Sorun, AKP iktidarını sonlandırmak

Nihai olarak, sosyalistlerin kendi varoluşlarını anlamlandıracak tarihsel bir pozisyon alması, gelecek açısından umut verici olacak ve unutulmuşluk hissini azaltacaktır. 

Abone ol

Mehmet Türkay*

Korku dağları beklerken şehre indi. Yaşadığımız hayat, hayat olma özelliğini kaybetmeye başladı. Geçmişte umutlarımız vardı gerçekleşmedi. Hayallerden bahsetmeye gerek yok. Unutulduk. Toplum nezdinde yok olduk. Genel hissiyat böyle. Ancak alttan gelen bir dalga da var. Bu bizi kıyıya çıkarır mı bilinmez.

Sorun, sosyal demokratlar çok netken, sosyalistlerin kadim ayrışmalarını bugüne taşımaları. Kendi içlerindeki ‘iktidar’ sorunlarını aşamadıkları ölçüde sürece bir biçimde yansıtmaları. Sürece bir mesafeden bakınca sosyalistlerin toplu bir müdahalesinin bile siyaseten bir karşılığı görünmüyor. Eğer durum böyleyse bu bizi ürkütmeli mi? Evet ürkütmeli. Biz neyi kaybettik ki bu durumdayız. Cevap muhtelif olabilir ama sosyalistlerin bu durumdan çıkması lazım. Kadim tartışmaların tekrarının kimseye faydası olmayacağı açık. Ancak sürece tarihsel bir perspektiften bakınca sosyalistlerin de sürece müdahil olduğu bir durum milliyetçiğin ve dolayısı ile faşizmin önünü kesecek bir potansiyele sahip. Görüldüğü gibi hali hazırda ana muhalefet CHP, ancak sağ koalisyonlarla siyaset yapabilir durumda. Bu şartlarda sosyalistler ne yapmalı? Soru bu. Cevabı muhtelif olacaktır. Bu yazının kaygısı da muhtelif cevaplardan kendimce sosyalist birisi olarak yaşanılan sürece dair bir değerlendirme yapmaya çalışmaktır.

CUMHURİYET MANTIKİ SONUÇLARINA ULAŞTI

Ancak böyle bir değerlendirme öncelikle bir “cumhuriyet” okumasıysa başlarsa anlamlı olur. Bu yazıda yapmaya çalışacağım budur. En baştan başlayarak siyaseten ifade etmek gerekirse, İngiltere’de başlayan Fransız devrimiyle somutlanan bir sürecin yaşadığımız coğrafyaya yansımasıdır. Cumhuriyet, bu referanslarla oluşturulan bir zemine sahiptir. Ancak nasıl bir toplumsal zeminden bahsettiğimizin de adını koymamız lazım. Kapitalizmden bahsetmeden bu sürecin anlaşılması mümkün görünmüyor. Çünkü kapitalizm hayatı değiştiriyor.

Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde başlayan dönüşüm süreci Cumhuriyet’in kuruluşu itibarı ile mantıki sonuçlarına siyaseten ulaşmıştır. Bu anlamda dünya genelinde yaşanan bir kapitalistleşme süreci “geç” bir kapitalistleşme olarak bu topraklarda hayat bulmuştur. Meseleye tarih dışı bir perspektiften bakmadığımızda o süreçte yaşananları olumlamak değil ama anlamak mümkündür. Dünya tarihine bakıldığında da görüleceği üzre kapitalizmle başlayan bütün kıyamlar sistemin tahkim edilmesi, meşrulaştırılmasına dairdir.

CUMHURİYETİ ANLAMAK İÇİN HAREKET NOKTASI: TARİHSELLİK

Türkiye’de durum neydi diye düşünürsek kim nasıl cevap verir?  Yukarıda vurgulanan çerçeve dâhilinde düşünüldüğünde kapitalizm ulaştığı coğrafyanın olanaklarını kullanarak kendini meşru kılmıştır. Bu, süreci anlamak için önemli bir hareket noktasıdır. Bu anlamda kapitalist meşruiyet feodalizme karşı cumhuriyet fikri üzerinden inşa edilmiştir. Bu elbette zorlu ve kanlı bir süreçtir. Çünkü kapitalizmin kendini inşa etme sürecinde asli örgütlenme ulus devletler olmuş ve bu anlamda dışlama ve içerme mekanizmalarına dayalı uluslaşma mantığıyla hayata geçmiştir. Dolayısıyla Türkiye deneyimi sadece kendine özgü olaylar ya da aktörler üzerinden değerlendirildiğinde tarih dışına düşülür. Diğer bir değişle “tarihsel” birtakım dedikodular üzerinden bir süreci değerlendirmek tarih dışına düşmektir. Bu anlamda sosyalistlerin, süreci anlama, eleştirme ve değerlendirme pratiklerinin hareket noktası, zaman ve mekân’ı göz önüne alan tarihsellik olmalıdır. Karşı çıkanların hepsi değil ama politik iktisat perspektifinden bakanların sahip oldukları bu anlayışın sağladığı olanak, cumhuriyet sürecine dair daha isabetli tespitlerin yapılabilmesini mümkün kılmaktadır. Bunun sağlayacağı zeminde bugünü değerlendirmek tarihle bağlarını kurmak anlamına gelecektir.

YAŞANAN TAHRİBAT NASIL VE KİM TARAFINDAN ONARILACAK?

