Talat: Kıbrıs'ta ya hızlı çözüm ya da kriz

Duvar'a özel açıklamalar yapan Kuzey Kıbrıs İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, 31 Aralık'a kadar Kıbrıs Sorunu'na siyasi çözüm perspektifinin gündeme gelmemesi halinde yeni bir krizin baş gösterebileceği uyarısında bulundu. Talat, gaz arama çalışmalarının da tansiyonu yükselteceğini söyledi.

Abone ol

DUVAR - Kıbrıs müzakerelerinde ve Doğu Akdeniz’de önemli gelişmelerin yaşandığı bir süreçte Kuzey Kıbrıs İkinci Cumhurbaşkanı ve Kıbrıs Türk Solunun lideri Mehmet Ali Talat Duvar’a özel açıklamalarda bulundu. Geçen pazar New York’ta gerçekleştirilen Kıbrıs Zirvesi’nin Kıbrıs Türk tarafında yaratmış olduğu hayal kırıklığını irdeleyen deneyimli siyasetçi, Kıbrıs müzakerelerinde toprak ve mülkiyet konularında gelinen son noktaya dikkat çekiyor. Talat, Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan kamuoyuna çok önemli bir uyarıda bulunuyor; 31 Aralık 2016 tarihine dek Kıbrıs sorununda siyasi çözüm perspektifi gündeme gelmezse Doğu Akdeniz yeni bir krizle burun buruna kalabilir...

TÜRKİYE TARAFINDAKİ HAYAL KIRIKLIĞI

New York Zirvesi Kıbrıs Türk tarafının beklediği şekilde sonuçlanmadı mı?

Beklediğimiz ölçüde sonuç getirmedi demek daha doğru olur.

Beklentiniz neydi? Biraz açalım mı bu konuyu?

Anastasiadis bir şeyi kabul etti. Dedi ki 2016 yılında çözüm olmalı. 2016’da çözüm olacaksa, o zaman 2016 yılını ona uygun bir şekilde bir yol haritasıyla ilişkilendirmek lazım...

Yol haritasından kastınız takvim mi?

Takvim demiyorum tam olarak. Mesela 1 ay içerisinde ‘Şu konuları ele alacağız ve bunları bitirmeye çalışacağız’ denilecek. Bu sürecin sonunda da, son bir haftasında ya da son üç gününde al-ver’e geçeceğiz. Sonra toprak, harita çalışmaları gündeme gelecek ve gerekiyorsa başka aktörler, BM, Türkiye, Yunanistan sürece dahil olacak, yardım sunacak. Bundan sonra da beşli zirveye geçilecek. New York’ta bu yapılmadı.

‘Nikos Anastasiadis'in bazı çevrelerin peşinden sürükleniyor çözüm istemiyor’ retoriğini kabul ediyor musunuz yoksa Anastasiadis’in toprak ve garantiler meselesinde New York Zirvesi’nde de tatmin edilmeyen ve Türk tarafının görmezden geldiği bazı hassasiyetleri var düşüncesine mi sahipsiniz?

Her konuda hassasiyet söz konusu. Toprak meselesinde başarı arzulanıyorsa bu oyun planı değişmeli. Annan Planı’nı akıllara getirmeyecek düzenlemeleri ele almalıyız. Bu düşüncenin bugüne dek müzakere masasında tartışılmadığını biliyorum. Benim liderliğin döneminde bu öneri benim inisiyatifim ile gündeme gelmişti. Sayın Hristofyas da Karpaz’ın federal devletin yetki alanında olmasını önermiştim.

Yani bu öneriye göre Karpaz bir çeşit kantona mı dönüşecekti?

Kanton değil. Yönetimsel olarak federal devletin yetki alanı içerisinde olacaktı. Toprak olarak Kıbrıs Türk devletinde olacaktı. Aynı durum koruma altındaki Akama gibi arkeolojik ve SİT alanları için de geçerli olacaktı. Diğer yandan bugün daha düz bir sınır çizgisi düşünülebilir mi? Bunlar gibi çözüm üretemezsek bu işin içerisinden çıkamayız. Bugün Anastasiadis ‘Annan Planı’nın altı olmaz’ diyor. Türk tarafı da diyor ki ‘Annan Planı’nın altı olmaz’ı bırak biraz daha üstünü istiyoruz’. Nedeni de şu? Annan Planı’nın oylamasından 12 yıl geçti. Bizim insanımız Güzelyurt’a, diğer bölgelere yerleşti. Başka formül yok mu? Bence var.

