Suzan Nana Tarablus: Gündelik hayat politik bir alandır

Suzan Nana Tarablus'un kaleminden 'Bir Sabah Galata’da Uyandım Hayatlar, Tanıklıklar, Anılar' çalışması Varlık Yayınları tarafından raflarda yerini aldı. Suzan Nana Tarablus ile kitabını konuştuk.

Abone ol

Narod Siranuş Minasyan

DUVAR - Suzan Nana Tarablus’un 'Bir Sabah Galata’da Uyandım/ Hayatlar, Tanıklıklar, Anılar' adlı kitabı geçtiğimiz günlerde Varlık Yayınları tarafından yayınlandı. Kitap iki bölümden oluşuyor; “Kamondo Han İçinden”, “Kamondo Han Dışından”. Kitap, adından da anlaşılacağı gibi Galata merkezli bir sözlü tarih çalışması. Bu bağlamda moda, medya, iş ve sanat dünyasından tanıdığımız on yedi kişi ile görüşmeler yapılmış. Suzan Nana Tarablus, kendi aile hikayesinden kesitler ekleyerek çalışmasını oldukça zenginleştirmiş. Böylece Galatalı Yahudilerin gündelik hayatına, yaşam tarzına ışık tutmuş. Gelin, birlikte Galata’ya doğru bir yolculuğa çıkalım.

Suzan Nana Tarablus

Galata Yahudilerine yönelik bir çalışma hazırlama fikri nasıl oluştu? Elimizdeki kitap, ne kadar sürelik bir çalışmanın ürünü?

Galata, uzun yıllar boyunca Yahudi toplumunun İstanbul’daki en özel yerleşim yerlerinden biri oldu. Tıpkı Balat, Hasköy, Yeldeğirmeni ve Kuzguncuk gibi. Süreç içinde şunu gözlemledim ki yaşanılan semt, o semtin mekânsal olanakları, sosyal hayatı, kişiyi biçimlendiriyor. Örneğin Balatlı Yahudiler ile Galatalı Yahudiler birbirinden çok farklı yaşam tarzlarına sahip. Ben Galata ile ilgilenmeye 90’ların ikinci yarısında başladım. O yıllarda Kamondo Han yok olmak üzereydi. 1994-95 yıllarında Galata Platformu’nun inisiyatifinde “Kamondo Han Yıkılmasın” doğrultusunda bir kampanya düzenlendi. Ben de o dönemde Şalom Gazetesi iç haberler sorumlusu olarak aktif olarak yer aldım. Bu bağlamda Kamondo Hanlılar'la bir dizi röportaj yaptım. Amacım bir zamanlar burada yaşamış insanların hatırasını canlı tutmak, tarihin tozlu sayfalarında unutulmasının önüne geçmekti. O günden bu yana Galata’ya dair ilgimi hiç yitirmedim. Aradan yaklaşık yirmi beş sene geçti. Bugün görüyoruz ki, Galata’daki o zengin Yahudi mirasından geriye çok az şey kaldı. Bu nedenle çalışmamın kapsamını genişletmeye, Kamondo Han ile sınırlamamaya karar verdim. Bu bağlamda Asmalımescit, Tepebaşı ve Pera bölgesinden tanıkları da çalışmaya dahil ettim.

'SIRADAN İNSANLARIN ANILARINI KORUMAK VE SONRAKİ KUŞAKLARA AKTARMAK ÜZERE YOLA ÇIKTIM'

Sözlü tarih çalışmalarında en zor şeylerden biri de kişilere ulaşmaktır. Siz bu konuda zorlandınız mı? Görüşmeciler bilgilerini paylaşmakta ketum davrandılar mı?

Bir Sabah Galata'da Uyandım - Hayatlar, Tanıklıklar, Anılar, Suzan Nana Tarablus, 192 syf., Varlık Yayınları, 2020.