Türkiye’de müzmin muhalif siyasal İslamcılar, Demokrat Parti döneminde yeniden görünür olmaya başladılar ve AKP ile iktidara geldiler. Yirmi yıllık iktidarlarının temel esprisi cehaleti örgütlemek, yoksulluk yaratıp bu yolla geniş yoksul kesimi denetlemek, yönlendirmek ve kendi sermayelerini yaratmak oldu. Elbette burada kadim sermayenin kendi çıkarları ve desteği de söz konusuydu. Kalıcı olmalarını sağlayacak kurumsal dönüşümleri gerçekleştirdiler. Bu süreçten nemalananların önemli kısmı “sermayedar” değil taraf ya da akrabalık üzerinden “zengin” oldular. Devletin olanaklarının seferber edildiği bu süreçte “büyük sermayedar” olanlar ulaştıkları olanakları iktidarla paylaşarak tahripkâr ortak yaşamlarını devam ettiriyorlar. Bu noktada asli soru; Yaşanan bu tahribat nasıl onarılacak ve kim tarafından? 

SÜREÇ MÜDAHİL OLMAYI GEREKTİRİYOR!

Türkiye, tarihi bir süreç yaşıyor. Tarihsel “an”lar zaman alır, bu anlamda “gündelik siyaset” siyaset dışıdır. Süreç müdahil olmayı gerektirmektedir. Sosyalistlerin sürece müdahil olma şansı bilindiği gibi ancak HDP üzerinden mümkün görünmekte ve bu da HDP’ye tarihsel bir sorumluluk yüklemektedir. Buradaki asıl mesele sorunu ayrıştırmadan toptan sahip çıkan bir siyaset yürütmektir. Meselenin herhangi bir iktidar değişikliği olmadığı, mevcut iktidarın, seçimi o ya da bu şekilde kazanması durumunda şu andaki “muhalif moral” bozukluğu bir kırılmaya dönüşecektir. AKP’nin iktidara geldiği günkü ve sonrasındaki psikolojiyi hatırlamakta fayda var. Sol Liberallerin “Kemalist Teyzeler” muhabbeti karşılık buldu. Sosyalistler kitlenin hafızasında kalan tedirginliği anlamadı. “Mücadeleye Devam” demenin gündelik hayatta karşılığı mevcut iktidara karşı duran tüm tarafları desteklemekten geçiyor. Bunu önermek zor, ancak baş edilmesi gereken bir vaka ile karşı karşıyayız.

SAĞ MUHALEFET SİYASAL İSLAM VE IRKÇILIKLA YOLLARINI AYIRIYOR

Türkiye tarihinde ilk defa sosyal demokrat ve sağ tandanslı partiler siyasal İslamcı bir iktidar karşısında muhalefet örgütlemeye çalışıyorlar. Bunun anlamı sağ muhalefetin siyasal İslam ve ırkçılıkla yollarını ayırdığı, dolayısıyla esas olarak İYİ Parti’nin CHP ile merkezde siyaset yapma isteğidir. Daha önce de vurgulandığı gibi sosyalistlerin temsili ancak HDP üzerinden olabilecektir ve HDP’nin bu durumu karşılaması gerekmektedir. Bu, sosyalistlerin “bize ne” diyeceği “tarihsel bir an” değil. Hem geniş kitleler hem de sosyalistler açısından ciddi bir tehditle karşı karşıyayız. Bu anlamda tarihsel bir “an” yaşanıyor. Mevcut iktidar, siyaseten zayıfladığı bu dönemde devlet olanaklarını kullanarak süreci yönlendirmeye başlamıştır. Osmanlı’da oyun çoktur ama hepsi aynıdır.

İKTİDARIN PRAGMATİZMİ, SOSYALİSTLERİN SEÇİMİ

Osmanlı’nın oyunlarına bugün yeniden maruz kalınıyor. İktidarı tutmak için bütün oyunlar makbul hale geldi. İktidarın bu konudaki fütursuzluğunun sonu yok. Bu durum siyaseten nasıl tanımlanabilir? Her şeyi kullanan pragmatist bir iktidarla karşı karşıyayız. Nihai hedeflerine ulaşmaları akılda tutulması gereken bir durum. Çünkü burada uluslararası siyasetin kritik etkisi söz konusu. İktidarın içeride yürüttüğü siyaset dışarıdan bağımsız değil. ABD ve Rusya’nın bu bölgeye dair çatışma ve mutabakatları Türkiye siyasetine yön vermektedir. Dolayısıyla iktidar, gelecek “sinyalleri” izleyerek yön bulmaya çalışmaktadır. Elbette bu bizim hemen vakıf olacağımız bir durum değil ancak o ya da bu biçimde iç siyasete yansıyacaktır.

Sosyalistlerin bu konjonktüre nasıl cevap verecekleri asli sorundur. Burada önemli olan kendi içimize mesaj vermek değil, genel siyasete kendi sözünün değerini kollayarak müdahil olmaya dair olmalıdır. Ancak, görünen sosyalist ve/veya komünistlerin bir kısmının kendilerinden başka kimseye faydası olmadığı halde “dükkan” bekleme ruh hali devam ediyor. Bunun kimseye faydası olmadığı ve muhalefet yapma sürecine zarar verdiği gayet açık. Önümüzde duran sorun sosyalizmi kurmak değil, AKP iktidarını sonlandırmak. Bunun yolu maalesef sosyalistlerden geçmiyor. Gelinen noktada mevcut genel muhalefete dair kabullerimiz aklımızda tutarak destek vermek gerekir. Erdoğan’ın yakın zamanlarda yaptığı “u” dönüşlerinin ömrü ilk iktidara geldiği gibi seçimle sınırlıdır ve umalım ki kimse aynı hatayı tekrarlamasın. Nihai olarak, sosyalistlerin kendi varoluşlarını anlamlandıracak tarihsel bir pozisyon alması gelecek açısından umut verici olacak ve unutulmuşluk hissini azaltacaktır. 

*Prof. Dr. (E.) Marmara Üniversitesi, İktisat Bölümü.