Tebrikler TERF’siniz!: Cinsiyet kimliği aktivizmi

Bu soruları okudunuz ve bunlar zor ama meşru sorular mı dediniz? Tebrikler, bir TERF’siniz. Bu soruları sorarsınız size gayri meşru sorular soruyormuşsunuz gibi davranılacak ve karşı argüman olarak sadece “Trans Kadınlar Kadındır” denecektir (ki buna zaten hiç itiraz etmemişsiniz). Sormakta ısrar ederseniz size “katil, tecavüzcü, soykırımcı” denmesini de göze almalısınız.

Abone ol

Hale Akay

Son günlerde dünyanın daha Batı kısmında epey zamandır gündemde olan hararetli bir tartışmanın, trans dışlayıcılık konusunun, ülkeye giriş yaptığına şahit olduk. Batıda bu tartışma yeni bir kavramın terminolojiye sokulması ve bu kavram üzerinden yasal düzenlemeler talep edilmesi ile başlamıştı: Trans-gender. (1) Trans-gender İngiltere’de yasalara ilk olarak 2004 tarihli Gender Recognition Act (Cinsiyet Kimliği Tanıma Kanunu) ile girdi. Kanunun amacı, eşcinsel evliliklerin kabul edilmesi için gerekli toplumsal uzlaşmanın olmadığının düşünüldüğü bir dönemde, transseksüellere evlenme imkânı tanımaktı. Kanuna göre erkek bedenine doğmuş biri iki sene kadın kimliğinde yaşadığını kanıtlarsa kadın olarak kabul ediliyor.

Son yıllarda ise öngörülen tıbbi süreçlerin transların hayatını çok zorlaştırması ve trans kadınların büyük bölümünün cinsiyet değiştirmeyi sağlayan medikal yöntemleri kullanmak istemedikleri savıyla yasanın trans-cinsiyet kimliği üzerinden genişletilmesi gündeme geldi. Buna göre kişi kendi beyanıyla (Self ID) bir cinsiyet kimliğinden diğerine cinsiyet disforisinden mustarip olmayı kanıtlama şartı aranmaksızın geçebilecek. Haliyle aksini savunmak da hak gasbı olacağı için cinsiyet kimliklerin birinden diğerine geri dönüş de mümkün olabilecek.

Bu yasanın halihazırda kabul edildiği İrlanda gibi ülkeler var. Ancak bu ülkelerin çoğunda tek-cinsiyete (biyolojik olarak kadın veya erkek gibi) göre ayarlanmış örneğin hapishane gibi alanların hissedilen/beyan edilen cinsiyet kimliğine göre yeniden düzenlenmesine ilişkin adım atılamıyor. Adım atıldığı ülkelerde de sorunlar bitmiyor. Örneğin, Kanada’da sığınakları bu yeni kimlik tanımına göre işletmeyi reddeden kadın örgütlerinin fonları kesiliyor. Bu durum ise cinsiyet ve cinsiyet kimliği arasındaki politik gerilimlerin artmasına neden oluyor.

Bir taraftan da kimsenin çözümünü kestiremediği sorunlar var. Örneğin, geçen hafta sosyal medyada İngiltere sağlık sisteminde (NHS) bağış yapılan kanların beyan edilen cinsiyet kimliğine göre kaydedilmesinin sonuçları ne olur tartışılıyordu. Bu yasal düzenlemenin hükümetin önceliği olduğu İskoçya’da ise istatistik kurumu bu tanım baz alınırsa verilerin güvenilirliğinin kalmayabileceğini söyledi.

Buradaki politik gerilimin hiçbir biçimde kişinin kendisini hissettiğini beyan ettiği cinsiyet kimliğinin ret edilmesi ile ilgili olmadığının altını çizmek isterim. Bir kişi kadınım diyorsa, evet kadındır. Sorun transların kadın kabul edilip edilmemesinden değil, yasaların ve hizmetlerin cinsiyet kimliği üzerinden düzenlenmesinin talep edilmesinden ortaya çıkıyor. Nitekim tam da bu talep `kadınlar` arasında yeni karşılaşmalar, yeni gerginlikler ve yepyeni hiyerarşiler yaratıyor. Zira önerilen kavramsal çerçeve ve yöntem kadın bedeninde doğanların haklarını ve ne hissettiğini de düzenlemek istiyor.