Sözlü tarih, insanlar ve anlatıları etrafında şekillenmiş bir tarih türü. Benim çalışmamla en iyi örtüşen teknikti. Çünkü ben de sıradan insanların anılarını korumak ve sonraki kuşaklara aktarmak üzere yola çıktım. Bireylerin gözlemleri, anıları, deneyimleri üzerinden bir belge ortaya koymaya çalıştığım için, yazılı kaynaklar tarafından önemsenmemiş, göz ardı edilmiş ve belgelenmemiş anlatıları ortaya çıkarmak en temel amacımdı. Bu noktada görüşmecilere ulaşma noktasında oldukça şanslıydım. Hiç zorlanmadım diyebilirim. Görüştüğüm her kişi, bana yeni birini önerdi. Bunda tabii uzun yıllara varan gazetecilik deneyimimin büyük bir etkisi oldu. Bir haber, röportaj vs. bağlamında zaten tanışıyorduk. Bir de şu var, görüşmecilerin anlatılarının pek çoğu kişisel algılarını yansıtmakla birlikte, nesilden nesile aktarılan tanıklıklar ve deneyimler aracılığıyla kültürel belleğin farklı boyutlarını anlamak mümkün oldu.

Rahel ve Rubin Mandelblat ailesi

'GENİŞ TOPLUMLA KURULAN İLİŞKİNİN DİNAMİĞİNİ ANLAMAK İÇİN AZINLIKLARA YÖNELİK POLİTİKALARI DA DEĞERLENDİRMELİYİZ'

Kitap boyunca azınlıkların hafızasında oldukça travmatik yerleri olan uygulamalara, politikalara, pogromlara tanık oluyoruz; “Varlık Vergisi”, “6-7 Eylül Olayları”, “Nafia Askerliği” vb. gibi. Görüşme yaptığınız kişiler bu konuda sizinle neler paylaştılar? Okurlarımıza neler söyleyebilirsiniz?

Ülkemizde azınlıklar konusunda yapılan çalışmalar genellikle kimlik-tarih perspektifinde şekillendiği için bu konular akademisyenler, araştırmacılar tarafından ele alındı. Eksikleriyle beraber bu konunun artık literatürde bir yeri var. Benim çalışmamda ise, toplumsal belleği şekillendiren toplumsal kimliğin, kültürel belleğin ve tarih yazımının gündelik hayata etkisini okuyabilirsiniz. Unutmayalım ki gündelik hayat politik bir alandır! “Geniş toplum”la kurulan ilişkinin dinamiğini anlamak istiyorsak, azınlıklara yönelik uygulanan politikaları da değerlendirmeliyiz. Kitapta okuyacağınız gibi, oldukça büyük acılar yaşandı. Şunu net bir biçimde ifade etmeliyim ki, görüşmecilerimin hepsi başlarına gelen bu felaketleri anlatırken oldukça zorlandılar. Kimsenin tekrar hatırlamak istemediği olaylardı. Kimisi göç etmek zorunda kaldı, kimisi “vatan” bildiği bu topraklarda sıfırdan yeni bir hayat kurmaya zorlandı. Buna rağmen görüşmecilerin istisnasız hepsinin önemle vurguladığı nokta, Türk kimliğini benimsemiş olmalarıydı. Hemen hepsi kendisini öncelikle “Türk vatandaşı Yahudi” olarak tanımladılar. Bilindiği gibi, farklı kültürel kimlik gruplarının sürdürdükleri entegrasyon hedefi hem kendilerini korumak hem de bir arada yaşamak istemelerinden kaynaklanmaktadır. Bence bu nokta oldukça değerli veriler sunuyor. Umuyorum ki bu konuda yeni çalışmalar yapılır. Okurların bu acılarla empati yapacağını düşünüyorum. Benzer politikaların bir daha uygulanmamasını umuyorum.

Musa Albulrek ailesi

Yeni çalışmalarınız olacak mı?

Elbette… Özellikle geniş toplum tarafından Yahudi toplumunun tanınmaması veya yanlış tanınması, Yahudi toplumunun anlaşılabilmesine, doğru tanıtılabilmesine ihtiyaç duyulmasına sebep oluyor. Bu önyargıların önüne geçmek için çalışmalarım devam edecek. Öncelikle Balat merkezli bir kitap hazırlığı içindeyim. Kuzguncuk ve Adalar olarak devam edecek. Benim bu çalışmalardan beklediğim, Türkiye’de azınlıklar üzerine yapılan gündelik hayat ve kültür temelli disiplinlerarası çalışmaların arttırılmasına katkıda bulunmaktır. Bunun da ötesinde azınlık gruplarının kamusal alanda görünürlüğünün sağlanmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Farklı kültürlerin birbirini tanıması, mevcut sorunların tartışılması ve çözüm zemininin hazırlanması böyle olur.