarar veren bir takım kötü düşünülmüş hamleler gerçekleştirmişti. MBS’yi “Çin modeli”ni izlemeye teşvik eden bazı katı görüşlü danışmanları vardı. Bu danışmanlar, Çin’in Güney Çin Denizi’nde gücünü ortaya koyduğunda neler olduğuna dikkat çekiyorlardı: Adaların ele geçirilmesinin ardından tüm dünya şikayet etti ama Çin “toz olun” diye yanıt verdiğinde, dünya geri adım attı. Kanada, Suudi Arabistan’daki bir insan hakları ihlalini kısık sesle eleştirdiğinde, MBS Çin yaklaşımını benimsedi, nükleer bir bombaya dönüştü ve neredeyse tüm ilişkileri kopardı. Bu, “anlamsız ve aşırı bir tepki” idi. “Suudi Arabistan, Çin değildir. Dostlara ihtiyacı var. Şanghay’dan daha çok Dubai’ye ihtiyacı var; daha az zorba ve daha yumuşak bir güç olmalı.”

OLUMLU GELİŞMELERİ SIFIRLAYAN HATALAR

Yazımda, MBS’nin, haziran ayından itibaren kadınları araç sürmeye teşvik etmesi ne denli iyi olursa olsun, kadınlara araç sürme hakkı verilmesi için eylem yapan kişilerin, Londra’daki bazı Suudi karşıtı gruplarla ilişkili olduğu suçlamalarından dolayı tutuklanmasıyla olumlu şeylerin altı oyuldu, diye belirttim. “Gerçekten de Suudi Arabistan, araç sürmek isteyen aktivist kadınlar tarafından tehdit mi edildi?” diye sordum. Ayrıca, İran ve Huti isyancılar da ülkenin yok oluşuna büyük bir katkıda bulunsalar da, Yemen’de sürmekte olan Suudi-Birleşik Arap Emirlikleri Savaşı, Suudilerin olası savaş suçlarıyla itham edilmesi nedeniyle büyük bir rahatsızlık yarattı.

Suudi Arabistan’ın ve Arap Körfezi’nin tamamının gelecekteki istikrarı, Suudi reform sürecinin başarısına dayanıyor ve yabancıların ve Suudilerin, yurt içi ve yurt dışındaki üniversitelerden mezun olan genç Suudi erkek ve kadınlar için düzgün işler sunabilecek, daha canlı ve farklı bir özel sektör yaratma hedefleri, önemli yatırımlar yapılmadan başarıya ulaşamaz. MBS birçoğu için hâlâ popüler olsa da bu gençler şayet iş bulamazlarsa, Suudi Arabistan’daki aşırı dinciler, onların arasından çok sayıda asker toplayacaklar.

Buna karşın, iyi nedenlerden ötürü, Suudi ve yabancı yatırımcılar ihtiyatlı bir hale geldiler. Özellikle de son altı aydır, MBS’nin, çevresindeki sertlik yanlılarının tavsiyeleri nedeniyle “güvenlik” meselelerini yatırımcıların, (ulusal) kabiliyetlerin ve şansını deneyerek ona gerçekleri söylemeye niyet eden bakanların önüne çekme hususundaki temel bir eğilimini gördüklerini belirttim. Para, Krallık’tan dışarı akıyordu, içeri değil.

HAKLI OLSA BİLE KAYBEDİYOR

Yazımı, MBS’nin her bir eylemi, “bireysel açıdan haklı olabilir ama birlikte ele alındıklarında, oyunu kaybettiğini gösteriyorlar; O, saygınlıktan daha ziyade güvensizlik yaratıyor” diye sonuçlandırdım. Başkan Trump ve ekibi şunu anlamıyor: “ABD, Ortadoğu’da İsrail, Rusya ve Suudi Arabistan’ın siparişleri için yalnızca bir tedarikçi olamaz ve boş çekler yazamaz. İşin gerçeği, onların liderleri de kendileri için bazı kırmızı çizgiler çizmemize ihtiyaç duyuyorlar; bu sayede, kendi öfkeli ve aşırılıkçı insanlarına şunu söyleyebiliyorlar: “Ben senin tarafındayım ama Amerikalılar bunu yapmama izin vermiyor.”

“Çin modeli” ile ilgili husus, geçtiğimiz yaz, Suudi veliaht Prens’e yakın ve gittikçe daha fazla endişelenen insanlar tarafından bana sızdırılmıştı.

Bundan ötürü, gazeteyi elime alıp, Cemal Kaşıkçı’nın evliliğiyle ilgili talep ettiği bazı evrakları almak için İstanbul’daki Suudi Arabistan konsolosluğunu ziyaret ettiği sırada, Suudiler tarafından kaçırıldığı ya da öldürüldüğüyle ilgili iddiaları okurken bir şok yaşadım ama şaşırmadım. Hâlâ bu iddiaların doğruluğuna ilişkin sağlam deliller görmemiz gerekiyor. Umarım öyle olmamıştır. Ancak bu, pis kokusu yukarılardaki cennete ulaşan ve gittikçe kötüleşen bir eğilime uygun görünüyor.

BİN SALMAN İÇİN FELAKET NİTELİĞİNDE

Cemal eğer Suudi hükümetinin ajanlarınca kaçırılmış ya da katledilmişse, bu durum MBS açısından bir felaket niteliğinde. Suudi Arabistan ve Arap Körfezi ülkelerinin tamamı için bir trajedi. Bu, insani nezaket normları açısından, sayıca değilse bile prensipte, Yemen savaşından bile daha kötü bir ihlal olacak. Hangi Batılı lider ve kaç tane Batılı yatırımcı, şayet hükümetinin Cemal’i kaçırdığı veya öldürdüğü kanıtlanırsa, MBS ile yan yana durmak isteyecek? (Ve gerçek ortaya çıkacaktır.)

Ve MBS’nin eylemlerinin hem olumlu hem de olumsuz kısımlarını görmeye hazır olan -ve gerçekleştiğinde, bütün Arap-Müslüman dünyasının geleceği için oldukça stratejik bir önem taşıyan reformların başarılı olmasını samimiyetle isteyen- bizler, olumsuzlukların olumlu tarafları boğduğu ve mevcut Suudi rejiminin Suudi Arabistan ihtiyaç duyduğu dönüşümün motoru değil, ona karşı bir tehdit haline geldiği neticesine varacağız.

Bu sebeple, Cemal için dua ediyorum. Her ülkenin yapıcı eleştirmenlere ihtiyacı vardır. Hazırladıkları ilaçlar çoğu lider için nahoştur ama sonuçta onları daha sağlıklı hale getirir. Aynı şekilde, MBS’nin de Kaşıkçı için dua etmesi gerekiyor.

Yazının aslı New York Times'da yayınlanmıştır (Çeviren: Tarkan Tufan)