NASIL TERF OLUNUR? 

Tüm bu değişimin temelini oluşturacak cinsiyet kimliği (gender identity) kavramının ise net bir tanımı yok. (2) Bunun insanın hissettiği cinsel kimlikte olması anlamına geldiği söyleniyor. Temelinde özcü, bu hissin doğuştan geldiği ve sabit kaldığı (3) herhangi bir ciddi kanıt sunulmaksızın iddia ediliyor. Peki bu his nedir? Nasıl oluşur? Nasıl değişir? Hangi kriterlere sahiptir? Kadınlık hissi denen şey tanımlanabilir mi? Bu biyolojik cinsiyetten bağımsız olarak herkes tarafından aynı şekilde hissedilmese bile en azından asgari bir ortaklıkta hissedebilir mi? Kadınlık hissinin farklı toplumlarda benzer olması, örneğin bir kadının anaerkil bir düzene geçsek bile kadınlığı aynı şekilde hissetmesi kadınlık kimliği için bir gerek şart mıdır? Toplumlar tanımlanamayan, tanımlanma ihtiyacı hissedilmeyen ve hatta tanımlanması reddedilen hislere göre yeniden inşa edilebilir mi?

Bu soruları okudunuz ve bunlar zor ama meşru sorular mı dediniz? Tebrikler, bir TERF’siniz (Trans Dışlayıcı Radikal Feminist). Bu soruları sorarsınız size gayri meşru sorular soruyormuşsunuz gibi davranılacak ve karşı argüman olarak sadece “Trans Kadınlar Kadındır” denecektir (ki buna zaten hiç itiraz etmemişsiniz). Sormakta ısrar ederseniz size “katil, tecavüzcü, soykırımcı” denmesini de göze almalısınız.

İngiltere’de tartışmanın odağında Eşitlik Kanununda kadınlara tanınan bazı ayrıcalıkların cinsiyete göre değil beyan edilen cinsiyet kimliğine göre düzenlenip düzenlenmeyeceği meselesi var. Çünkü bu kadın kotalarından kadınlara-özel tüm alanlara kadar geniş bir değişimi gerektiriyor.

Peki tanımı bir yana bırakır, uygulamaya bakar ve kimi kadın örgütlerinin kamusal alanların tek-cinsiyet kimliğine göre düzenlenmesinin erkekler tarafından kötüye kullanılabileceği iddiasını paylaşırsanız? Ya da kadınların bir kısmının sığınaklarda bu doğrultuda bir düzenleme yapılırsa kendilerini güvende hissetmeyeceklerini söylediğini aktarırsanız? Ya da bir tecavüz durumunda sadece kadın doktor/psikolog isteyen bir kadına gelen kişinin kadınlığını sorgulama imkanının bırakılmamasına (zira nefret suçu olacaktır) karşı çıkarsanız?

Kutlarım, yine TERF’siniz.

Bu tartışmaların içinde bir yerde genital organların farklı olduğuna veya gelişim döneminde sosyalleşmenin farklı işlemiş olabileceğine dair en ufak bir imada bulunursanız, kesinlikle ve iflah olmaz bir şekilde TERF’siniz. Farklı genital organlara gönülsüz maruz kalmak bu kadar kadının beyninde aynı anda 40 alarmın çalmasına neden oluyorsa, belki bu kadın cinsiyet kimliğinin bir özelliği olabilir derseniz, ordinaryüs TERF’siniz. Vajina Monologları oyununun transfobik ilan edilmesine karşı çıkarsanız veya hormon ve hormon kullanım farklılıklarından dolayı bir tıp araştırmasının doğumdaki cinsiyeti temel almasının trans dışlayıcılık olmadığını ifade ederseniz, süper über TERF’siniz.