Sizce önümüzdeki üç ay bu alternatif yolların bulunması için yeterli mi?

Harita zor bir iş değil.

Harita zor değil ama pazarlık zor…

Gerekirse yardım istenecek. Hakemliği kast etmiyorum.

TOPRAK MESELESİ VE MÜLKİYET SORUNU

Türk tarafının toprak meselesindeki kırmızı çizgileri var mı?

Benim düşüncem şu: Kabul edilebilir olan yüzde 29+’dır. İki kesimlilik kaydıyla bu kabul edilebilir. Yani Türk tarafı yüzde 29’un biraz daha fazlasını talep ediyor. Annan Planı’nın Türk tarafına toprakların yüzde 29,2’sini verdiğini hatırlatayım.

‘Bu konuda bir ilerleme olursa mülkiyet konusunda da kapanmayan konular halledilebilir’ diyebilir miyiz?

Mülkiyet konusunda büyük sorun yok diye düşünüyorum. Kıbrıs Türk tarafının tazminattan kurtulmak için Kıbrıs Rum tarafına bazı mülklerin iadesini önereceği noktaya geldiğini düşünüyorum.

Söylediklerinize göre dört temel özgürlük konusunda da büyük sorunlar beklememiz gerektiği sonucuna mı varmalıyız?

Önemli olan çözümün birinci gününde ortaya çıkacak olan yapıdır. Toprağın yüzde kaçı iade edilecek? Sınırlar nasıl oluşacak? Yerleşim hakkı kimlerin olacak? Üç, beş ay sonra, bir, iki yıl sonra bu birinci günkü kısıtlamalar kalkacak. Tabii ki isteyen istediği yerde oturabilecek. Siyasi hakları kullanma bakımından bazı kısıtlamalar olacak. Kuzeydeki devlet Kıbrıslı Türkler tarafından yönetilecekse, siyasi hakları bakımından Kıbrıslı Türkler ciddi bir çoğunluğa sahip olacak. Ama Kıbrıslı Rumların burada yaşama hakkı olacak.

Rumların burada yaşaması noktasında bir kısıtlama söz konusu olacak mı?

Hayır.

Bu soruyu sormamdaki neden sizin toplumunuzda yüzde 20’ler gibi bir rakamdan bahsediliyor…

Başlangıçta evet bazı kısıtlamalar olacak. Zamanla bu kısıtlamalar kalkacak. Bu kısıtlamaların dört özgürlükler konusunda büyük problemler doğuracağını tahmin etmiyorum.

Kapalıçarşı alışverişlerini aratmayacağını tahmin ettiğim toprak meselesindeki al-ver sürecine değinmemize binaen garantiler meselesinin daha geniş bir al-ver perspektifi içerisinde toprak konusuyla beraber ele alınıp alınmayacağını size sormak isterim?

Evet. Her şey denenebilir. Bizim için çok önemli olan bir şey başka bir konuda Rum tarafına bir şey vermekle çözülebilir.

Mülakatımızın bu safhasında garantiler meselesindeki çıkmaz hakkındaki fikrinizi almak isterim.

Tüm konularda anlaşmaya vardığımız takdirde çözüm sürecinin garantiler meselesindeki çıkmaz nedeniyle başarısızlığa uğrayabileceğini düşünmüyorum.

Son mülakatımızda 1960 garanti sisteminin yeni çözüm perspektifinde de yerini olduğu gibi koruması gerektiği fikrini gündeme getirmiştiniz. Bu düşüncenizi koruyor musunuz?

