Süreyya

Siyahları anlatıyor Morrison, ama bu defa aslında hepimizin siyah oluşunu, ara tonlarımızla. Dingin, mutmain ve mükemmel bir tatla, ironiyle/parodiyle. Beklemezdim.

Abone ol

Büyükbüyükbabam Molla Mahmutoğlu “Velefendi” (Veli Efendi) 43'te ölmüş, 33'lü babam on yaşında ama kulağı pek delik. Ondan müntakıl bütün hikâyeleri hafızasına almış. Son karısı Hamset Hatun'u çok sevmiş mesela. Ben de şahidim. Sevilmeyecek gibi değildi. Son vakitlerinde bile bir mütebessim pamuktu. Velefendi'yle aralarında 40-50 yaş olabileceği hiç aklıma gelmezdi o zamanlar. Efendi onu çok mu mutlu etmiş yoksa tab'an mı öyleymiş bilmiyorum.

Hamset Hatun Çerkez güzeliydi.

Önceki evlilikleri de -altı-, farklı kökenlerden gelenlermiş. Demografi müsait. O devir için olağan olanın büyükbabam ve babamla birlikte goygoy kapsamına girişi bana rastladı. Hiç Alevi yok ama. Sebebi "devlet". Biri adam olmak istiyorsa "Kızılbaş"a yanaşmayacak. Yuh! Her devletin böyle manyaklıkları vardır da bizimkiler İran'la harp ediyoruz diye kantarın topuzunu fena kaçırmışlar. Ne ya, Yahudi mi bu arkadaşlar diyeceğim ama bizim kana o da karışmış. Ne acayip bir tabu bu Alevilik. Allah'tan "Kızılbaş" benim kısmetime düştü de.

Fakat soyumuzda neden Ermeni yok onu anlamadım. Ermeniler kitabında memleketimin güzîde halkına dair mebzul miktarda ayrıntı var üstülük: Raymond Kevorkian – Paul B. Paboudjian, 1915 Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeniler, çev. Mayda Saris, Aras, İstanbul, 2012 -almamış olan varsa alsın. Yanımız yöremiz Ermeni. Umarım benden kesin bir şey saklamışlardır, tertemiz bir kan taşımak isterim. Değilse gerisini de kızım halletsin artık, ona güveniyorum. Ben elimden geleni yaptım.

1915 Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu'nda Ermeniler, Aras Yayınları.

Yaşım emsalime göre gençti. ‘Baba ben Tülay'la evlenmek istiyorum’ diye tutturdum. Nereli bunlar dedi, sertti. Düzce dedim. Ha yani Çerkez! Yok baba. Muhacir o zaman. Hayır baba, bildiğin Türk. Türk ne arar orada lan! (O kadar okumuş etmiş gene de değişmemiş.) "Soyumuzda bi muhacir eksikti onu da sen al da tamamla." (Yumuşuyor. Fırsat bu fırsat biraz daha esneteyim.) Baba hem onlar Konuralp'lı, Osman Gazi'yle gelen ilk Türkler. "Bırak bırak!" Annemden sonra halis muhlis bir Çeçen kızıyla evlenen, ondan üç çocuğu olan adama bakın ya.

İNDİGO CİNS KUMAŞ 

"Seher vaktı sen tarlaya gidende / Ses yayılır dört bir yana Süreyya"

Bu türküyü kimse Tülay'dan daha güzel söyleyemez. Bilmezsiniz. Tanınmaktan kaçanlardan o, bilinmek istemez. Çocukluğunda yaptıklarıyla göze fazla girmiş de, kardeşlerine haksızlık ettiği duygusunu atamadığından şimdi elinde bu kalmış, öyle diyor. Psikolog olduğuna göre hak veriyorum.

O da benim gibi soysuz. Baba tarafı "Biz İndiya'dan (Hindistan) geldik dermiş. Kızım Mahur'un büyükbüyükbabası Sultan Hamid'e hediye gönderilen bir fille -fil fil!- Anadolu'ya Kerkük üzerinden giriş yapmış. Tahminime göre geçerken filin üstüne bir de Arap kızı atmış. Tülay ve abisi bildiğin Hint-Arap kırması. (Bendeki esmer takıntısı biraz da ondan -gerisi Kürtlük soslu annemden.) Neriman hanımın (Tülay'ın harika annesi) kimse günahını almasın da ablası ve erkek kardeşi öyle bi açık tenliler ki. Dört kardeşi tam ortadan ikiye bölmüşler.

Anne tarafı, Neriman hanımlar, Ayaş-Güdül civarından. Onlar da az karışık değiller. Sonra anlatırım.

FİL NOLDU?

Toni Morrison, Tanrı Çocuğu Korusun, Sel Yayınları.

Saraya kadar ulaşmışlar. Tasarruf tedbirlerine denk gelmiş, Fil Bahçesi'ne (Topkapı sarayının beşinci kısmı, Gülhane parkı) yeni düzenlemeler yapılırken. Al şu bir kese altını filini pırtını topla git demiş bi adam, sene hicrî 1300'e doğru. Hortumunu tutup kös kös düşmüş yola; Çankırı taraflarına, niyesini bilen yok. Ona, doyuracak parası bitinceye kadar bakmış. Caanım fil Çerkeş'te medfun. Böylece Mahur'la annesindeki hayvanlara yönelik olağanüstü merhametin köklerini de tespit etmiş bulunuyorum.

Hazır laf biraz koyu esmer tenden açılmışken -'biraz'ı tedbir olsun diye koydum, yoksa hakikaten ifadeyi sarkıtıyor; Tanrı Çocuğu Korusun’a geçeyim (Toni Morrison, Sel, İstanbul, 2016.) İşin içinde kızım var ve bir gün, umarım olmaz ya, soyunu merak ederse vazgeçip bu kitabı okusun.

Siyahları anlatıyor Morrison, ama bu defa aslında hepimizin siyah oluşunu, ara tonlarımızla. Dingin, mutmain ve mükemmel bir tatla, ironiyle/parodiyle. Beklemezdim.

Geçen Dilek Zaptçıoğlu Twitter'da söylemişti oysa: "Tanrı Çocuğu Korusun" (God help the child) romanı açık tenli bir Afro Amerikan kadının koyu siyahi bir çocuk doğurmasını anlatıyor. Anne, bebek koyu siyahi doğduğu için utanç duyuyor daha açık tenli baba çocuğun başkasından olduğunu düşünüyor. Morrison seksenli yaşlarında yazdığı bu son romanına ırkçılıkla ilgili tüm bilgeliğini katmış. Üst düzey bir edebiyat okumak isteyene."

Romanla birlikte Levent Ünsaldı'nın derlediği Yabancı: Bir İlişki Biçimi Olarak Ötekilik kitabını okuyorum (Heretik, Ankara, 2017.)

Görmeyeli annen napıyor, diye sordum Mahur’a. Bu ara tarih kitapları okuyor, dedi. Hiç karıştırmasa iyiydi.