Trans-kadınlar ciddi şekilde dezavantajlı bir grup, yoğun şiddete maruz kalıyorlar ve hayatın her alanında ayrımcılığa uğruyorlar. İngiltere’de (ve elbette Türkiye’de) bir tarafta erkek hapishanelerinde defalarca tecavüze uğrayan trans kadınlar var. Diğer tarafta kadın hapishanesine alınan ve burada iki kadına cinsel taciz uygulayan bir trans kadın örneği üzerinden bu yöntemle güvenliğin asla sağlanamayacağını savunanlar var. Tüm bunları engellemek için başka yollar düşünelim derseniz, yine ve tekrar TERF’siniz. Çünkü kullanacağınız her argüman trans-kadınlara kadın demediğiniz anlamında yorumlanacaktır.

TERF NEDİR? 

TERF kısaltması ilk olarak sadece kadın bedeninde doğanlara açık Michigan Women’s Music Festival ile ilgili tartışmayla kullanıma girmiş. Bu kısaltmayı ilk kez kullandığı söylenen Viv Smythe bugünkü durum hakkında şunları diyor: “TERF kısaltması çok uzun zaman önce bu özel tartışmayı (ve beni) aştı ve zaman zaman hem feminist/kadın alanlarına transların dahil edilmesini savunanlar hem de kadınlara özel alanlardan transların dışlanması için çalışanlar tarafından bir silah olarak kullanılmaya başlandı.”

İngiltere örneğinde TERF kavramın işlevi tam da bu olmuş durumda. Yukarıda sorduğum soruları soran kadınlara yönelik bir hakaret, susturma ve dışlama mekanizması olarak işliyor. Bu tartışma öyle zehirli bir hal aldı ki TERF olarak damgalanan kadınların üniversitelerde yapacağı konuşmalar iptal ettirildi, TERF ilan edilen feminist akademisyenlerin işten atılması için baskı var. Bu konudaki bir bilgilendirme toplantısında 60 yaşında bir kadına yumruk atılması sonrasında yeni bir kadın inisiyatifi kuruldu: Woman’s Place. Bu inisiyatifin toplantıları protestolarla karşılaştı. Bu düzenlemeye karşı çıkan, bunun eşcinselliğin tanımını değiştireceğini söyleyen lezbiyenler bir hareket başlattı. Değişikliğe karşı çıkan translar (4) bile transfobik olarak etiketlendi.

Feminizm(ler)in trans-kadınları yeterince dahil etmedikleri, onların sorunlarını çok dikkate almadıkları haklı bir eleştiri. Fakat eleştiri burada kalmıyor. Feminizm(ler)in odağında haliyle üreme, üreme üzerinden kurulmuş toplumsal ilişkiler, bu toplumsal ilişkilerin yarattığı erkek tahakkümü var. Tam da bu odak trans aktivistler tarafından biyolojik cinsiyetçiliğe dayanan bir yaklaşım addediliyor. Kadın bedeninde doğanların (ve kadın cinsiyet kimliğinde devam edenlerin) aslında ayrıcalıklı bir grup olduğu savından hareket ediliyor ve de feministlerin tamamından bu bakış açısını, sorgulamadan kabul etmeleri bekleniyor. Çünkü etmezseniz, TERF damgasını yiyorsunuz.

TERF olmamak için ne yapabilirim diyorsanız ya bu bakış açısına iman edeceksiniz ya da bu konu hakkında hiç konuşmayacaksınız.

BİR AKTİVİZM BİÇİMİ OLARAK MİKRO-AGRESYONV (5)

Hissedilen cinsiyet kimliği tartışması özünde trans aktivistler ile feministler arasında bir mesele değil. Nitekim feminist kuramın ya da aktivizmin de aslında kadınlar üzerinde bir otoritesi, onlara bir şey dayatma gücü yok. Kendini feminist olarak tanımlayan herkes feminist aktivizme angaje değil, herhangi bir feminizme üye değil. Kadınların büyük bölümü feminist bile değil, hatta bir kısmı feminizmden hoşlanmıyor. Dolayısıyla bu konu feministler ile transfeministler arasında bir tartışma değil. Bu trans aktivistler ile kendini kadın bedeninde doğmuş bulanlar ve bundan bir şikâyeti olmayanlar arasında bir çatışma.