Türkiye’nin ayrı bir bölgenin (kuzey kurucu devletinin) garantörü olduğu takdirde, uzun vadede bir ayrılışa doğru evrilme ihtimali beni endişelendiriyor. Ama onun da önlemleri alınabilir. Garanti anlaşmaları bugüne uyarlanacaktır. Bunun yapılabilmesi için Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin sürece katılması lazım. Yeni düzenleme şartların değişmesinden dolayı gereklidir. 1960 yılında iki bölgelilik, iki toplumlu bir yapı, sınırlar yoktu, Kıbrıslı Türklerin polisi ve mahkemeleri yoktu.

Bu noktada Kıbrıslı Türk solunun liderine şu soruyu yöneltmek istiyorum: Kıbrıslı Türklerin güvenlik ihtiyacı Irak, Suriye ve Kıbrıs hükümetlerince ‘işgalle’ suçlanan ve birkaç hafta önce de darbe yapmaya kalkan bir ordu ile ilişkilendirilmek zorunda mı? Nihayetinde yerel, Türk, Helen ya emperyalist olmayan bir güvenlik mekanizması tasarlama imkanımız yok mu?

Geçmişte Kıbrıslı Türklerin acıları Türk ordusunun müdahalesiyle son buldu. Bu tecrübeye haiz bir halka, Türk ordusunu içermeyen alternatif bir formül önermek kolay bir iş değildir. Annan Planı’nın kabul edilmesi halinde şu anda adada 650 Türk askeri ve 950 Yunan askeri kalmış olacaktı. Bu 650 kişi Kıbrıslı Rumlar için bir tehlike teşkil eder miydi? Sembolik bir varlıktan söz ediyoruz. Niye ille de bu olmasın? Kıbrıslı Türkler bu diretmeyle ilgili olarak bir art niyet arama düşüncesi içerisindeler. Acaba Kıbrıslı Rumların başka planları mı var? Tabii Sol bir parti olarak biz hiç asker istemeyiz. Ama sonuçta bu anlaşmayı onaylayacak olan Sol bir parti değil, toplumun geneli. Burada sanırım askerin varlığından çok müdahalenin şekli önemli. Bugüne dek bu konu tartışılmadı. Bundan sonraysa mecburen tartışılacak. Örneğin Rum tarafına desen ki ‘Güvenlik Konseyi kararıyla ancak müdahale edilebilir’, bunu onlar kabul ederler. Ama Güvenlik Konseyi de hiçbir zaman karar almaz.

MÜZAKERELERİN SON KULLANMA TARİHİ

Anladığım kadarıyla daha çözüm için zamanın var olduğuna inanıyorsunuz...

Evet. Ancak çözüm 2017 yılına sarkarsa bu iş olmaz. Şimdiden bile Ulusal Konsey’in ya da ret cephesinin tavrından çekinen bir Rum liderimiz var. Seçim döneminde neler olabileceğiniz siz düşünün.

Sözlerinizden 31 Aralık 2016’nın müzakerelerin bitiş tarihi olduğu sonucuna varıyorum. Doğru mu düşünüyorum?

Bu tarihe dek siyasi çözüm çerçevesi oluşursa ayrıntılar 2017 yılı içerisinde ele alınabilir.

2016 yılında taraflar siyasi çözüm çerçevesi noktasında anlaşmaya varamazlarsa çözüm olmaz diyorsunuz. Kıbrıs Rum tarafındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden ayrı olarak 2017 yılı içerisinde farklı risklere de mi işaret ediyorsunuz?

Aynen öyle. Bildiğiniz üzere Rum tarafının doğal gaz konusunda farklı projeleri var.

Kıbrıs’ın açıklarında tansiyonun yükseleceğini mi tahmin ediyorsunuz?

Tabii. Kıbrıslı Rumların sondajları başlar başlamaz Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye buna tepki gösterecek. Bu tepki müzakerelerin sonunu getirir.

Sonuçta istenilmeyen senaryo gerçeğe dönüşür müzakereler de sonuçsuz kalırsa, Kıbrıslı Türklerin alternatif planları gündeme gelir mi?

Alternatif planlar gündeme gelebilir. Ancak bu konuda çekincelerim var. Zira Kıbrıslı Türklerin hedefi uluslararası hukukun bir parçası olmaktır.