Süreyya Aylin Antmen: Direnişi en iyi şiir aktarır

Üçüncü şiir kitabı "Ateş Sözcükleri" geçtiğimiz ay Ve Yayınevi'nden çıkan Süreyya Aylin Antmen ile yeni kitabı ve şiire bakışı üzerine konuştuk. Antmen, "Her şey geride kalacak, büyük acılar, elbette büyük sevinçler de, ama ortak acılarımızın peşinden çok daha büyük sevinçler gelecek. Bunu görmek, söylemek gerek. Direnmenin sayısız yollarını bulmalı. Bunu şiirden daha doğru aktarabilecek bir şey yok bana kalırsa" dedi.

Abone ol

Onur Akbaş

DUVAR - Süreyya Aylin Antmen, “Sonsuzluğa Kiracı” ve "Geceyle Bir" kitaplarının ardından, şiirlerini bu kez "Ateş Sözcükleri" başlığı altında topladı. Ve Yayınevi'nin okurlarla buluşturduğu "Ateş Sözcükleri"nin öyküsünü Antmen'den dinledik.

Daha önce şiirlerinizle yolu kesişmemiş olanlar için kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Şiir yazmaya 1994 yılında başladım, evde bir şairin daha olması, sürekli şiirle, daktilo sesiyle iç içe olmanın bunda etkisi vardır mutlaka. Zamanla şiiri bir yaşama, direnme ve mücadele biçimi olarak gördüğüm için yazmayı sürdürdüm; bizi biz yapan şeyi, birbirini tanımayan insanların bir diğerine kalbiyle dokunmasını şiirin hakkaniyetli toprağında buldum. Şiirim ilk olarak 2004 yılında yayımlandı, sonrasında pek çok dergide yer almaya devam etti. İlk kitabım "Sonsuzluğa Kiracı" 2011'de, ikinci şiir kitabım "Geceyle Bir" ise 2016 yılında yayımlandı. Bu Eylül ayında ise "Ateş Sözcükleri" Ve Yayınevi'nden çıktı.

Siz eserlerinizi biçimsel ve tematik açıdan nasıl değerlendirirsiniz?

Ateş Sözcükleri, Süreyya Aylin Antmen, 80 Syf., Ve Yayınevi, Eylül 2018.

Biçim ve tema olarak bir kaygı gütmüyorum, şiirin doğasına aykırı herhangi bir çabaya da girmek istemem, çünkü şiir her şeyden önce yaşanan, duyumsanan bir şey, sonra sözcüklere bürünür, ancak orada bile bizden bağımsız bir soluk alıp verme vardır. Yapmaya çalıştığım şey yalnızca o soluk alan şeyi büyük bir belirsizliğin ortasından çekip almak, bunu bazen bir yaşam ezgisiyle, bazen fısıltılarla, ulumalarla, bazen de yakıcı bir acıyla yapıyorum.

Aynı zamanda başkalarının acılarını, direncini, yaşama kaygısını duymaya çalışıyorum. Hâl böyle olunca tema kaygısından uzaklaşıp bir yaşam çabasına bakıyor insan. Çünkü şiir de yaşam gibi, zıt kutuplar arasında gergin bir hat kuruyor, ama bu hat aynı zamanda piyanonun tuşları gibi, en güzel ezgileri bize duyuruyor. Herhangi bir şey ne eksik ne fazla, bu yüzden biçilecek kesin sınırlar yok, aksine; yıkılacak sınırlar, gidilecek yollar, uğruna dip kökleri gibi sessiz bir dil kurulacak mücadele var. Aşk, acı, ezgiler, direniş, mücadele, ortak acılar, yas, yıkım ve yeniden inşa daima şiirin merkezinde...

Okur için eserlerinizin nasıl bir işlevi olmasını istersiniz?

Belki ilk kez hissedecekleri, duyumsayacakları şeylerle başka dünyalara özgü bir nefes alabilmelerini, dünyaya, varlığa, yaşamın mucizevi dokusuna gözlerini her zamankinden daha dikkatli açarak sözcükler aracılığıyla yeni bir bakışın tüm olanaklarını denemelerini dileyebilirim ancak. Tabii bir de dizelerin aramızdaki o aşılmaz mesafeleri yıkarak yeni köprüler kurabilmesini...

'HEPİMİZ AYNI COĞRAFYADA, BÜYÜK BİR YANGINI SOLUYORUZ'

Biraz da yeni şiir kitabınız "Ateş Sözcükleri" üzerine konuşalım isterseniz.

"Ateş Sözcükleri", birlikte direnmenin, koyu günleri söylerken yarın açacak olan güneşe doğru yürümenin bir yoluydu benim için. Evet her şey geçecek, her şey geride kalacak, büyük acılar, elbette büyük sevinçler de, ama ortak acılarımızın peşinden çok daha büyük sevinçler gelecek. Bunu görmek, söylemek gerek. Direnmenin sayısız yollarını bulmalı. Bunu şiirden daha doğru aktarabilecek bir şey yok bana kalırsa.

Bir önceki kitabım Geceyle Bir'de "Elbet uyanacak taşlar" diyordum, çünkü onların da zamanı var, tıpkı yaşamda her şeyin doğru bir zamanı olduğu gibi... Aynı zamanda yaşamımla örtüşen şiirler bunlar. Hepimiz aynı coğrafyada bir büyük yanığı, yangını soluyoruz, bu da bizi yazarken ve okurken bir arada tutuyor.

Şiir gizemin peşinden koştuğu gibi bazen de gizemi peşinden sürükler. Ancak son kitabınızda yer alan şiirlerde, gece, giz, gizem, karanlık ve siyah sözcükleri dikkat çekiyor. Bize bu manada açık gibi gelen bu kelimeler şiirinizin hangi tarafını tanımlıyor?

Gizem, şiirin doğasında, bir iksir gibi içeriği saklı ezgisinden kaynaklanan ikinci bir dilde, sözcüklerin bir araya gelişindeki sessiz gürültüdedir. Belki bir yankı, doluluk, tılsım olarak hissederiz onu ve tam da bu nedenle hiç kavrayamayız. Bu saydığınız sözcüklerin taşıdığı yükler şiirin uğultulu toprağını imliyor, oradan sesleniyor bize, orayla temas hâlinde kalmamıza olanak tanıyor.

İnsan ruhunun karanlığından, son bir nefes veren şeylerin dönüşerek yeniden doğduğu o yaratım alanından söz ediyorum elbette. Bu sözcüklere fısıltılar, haykırışlar, düşler ve uğultular eşlik edebilir. Şiiri düşünür ve yaşarken, sancıyan yanımızın soluk alıp verdiğini bize anlatan sözcüklerdir bunlar. Bunun, yalnızca benim şiirimde değil, genel olarak şiirin doğasında olan sessiz bir iletişim hâli olduğunu düşünüyorum.