Ama gelin görün ki mesele feminizme yönelik bir agresyon halini alıyor. Bu konu etrafında dönen tartışma günümüzün mikro-agresyon aktivizminin en başarılı örneği haline geliyor. Erkeklerle, aşırı sağcılarla, bu söylenenlere toptan itiraz edeceklerle bir derdi yok. Kendine yakın gördüğünü, kendi ile mesafesi en az olanı hedef alıyor. Çünkü kolay hedef. Çünkü onu dinliyor. Çünkü umursuyor. Hedef kadınlar, özellikle feminist kadınlar. Çoğunlukla internet üzerinden tek tek kapı çalarak ve kapısı çalınan kişi tanımı bile yapılamayan bu yeni cinsel kimlik tanımına en ufak bir eleştiri getirdiği anda TERF ilan edilerek aktivizm yapılıyor.

Bu aktivizm ile ilgili tavrım çok net. Büyük ölçüde kadın düşmanı olduğunu, kadın bedenlerini insanlık onuruna aykırı bir şekilde tartışma konusu haline getirdiğini ve mizojinist olduğunu düşünüyorum. Nitekim Türkiye’de tartışmayı alevlendiren kadınlara “dişilik organınızdan başka ne özelliğiniz var?” sorusunun sorulması oldu. Translar için de zehirli bir aktivizm türü olduğu kanısındayım çünkü sayıları giderek artan trans-erkekleri nedense konu dışı bırakıyor ve trans kişilerin bedenlerinin de her gün yeniden tartışma malzemesi olmasına neden oluyor. Sorunlara çözüm bulma kabiliyetimizi felç ediyor.

Bu yazıyı bir başka endişemi ifade ederek bitirmek istiyorum: Bu kimlik temelli kavgaların ve sübjektif bir şekilde ilan edilen yeni nefret suçlarının ifade özgürlüğü üzerindeki etkileri. Giderek artan ifşa kültürü, makro siyaset yerine mikro hedeflemelerin tercih edilmesi, istenmeyen şeyi söyleyen/yapan her kişinin izolasyonuna varacak şekilde bir ceza kesme anlayışının yaygınlaşması, bir kişinin bir konudaki görüşünün üzerinden her alandan dışlanmasının talep edilmesi, görüş ile eylem arasındaki farkın tamamen göz ardı edilmesi. Trans aktivizm örneğinde artık nesnel bir gerçekliğin -bedensel farklılıkların- ifadesinin bile suç haline getirilmesi. Hepimiz bu yeni kültürün bazen faili bazense kurbanıyız ve bu aslında herkesi irkiltmesi gereken çok ciddi bir kriz.

DİPNOTLAR

  1. Buna trans cinsiyet kimliği diyeceğim, çünkü tartışmada kullanılış şekli “toplumsal cinsiyet kimliği” kavramı ile tam örtüşmüyor.
  2. İngilizce bilenler için bu kavramla ilgili şu sunumu dinlemelerini tavsiye ederim: www.youtube.com/watch?v=QPVNxYkawao&t=2637s
  3. İki cinsiyet kimliği olan insanların da dünyaya bu şekilde geldiklerini söylüyor.
  4. Böyle bir karşı görüş için bakınız: https://www.economist.com/open-future/2018/07/13/trans-rights-will-be-durable-only-if-campaigners-respect-womens-concerns
  5. Bu tür aktivizm örneklerine ilişkin daha geniz bir tartışma için: Campbell, B., & Manning, J. (2018). The rise of victimhood culture: Microaggressions, safe spaces, and the new culture wars. Cham, Switzerland: Palgrave Macmillan.